Ahirete imana davet

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Ahirete iman ile ilgili makale

Ahirete imana davet

Tevhid Dini Allah’ın birliği, Nübüvvet ve Ahiret temel esas lan üzerine oturmuştur. Tüm Rasûller içinde yaşadığı toplumu; ve son Rasûl Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem) de beşeri yeti yukanda sayılan temel dinamiklere davet etmişlerdir. Allah, kullarına olan rahmetinin bir gereği olarak gerçekleşecek olan (kıyâmet) ahiret hayatı gerçekleşmeden önce; onda neyin, nasıl, ne şekilde, hangi şeylerin ne gibi sonuçlarla karşılanacağı gibi şeyleri Rasülleri aracılığıyla kullarına apaçık bir şekilde beyan etmiştir.

“Size azap gelip çatmadan Rabbinize dönün, O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azap gelmeden ön ce Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun.” (Zu mer: 54-55)

“Allah’tan geri çevrilmesi olmayan bir gün gelme den önce Rabbinize icabet edin. Çünkü o gün sizin için ne sığınacak bir yer (melce’), ne de (yaptıklarınızı) inka ra çare bulunacaktır.” (Şura: 47)

“Onları yaklaşmakta olan güne karşı uyar; o zaman onlar, öfkelerini yutkunup dururlarken kalpler gırtlakla rina dayanmıştır. Zalimler için ne koruyucu bir dost, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi vardır.” (Mü’min: 18)

“Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (ede ceğiniz kıyâmet) gününden korkuyorum.” (Mü’min: 32)

İşte böyle. Kur’an, tekrar tekrar insanlara, “Kıyamet uzak değil yakındır ve her an gelebilir” diye hatırlatmada bulunmak tadır. Örneğin, bir yerde: “Allah’ın emri geldi. Artık onu acele istemeyin.” (Nahl: 1) Başka bir yerde: “İnsanların he sapları yaklaştı. Fakat onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevir mektedirler.” (Enbiya: 1) Başka bir âyette: “Kıyâmet yaklaştı ve Ay yarıldı” (Kamer: 1) ve diğer bir yerde de: “O yaklaşı, yaklaştı.” (Necm:56) diye buyurulmuştur. Bu âyetler ile insan lara, kıyametin uzak olmadığı söylenerek ikazda bulunuluyor ve “Allah’tan korkarak, bir saniye bile kaybetmeden kendinize gelin!” deniliyor.

Bu, doğrudan kul ile Rabbi arasında olan bir muhasebe dir. Yaratılanla Yaratan arasında vasıtasız bir alâkadır. Doğrudan doğruya yoldan çıkanlar varsa hemen dönsün; sapanlardan dine yönelmek isteyen varsa derhal yönelsin; günahkârlardan hakka boyun eğmek isteyen varsa durmasın eğsin… Kapı açıktır; gani met, gölge, feyiz, bereket, bolluk… hepsi bu kapının arkasında, ne mani olan var, ne soran…

Haydi bakalım! Haydi! vakit geçmeden, haydi! “Size ölüm gelip çatmadan evvel acele edin… Sonra yardım edilmezsiniz. Keza arkanızı dönüp kaçacağınız gün Allah’a karşı sizi himaye eden bulunmaz. O halde çabuk olun; vakit geçiyor, iş işten ge çip gece ve gündüzün herhangi bir anında kapılar kapanabilir. Acele edin ve Rabbinizden size indirilenin en güzeline, Kur’an’a uyun! Semadan size indirilenin en güzeli olan Kur’an-ı Kerim iş te elinizdedir. Uyun ona! Kendiniz farkında olmayarak, ansızın başınıza azap gelmeden önce.” (37) “Yedi şeyden önce amellere koşuşun. (Yani firsat elde iken hemen davranın).” diye buyur muştur Allah’ın Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ve şöyle devam etmiştir: “Hiç şüphe yok ki beklediğiniz şey, ya (kulluk vazife lerini) unutturan yoksulluk veya azdıran zenginlik yahut ansızın gelen ve hayata son veren ölüm veya Deccal -ki gelmesi bekle nen bir belâdır- ya da kıyâmettir. Kıyâmet ise daha ağır ve daha acıdır. “(38)

“İşte bu uyarıcı (Peygamber), sizi o sarsıntı ve felâ- ket günü ile uyarmaktadır. İşte bu, ilk uyaranlar gibi bir uyarıcıdır. Yaklaşan yaklaştı. Allah’tan başka onu açığa çıkaracak yoktur.” (Necm: 56-57-58) İşte bu yaklaşan Allah’tan

başka vaktini ve şeklini kimsenin bilmediği bir azap gününün dehşetidir. “Madem ki öldürücü tehlike yakındır ve madem ki sizi uyaran uyarıcı öğüt vererek kurtuluşa çağırmaktadır. O takdirde siz durumun tehlikesini kavrayıp uyaramayacak kadar budala. lik içerisinde eğlenip oyalanıyorsunuz. (Islâm’i daveti reddedip, onun getirdiği hükümlerle istihza eden Mekkeli müşrikler) “Bu söze mi şaşıyorsunuz siz? Ve gülüyorsunuz da ağlamı yorsunuz. Ve siz habersiz oyalanmaktasınız.” (Necm: 59 – 61)

Bu ifadeler gerçekten de son derece kuvvetli ve ciddi olup, insanların omuzuna ağır yükler yüklediği gibi aynı zamanda mü kemmel bir nizama sevketmektedir de. Onlar neye şaşıyorlar? Ve neye gülüyorlar? Bunca ağır yükler ve bunca ciddiyeti gerektiren kat’i haller varken, yeryüzündeki hayatlarından dolayı kendileri ni bekleyen hesap günü ortada iken neye gülüp şaşıyor bunlar? Hålbuki bu, durumun nazikliği ve ağlamayı gerektiren hallerdir. Bunun ötesinde acı ve sıkıntılar yer almaktadır. (39)

Mü’min o kimsedir ki, Rabbine güvenir, O’nun lütuf ve rah metini ister. Ancak bu, onu yeryüzünün eğlencelerine daldırmaz. Onu gaflet ve isyana sürüklemez. Bilâkis devamlı uyanıklığa, Al lah’tan hayâ etmeye, gazabından sakınıp takdirindeki gizli nok talardan çekinmeye ve bunun yanı sıra emniyete sevkeder.

İmam Ahmed, senediyle Hz. Aişe (radıyallahu anha)’dan riva yet ederek der ki: “Ben Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i tam bir gülüşle güldüğünü görmedim ki onun dilciğini görmüş olayım. Sadece tebessüm ederdi. Hz. Aişe (radıyallahu anha) dedi ki: “Hz. Peygamber hava kararmasını veya şiddetli bir rüzgârın esmesini gördüğü zaman, onun tesiri hemen yüzünden anlaşılırdı.” (Hz. Aişe) Dedim ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! İnsanlar bulutu gördükleri zaman yağmur gelecek ümidiyle sevinirler. Ama görüyorum ki siz onu görünce yüzünüzdeki nefret belli oluyor.” Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Ey Aişe, onda bir azabın olmasından beni emin kılacak ne vardır? Çünkü bazı kavimler rüzgârla azaplanmışlardır. Onlar da azabı gördüklerinde: “Bu gelen bulut bize yağmur yağdıracaktır” demişlerdir.

İşte bu devamlı uyanıklık, Allah’ın takdirini hissetmek ve Kur’an’ın naklettiği hadiseler, Allah’ın rahmet ve lütfuna güve nerek emin olmayı kat’iyyen reddetmez. (1) Bununla beraber mü’minlerin tabii ve sürekli hali, ümitle korku arası bir seyir ta kip eder. Çünkü onlar: “Rablerinin azabından korkarlar, çünkü Rablerinin âzabına güven olmaz.” (Mearic: 27-28) Şu ifadeler ve Allahu Teâlâ’nın kitabında beyan buyurduğu şu ayetler mü’minlerin hislerinde, duygularında, düşünce ve tavırla rinda asla yer almamalıdır. İnsanları Rablerine karşı nankörlüğe sevkedip ondan yüz çevirttiren şey, gafletleridir. Hem bu gaflet te devam ederler, hem de kendilerini emniyette görmek isterler. Sadece felâket anlarında Allah’a yönelir, felaketi atlattıktan sonra O’ndan yüz çevirirler. Bu hareketleriyle Allah’ın en şiddetli azâbı- ni talep eder gibidirler.

Beşeriyet her yerde ve her an Allah’ın kabzası içindedir. Denizde olduğu gibi karada da, kendini onun kabzasından kur taramaz. İnsanoğlu kendini nasıl emniyet içinde hissedebilir? Al lah’ın onları karada da felaketlerle karşı karşıya getirmesinden nasıl emin olabilirler? Allah dilediği takdirde depremler, volkan lar veya başka türlü afetlerle onları yok etmeye kadir değil mi dir? Onları bir volkan fırtınasına tutup üzerlerine alevlerle birlikte kaynar sular, çamurlar ve taşlar yağdırdığı takdirde kendilerini Allah’tan başka kurtaracak kim vardır? (42)

“Yahut Rahman’dan başka size yardım edip (sizi O’nun azabından) kurtaracak askeriniz kimdir? Kâfirler derin bir gaflet ve aldanma içindedirler. Yahut Allah, rızkını tutacak olursa size rızık verecek kimdir? Doğrusu onlar, azgınlık ve nefret içinde direnmektedirler.” (Mülk:20-21)

..Gerçekten insan nankördür! (Allah’ın), üzerinde bulunduğunuz kara tarafını ters çevirip batur)mayaca. gindan, üzerinize taşlar savuran bir kasırga gönderme yeceğinden emin misiniz? (ki bunlar olduktan sonra kendinize bir koruyucu bulamazsınız. Yoksa O’nun sizi bir kez daha denize gönderip, üstünüze, kırıp geçiren bir rüzgâr salarak inkâr ettiğinizden dolayı sizi boğmayaca. gından emin misiniz? (Bunlar olduktan) sonra kendiniz için bize karşı peşinizden takip edip (sizi bizim elimiz den) kurtaran birini bulamazsınız.” (Isra: 67-69)

“Gökte olanın, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer, birden sallanmaya başlar (ve siz yerin dibine geçersiniz). Yoksa siz, gökte olanın üzeri nize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? (O zaman) tehdidim nasılmış bileceksiniz.” (Mülk: 16-17)

O halde Allah’tan korkun da o arzın üzerinde yürürken inkâr ve şeytanlıkla onu ifsada vermekten ve Allah’ın emirlerinin hilafına haksız ve çirkin hareketlerden sakının, Allahu Tealâ diğer taraftan iman hasletiyle şereflenmiş bütün mü’minlere hitaben de buyuruyor ki:

“Ey iman edenler, Allah’tan korkun! Ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah’tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızı haber almaktadır.” (Haşr: 18)

Ve her nefis yann için, yani gelecek Kıyamet günü için ne hazırlamış, Allah’a ne takdim eylemiş olduğuna bir baksın. Hesap sorulmazdan evvel nefsini muhasebeye çekip hesabına baksın.

“…Herkes yarına ne hazırladığına baksın..”

Bu düşünce kalbe gelir gelmez, hemen amel defteri, hatta bütün hayatın sahifeleri insanın önüne seriliyor, onları satır satır süzüyor, düşünüyor, hasılatının hesabını bütünüyle ve tafsilatıyla yapıyor. Bütün bunları amel ve hayat sahifesinde inceliyor ki, yarını için ne hazırladığını bu günden görerek bilsin.

Bu tefekkür, insana zayıf yerlerini, eksik yönlerini ve hatalı taraflarını göstermeye yeterlidir. Ne kadar hayır işlerinde bulun muş, ne kadar gayret sarfetmiş olsa da yine kusurlarının bulun duğunu ilham etmeye kåfidir. Ne olurdu acaba bu insanoğlunun hali, eğer hayır-hasenat dağarcığı boş, iyilik-ihsandan mahrum hâli ise? Öylesine çetin bir mesele ki, düşünen bir kalbin uyuması mümkün değil… Artık o hep yaptıklarını ölçüp biçmekle ve şahsi dosyasını incelemekle mesgul olur. Bütün bu his ve düşüncele ri uyandıran ayet, inanmış kalpleri bir daha uyarmadan sona ermiyor.

“Allah’tan Korkun! Çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır.”  Kısmı ayeti kerimenin son kısmıdır. Allah sevgisiyle emirlerin, vazifelerin ifasını, diğer bölümü ise Allah kor kusuyla menhiyattan ve sakınılması gereken bütün fenalıklardan sakınmayı belirten te’kidli ifadelerdir.

Haşr ne demek? Kısaca

Cevapla