Ashabı karye, İslami kaynaklarda, geçmişte yaşanmış, kendisine elciler göndermiş olduğu anlatılan bir şehrin haklıdır. Ashabı karye “şehir halkı” demektir.
Ashab-ı Karye Nedir? Kısaca
Ashab-ı Karye Ne Demek? Kısa bilgi
Ashabul Karye (Antakya halkı)
Şehir veya köy halkı demektir.
“Ashâb-ı Karye” tabiri, Kur’ân’da sadece Yâsîn sûresinin 13. âyetinde geçmektedir.
Sözü edilen şehir halkı kendilerine gönderilen iki elçiyi yalanlamışlardı.
Üçüncü bir elçi gönderildi.
Şehir halkı, elçilere “sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Sözünüzden vazgeçmezseniz sizi taşlarız, size azap ederiz” demişlerdi.
Şehir halkından biri, “Ey kavmim! Peygamberlere uyun” demiş, îmân ettiğini açıklamıştı. Halk, bu mü’mini öldürmüş, Allah da bunları korkunç bir sesle helâk etmiştir (Yâsîn, 36/13-29).
Ashâb-ı Karye’nin kimler olduğu, gönderilen elçilerin ve îman eden kişinin isimleri Kur’ân’da bildirilmemiştir.
Ancak rivâyetlere göre, “Ashâb-ı Karye” Antakya halkıdır.
Söz konusu elçileri de Hz. İsa (a.s.) göndermiştir. Elçilere arka çıkıp îman eden kişi ise Habîbü’n-Neccâr’dır.
Diyanet dini kavramlar sözlüğü
BENZER KONULAR:
- Ashab-ı Kehf gençlerinin yerinde siz olsaydınız, inancınız doğrultusunda ne yapardınız ?
- A’raf ne demek? Ashab-ı Araf Kimlerdir
- Ashab-ı Cennet Ne Demek? Kısaca
- Ashab-ı Kubûr Ne Demek? Kısaca
- Ashab-ı Meymene Ne Demek? Kısaca
- Tümünü görüntüle.
ASHABUL KARYE
AHABI KARYE ANTAKYA HALKI HAKKINDA BİLGİ
Answers ( 2 )
Ashâb-ı Karye
Kur’ân-ı Kerîm’de güçlü bir ses dalgası (sayha) ile helak edildikleri bildirilen ahali.
Karye kelimesi, genelde insanların toplandığı yer anlamına gelmekte, köy ve kasaba gibi küçük yerleşim merkezlerini ifade etmektedir. Ancak kelime, Kur’ân-ı Kerîm’de Mekke ve Kudüs gibi büyük şehirler için de kullanılmaktadır.
Ashâb-ı Karye, Kur’ân-ı Kerîm’de Yasin sûresinde (13-29) zikredilmekte ve oraya iki elçi gönderildiği bildirilmektedir. Halkın bu iki elçiyi dinlememesi üzerine bir üçüncü elçi daha gönderilmiş, fakat yöre halkından sadece bir kişi iman etmiş ve onları, gelen elçilere inanmaya teşvik etmiştir; ancak onlar inanmayıp Allah’ın elçilerine karşı koyunca, müthiş bir sesle (sayha) helak edilmişlerdir.
Kur’ân-ı Kerîm’de sozkonusu edilen Ashâb-ı Karye’nin kimler olduğu, hangi şehir veya yerleşim merkezinde yaşadıkları, kendilerine gönderilen elçilerin kim olduklarına dair bilgi yoktur. Tefsirlerde bu karyenin Antakya, elçileri ise Hz. İsa’nın havarileri olduğu belirtilmektedir. Yeni Ahid’e göre Hz. İsa’nın dinini yaymak üzere Antakya’ya gidenler Barnabas, Petrus ve Pavlus’tur. Ancak onlar Hz. İsa tarafından gönderilmemiş, onun semaya urûcundan sonra o bölgeye gitmişlerdir. Diğer taraftan onlar orada önemli bir direnişle karşılaşmamışlar ve bu şehir kısa bir süre sonra hıristiyanlığm önemli merkezlerinden biri olmuştur.
Ahid’deki bilgilerden yürüyerek Kur’ân-ı Kerîm’de sözü edilen Ashâb-ı Karye’nin kimler olduğunu ve bu yerin neresi olduğunu belirlemek mümkün değildir. Ashâb-ı Karye kıssasında önemli olan, onların kim oldukları değil, Allah’ın elçilerine karşı gelenlerin akıbetleri hakkında verilin bilgi ve yapılan uyarıdır.
Ashâb-ı Karye
Yasin suresinde geçen köy halkı hikayesi
“Sen insanlara o kasaba halkının kıssasını misal ver: Bir zaman onlara elçiler gelmişti.”
Ya Muhammed! Seni yalanlayan kavmine aşırılık, inatçılık ve inkarcılıkta Antakya kasabası halkının kıssasını örnek ver.
Allah, Antakya kasabasında Hz. İsa (a.s.)’m ashabı olan havarilerden üçünü göndermiş, Kureyş’in inat ederek yalanlamaları gibi Antakya halkı bu elçileri yalanlamışlar, bu her iki grup da yalanlamakta ısrar etmişlerdi.
Ayette geçen kasaba (karye) bütün müfessirlerin görüşüne göre Antakya’dır. Elçiler (mürselûn) ise İbni Abbas ve pek çok müfessirin görüşüne göre Hz. İsa (a.s.)’m ashabı olup Allah onları dini uygulamak üzere göndermiştir.
Allah daha sonra bu elçilerin sayısını belirtmek üzere şöyle buyurdu: “Biz onlara iki elçi göndermiştik de onlar o elçileri yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz de onları bir üçüncüsüyle desteklemiştik. Elçiler kasaba halkına: Şüphesiz bizler size gönderilen elçileriz, demişlerdi.” Yani biz onlara iki elçi göndermiştik. Onları Hz. İsa (a.s.), Allah Tealâ’nm emriyle göndermişti. Kavmi risalet konusunda bu iki elçiyi derhal yalanladılar. Biz de bunları üçüncü bir elçiyle te’yid edip takviye etmiştik. Onlar bu kasaba halkına: Şüphesiz bizler size, sizi yaratan Rabbiniz tarafından, sadece hiçbir ortağı olmayan Allah’a ibadet etmeniz ve putlara tapınmayı terketmeniz için gönderilen elçileriz, dediler.
Bu ilk iki elçi Yuhanna ve Polus olup üçüncü elçi ve Şem’un idi. Bir görüşe göre üçüncü elçinin ismi Polus idi.
Antakya kasabası halkı diğer ümmetler gibi elçilerin beşer oluşu bahanesine sarıldılar. Allah bu durumu şöyle beyan etmektedir:
“Onlar da şöyle demişlerdi: Siz de, ancak bizim gibi bir beşersiniz. Rahman olan Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz. ”
Kasaba halkı üç elçiye şöyle dediler: Siz de bizim gibi beşersiniz, yemek yiyorsunuz, çarşılarda dolaşıyorsunuz. Sizin bizden farklı bir özelliğiniz yok. Rahman olan Allah size iddia ettiğiniz gibi ne bir risalet, ne de kitap indirmiştir. Bunu sizden başka rasuller ve onlara tâbi olanlar da iddia etmektedir. Siz bu iddia ettiğiniz risalette sadece yalancısınız.
Onların “Rahman olan Allah hiçbir şey indirmemiştir.” ifadeleri Allah’ın varlığını itiraf ettiklerinin delilidir. Fakat onlar risaleti inkâr etmekte ve putlara, Allah’la arasında vasıta -şefaat vesilesi- olarak tapmaktadırlar.
Bu şüphe, Hakk’ı yalanlayan pek çok ümmetin şüphesidir. Nitekim Allah bir başka ayette onların durumunu şöyle bildirmektedir: “Bunun sebebi şudur: Onlara peygamberleri apaçık mucizeler getiriyordu. Onlar da: Bizi bir insan mı doğru yola iletecek? diyorlardı.” (Tegabün, 64/6). Yani buna hayret etmiş ve bunu inkâr etmişlerdi. Bu konuda bir başka ayet de şu şekildedir: “Kavimleri peygamberlerine şöyle dediler: Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Davet ettiğiniz şeylerle bizi atalarımızın taptıklarından uzaklaştırmak istiyorsunuz. Bize apaçık bir delil getirin.” (İbrahim, 14/10).