Paylaş
Abdülaziz Caviş kimdir?
Question
Abdülaziz Caviş
SORU: Abd’ul-Aziz Caviş’in müslüman gençliğin oluşmasında büyük payı vardır. Abd’ul-Aziz Caviş hakkında bilgi vermenizi rica ediyoruz.
CEVAP: Merhum A. Aziz Caviş, düşüncesi, yaptıkları ve davranışları ile İslâm gençliğini meydana getirenlerin ilklerinden sayılmaktadır.
A. Aziz Caviş miladi 1876-1909 yılları arasında hüküm süren Sultan Abd’ul-Hamid’in dönemini yaşadı. Ayrıca miladi 1871-1879 yılları arasında Mısır’da bulunan Cemaleddin Efgani’nin tesirinde kaldı.
Caviş’in mücadelelerinde birtakım olaylara karşı koymada kendisine örnek ve önder kabul ettiği iki kişi vardı: Bunlardan birisi Mu-hammed Abduh, diğeri Cemaleddin Efgani idi. Caviş’in bu iki âlim ile olan ilişkisi ihtimalki onun din ve eğitim alanlarında, basın ve İslâmî yönlendirme hususlarında ıslahatçılar arasında adının parlamasına sebep olmuştur.
Abd’ul-Aziz Caviş, 1876 yılının 31 Ekim günü dünyaya gelmiştir. O sıralarda Cemaleddin Efgani ıslahat ekolünün temellerini atmakla meşgul idi.
Caviş’in ailesi aslen güney Tunus’tan gelmiş bir aile olup İskenderiye’ye yerleşmiş idi. Caviş’in ailesi yöresel işlerle ve ticaretle uğraşır idi. Böyle bir ortama rağmen Caviş, Kur’an’ı ezberledi ve Arab-çanın temelini öğrenerek belli bir İslâm kültürü elde etti. Eğitimini tamamlamayı planlamıştı. Bunda ısrarlı idi. Bu konuda ailesi ile anlaşmazlığa düştü. Bu yüzden ailesi ile arası açılan Caviş, bir mescid-de kalmaya devam ederek sadece zenci bir mürebbiyenin ilgisi sayesinde eğitimini sürdürdü. Babası onun okumaktaki ısrarını görünce Ezher ortamında tahsilini sürdürmesi için Kahire’ye gitmesine izin verdi.
Caviş, 1892 yılında beraberinde hayatı boyunca arkadaşı olduğu Hasan Mansur ile birlikte Kahire’ye geldi. O sıralar1 da Ezher Üniversitesi vatanın kurtuluşu ile ilgili hareketlerin, ayaklanma girişimlerinin merkezi idi.
Caviş’in delikanlılık döneminde benliğinde derin izler bırakan Muhammed Abduh ile gençlik lideri Mustafa Kamü’in yaptığı konuşmalar hep zihnini meşgul ediyordu. Bu iki değerli ıslah adamından biri dini yönden diğeri de vatan aşkı yönünden Caviş’i etkilemişti.
Abd’ul-Aziz Caviş Kahire’ye geldiğinde on altı yaşında idi. Fakat ingiliz işgalinin baskısının ülkenin her tarafına yaydığı üzüntü verici karamsar ortama rağmen Caviş’in üzerinde soyluluğun ve seçkin bir insan olduğunun belirtileri görülüyordu.
Caviş Ezher Üniversitesinde okumaya başladı. Oranın menbaın-dan alabildği kadar ilim aldı. Daha sonra Ezher’deki eğitiminin devamı olarak yeni bir ufuk ve değişiklik olmak üzere arkadaşı Hasan Mansur ile beraber bir diğer üniversiteye geçti.
Bu arada Mustafa Kamil’in Ehram gazetesi ile ilişki kurması bir altın fırsat oldu. Caviş’in Mustafa Kamil ile irtabatı vardı. Onun bu bağlantısı şöhret noktasına ulaştığı Ehram’da yazı yazmasına bir geçit oldu.
Caviş üniversiteden 1897’de mezun oldu. Bu sırada Muhammed Abduh ile ilişki kurmaya başladı. Onu Abduh’a Reşid Rıza takdim etmişti. Abduh’un Ayn’uş-Şems Ünivesitesindeki bürosunda toplantıları olur, Caviş de bu toplantılara katılarak yararlanırdı. Doğa bilimi ve asronomi gibi bilim dallarında çok ilerlemişti. Bu aşamada iken Şeyh Muhammed Abd’ul-Muttalib onu şöyle anlatıyor: Genç olmasına rağmen zengin bilgisi, coşkun edebiyatı, yüksek seviyede bir ağır başlılığı, arı bir hayali, güzel bir görünümü olan bir delikanlı.
Abd’ul-Aziz Caviş bu özelliklerinin yanında iyi bir konuşmacı ve şair idi. Üniversiteden mezun olduktan sonra Ziraat okulunda öğretmenliğe başladı. Bir süre sonra Berword Üniversitesinde eğitim ve öğretim üzerine araştırma yapmak üzere İngiltere’ye gitti. Orada üç yıl geçirdikten sonra Oxford Üniversitesinde beş yıl ders okuttu.
Caviş İngiltere’de iken Avrupalıların ahlakından hoşlanmıştı. Bu durumu şu sözlerle anlatmıştı:
Avrupa’ya gittim. Oradaki insanları dindar gördüm, ben de kendi dinime sıkı sıkıya sarıldım. Dillerine çok düşkün olduklarını gördüm, kendi dilime daha düşkün oldum. Kendilerini feda edercesine ülkelerini savunduklarını, bir takım işlerine mallarına, davranış biçimlerine yabancıların karışmasının yasak olduğunu söylediklerini gördüm. İşgal ettikleri şanssız ülkelerde yaptıklarını kendilerine anlattığımda, açık konuşmayı sevdiklerini, bunun sonucundan kormadıklarını, haklı oldukları sürece karşılaşacakları sıkıntı ve zorluktan çekinmediklerini gördüm. Onlara bu güzel Özelliklerini söyledim.
Çalışmayı sevdiklerini, tembellikten hoşlanmadıklarını, faziletli olmaya teşvik ettiklerini gördüm. Ülkeme döndükten sonra bıkmak usanmak bilmeyen bir arzu ve gayretle çalışmaya koyuldum.
Abd’ul-Aziz Caviş Batı’da eğitim görmek suretiyle İslâm-Arab kültürüne çağdaş Avrupa kültürünü ekleme imkanı bulmuştur. Böylece ahlâk, hukuk, tarih, ekonomi, doğal bilimler ve diğer bilimlerde hatırı sayılır bilgi sahibi olmuştu. Yeniliğe açık gayretli bir Ezherlinin Ox-ford üniversitesinde senelerce kaldıktan sonra bu duruma gelmesinde bir tuhaflık yoktur.
Caviş Avrupa’dan döndükten sonra Eğitim Bakanlığında müfettiş olarak göreve atandı. Fakat bir sene sonra tekrar Oxford’a öğretim üyesi olarak döndü. İngilizleri sevmemesine, onların amansız düşmanı olmasına rağmen onların arasına öğretim elemanı olarak gitti. Bizzat Ca-viş’in ifadesine göre İngilizler onun kendi üniversitelerinde Arabça Öğretim üyesi olmasından pişmanlık duymuşlardır.
Daha sonra Caviş, Mısır okullarında İngilizce dersi için Müfettiş olarak çalışmıştır. Abdulaziz Caviş’in en çok hoşlandığım yanı, Batı sitilinde elbise giymesine rağmen sarıklı bir kimse olmasıdır. Kıyafetinin böyle olmasına rağmen Mısır okullarında İngilizce derslerinin müfettişi idi. Bu sarıklı bilgin bundan da öte Arabça-İngilizce tercüme tekniğinde bir kitap yazarak adını Tercümanın Rehberi koymuştur.
Anlatıldığına göre A. Aziz müfettiş olduğu sıralarda sarıklı bir vaziyette İngilizce öğretmenlerinden birini teftiş etmek üzere sınıfa giriyor. Onu gören öğretmenin bu durum tuhafına gidiyor. Sarıklı hocanın yanlışlık yaparak sınıfına girdiğini sanıyor. A. Aziz Caviş’e: “Bu sınıf İngilizce sınıfıdır” diyor. Caviş Öğretmenin elinden kitabı alarak bir parçayı çok güzel bir İngiliz aksanı ile okuyor. Daha sonra okuduğu parçayı Arabça’ya tercüme edip öğretmenle ve öğrencilerle okuduğu parçanın anlamı üzerinde konuşuyor. Sınıfta bulunanlar: “Siz kimsiniz?” diye soruyorlar. O da şu cevabı veriyor: “Ben Tercüman Rehberi isimli kitabın yazarı Abd’ul-Aziz Caviş’im.”
Caviş’in dini kültür ile medeni kültürü kendisinde toplamış olması onun kale gibi güçlü ve metin olmasına sebep olmuştur. O, hayatı boyunca Kur’an’ın, İslâm’ın ve Mısır’ın dili olan Arabça ile gurur duymuştur.
A. Aziz Caviş 1905 yılında Cezayir’de gerçekleştirilen Oryantalistler kongresine katılmıştı. Bu kongrede Alman müsteşriklerinden birisi Kur’an hakkında münasebetsiz bir şey söylemişti. Caviş toplantıya katılanların takdirini kazanacak şekilde bu adamın yanlışını ortaya koyup iddiasını çürüttü. Hatta bu durum bizzat Alman oryantalistin arzusuna uyularak kongre raporuna konulmadı.
1908 yılının Nisan ayında Liva gazetesinde baş yazar olmak üzere Caviş Eğitim Bakanlığındaki müfettişlik görevinden ayrıldı. Zaten aynı gazetede geniş çapta gazeteci olarak faaliyeti vardı.
Atılgan, kahramanca ve kesin tavırlarla işgalci ve sömürgecilere karşı koyusu ile gazetede adı parladı.
Caviş 1908 yılı 3 Mayıs tarihinde Liva gazetesindeki ilk yazısında şunları yazıyordu:
Allahım! Senin adınla bir hayatı geride bırakıyorum. Bu hayatta bolca korkaklık, bitkinlik vardı. Bu hayatın kullandığı araç iki yüzlülük ve kargaşa idi. Bu hayatın çarşısında nice canlar, kalp paralarla satın alınmakta, nice gönüller ve kişiler bir tebessüm ve baş sallama karşılığında satılmaktadır.
Allahım! Senin vereceğin bereketle yeni bir hayata açılıyorum. Bu hayat açık sözlülüğün, hürce görüş açıklamanın, konuyu aydınlatmanın, aziz vatanı savunma yoluna meyletmenin yaşandığı bir hayat olacaktır. Böyle bir hayata, daha önceki hayatımda geçirdiğim sekiz yıldan sonra giriyorum. Bu sekiz yılda şimdi bulunduğum makama geldim. Bu makama gelmemi arzu edenler bulunduğu gibi benim burada olmamı kıskananlar da vardır.
Pek çok tehlikelerle kuşatılmış bir hayata atılıyorum. Ya hedefime veya kabre ulaşacağım. Keskin bir inanç içerisindeyim ki Hz. Allah ihlasla çalışan kullarına zafer ve apaçık bir fetih vaadetmiştir. Biliyorum ki canlı ancak bir kere ölür. Acı bir hayatı yaşamaktansa ölmek daha tatlıdır…
Caviş’in prensiblerinden biri şudur: İşgal kuvvetleri ile normal şartlar altına imiş gibi yaşanmaz. O, baskıcı hükümetlerin düşmanı idi. Şöyle derdi: “Tek kişinin hükmettiği hükümetlerin pratik olarak doğru dürüst olması imkansızdır. Böyle hükümetler uzun ömürlü olamaz. Böyle bir hükümetin idaresi altında bulunan halkın gönlü huzur bulamaz. Böyle bir hükümetin zararlarından biri de şudur: Bunların yönettiği halk koyun sürüsü gibidir. Ne aklını kullanabilir, ne de düşünebilir.”
Caviş şiddetli yazıları sebebiyle mahkemelere verilmiş, hapis cezasına çarptırılmıştır. Üç kere mahkemeye verilmiştir. Birincisi 1908 yılında Sudan’da meydana gelen bir olay sebebiyledir.
İkincisi 1908 senesinde meydana gelen Danşvay olayının yıldönümü sebebiyle olmuş, mahkemesi 1909 yılında olmuştur.
Üçüncüsü Ali Gayati’nin Vatanım isimli divanına yazdığı mukaddime sebebiyle olmuştur. Bu üçüncü mahkemeye, aynı divana başka bir mukaddime yazan arkadaşı Muhammed Ferid de katılmıştır.
A. Aziz Caviş 1912 yılında vatanı olan Mısır’ı terketmek zorunda kalmış senelerce Türkiye ve Almanya’da dolaşmış, Mısır’a ancak 1923 yılında dönebilmiştir.
Vatandan ayrı kalışını kendisi şöyle anlatıyor: “İnsanın kendi vatanında yaşaması gerekir. Bunun iki sebebi vardır: Danışma içinde olmak ve adalet. Vatanda adaletin temelleri yıkılınca insanın gönlü vatandan başka yere göçmeye meyleder. Bu vatanı sevmemekten veya ondan kaçmaktan ileri gelen bir şey değildir. Fakat zorunlu haller insanı vatanından çıkmaya zorlayınca, insan vatanından kovulup dışarı atılınca ona daha çok bağlanır, vatanım daha çok hatırlar ve daha çok sever.”
Benzer Konular:
Answer ( 1 )
Abdülaziz Caviş, Sultan Abdülhamid döneminde yaşamıştır. Abdülaziz Caviş, etkilendiği ve örnek aldığı iki kişi vardır. Bunlar; Muhammed Abduh ve Cemaleddin Afgani’dir. 1876 yılında dünyaya gelmiştir. İçinde dini kültürü medeni kültürü ikisini birden kendisinde toplamış olması onun adeta kale gibi güçlü olmasına neden olmuştur. Abdulaziz Caviş ülkesi olan Mısır’ı 1912 yılında terk etmek zorunda kalmıştır.