Allah’ın isimlerinden el Mütekebbir ne demek

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

MÜTEKEBBİR

Allahin isimlerinden el Mutekebbir ne demek

المتكبر

 

Allah’ın isimlerinden (esma-yl husna) biri.

 

“Mütekebbir” ismi, “her şeyde üstünlük ve yüceliğini gösteren” anlamına gelir. Kur’an-ı Kerim’de bir ayette “daima üstün ve karşı konulamaz derecede güçlü” anlamındaki “aziz” ve “bozulan her şeyi karşı konulmaz iradesiyle düzene koyan” anlamındaki “cebbar” isimleriyle birlikte zikredilir (el-Haşr 59/23). “Mütekebbir” ismi, Allah’ın yüceliğini, üstünlüğünü bildiren “ali, azim, aziz, celil, kebir, müteali” gibi isimlerle anlam açısından yakındır (bk. ALÎ; AZÎM; AZĪZ; CELİL; KEBİR; MÜTEÂLÎ). Ancak bu isim, “kullarından büyüklük açısından kendisiyle yarışmaya yeltenenlere karşı büyüklüğünü hissettiren” anlamını, sözü geçen diğer isimlere nazaran daha fazla vurgulamaktadır. Allah’ın büyüklüğünün “mütekebbir” isminde vurgulanan bu yönü, Hz. Peygamber tarafından bir kutsi hadiste şöyle ifade edilmiştir:

 

“(Allah Teâlâ buyurmuştur ki:) Kişiyi örten elbise nasıl kendisine ait ise, büyüklük ve yücelik de sadece bana mahsustur. Kim bunlardan biri konusunda bana rakip çıkmaya kalkışırsa, azabımı hak eder” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 248; Müslim, “Birr”, 136).

 

Gerçek anlamıyla büyüklük ve yücelik yalnızca Allah Teâla’ya ait olduğuna göre, insanın veya başka bir yaratılmışın büyüklük ve üstünlük iddia etmesi doğru ve erdemli bir davranış değildir. Çünkü her varlık, sahip olduğu imkânlara yaratıcısı olan Allah Teâlä’nın iradesi ve kudreti sayesinde ulaşmıştır. Yücelik, üstünlük ve benzersizlik kavramları, yalnızca Allah Teala için geçerlidir. Allah’ın yüceliğini ifade eden diğer isimler gibi “mütekebbir” ismi de bütün yaratılmışların yüce yaratıcı karşısındaki gerçek konumunun ne olduğunu göstermekte ve yaratılmışların asla üstünlük iddiasında bulunmaması gerektiğine işaret etmektedir.

 

“Mütekebbir” isminin anlamını kavrayan bir mümin, Allah Teâlâ’nın bütün eksikliklerden uzak,

yüce bir varlık olduğunun bilincine varır. O’nun büyüklüğünün, başka varlıklar için düşünülebilecek her türlü maddi ya da manevi büyüklükten farklı, insan idrakinin ötesinde bir yücelik olduğunu kavrar. Bu sebeple gerek maddi ihtiyaçları gerekse ebedi kurtuluşu sağlayan şefaat, dua ve ibadetlerin kabulü gibi manevi ihtiyaçları için yalnızca O’na yönelir, yalnızca O’ndan dilekte bulunur. Rabbimizin yüceliği karşısında kendisinin de, önderlik, zenginlik, şöhret gibi sebeplerle büyük görülen insanların da aslında çok küçük, güçsüz ve zavallı olduklarını anlar; yalnızca O’na kul olur, kula kulluktan mutlaka uzak durur. Bu bilince sahip bir mümin aynı zamanda kendisini büyük veya başkalarını küçük görmek gibi hatalara düşmekten özenle kaçınır, buna karşılık Allah Teâlâ’nın büyüklüğünü sürekli gönlünde hissetmeye ve diliyle ifade etmeye çalışır. Müslümanın başta namazlar olmak üzere ibadetlerde ve günlük hayat içinde çeşitli vesilelerle “Allahuekber” (Allah en büyüktür) demesi yani tekbir getirmesi, sahip olduğu bu bilincin en güzel ifadesidir (bk. KUDRET, TEKBİR).

Kaynak: İslam ansiklopedisi Diyanet

Cevapla