Paylaş
Allah’tan nasıl korkulur?
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Allah Teâla’dan hakkıyla nasıl korkulur?
Allah’tan korkmak ne demektir kısaca bilgi verir misiniz?
ALLAH KORKUSU
Allah korkusu nedir, Allahtan nasıl korkmalıdır?
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْ
نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Yüce Allah (c.c), kullarına hayat, akıl, servet ve sayısız nimetler vermiş, birçok lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Kula düşen, ona yakışan ve yaraşan görev ise, Allahın emirlerini yerine getirmek suretiyle, verdiği nimetlerin şükrünü eda etmek, Allahtan korkup emirlerine sımsıkı sarılmaktır.
Yüce Allah’tan hakkıyla ve gerçek manada korkmalıyız. Nitekim birçok ayeti kerimede Yüce Rabbimiz, bu hususa dikkat çekmiştir. Bu meyanda bir ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkunuz ve sizler ancak Müslümanlar olarak ölün.’’ Yine Allah (c.c) başka bir ayeti kerimede de şöyle buyurmaktadır:’ “Ey iman edenler! Allahtan korkun ve herkes yarın için ne göndermiş olduğuna baksın. Hem Allahtan korkun, zira Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.’’
Allah korkusu kişinin hem dünyası hem de ahireti için son derece önemlidir. Allahtan hakkıyla korkmak ferdin ahlakını yükseltir. Aileye huzur verdiği gibi cemiyetin de huzur ve refahını temin eder. Çünkü Allah’tan korkan bir insan daimi olarak Allahın murakabesi altında olduğuna inanır. Başkalarının haklarına tecavüz etmez. Harama yaklaşmaz. Allahın emirlerinden ve Hz. Peygamberin (s.a.v) sünnetinden dışarı çıkmaz. Haktan ayrılmaz. Elbette bunlara karşılık olarak da cenneti hak eder.
Şimdi daima hafızamızda canlı tutmamız gereken Hz. Muaz’ın bir hatırasını aktarmak istiyorum: Bir gün Hz. Ömer, Hz. Muaz Bin Cebel’i zekât tahsilâtına göndermişti. Dönüşte evine hediyesiz geldiği için hanımı kendisine şöyle sordu: “Hani, tahsil ettiğin şeylerden bir miktar olsun bize getirmedin mi?” Hz. Muaz hanımına: “Hayır hiç bir şey alamadım, zaten alamazdım da. Çünkü yanımda bir murakıp (gözeten) vardı.” dedi. Kadın buna fena halde kızdı, içerledi ve: Ya öyle mi? Sana Hz. Peygamber güvenirdi, Hz Ebû Bekir de güvenirdi. Demek Hz. Ömer güvenmedi de yanına bir gözetmen görevlendirdi.” dedi. Ve kalkıp Hz. Ömer’e gitti. Hz. Ömer’i evde bulmayınca durumu hanımına anlattı. Hz Ömer eve gelince hanımı bu durumu ona açıkladı. Hz Ömer böyle bir şey yapmadığını söyleyip Hz. Muaz’ı huzuruna çağırdı ve ona, “Ya Muaz, sen yalan söylemezsin, hem ben seninle tahsilât için murakıp (gözetmen) göndermemiştim, nasıl oluyor da böyle söylüyorsun? dedi. Bunun üzerine Hz. Muaz: “Ya Emire’l Müminin, beni murakabe eden, seni senden, beni de benden daha iyi bilen bir murakıp vardır, O da Yüce Allah’tır.” dedi. Hz Ömer bu cevaptan çok memnun kaldı ve çok hoşlandı.
Allah korkusu olmayan bir toplumda yolsuzluklar, faiz, kumar, cinayet, hırsızlık, kaçakçılık, kapkaççılık ve benzeri her türlü nahoş hareket ve davranışlar, başını alıp gider. Böylece toplum hem manen, hem maddeten, hem de ahlaken çökmüş bir hal alır. Bu gibi yerlerde de gerçek manada ne huzur ne de rahatlık kalır.
O halde Ebu Leysin dediği gibi dilimizle, kalbimizle, gözümüzle, midemizle, elimizle, ayaklarımızla ve teatimizle Allah’tan hakkıyla korktuğumuzu bizzat yaşayarak gösterelim. Yüce Allah’ın her an bizi gözettiğini ve tüm hareket ve davranışlarımızın her an kayıt altına alındığını unutmayalım. Haram lokmadan, harama bakmaktan, haksız yere kamu malını yemekten sakınalım ve Yüce Allah’tan hakkıyla korkalım. Unutmayalım ki tüm bu şeylerin hesabını Allah sorar ve de bu hesap çok ağır olur.
Hz. İbrahim’in bir duası olan Kur’an-ı Kerim’in şu ayetleriyle bitiriyorum: “(Ey Rabbim!) insanların dirilecekleri ve huzuruna gelip hesap verecekleri gün beni utandırma. O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah’a temiz bir kalp ile gelenler başka.
BENZER KONULAR:
Cevapla