Paylaş
Ahiret halleri
Question
AHİRET HALLERİ
Ahiret halleri nelerdir? Ahirette hesap nasıl olacak? Ahirette kimler şefaat edecek?
Ölüm ve ahiret halleri
Kıyamet koptuktan sonra yeryüzünde tek canli kalmayacak. Oysa biz sonsuz bir öte dünya hayatı yaşayacağımıza da inanıyoruz. İşte bu sonsuz hayat İsrafil’in Sur’a ikinci defa üflemesiyle başlayacaktır. Biz buna ikinci diriliş diyoruz. İki Sur arasında ne kadarlık bir zaman geçeceğini bilemiyoruz.
İkinci defa Sura üflenir üflenmez bütün insanların bedenleri Allah’ın izni ve kudretiyle yeniden canlanacaktır. Ruhlar, dirilmiş olan dünyadaki bedenlerine dönecek ve sonsuz bir hayatı yaşamaya başlayacaklardır.
Bu sonsuz hayatta, ahirete ait bir takım durumlar olacaktır. Bunlara “Ahiret halleri” diyoruz. Ahiret hallerinden bir kısmını öğrenmeye çalışalım.
Mükafat ve Ceza
“Kim zerre kadar bir iyilik işlerse, onun mükâfatını görecektir. Ve kim de zerre kadar bir kötülük yaparsa, onun cezasını çekecektir.” (Zilzal, 7, 8)
İnsan yeryüzüne imtihan edilmek için gönderilmiştir. Bu dünya insan için bir imtihan alanıdır. Bura. da sürekli bir imtihana tutulmaktayız. Rabbimiz insanın başıboş olarak yeryüzüne salınmadığını açıkça bildiriyor.
İnsan bu yeryüzü imtihanını alın akıyla bitirirse, büyük bir armağanı kazanacaktır. Bu, Allah’ın insanlığa en büyük müjdesidir.
Şayet insan, Yaratıcısının buyruklarına uymaz da, Şeytan’ın aldatmacalarına kapılır ve doğruluktan sa parsa şiddetli bir azapla cezalandırılacaktır. Bu dünya da insana doğru yol ile sapıklık yolu açıkça bildirilmiştir. İyiliklerin ve kötülüklerin öte dünyada karşılık sız kalmayacağını da Allah’ın kitabından açık ve seçik öğreniyoruz.
İnsanın yaratılışı bile bir mükâfat ve cezayı gerektirmektedir. Sayısız üstünlüklerle yaratılan insan, akil ve şuur gibi yüceliklerle donatılan insan yaptıkların dan sorumlu olmayacak mıdır? İyiliklerinin mükâfatını, kötülüklerinin cezasını görmeyecek midir? Hayvanlar gibi başıboş olarak mı yaratılmıştır? Bu dünya da dilediği kötülüğü yapacaktır da, bütün bu yaptıklarından hesaba çekilmeyecek midir? Hesaba çekilecek tir de, şeytanlıklarının cezasını şiddetli bir azapla çekmeyecek midir?
Allah’ın adaleti ahlâklı insanlarla ahlâksız insanlari birbirinden ayırmayacak mıdır? İnsanları ezen zalimlerin yaptıkları yanlarına mı kalacaktır? Hayatı boyunca insanların iyiliği için çalışmış kimseler, doğru haktan ayrılmayanlar, Allah dâvası uğruna canlarını vererek şehit olanlar ilâhi mükâfata ermeyecekler midir?
Şüphesiz ki Allah’ın adaleti, bütün insanları yaptıklarından sorguya çekecektir! Ve öte dünyada hiç kimse Allah’ın adaletinden kurtulamayacaktır! Biz biliyoruz ki bu dünyada bütün yaptıklarımız bir bir yapılmaktadır. Meleklerimiz bütün hareketlerimizi kaydetmektedirler. İşte kıyamet gününde bu yaptıklarımı zin karşılığını göreceğiz. Mükâfat, ya da ceza olarak. Ve bütün insanlar yaptıkları en küçük iyiliğin mükâfatını, en küçük kötülüğün cezasını çekeceklerdir.
Evet, biz bu dünya hayatında bile bir mükafatın ve cezanın varlığını görmekteyiz. Bir ailede bile, büyük lerinin sözünü dinleyenler sevilirler ve itaatlarından ötürü mükâfatlandırılırlar. Hiç durmadan babasının emrinden dışarı çıkan bir çocuk azarlanır ve cezalan dırılır. Tembel bir öğrenci ile çalışkan ve büyüklerine saygılı bir öğrenci hiç bir zaman aynı karşılığı görmez. Kanunlara uyan bir insan ile kanun tanımayan bir haydutun toplum içindeki yeri aynı değildir. Dünya da bile mükâfat ve ceza vardır.
Dünya imtihanını başarıyla veren gerçek mü’min ler, Allah’ın kendilerine vereceği sonsuz nimetlere ereceklerdir. Bu imtihandan yüzlerinin karasıyla çı kan kâfirler ise, ebedî bir cezaya çarptırılacaklardır. O büyük kıyamet gününde cezalandırılacak olanların kitapları “sol” taraflarından verilecektir. Allah’ın mü kâfatına erenlerin kitaplarıysa “sağ”larından…
Cennet ve Cehennem
İnsanın bu dünyaya imtihan için gönderildiğini, bu dünyada yaptığı her hareketin yazıldığını, ölümden sonra yeni ve sonsuz bir hayatın başlayacağını, ahiret hayatı dediğimiz bu âlemde mükâfat ve cezanın var olacağını öğrendik.
Şimdi de bu mükâfat ve cezanın nerede gerçekleştirileceğini inceleyelim.
Cennet
“İman edip iyi harekette bulunanları altından ırmaklar akan ve içinde sonsuz olarak kalacakları cennetlere koyacağız. Allah bunu gerçek olarak vadetmiştir. Allah’dan daha doğru sözlü kim olabilir?” (Nisa, 122)
Rabbimizin insanoğluna en büyük armağanlarından biri de cennettir. Bu dünyada hayırlı işler yapanlar öbür dünyada cennetle mükâfatlandırılacaklardır. Ya- ni cennet öbür dünyanın mükâfatlar yurdudur. Yüce Kitabımızda, iman edenlerin ve imanın gereğini yeri ne getirenlerin cennetlik olduğu, cennette ebedi olarak kalacakları sık sık anlatılır.
Cennet, Rabbimizin kendisine inanan insanlar için hazırladığı bir armağandır. Allah’ın sonsuz ikramın dan, sonsuz rahmetinden ve sonsuz ihsanından hazırlanmıştır. Mü’minler cennette Allah’ın türlü nimet lerine kavuşacaklardır. Cennette insanların her istekleri yerine getirilecektir. Çünkü oraya sadece Allah’ı varlığını taniyan ve O’nun çizdiği yoldan yürüyen in sanlar girecektir. Mü’minler bu dünyada çektikleri çi- lenin karşılığını cennette alacaklardır. Dünyada inananlara yapılan işkenceler ve baskılar, öte dünyada cennet meyveleri olacaktır.
Cennet ebedi bir bahardır.
Cennet ilâhi bir armağandır.
Cennet inananlar için hazırlanmış tükenmez bir mükâfatın, insani kendinden geçiren bir hayatın adı dır. Bu dünyada Allah’ın şaşmaz kanunu Kur’an’a uyanlar, cennetin şerefli konukları olacaklardır.
Allah’a inandıkları halde kendilerini günahlardan korumayanlar, kıyamet günü hesaba çekilecekler. Şa yet Allah onların günahlarını affetmezse, bir süre cezalarını çekecek, cennete sonra gireceklerdir. Mü’minlerin bir kısmı da hiç ceza çekmeden cennete girecek, orada Allah’ın sonsuz armağanlarını yaşayacaklardır. Demek oluyor ki:
1. Bazı insanlar bir müddet cezalanacak, sonra cen nete alınacaklardır. Bazıları doğrudan doğruya cennete girecek, orada ebedi olarak yaşayacaklardır
3. İnsanların bir kısmı da cenneti hiç göremeyecek lerdir. Hatta cennetin kokusunu bile duyamayacaklardır. Bunlar dünyada da, ahirette de zarara uğrayan lardır.
Cennet Bahçeleri
Allah’dan başka tanrı (ilah) tanımayanlar, Allah’dan başkasına tapınmayanlar ve Allah’ın ayetleri oku duğu zaman kalpleri titreyenler, işte onlar, Allah cennetine gireceklerdir. Evet cennet, Allah’ın inanan. lar için hazırladığı sonsuz bir mutluluk ülkesidir. Ora da mü’minler tükenmez bir rahmete ereceklerdir.
Orada “Allah, Allah” diyerek dalgalanan ırmaklar vardır. Orada ulu çınarlar vardır. Orada dalları ve yaprakları Kuran okuyan ağaçlar vardır. Orada koku ların en baygınıyla açılan güller vardır. Ve o güller Allah’ın adıyla açarlar. Orada ağaçları altından ırmak lar akan konaklar, saraylar vardır. Koyu yeşil gölgeler ve en serin sular vardır.
Orada mutluluk… mutluluk… sonsuz mutluluk var dır.
Ve bütün bunlar insanlar için hazırlanmıştır. İnanan insanlar için hazırlanmıştır. Ve inananlar orada sonsuz olarak kalacaklardır. Allah’ın sonsuz nimetlerini göreceklerdir
Ve orada insanların alınları ve yüzleri aydın olacak, gözleri ve gönülleri aydın olacak. Aydan da aydın ola cak. Orada insanlar imanın nuruyla, Allah’ın nuruyla aydınlanacak. Orada insanlar Allah’ın adıyla selamla şacak.
Orada Allah’ı görme vardır.
İşte bu, anlatılmaz bir armağandır. Cennet ne büyük armağan ülkesidir.
Cennet ne güzel dönüş yeridir. Cennet en güzel dönüş yeridir.
Cehennem
“Kuşkusuz ki ayetlerimizi inkâr edenleri cehenneme ata cağız. Derileri yanıp eridikçe, azabı tatsınlar diye de, yeni den deriler vereceğiz. Şüphesiz Allah azizdir ve hikmeti geniş olandır.” (Nisa, 56)
Allah’ı tanımayan, Allah’a ortak koşan, Allah’ın yüce emirlerine dudak büken, onlarla alay eden, Allah’dan başkasının karşısında eğilen, fani kimselere tapinan insanlar, işte onlar cehennemliktirler.
Evet cehennem, Allah’ın inanmayanlar için hazırla dığı bir azap ve işkence bölgesidir. Orada kâfirler bit mez tükenmez bir azabı yaşayacaklardır.
Orada sonsuz bir azap vardır. Orada işkenceye su samış memurlar vardır. Azgın ve kızgın işkenceciler vardır. Orada alev kıvrımlı yılanlar vardır. Orada kor kunç bir ateş vardır. Ve bu ateş kâfirleri saracak-sarmalayacaktır. Bir yılan gibi vücutlarını dolayacaktır. Vü cutlarının içini ve dışını yalayacaktır.
Cehennem alevi kâfirlerin enselerinden girecek, onların beyinlerini sarsacaktır. Saçlarını korkunç bir iş kenceyle kavuracaktır. Ve derileri yanıp eridikçe, aza bi yeniden ve taptaze olarak tatmaları için onlara ye ni deriler verilecektir. Böylece azapları süregelecek ve süregidecektir. Acıları sona ermeyecektir.
Cehennemin yakıtı insanlar ve taşlar olacaktır. Ka firler ve taşlar cehennemin yakıtlarıdır. Kâfirler taşları çatlatan bir ateşle yanacaklardır.
Orada alevler… alevler… alevler vardır. Cehennem ne kötü dönüş yeridir. Cehennem en kötü dönüş yeridir.
Şefaat ve Tarifi
İmanın şartlarını bütünüyle kabul eden ve Allah’ın dinine inanan insana mü’min diyoruz
Rabbimiz insanlardan İslàmi bir hayat yaşamaları nı istemiştir. Onlara emir ve yasaklarını bildirmiştir. Bu emir ve yasaklara göre yaşayan insanlar gerçek mü’minler olurlar. Ama bazen nefislerine ve şeytana uyarlar. Bazı günahlar işlerler.
Daha önce öğrendiğimiz gibi, işlenen günahlar, in sanı dinden çıkarmaz, onun imanını söküp atmazlar. Yani her işlenen günah insanı kâfir yapmaz. İnsanlar günahlarının cezasını çekerler, sonrada cennete girerler.
İşte günahkâr insanlar için Allah’ın sevgili kulları Allah’a yalvarırlar. Onların günahlarının affedilmesi için dua ederler. Allah katında dereceleri üstün olan ve liler, şehitler… mü’minler için Allah Teala’ya niyazda bulunurlar. Günahlarının bağışlanmasını isterler. Rab bimiz dilerse bu duaları kabul buyurur ve hakkında af istenen kulunu bağışlar.
Biz buna şefaat diyoruz.
Sefaat, aslında Allah’a ait olan bir haktır. Diğer in sanların şefaatçi olabilmeleri Allah Teala’nın izin ver mesine bağlıdır. O izin vermedikçe, hiç kimse şefaatçi olamaz.
Evet, şefaat Allah’ın izniyle olur. Allah izin verme dikçe, hiç kimseye şefaat söz konusu değildir. Ve öte dünyada asıl olan kulların kendi hareketleridir. Her in san kendi yaptığının karşılığını görecektir.
Demek oluyor ki, Allah yolunda yücelmiş ve Allah katında değer kazanmış kimseler, biz insanlar için şefaatta bulunacaklar, günahlarımızın bağışlanması için Allah’a yalvaracaklar.
Şefaati şöyle tarif edebiliriz:
“Peygamberlerin, şehitlerin, velilerin ve Allah ka tinda yücelmiş kimselerin, mü’minlerin günahlarının bağışlanması ve derecelerinin yükselmesi için Allah Te ala’ya dua etmelerine, yalvarmalarına şefaat denir.”
Peygamberlerin Şefaati
Şehitler, veliler, Allah’ın şerefli kulları nasıl Allah’ın izni ile şefaat edeceklerse, insanlığın kurtarıcısı olan peygamberler de kendi ümmetlerine şefaat edeceklerdir. Önceki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, şefaat sadece mü’minler için söz konusudur. Peygamberler kendi dönemlerinin mü’min kulları için Allah’a yalvaracaklar, bağışlanmalarını dileyeceklerdir.
Peygamberi yalanlayan ve onun getirdiği dine inan mayanlar için böyle bir şefaat düşünülemez. Çünkü onlar, bizzat peygamberi inkâr etmişlerdir. Hatta peygambere hakaret etmişlerdir. Böylece kâfirlerden olmuşlar. dır. Kâfirler ise sonsuz bir azabı hak etmişlerdir. Onlar için kıyamet gününde, ne bir şefaatçi olacaktır ne de bir yardımcı… Onları sonsuz bir azap beklemektedir. Hiç bir peygamber de onlar için dua etmeyecektir
.
Peygamberimizin Şefaati
Her peygamberin şefaati kendi peygamberlik çem beri ile sınırlıdır. Yani hangi insanlara peygamber ola rak gönderilmiş ise, onların günahları için şefaat ede ceklerdir. Buna “kendi ümmetlerine şefaat edecekler” diyoruz.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ise genel bir şefaatin sahibidir. Bildiğimiz gibi Hz. Muhammed (se lam üzerine olsun) bütün insanlığın peygamberidir. Bütün insanların ve bütün cinlerin. Allah’ın en sevgi li kulu ve en son peygamberidir. Bunun için de kıya- met gününde, Allah’ın izni ile geniş bir şefaatte bulu nacaktır.
Kıyamet günü büyük bir hesaplaşma olacaktır. O gün bütün insanlar kendi dertlerini düşüneceklerdir. Anneler çocuklarından, kardeşler kardeşlerinden kaçışacaktır. İnsanlar kendi istıraplarına ve heyecanları na kapılacaktır. Göz gözü görmez olacaktır. İşte bu göz gözü görmez zamanda Peygamberimiz Hz. Mu hammed (sav):
“Ümmetim! Ümmetim”
diye Allah’a dua edecektir. İnsanların birbirinden kaçıştığı o şiddetli günde Efendimiz: – “Ya Rabbi ümmetimi isterim! Ya Rabbi ümmetimi isterim diyecek, Allah’a yalvaracaktır. İşte Peygamberimi zin (sav) şefaatinin genel olduğu buradan da anlaşılmış oluyor
Şunu bir daha tekrarlayalım:
Bize düşen İslâmî bir hayatı yaşamaya çalışmaktır. Allah’ın dinini yaşadıktan sonra Peygamberimizin şe faatini ummaktır. Peygamberimizin sünnetine ve tav siyelerine uymadan, Islâm’ı hayatımıza uygulama dan, şefaat beklemek doğru değildir. Asıl görevimiz in sanca ve İslâm’ca yaşamaktır. Zaten şefaat da insanca ve İslâm’ca yaşayanlara olacaktır. Şeytanca yaşayanlara değil.
Öte âlemde çeşit çeşit haller vardır. Biz bunların inceliklerini bütünüyle kavrayamıyoruz. Ama bütün bunların var olduğuna yürekten inanıyoruz. Anlaya madığımız nokta, öte dünya olaylarının “nasıllığı ve “nice”liğidir.
Bu ahiret hallerinden bazılarını kısaca görelim:
Hesap
Mahşerde büyük bir mahkeme kurulacak, insanlar dünyada yaptıklarından hesaba çekileceklerdir. Mah serin mahkemesi Allah’ın adaletine göre işleyecek, hiç kimseye haksızlık yapılmayacaktır. Her insan “yaptıklarından yargılanacak ve bunlara uygun armağanlara, cezalara çarptırılacaktır”.
O adalet gününde bütün insanlar sorguya çekileceklerdir. Sonra her insana “Amel Defteri” verilecektir. Kiramen Kâtibin meleklerinin yazdığı bu defter, insan hayatının bütün ayrıntılarını gösterir olacaktır. İnsana:
– “Al oku kitabını” denecektir.
“Al oku hayat kitabını, oku oku da hatırla dünyada neler yaptıklarını!” İnsanlar kendi kitaplarını görün ce, hiç bir şeyin geçiştirilme.ğini anlayacaklardır. Yaptıkları iyiliklerden sevinç duyacak, kötülüklerinden utanacaklardır.
Mizan
Mizan ilahi bir ölçüdür. Daha doğrusu ilâhi bir öl çektir. Onunla insanların davranışları ölçülecektir. In sanların dünyadaki iyilik ve kötülükleri ayrılacak, iyilik ve kötülüğün derecesi belirlenecektir. Bu dünyada yaptıklarımız öte dünyada Mizan’la ölçülecektir.
Mizan Allah’ın adalet ölçüsüdür. Onu insanların eksik ölçekleriyle karıştırmamak gerekir. O Allah’ın öl çüsüdür. Allah’ın ölçüsü ise, şaşmaz ve şaşırmaz bir ölçüdür.
Sırat
Sırat öte dünyada bütün insanlığın yürümek zo runda kalacağı bir köprüdür. İçyüzünü bilemiyoruz. Üzerinden geçilmesi pek zor olan Sırat, cehennemin üs tünde kuruludur. Ancak Allah’ın sevgili kulları Si rat’ın üzerinden rahatça geçecek, ilâhi armağanlar yurdu olan cennete gireceklerdir.
Allah’ın dinine inanmış ve bu uğurda canlarıyla mallarıyla savaşmış kahramanlar, Sırat’ın üzerinden şimşek gibi geçeceklerdir. Hayatlarını İslâm’a adayanlar, Sırat’tan geçerken korkmayacak, Allah’ın sonsuz kudreti önünde hayranlılka eğilecek ve kendilerini bekleyen nimetlere ereceklerdir. Evet, imanın erleri, İslâm’ın askerleri onun üzerinden gözleri kamaştıran bir şimşek hızıyla geçeceklerdir.
İnanmayanlar, Allah’ın dinini yalanlayanlar ise, Sırat’tan geçemeyecek, cehennemin alevleri arasına düşeceklerdir. O kavurucu alevler arasında şiddetli bir azaba yakalanacaklardır. Bu azaptan bir daha da kur tulamayacaklardır.
Sırat’tan göz kamaştırıcı bir şimşek hızıyla geçe cek olanlar, onlar ne mutlu insanlardır! Ki Allah son suz bir armağanı olanlar için hazırlamıştır. Sırattan geçerken ayakları birbirine dolanacak olanlar, dizleri nin bağı çözülecek olanlar, onları ne karanlık bir sonuç beklemektedir! Ki onlar dünyada inançlı birini gördük lerinde, dudaklarını en çirkin inkår tavrıyla büken ler, Müslümanlarla alay edenlerdir. İşkenceye susa miş alevler ve bitmez, tükenmez bir azap… Işte onla- Tin son durağı budur.
Kevser
Kevser, mahşer gününde Rabbimiz tarafından sevgili Peygamberimize verilecek olan havuzun ismidir. Ki gören gözler için doyumsuz bir zevk kaynağı olacaktır. Mü’minler onun, dillerinin tatmadığı tatlılıkta ki suyundan içecek, mahşerin kendilerinde uyandırdığı heyecanı gidereceklerdir.
Gözler onun gümüş rengiyle parlayacak, diller onun anlatılmaz tadından zevklerin en bayıltıcısını duyacaklardır.
Çağlayan şelâleler, duru pınarlar, taşları çatlatan en serin sular, bütün bunlar, Kevser’in dünyadaki göl geleridir. Ve Kevser, gözlerin görmediği bir duruluğun ve berraklığın dillerin tatmadığı bir tatlılığın adıdır. Kâfirlerin ondan hiçbir payları olmayacaktır. Çünkü onlar, kıyametle birlikte bütün zevklerden mahrum kalacaklardır. Bu mahrumluk, onların dünyada yaptıkları kötülüklerin ve inkârın cezasıdır. İnancımız buruc yayınları
Answer ( 1 )
Ahiret halleri her insanın başına gelecek bir durumdur. Dünyada yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan bir gün sorguya çekileceğiz. Bu dünya imtihan yeridir. Sonucunu alacağımız yer ise ahirettir. Sonuç ya cennet ya da cehennemdir. Amelimiz mukabilince bizlere muamele edilecektir. Dünyada neyi kazanmak için çalıştı isek ahirette de gideceğimiz yer orasıdır.