Paylaş
Allah’ın isimlerinden er Reşid ne demek
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Esma-i Hüsna Allah’ın isimleri “REŞÎD”
Esmaül hüsna er Reşid Arapça yazılışı: الرشید
Allah’ın isimlerinden (esmâ-yi hüsnâ) biridir.
“Reşid”, “bütün işleri isabetli ve hedefine ulaşıcı olan” ve “doğru yolu gösteren, irşat eden” anlamına gelir. “Reşid” ismi Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın isimleri arasında zikredilmese de, ismin kökünü oluşturan rüşd kavramı Allah’a izafe edilir. Söz gelimi Allah’ın davetine olumlu cevap vererek iman eden kulların doğru yolu (rüşt) bulduğunu ifade eden, “Kullarım sana beni sorarlarsa, ben onlara pek yakınım. Bana
dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık veririm. Öyleyse onlar da benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler ki doğru yolu (rust) bulabilsinler” (el-Bakara 2/186) åyetinde rüşt kavramı Allah’a atfedilerek “reşid” ismine işaret edilir. Keza “reşid” ismiyle aynı anlama gelen “mürşit” ismi de dolaylı olarak Allah’a izafe edilmiştir (el-Kehf 18/17). Ayrıca pek çok âyette de “reşid” isminin içerdiği mefhumlar farklı kavramlar ve kelimeler üzerinden Allah’a izafe edilmiştir. “Reşid” ismi Hz. Peygamber tarafından da Allah’ın isimleri arasında sayılmıştır (Tirmizi, “Daavät”, 82). Bunun yanında gerek “reşid” ismi gerekse ismin kökünü oluşturan rüşt kavramı hadislerde Allah’a atfedilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber bazı şeyleri uğursuz saymanin temelsiz bir inanç olduğunu söyledikten sonra iyimserliği sevdiğini belirtmiş ve bir iş için evden aktığında, “Ey doğru olanı seçen (ya râșid)! Ey işini başaran (ya necih)” gibi sözleri duymaktan hoşlandığını belirtmiştir (Tirmizi, “Siyer”, 47). Ayrıca müminlere tavsiye ettiği,
اللهم ألهمني رشدي وأعذني من شر نفسي۔
“Allahım! Bana rüşdümü ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru!” (Tirmizi, “Daavât”, 69; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 217, 444) şeklindeki duada da doğru ve isabetli karar verme yeteneği olan rüşdün Allah’tan talep edilmesini tavsiye etmek suretiyle bunu bahsedenin Allah Teâlâ olduğuna işaret etmiştir. Diğer taraftan Hz. Peygamber’in Allah’ın isimleri arasında saydığı “râşid” ismi de “reşid” ismiyle aynı anlama gelir (İbn Mâce, “Duâ”, 10).
Allah Teâla, hiçbir işi boş ve faydasız olmayan, hiçbir tedbir ve tasarrufunda yanılmayan, hiçbir takdirinde hikmetsiz (abes) bir yön bulunmayan varlıktır. ur’ân-i Kerim, göklerin yerin yaratılışının boş yere ve hikmetsiz olmadığını (Al-i İmrân 3/191), rahman olan Allah’ın yaratmasında ve işlerinde bir düzensizlik ve bozukluk görülemeyeceğini (el-Mülk 67/3) bize bildirir. Kâinatın idaresine ilişkin birtakım kanunlar koyan ve her şeyi kendi iradesi çerçevesinde dosdoğru biçimde icra eden Allah’tır. O’nun tasarrufları, herhangi birinin dogrudan veya dolaylı olarak yol göstermesi olmaksızın amacına ulaşır.
“Resid” isminin en bilinen mânası ise Allah Teâla’nın insanlar doğruya ulaştıran, onların mutluluk ve
refahını hedefleyen ilke ve kuralları belirlemesi ve peygamberler aracılığıyla onlara iletmesidir. O, her bir varlığa kendi varlık yapısının özelliği ve yaratılış amaçları doğrultusunda yol gösteren, gelişmelerini sağlayandır. Bu sebeple Kur’an-i Kerim’de doğru yolu (rüşd, reșed) bulmanın kaynağı ve onu bahşeden varlık olarak daima Allah zikredilir (bk. el-Bakara 2/186; el-Kehf 18/10, 24; el-Enbiyâ 21/51; el-Cin 72/10). Gerçek anlamda Allah’ın dışında ne bu dünyada ne de ahirette insanları doğruya ileterek irşat eden (mürşit) biri vardır. Allah’ın dışındaki diğer mürşitler sadece Allah’ın irşadının vesileleridir. Bir âyette mağarada saklanan gençlerin (ashâb-ı Kehf hikâyesi anlatılırken “reşid” ile aynı kökten gelen “mürşit” kelimesi Allah’a nispet edilerek bu husus dile getirilmektedir: “Allah kime yol gösterirse, o artık doğru yolu bulmuştur. Kimi de yoldan saptırırsa, artık sen ona doğru yolu gösterecek (mürşit) bir dost bulamazsın” (el-Kehf 18/17). Bu yönüyle şüphesiz insanların bu dünyada kendi başlarına başarılı olmaları, onları âhirette kurtuluşa götürecek doğruları bulmaları mümkün değildir. Reşid olan Allah’ın lütfu ve yardımı ile insanlar rüşde ulaşır: “Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi; inkârı, günahı ve isyanı da size çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar (râşidün) yalnız bunlardır” (el-Hucurât 49/7). Hür iradeleriyle Allah’ın yardımına ve irşadına yüzünü dönüp uyan insanlar Allah’ın kendilerine gösterdiği yola girmiş kimselerdir (rașidûn). Kendi tercihiyle bundan yüz çeviren insan ise “reşid” isminden nasibine düşeni alamamış, bu ismin tecellisine mazhar olamamıştır. Bu sebeple bir âyette doğru yolu bulmak isteyen kulların iman ettikten sonra ilahi çağrıya uyması gerektiği bildirilir: “Kullarım sana beni sorarlarsa, ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık veririm. Öyleyse onlar da benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler ki, doğru yolu (rüst) bulabilsinler” (el-Bakara 2/186).
“Reşid” ismi aynı zamanda İslam’ın sosyal hayata yansıyan önemli bir ilkesi olan irşadın önemini gösterir. Doğru ve isabetli yolu gösterme anlamına gelen irşat sadece Allah’ın kullarına bir lütfu değil, aynı zamanda başta peygamberler olmak üzere bütün kullarının da bir görevidir. Nitekim åyetlerde “reşid” isminin insanlar hakkında kullanılması (mesela bk. Hüd 11/78, 87), insanın dünyevi ve uhrevi konularda aklını kullanıp en doğru biçimde
sorumluluk almasını sağlayan rüşdün peygamberlere de verilmiş olması (el-Enbiyâ 21/51) doğru ve isabetli olanı göstererek mürşitlik yapma görevinin aynı zamanda insanlara ait olduğunu hatırlatır. Zaten Kur’an-ı Kerim’in müminlere iyiliği emretme ve kötülüğe engel olma sorumluluğu yüklediği (Âl-i İmrân 3/104) göz önüne alınırsa müminin Allah’ın gösterdiği doğrultuda gerek başka dinden olmayanlara gerekse diğer müminlere doğru yolu gösterme görevinin olduğu anlaşılacaktır (bk. İRŞAT).
“Reşid” ismi bir yönüyle esmâ-yi hüsnâdan, “bütün söz ve fiilleri yerli yerinde, adalete ve ilme uygun, hikmetli olan; âhenkli, sağlam ve sanatkârane iş yapan” anlamındaki “hakîm”, bir yönüyle de “doğru yolu gösteren, hidayet eden” anlamındaki “hâdi” ismiyle anlam açısından yakındır (bk. HÂDÎ; HAKÎM).
“Reşid” ismini tam olarak kavrayan bir mümin, O’nun insanları doğru yola ilettiğini, varlıkların ve hayatların devamını sağladığını ve faydalı işleri gösterdiğini anlar. Bu mümin asıl hedef olan âhirete ulaşmak için öncelikle yaşantısında doğru ve isabetli kararlar alır, iyiyi kötüden ayırt edebilmek için Allah’ın koyduğu ilke ve kurallara bağlanır. Bunun yolunun Allah’a ve Resûlullah’a itaat ve bağlılıktan geçtiğini bilir. Nitekim bir hadiste, “Her kim Allah’a ve resulüne itaat ederse, muhakkak doğru yolu (rüşt) bulmuştur. Onlara isyan eden ise muhakkak sapmıştır” (Müslim, “Cum’a”, 48) buyurulur. İsabetli kararlarıyla doğru yola giren mümin akabinde bu yolda sebat eder ve diğer insanları da doğruya iletmek için hem sözleri hem de davranışlarıyla gayret eder. Böylelikle Allah’ın kendisinden beklediği irşat görevini imkânları çerçevesinde yerine getirmiş olur.
Kaynak: İslam ansiklopedisi Diyanet
Cevapla