Paylaş
Ailede Mahremiyet eğitimi nasıl verilir
Question
Ailede Mahremiyet Bilinci
Ailede mahremiyet eğitimi
İslâm, insan ve toplumun huzur ve saadetini temin etmek üzere pek çok hüküm ortaya koymuş, insanın maddî ve manevi kişiliğini koruma altına almıştır. İnsanın koruma ya alınan maslahat/yararlarından biri de “irz”ı yani iffet ve haysiyetidir. Mahremiyet ve tesettürle ilgili hükümler de bu kapsamda olup her şeyden önce insan onurunu korumayı hedeflemektedir.
Mahremiyet, öncelikle aile ortamında öğrenilip yaşanır. Aile, mahremiyetin mektebi, mahremiyet ise birey ve ailenin güvenliğidir. Aile bireylerinin mahremiyete dair sahip oldukları bilgi ve bilinç, hem kendilerinin hem de toplumun huzuru açısından oldukça önemlidir. Kişinin temiz, nezih ve huzurlu bir hayat sürmesinin yolunun öncelikle mahremiyet ilkelerine riayet etmekten geçtiğin de kuşku yoktur.
O halde mahremiyetin ne olduğu ve mahremiyet ilkeleri iyi bilinmelidir.
Mahremiyet Nedir?
Mahremiyet, kişinin sadece kendisine ait olan, başkalarıyla paylaşmamaya özen gösterdiği, sır kabul ettiği hususları ve sınırları ilâhî irade tarafından belirlenmiş bir alanı ifade eder.
İnsanı yaratan Allah, onun mahrem alanını da bizzat tayin etmiş, koruma altına almış, korunmasını istemiş ve ihlali durumunda cezai müeyyide öngörmüştür. Dolayısıyla mahremiyete riayet, bir taraftan bu sınırları belirle yen ilâhî iradeye hürmeti içerirken diğer yandan kişilerin özel hayatlarına saygı gösterilmesi, kişilik haklarının ve onurlarının korunması açısından önem taşımaktadır. Zira mahremiyet, zamana, mekâna, kişiye ve topluma göre değişiklik arz etmeyen objektif bir haktır.
Beden, mekân ve bilgi gibi farklı boyutları olan mahremiyetin gözetilmesi, bireyin öz saygısını korur ve besler. İslâm anlayışında ruh, beden, hayat ve sahip olunan her varlık Allah’ın bir emanetidir. Kişinin bu emanetleri sahibinin rızası istikametinde kullanması hem huzurlu ve mutlu olmasına hem Yüce Allah’ın hoşnutluğunu kazanmasına vesile olur.
Öte yandan güven duygusu ve güvende olma hissi her insan için büyük bir ihtiyaçtır. Kişinin kendi mahremiyetini koruması ve başkalarının mahremiyetine riayeti bu ihtiyacın karşılanmasında ayrı bir önemi haizdir.
Gerek beden ve mekân gerek bilgi mahremiyeti ihlallerinden birey ve aile olumsuz yönde etkilenmekte, mahremiyet algılarındaki topyekün değişim ve dönüşüm kişileri, telafisi oldukça zor olan sonuçlarla karşı karşıya getirmektedir.
A Kişi Mahremiyeti
İslâm’da insana verilen değerin bir yansıması olarak özel hayatın gizliliği ve korunması esas kabul edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili olarak; “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günah tır. Birbirinizin gizli yönlerini, mahremiyetini araştırmayın ve gıybetini yapmayın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin eti ni yemekten hoşlanır mı? Hayır, ondan iğrenirsiniz. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi kabul edendir, merhamet sahibidir.” (el-Hucurât, 49/12) buyurulmaktadır.
Hz. Peygamber de “Sakın zanda bulunmayın. Çünkü zan/sanı sözlerin en yalanıdır. Başkalarının gizliliklerini de asla araştırmayın.” (Müslim, “Birr”, 28-34), “Müslümanla ra eziyet etmeyin, onları ayıplamayın ve ayıplarını da araştırmayın. Kim Müslüman kardeşinin ayıplarını araştırırsa Allah da onun ayıplarını takip eder.” (İbn Mâce, “Hudud”, 5) buyurarak müminleri, başkalarının mahremiyetine saygı göstermeleri konusunda uyarmaktadır.
İnsanların gizli durumlarını, özel hayatlarını araştır mak, sırlarını öğrenmeye çalışmak, yalan, iftira, buhtan ve dedikodu ile onurlarını rencide etmek mahremiyet sınırlarını ve kul haklarını ihlal olup dinen büyük bir vebaldir. Kur’an’ın, “Bilmediğin şeyin ardına düşme. Zira ku lak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (el-İsrâ, 17/36) uyarısı ahlakî bir zaaf olan bu gibi davranışlardan uzak durulmasının önemini ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber’in, “Bir topluluğun duyulmasını istemediği bir sözü öğrenmeye çalışan kimsenin, kıyamet günü kulaklarına eritilmiş kurşun dökülür.” (Buhârî, “Ta’bir”, 45) ve “İzni olmadan kardeşinin yazılı metnine bakan ateşe bakmış gibidir.” (Ebû Dâvûd, “Vitr”, 23) ifadeleri de bu konudaki vebalin büyüklüğünü bildirmektedir. Unutulmamalıdır ki, “Müslümanın her şeyi, kanı, malı ve ırzı Müslümana ha ramdır.” (Müslim, “Birr”, 32).
Öte yandan kişiler de kendi mahremiyetlerini korumak ve dinin belirlediği sınırlara riayet etmekle yükümlüdürler. Ancak günümüzde maalesef bireysel mahremiyetlerin sosyal medya aracılığıyla teşhir ve ihlali gittikçe büyüyen bir probleme dönüşmektedir. Sosyal ağlar aracılığıyla gerçekleşen kişisel paylaşımlar özel hayatın gizli liğini neredeyse ortadan kaldırır olmuştur.
Mümin, her işinde olduğu üzere telefon, bilgisayar, internet gibi teknolojik imkânları kullanırken de imanî bir şuurla hareket etmek durumundadır. Kişinin gündelik hayatına olduğu gibi, dijital ortamdaki tutumlarına da bu inanç yön vermeli, her an Allah’ın gözetimi altında oldu ğunu (el-Fecr, 89/14), her söz ve davranışından dolayı hesaba çekileceğini bilerek hareket etmelidir.
B Aile Mahremiyeti
İslam, aile saadetinin devamı ve temiz nesillerin yetişmesi için aile kurumunun saygınlığı üzerinde durmuş, onun her türlü tehlikeden korunması için tedbirler almıştır. Bu tedbirlerin başında aile mahremiyetinin korunması gelmektedir.
Her ailenin bir özel alanı vardır. Aile dışında kalan kişilerin bu alana saygılı olması, ailenin gizli hällerini ve sırlarını araştırmaktan kaçınması beklenir. Kur’an-ı Kerim’in evlere izinsiz girilmemesine dair getirdiği hú kümler (en-Nûr, 24/27-29) bir yandan kişi ve aile mahremiyetini korurken diğer yandan mesken dokunulmazlığı hakkını güvence altına almaktadır.
Hz. Peygamber de “Sizden biriniz üç kere izin istediği zaman kendisine izin verilmezse hemen geri dönsün.” (Buhârî, “İsti’zân”, 13) uyarısıyla evlere izin alınarak girilmesinin gerekliliğine dikkat çekmiştir.
Kur’an ve Sünnet’in bu ikazlarının sadece yabancılar la sınırlı olmayıp akraba çevresi için de bağlayıcı olduğu bilinmelidir. Anne baba da olsa kişiler, evlenip yuvalarını kurmuş olan evlatlarının evine izinsiz girmemeye, özel yaşamlarına müdahale etmemeye özen göstermelidir.
Aile mahremiyetinin korunması eşler başta olmak üze re bütün aile bireylerinin sorumluluğundadır. Bu itibar la aile içi ilişkilerde de mahremiyet gözetilmeli, özellikle eşler arası ilişki iki kişinin en mahremi olarak kalmalı, diger aile bireylerinin bilgi ve müdahalesine kapalı ol malıdır. Kur’an’da eşlerin birbirinin elbisesi olduğu ifa de edilirken (el-Bakara, 2/187) bu en özel mahremiyete dikkat çekilmektedir. Hz. Peygamber de “Kıyamet günü Allah katında (hesabı sorulacak) en büyük ihanetlerden biri, kişinin eşiyle birlikte olduktan sonra onun sırrını ifşa etmesi dir.” (Müslim, “Nikâh”, 124) buyurarak aile sırrının korunmasının önemini vurgulamaktadır.
Ebeveyn ve çocuklar arasında da mahremiyet sınırla rına riayet edilmesi önemlidir. Mahremiyet algısı, çocuk larda erken dönemlerden itibaren gelişmekte ve davra nışlarına yön vermektedir. Bu nedenle çocuğun gelişim sürecinde mahremiyet eğitiminin ayrı bir yeri ve önemi vardır.
Ailede Mahremiyet Eğitimi
Mahremiyet eğitimi, çocuğun kendisine ve diğer insan lara ait özel bir alan olduğunun farkına varması, sosyal hayat içinde özel alanını koruması, diğer insanların öze line saygı duyması ve kendisi ile çevresi arasında sağlıklı sınırlar koymasını sağlayan bir eğitimdir. Mahremiyet eğitimi çocuğun kendini tanımasına, haya duygusunun gelişmesine ve sağlıklı kişilik kazanmasına zemin hazır lar. Çocuğun bu eğitimi alacağı ilk yer ailesidir. Yaşına ve gelişimine uygun olarak, sade, sakin, kararlı ve bilgilen diren bir üslup ile çocuğa mahremiyet bilinci kazandır mak ebeveynin sorumlulukları arasındadır.
A Çocuklara Mahremiyet Bilinci Kazandırılması
Çocuktaki edep duygusu ve utanma hissi fitridir. Ebe veynin söz ve davranışları, uygulayacakları eğitim mode li çocuktaki bu fıtratı geliştirmeye yönelik olmalı, yan hiş tutumlarla çocuğun edep duygusu zayıflatılmamalı, utanma hissi tahrip edilmemelidir. Çocukların erdemli ve sağlıklı bireyler olarak yetişmelerinde onlara verilecek değerler eğitiminin önemi göz önünde bulundurulmalı, küçük yaştan itibaren mahremiyet bilinci kazandırmaya gayret gösterilmelidir. Çocuk eğitiminde sözden ziyade davranışın etkili olduğu, çocuğun örnek alarak öğrendiği bir gerçektir. Bu yüzden anne babaların duyarlı davran ması, bedenlerinin özel ve değerli olduğu hissini çocuklara kazandırması önemlidir. Bunun için bebeklik dö neminden itibaren gereken özen gösterilmeli, emzirme, temizlik ve bakımının yapılmasında mahremiyetin korunmasına dikkat edilmelidir.
Beden mahremiyeti bağlamında çocuğun özel alanını ve kendi mahremini koruyabilmesi için bu alanı tanıması önemlidir. İki yaşından itibaren çocuğa bedeninin özel/ mahrem bölgeleri yavaş yavaş öğretilmeli, gerektiğinde anne, baba ve doktor dışında kimsenin bu bölgelere ba kıp dokunamayacağı anlatılmalıdır. Mahremiyet ihlali durumlarıyla karşılaşıldığında anne baba sağlıklı tepkiler vererek, çocuğun da özel alanın ihlali söz konusu oldu ğunda tepki vermesi gerektiği öğretilmelidir.
Çocuk kendi başına giyinip soyunması konusunda desteklenmeli, tek başına bunu başaramadığı durumlar da anne baba, çocuğun elbiselerini kimsenin görmediği ortamlarda değiştirmeye özen göstermeli, kendileri de bu konuda örneklik sergilemelidir.
Çocuğa sevgi gösteriminde mahrem bölgelere dokunulmamalı, istemediği hâlde kucaklayıp öpmekten kaçınılmalıdır. Yaş seviyesine göre, tuvalet eğitiminin bir parçası olarak, tuvalet ve banyoda yalnız olunması gerektiği öğretilmelidir.
Çocukların cinsiyetine ve yaşına uygun şekilde giy dirilmesi, yaşları küçük olsa da saygınlıklarının büyük bir insandan farklı olmadığı bilinciyle hareket edilme si önemlidir. Anne baba da giyim-kuşam, konuşma ve davranışlarıyla mahremiyet ilkelerine riayet ederek çocuklara güzel örnek olmalıdır.
Mekan mahremiyetinin bir gereği olarak anne baba nın odasına izin almadan girilemeyeceği öğretilmelidir. Nitekim bu husus Kuran-ı Kerim’de şöyle ifade edilmek tedir: “Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (ko leleriniz) ve içinizden henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin (dinlenmek için) elbiselerinizi çıkardığınız zaman ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin için mahrem vakitlerdir… Çocuklarınız erginlik çağına geldiklerinde, kendilerinden öncekilerin izin istedikle ri gibi izin istesinler. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (en Nür, 24/58-59). Belli bir yaşa ulaştıktan sonra ebeveyn de çocuklarının odasına girerken izin isteme nezaketini göstermelidir.
İki yaşından itibaren çocuk yavaş yavaş bağımsızlığını kazanmaya, yemeğini kendisi yemeye başlar. Bu dönem çocuğun odasını ayırmak için uygun bir zaman olarak görülebilir. Kardeşlerin dört yaşlarından itibaren yatak larının ayrılmasına hassasiyet gösterilmelidir. Resûlullah Efendimiz çocukların yataklarının ayrılması uyarısında bulunarak bu hususa dikkat çekmiştir (Hakim, el-Müs tedrek, 1, 201). Yedi yaş civarında da farklı cinsiyetteki kardeşlerin mümkünse odalarının ayrı olması, birbirle rinin özel alanını ihlal etmemeleri açısından önemlidir. Odaları ayırma imkanı yoksa paravanla bölerek kendile rine özel alanlar oluşturulabilir.
Çocuklara akrabaları tanıtılmalı, kardeş, nine, dede, amca, dayı, hala ve teyzelerin anne babadan sonra en yakın akraba yani mahrem oldukları, bunların dışındaki akrabaların dinimize göre daha mesafeli olmayı gerekti ren kimseler olduğu anlatılmalıdır. Çocuğa anne babadan habersiz, tanıdık ya da yabancı kimse ile bir yere gitme mesi, yine ebeveynin izni olmadan yabancı kimselerden bir şey kabul etmemesi gerektiği öğretilmelidir.
Çocukların televizyon ve bilgisayardan oldukça etki lendikleri bir gerçektir. Ebeveyn bu konuda da duyar hı olmalı, çocuğun izlediği programları ya da oynadığı oyunları ve bunlarla geçirdiği zamanı kontrol altında tut malıdır. Öte yandan sosyal medyada gizliliğin olmadığı dikkate alınarak, çocukların özel bilgi ve fotoğraflarının bu mecralarda paylaşımından kaçınılmalıdır.
B Ergenlikte Mahremiyet Bilinci
Ergenlik dönemi öncesinde çocuğa ergenlikle ilgili bilgiler verilmeye başlanmalı, cinsellikle ilgili soruları geçiştirilmeden ancak detaya da inmeden anlayacağı düzeyde cevaplandırılmaya çalışılmalıdır. Cinsiyetleriyle barışık olmaları ve sağlıklı bir cinsel kimlik kazanmaları konu sunda rehberlik edilmelidir.
Ergenliğe eriştiği andan itibaren de gençle sevgi ve anlayışa dayalı iletişim sürdürülmelidir. Ergenlik döne minde iffet ve edebin önemi üzerinde hususiyetle durul mali, Kur’an-ı Kerim’in kulak, söz ve göz mahremiyetiyle ilgili uyarılarından (el-Hucurât, 49/12; el-İsrå, 17/36) bahsedilmeli, bu organların rastgele kullanılamayacağı telkini yapılmalıdır. Kelâm, Allah’ın sifati ve emaneti dir. Kur’an’da ağızdan çıkacak her söze dikkat edilmesi gerektiğine şu ayet işaret etmektedir: “Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi; güzel bir sözü kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetti. O ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün misali gövdesi yer den koparılmış o yüzden ayakta durma imkânı olmayan bir ağaca benzer. “(Ibrahim, 14/24-26).
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, irzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haber dardır. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, irzlarını korusunlar…” (en-Nûr, 24/30-31) âyeti ise müminin bakışlarından da sorumlu olduğunu ve gözlerini haramdan koruması gerektiğini bildirmektedir.
İlk bakışta yani tesadüfen görmede bir mahzur olmasa da kişinin sonraki bakışlarından mesul olduğunu hatırla tan Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye hitaben; “Ey Ali! Bir bakışa ikincisini ekleme! Çünkü ilk bakış affedilmiştir. Sonraki bakı şa ise hakkın yoktur.” buyurmakta, bakışların korunması hassasiyetine dikkat çekmektedir (Ebû Dâvûd, “Nikah”, 42-43).
Bir bakışa ikincisini eklemeyi hoş görmeyen dinimizin müstehcen görüntüleri izlemeyi tasvip etmesinin müm kün olmadığı, bunun büyük bir günah olduğu bilinme lidir. Kur’an-ı Kerim’de “Allah gözlerin hain bakışını da bi lir, kalplerin gizlediğini de.” (Mü’min, 40/19) buyurularak gözün harama kayması “ihanet” olarak nitelendirilmiştir.
Ergenlik, karşı cinse ilgi ve meylin kendisini gösterdiği bir dönemdir. Ergen karşı cinsle arkadaşlık kurma ya yönelip duygusal yakınlık hissedebilir. Bu temayülün fitri olduğu bilinmeli, genç, duyguları sebebiyle suçlanıp kınanmamalıdır. Önemli olan bu fitri duygunun kontrol altına alınması ve mahremiyet sınırlarının ihlal edilmemesidir. Anne babaya bu konuda da önemli sorumluluklar düşmektedir. Genci dinleyen ve anladığını hissettiren bir ebeveynin çocuğuyla güvenli bir iletişim kurması ve kalbine nüfuz etmesi mümkün olur. Nitekim Hz. Peygamber, zina etmek için izin isteyen bir genci sabırla dinlemiş, hissiyatını anlamış; kullandığı yumuşak üslup ve getirdiği misallerle onu bu haramı işlememeye ikna etmiş, “Allah’ım! Onun günahlarını bağışla, kalbini kötülük lerden temizle ve iffetini koru!” dualarıyla uğurlamıştır (Ah med b. Hanbel, Müsned, V, 257).
Dinimizde zina yasak olduğu gibi zinaya zemin hazırla yan söz ve davranışlar da yasaklanmıştır (el-İsrâ, 24/32). Günümüzde flört olarak bilinen kız erkek arkadaşlıkları nın, ölçüsüz beraberliklerin, cinsel yakınlaşmaların İslâm tarafından hoş görülmesi mümkün değildir. Gençler bu bilinçle yetiştirilmeli, gönüllerini lekeleyecek, gelecekle rini karartacak yanlışlara düşmeden, ahlâk ve iffetlerini muhafaza etmeleri için gayret gösterilmelidir.
Ergenlikte cinsel duygu hareketliliğinin fıtrî bir geliş me olduğunu bilen ebeveyn, genci, meşrû ölçüler içinde spor, sanat, müzik, sosyal yardım faaliyetleri gibi uğraş lara yönlendirerek enerjisini olumlu yönde kullanmasına rehberlik edebilir.
Tesettürden İslâm’ın mahremiyetle ilgili düzenlemelerinin başında tesettür ve halvet hükümleri gelmektedir. Mahremiyet denilince de akla ilk gelen husus beden mahremiyeti ve bedenin örtülmesidir. Kur’ân-ı Kerim’de, yasak ağaçtan tadan Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın avret yerlerinin açıl ması üzerine hemen örtünmek için çaba göstermelerinin anlatılması (el-A’raf, 7/22) örtünmenin fitrî bir duygu olduğunu, insanoğlunun örtünmeye yönelik bir eğilim taşıdığını ortaya koymaktadır.
Beden Allah’ın emanetidir ve değerlidir. Dinimizde, onun değerini korumaya yönelik düzenlemeler yapıl mış, inanan erkek ve kadınlara bu hususta sorumluluklar yüklenmiştir. İslâm’ın örtünme emrinde, hem fıtratı hem ruh sağlığını koruma, insanlar arası ilişkilerde cinsiyeti değil kişiliği ve kişi saygınlığını öne çıkarma, sağlıklı ve huzurlu bir aile ve toplum inşa etme gibi gayeler bulun maktadır.
en-Nür süresinin 30 ve 31. âyetlerinde beden mahre miyetinin tesettürle ilgisine dikkat çekilerek şöyle buyu rulmaktadır: “Mümin erkeklere söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, irzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, irzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi görünen
kısımlar müstesna, ziynet (yer)lerini göstermesinler. Başör tülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynetlerini kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının baba larından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman ka dınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mah rem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”
Mahrem yerleri örtme dinî bir vecibe olmanın yanında haya ve iffetin bir gereğidir. Hz. Peygamber haya duy gusunun imandan kaynaklandığını ifade etmiş (Nesâî, “Gusül”, 7), çevresindekilerden hayatın her anında be denlerini korumalarını, bu konuda gereken hassasiyeti göstermelerini istemiştir (Müslim, “Hayız”, 78, “Libas ve Zinet”, 72).
İlgili âyet ve hadislerden hareketle erkek ve kadının avret bölgeleri yani bedenlerinde örtülmesi gereken, gō rünmesi, gösterilmesi ve bakılması yasak olan kısımlar şöyle belirtilmiştir:
Fakihlerin çoğuna göre bir erkeğin, kadın olsun erkek olsun başkasına karşı avreti göbekle diz kapağı arasıdır. Hanefîler diz kapağının da avrete dahil olduğunu kabul etmişlerdir. Bu sınır erkeğin vücudunun örtülmesi ge reken asgari bölgesini belirler. Daha fazlasını örtmek ise müstehap kabul edilmiştir.
Kadının yabancı erkeklere karşı avret mahalli el, yüz ve bir görüşe göre ayakları dışındaki bütün bedenidir. Zaruret ve ihtiyaç olmadan bu yerlerin dışındaki uzuvlarin mahrem olmayan erkeklere gösterilmesi caiz değildir. Kadının kadına karşı avret mahalli ise diz kapağı ile gö bek arasında kalan bölgedir.
İslâm tesettürü emretmekle birlikte (en-Nûr, 24/31; el-Ahzab, 33/59), örtünmenin şekli ve modeli konusun da ayrıntıya girmemiş, bunu örf ve adete bırakmıştır. Böylece her çağda ve her bölgede bu emrin yerine getiril mesine imkân verilmiştir. Hz. Peygamber’in sünnetinde giyim kuşam hususunda sadelik ve temizliğe vurgu ya pılmış, erkek ve kadının birbirine benzemekten sakın ması üzerinde durulmuş, beden mahremiyetini korumak üzere giyilen kıyafetlerin çok dar, içini gösterecek kadar ince ve şeffaf olmaması istenmiştir (Buhârî, “Salât”, 10; Ebû Dâvûd, “Libas”, 36).
Tesettür sadece bedenin belli yerlerini örtmekten iba ret değildir. Rabbimiz; “Ey Âdemoğulları! Size avret yerle rinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik.” buyurarak giyinmenin ilk amacının mahrem yerleri örtmek olduğu nu bildirse de âyetin devamında, “Takva elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır.” (el-A’raf, 7/26) buyurulmaktadır. Böylece kişinin iffet ve saygınlığını korumak üzere örtün mesinin, takvanın yani Allah’a karşı sorumluluk bilinciy le hareket etmenin bir gereği olduğu hatırlatılmaktadır. Müminin oturması, kalkması, yürümesi, konuşması, susması, bakması kısaca her davranışı edep çerçevesinde gerçekleştiğinde tesettürü takva elbisesiyle bütünleşmiş olacaktır.
Öte yandan dinimiz yabancı kadın ve erkeğin bir ara da bulunmalarına, konuşup görüşmelerine belli şartlar içerisinde izin vermiştir. Evlenmelerine dinen engel bu lunmayan bir erkek ve kadının, üçüncü bir kişinin gire meyeceği kapalı bir yerde baş başa kalmaları (halvet) ise caiz görülmemiştir. Hz. Peygamber bu konuda, “Bir kim se yanında mahremi olmayan bir kadınla yalnız kalmasın.” (Müslim, “Hac”, 74) buyurmaktadır.
en-Nûr sûresi 31. âyet ile en-Nisâ sûresi 23. âyette zikredilenler dışında kalan diğer akraba dinen kendile riyle evlenme engeli bulunmayan yani “mahrem” olma yan kimselere dâhildir (Kâsânî, Bedâiu’s-sanai’, VI, 496). Eşlerin, kardeş, amca, dayı, hala, teyze gibi yakınları da birbirlerine mahrem değildir. Bu itibarla mümin erkek ve kadınların bu yakınlarla ilişkilerinde de örtünme ve baş başa kalmama ile ilgili kurallara uymaları gerekir. Nite kim kadının eşinin kardeş, yeğen gibi erkek akrabasıyla yalnız kalmasının hükmü sorulduğunda Hz. Peygamber bunu ölüm olarak nitelendirmiş (Tirmizî, “Rada'”, 16), böyle bir durumda çıkabilecek fitne ve dedikodunun aile ve akrabalık ilişkisine verebileceği zararın büyüklüğüne işaret etmiştir..
Erkek ve kadın misafirlerin evin farklı bölümlerinde ağırlanması uygulaması dini nitelikli bir görgü kuralı olarak gelenekte yer almaktadır. Bununla birlikte dini mizin tesettür ve halvetle ilgili getirdiği ilkelere, ahlakî prensiplere riayet etmek kaydıyla gerektiğinde erkek ve kadınların ev içinde ya da sosyal hayatta aynı ortamda bulunmalarında, görüşüp konuşmalarında ise bir sakınca olmadığı söylenebilir.
Diyanet Aile ilmihali
BENZER KONULAR:
- Ailede Mahremiyet eğitimi nasıl verilir
- Mahremiyet eğitimi
- Çocukların namaz ve Mahremiyet eğitimi hakkında hadisler
- Çocuklar için Mahremiyet eğitimi
- Mahremiyet eğitimi nedir? Diyanet
- Tümünü görüntüle.
Answers ( 3 )
Mahremiyet
Eşim, abisi yengesi ve annesi ile birlikte istanbulda aynı evde yaşamaktaydı kısa bir süre önce evlendik ve şuan 5 aylık hamileyim esimin ailesi yaz tatilinde köye gidecek yengesi istanbulda kalacak bende sınava gireceğim için kendi memleketime gidecem esim ise öğretmen yaz tatilinde kurs için köyden dönmeyi düşünüyor ve döndüğünde yengesiyle kalacağını söyledi ben bu durumun doğru olmadığını yengesiyle tek kalmasını istemediğimi söyledim esim ise yüzüme tükürüp bana vurmamak için kendini zor tuttuğunu söyledi. Aceba ben mi yanlış düşünüyorum
Bütün eğitimlerde olduğu gibi ailede mahremiyet eğitimi Küçük yaşta verilmeye başlanmalıdır. Çünkü insan büyüdükçe ailesinde ne yaşanmış ise onu yaşayacaktır. Hem erkeğin hem de kadının avret yerleri belirlidir. Erkeğin avret yerleri göbekle diz kapağı arasıdır. Kadının yabancı erkeklere karşı avret mahalli el, yüz ve bir görüşe göre ayakları dışındaki bütün bedenidir. Zaruret ve ihtiyaç olmadan bu yerlerin dışındaki uzuvla rin mahrem olmayan erkeklere gösterilmesi caiz değildir. Kadının kadına karşı avret mahalli ise diz kapağı ile göbek arasında kalan bölgedir. İslam; namahrem olan kişilerle aynı ortamda birlikte yaşamayı caiz görmez.
Bir erkeğin namahrem olan bir kadınla veya tam tersi bir kadının namahremi olan bir erkekle yanlız başlarını kalmaları, aynı evi paylaşmaları, aynı ortamda bulunmaları caiz değildir. Yengesi de olsa bu asla caiz değildir. Sizler doğru olanı söylemişsiniz eşinize. Fakat bunu anlatırken güzellikle anlatmalısınız. Sertlikle veya kabalıkla anlatıldığı zaman ters durumlar meydana gelmektedir.