Paylaş
Ashabı suffe ne demektir kısaca
Question
Ashâb-ı Suffe
Ashabı suffe nedir kimlerdir? Ashabı suffe nedir kısaca bilgi
Medine’ye hicretten sonra Mescid-i Nebevi’ye bitişik gölgelikte (sofa) barınan ve ilim tahsili ile uğraşan sahâbiler. Bunlara “Ehl-i suffe” de denilmektedir.
Hz. Peygamber, Medine’ye hicretten hemen sonra giriştiği mescid inşası sırasında bir eğitim-öğretim kurumuna olan ihtiyacı gözden kaçırmamış ve mescidin bitişiğinde yapılan bir bölümü bu işe tahsis etmişti. İslâm’ı yaşama, öğrenip-öğretme özgürlüğüne sahip olmadıkları için Arap yarımadasının çeşitli bölgelerinden Medine’ye ulaşanlar ve bekâr olup herhangi bir yurt-yuva edinemeyenler burada barındırılıyorlardı. Düzenli bir eğitim-öğretim programına tabi tutulan bu öğrenciler, kendilerine ayrılan kapalı mekâna “suffe” dendiğinden, “Ashâbu’s-suffe” yahut “Ehlü’s-suffe” diye anılmışlardır. İslâm’ın ilk eğitim kurumu olan “suffe okulu“, aynı zamanda İslâm tarihinde örgün eğitimin ilk adımını ve leyli meccanî (parasız yatılı) okul uygulamasının ilk örneğini oluşturmuştur.
Ehl-i suffe, kendilerine ayrılan bölümü dinleme ve ders çalışma yeri olarak kullanırken, sınıf olarak da mescidden yararlanıyorlardı. Hocaları başta Hz. Peygam-ber’di. Ayrıca, Abdullah b. Mesud, Übey b. Kâ’b, Muaz b. Cebel ve Ebu’d-Derda gibi Peygamberimizin görevlendirdiği hocalar da vardı. Suffede daha ziyade gerek düzgün okunuşunu (kıraat) sağlamak gerekse rnana derinliklerini göstermek üzere Kur’ân-ı Kerîm öğretildiği için buraya “Dâru’l-kurra” adı verildiği gibi, çeşitli ilim dallarına giren dersler verildiği için “Dâru’l-ilim” de denilmiştir.
Yatılı olmayanlarla birlikte öğrenci sayısı zaman zaman 400’e kadar çıkan bu okulda ilim tahsil edenler arasında Talha b. Ubeydullah, Berâ b. Mâlik, Ebû Saîd el-Hudrî, Salim b. Ubeyd, Ebû Hureyre, Abdullah b. Ümmi Mektûm, Ukbe b. Âmir, Ukkâşe b. Mihsan, Vasile b. el-Eskâ, Ebû Fukeyhe, Ebû Zerr-i Gıfârî, Bilâl-i Habeşî ve Abdullah b. Ömer gibi seçkin sahâbilerin bulunuşu dikkat çekicidir.
Kendilerini tamamıyla ilme vermiş olduğu için muayyen geliri bulunmayan, sadece su taşıma, odun taşıyıp kesme, ok ve yay yaparak satma gibi sınırlı faaliyetlerle hayatlarını sürdüren Ehl-i suffe mensupları, bu durumlarına rağmen, el açıp kimseden bir şey istemezlerdi. Hatta tanımayanlar onları zengin zannederdi. Bakara sûresinin 273. âyetinde övgü ile söz edilen bu onurlu tutum için örnek gösterilebilecek kişilerdi. Bir yandan İslâm’ı öğrenen, bir yandan da onu tüm İncelikleriyle yaşayan bu sahâbiler Peygamberimizin sevgisine ve Özel ilgisine erişmişlerdir. Rasûl-i Ekrem, sahip olduğu maddî imkânları çoğu zaman onlarla paylaşır, Medİneliler’i de bu ilim ve irfan yuvasını desteklemeleri için teşvik ederdi. Henüz bunların iaşelerinin yeterince karşılanamadığı 2 (624) yılında Rasûlullah’ın sahip olduğu bir miktar paraya güvenerek, kızı Fâtıma kendilerine bir hizmetçi temin edi-vermesini İstemişti. Rasûl-i Ekrem’in ona verdiği cevap çok anlamlıdır.
-“Kızım! Sen ne söylüyorsun? Henüz Suffe ehlinin maişetini yoluna koyabilmiş değilim!”
Ehl-i suffe, nazil olan âyetleri ve Peygamberimizin hadislerini ezberleme konusunda ön sıralarda yer almışlardır. Çünkü Ebû Hureyre’nin belirttiği üzere muhacirler çarşıda-pazarda ticaretle, ensar ise bahçelerinde ziraatle uğraşırken suffeliler olabildiğince Hz. Peygamber’in yanından ayrılmıyorlar ve başkalarının duymadıklarını duyuyorlar, göremediklerini görüyorlardı. İşleri sebebiyle yeteri kadar Rasûlullah ile bir arada bulunamayan müslümanlar, yeni gelişmelerin çoğundan Ehl-i suffe vasıtasıyla haberdar oluyorlar, yeni bilgileri onlardan öğreniyorlardı.
Ehl-i suffe, İslâm’ın yayılmasına önemli hizmetler vermiştir. Medine dışındaki yeni müslüman olan kabileler mürşid, mübelliğ istedikçe oralara suffe ehlinden görevliler gönderilmiştir. Bunlar Racî ve Bi’r-i Maûne olaylarında olduğu gibi, irşad görevlerini hayatları pahasına yerine getirmişlerdir.
Diğer taraftan, Medine’ye, Hz. Peygamber’i görmek üzere gelen kabile temsilcilerinden müslüman olanlar, devletin misafirhane olarak kullanılan evlerinde ağırlanmışlar ve bu dönemde kendilerine temel İslâmî bilgilerin kazandırılmasına yönelik yoğun eğitim faaliyetinde daha ziyade suffelilervazife görmüşlerdir.
Ashab-ı suffe ile ilgili dikkat çekici bir husus da şudur: Suffe ehlinin bir kısmı kendilerini tamamen ruhî-mânevî hayata vermişlerdi ki, Müslümanlıkta zâhidâne yaşayışın ve tasavvuff eğilimin öncü simaları bunlar arasından çıkmıştır. Kaynaklarda yer alan bazı rivayetlere göre, Hz. Peygamber suffe ehli arasından ilim ve ibadetle meşgul olan iki zümreyi gördüğünde, her iki tarafın iyi yaptığını, ancak kendi ayırt edici özelliğinin “muallimlik” (öğretmenlik) olduğunu belirtmiş ve ilimle meşgul olan zümrenin arasına girip oturmak suretiyle tercihinin bu yönde olduğunu göstermiştir.
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
Medine’ye hicretten sonra Mescid-i Nebevi’ye bitişik gölgelikte barınan ve ilim ile uğraşan sahâbiler. Bunlara “Ashab-ı suffe” denilmektedir. Ashab-ı suffe İslam’ın yayılması adına ciddi bir öneme sahiptirler. Medine dışında yeni müslüman olan kabilelere dini öğretmek için suffe halkından Müslümanlar gönderilirlerdi.