Paylaş
Allah’ın isimlerinden el Halim ne demek
Question
HALIM
الحليم
Allah’ın isimlerinden (esma-yi hüsna) biri.
“Halim” ismi “sabırla hareket eden, acele ve kızgınlıkla davranmayan” anlamına gelir. Kur’ân-1 Kerim’de bu isim Allah hakkında en çok “bütün günahları bağışlayan” anlamındaki “gafür” ismiyle birlikte kullanılır (bk. el-Bakara 2/235; el-Mâide 5/101; el-İsrâ 17/44; Fâtır 35/41). Bunun dışında, “hakkıyla bilen” anlamına gelen alim (en-Nisa 4/12;
el-Hac 22/59; el-Ahzâb 33/51), “kimseye ihtiyaç duymayan ancak herkesin kendisine muhtaç olduğu” anlamındaki gani (el-Bakara 2/263) ve “az iyiliğe çok mükâfat veren” anlamındaki “sekúr” isimleriyle (et-Tegâbün 64/17) birlikte de kullanılmıştır. “Halim” isminin bu isimlerle birlikte kullanımı ismin anlamını açmakta, Allah’ın kullarına karşı sabırlı davranmasının, acele ve kızgınlıkla muamele etmemesinin (hilimle muamele etmesinin) O’nun bağışlayıcılığının bir sonucu ve tezahürü olduğunu göstermekte, gerçek bir hilmin ancak olayların iç yüzünü bilen bir varlıktan sâdır olabileceğine dikkat çekmektedir. Ayrıca Allah’ın kullarına bu şekilde muamele etmesinin bir zorunluluk eseri olmayıp kulların muhtaç olduğu, kulların hak etmediği bir cömertlik olduğunu vurgulamaktadır. “Halim” ismi Hz. Peygamber tarafından da Allah’ın isimleri arasında sayılmıştır (Tirmizi, “Daavât”, 82; İbn Mâce, “Dua””, 10).
“Halim” ismi çok zengin bir anlam içeriğine sahip olan ve yetkinlik ifade eden pek çok özelliği içerisinde barındıran önemli bir ahlaki kavram olan hilim vasfına işaret eder. Hilim kavramı akıl ve bilgi sahibi
olmaktan başlayarak, akıl ve bilgi sahibi olmanın ortaya koyduğu nefse hâkimiyet, öfkeyi yenme, sabır, cömertlik, yumuşak huyluluk, hoşgörü, af, tahammül, kararlılık, kin gütmeme, vakar gibi faziletli davranışları kuşatır (bk. HİLİM). Allah’ın “halim” ismi söz konusu olduğunda ise bunlar içerisinde özellikle yumuşak davranmak, sabırlı olmak, affedici ve hoşgörülü olmak, cezalandırmak için acele etmemek anlamları öne çıkmaktadır. Nitekim kullarına karşı çok merhametli olan Allah Teâlâ onların tövbelerini kabul ederek, günahlarını affederek ve kendisine karşı gelenleri hemen cezalandırmayarak sabır ve anlayışını göstermektedir. Böylelikle onlara hışım ve gazapla muamelede bulunmayarak davranışlarını düzeltmeleri için bir fırsat tanımaktadır. Pek tabii bu, Allah’ın kullarına yönelik engin merhameti ve bağışlayıcılığının bir göstergesidir. “(Uhud’da) iki ordunun karşılaştığı gün, aranızdan savaştan kaçanları, yaptıkları bazı hatalar yüzünden şeytan yoldan çıkarmak istemişti. Allah onları affetmiştir. Şüphesiz Allah günahları çok bağışlayan (gafür), ceza vermekte acele davranmayandır (halim)” (Âl-i İmrân 3/155) âyeti de bağışlayıcılık (gufrån) ve hilim arasındaki bu bağlantıyı gözler önüne serer. Ancak Allah’ın kullarına hilimle davranması onların yaptıklarının karşılığını vermeyeceği (ihmal) değil, sadece kendilerine çekidüzen vermeleri için fırsat tanıdığı, mühlet verdiği (imhál) anlamına gelir. “Eğer Allah, insanları yaptıkları zulümler yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde tek bir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirlenen bir zamana kadar erteler” (en-Nahl 16/61; ayrıca bk. Fâtır 35/45) ayetinin de bildirdiği üzere olayların iç yüzünü ve nereye varacağını bilen Allah Teâlâ, sosyal ve tabii düzenin devamı için sadece bu cezaları belli bir süreye kadar ertelemektedir.
Şüphesiz Allah’ın halim oluşunun gerektirdiği bu vasıflar O’nun kudretinin bir eseri olup mahiyet itibariyle kulların halim oluşundan farklıdır. Nitekim insanlardan sådır olan hilim benzeri davranışlar kimi zaman şartların getirdiği bir zorunluluk, zayıflık ve acizlik sebebiyle olurken; Allah’ın hilmi daima mutlak kudretine bağlı bir hilim olarak gerçekleşmektedir. O, herkesi cezalandırma imkânı ve kudretine her zaman sahip olduğu, bunun için hiçbir şeye ve hiç kimseye ihtiyaç duymadığı, kendisini affetmeye ya da sabır ve tahammül göstermeye zorlayan hiçbir unsur olmadığı halde kullarına hilimle muamele etmektedir. Zaten gerçek hilim de gücü yettiği, cezalandırma imkânı olduğu, intikam alabilme kudreti bulunduğu halde böyle davranmayarak bağışlamak, tahammül etmektir. Nitekim “halim” isminin Kur’an-ı Kerim’de Allah hakkında kullanılırken O’nun “gafür”, “gani” gibi isimleriyle birlikte zikredilmesi de bu hususu teyit etmekte ve Allah’ın halim isminin anlamını açmaktadır.
“Halim” ismi içerdiği anlamlar itibariyle Allah’ın diğer bazı isimleriyle anlam açısından irtibatlıdır. Bu isimler arasında, en temelde Allah’ın kullarının günahlarını bağışladığını ve onları affettiğini ifade eden “afüv”, “gafür”, “gafir”, “gaffär” ve “tevvab” isimleri ile “kullarını cezalandırma hususunda acele etmeyerek sabırlı davranan” anlamındaki “sabur” isimleri başta gelir. Ayrıca gerçek anlamda ilmin ancak akıl, bilgi ve basiretin yansıması olduğu düşünülürse, Allah’ın her şeyi bildiğini ifade eden “alim” ve “habir” gibi isimleri de “halim” ismiyle yakın ilişki içerisindedir. Benzer şekilde gerçek bir hilmin ancak kudretin eseri olabileceği, cezalandırmaya yönelik gücü ve imkânı olduğu halde cezalandırmayan, cezalandırmak için hiçbir şeye ihtiyaç duymayan kimsenin gerçek anlamda halim olduğu göz önüne alınırsa Allah’ın her şeye gücünün yettiğini ifade eden “kadir”, “kavi”, “muktedir” ve “metin” isimlerinin de “halim” ismiyle irtibatlı olduğu söylenebilir (bk. AFÜV; ALİM; GAFÜR; HABİR; KADİR; KAVÎ; METĪN; SABŪR; TEVVÂB).
“Halim” isminin işaret ettiği hilim vasfi içerdiği ahlaki erdem ve yücelikler itibariyle bir insanın ulaşmasının, kendi şahsında toplamasının oldukça zor olduğu, ahlaki açıdan adeta en üst seviyede bulunan ideal bir özelliktir. ununla birlikte “halim” ismi mümine olabildiğince bu ideal fazilete ulaşması gerektiğini hatırlatır. Şüphesiz “halim” isminin anlamını kavrayan bir mümin, öncelikle hata yaptığında ya da günah işlediğinde bağışlanma ümidini asla kaybetmez. O’nun kendisine verdiği süreyi bilerek, tövbe etmeye, eksiklerini gidermeye ve yanlışlarından dönmeye çalışır. Ancak esas önemlisi hilmi davranışlarına yansıtır. İnsanlara karşı affedici ve hoşgörülü olur. Onlara yanlışlarını görmeleri ve düzeltmeleri için fırsat verir. Asla gazap ve hiddete kapılmaz, yetkisi altındakileri cezalandırmak için acele etmez. Kaba ve sert davranışlardan kaçınır. Hz. Peygamber’in de insanlara daima yumuşak bir şekilde davrandığını (bk. Âl-i İmrân 3/159) hatırlar ve bilir ki: “Pehlivan, rakiplerini yenen kişi demek değildir. Gerçek pehlivan öfke anında kendisine hâkim olandır” (Buhârî, “Edeb”, 76; Müslim, “Birr”, 107-108).
Kaynak: İslam ansiklopedisi Diyanet
Cevapla