Paylaş
Aşure nedir aşurenin tarihi ve hikayesi
Question
Aşure nedir, Aşura ve Muharrem ayında olan alaylar
Muharrem ayı ve Aşure günü
ARAPÇA AŞURE عاشوراء
Aşure nedir?
Aşure, bazı din ve mezheplerde özel önemi bulunan, ayrıca Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edildiği gün olan muharrem ayının onuncu günüdür.
Eski dinlerde Aşura
Arapça’da “âşûr” veya “âşûrâ” muharrem ayının onuncu günü demektir. Âşûrâ (aşure), Hz. Nûh’tan itibaren Sâmî dinlerinde bilinen ve Araplar arasında da Hz. İbrâhim’den beri önemli görülüp oruçlu geçirilen bir gündür. Aşure gününde oruç tutmak yahudilere farz kılınmıştı. Onlar, yedinci ayları olan tișrînin onuncu gününe rastlayan aşureyi bayram olarak kutlar, o gün birtakım merasimler yapar ve bir yıllık günahlarından temizlenmek üzere oruç tutarlardı (bk. Levililer, 16/30-34, 23/27).
İslam’dan önce Yahudi ve Hristiyanlarda aşure
İslam öncesi dönemde (Câhiliye devri) Mekke’de Kureyşliler arasında makbul sayılan aşure orucunu peygamber olmadan önce Hz. Muhammed de tutmuş, sonra bir süre terketmiştir. Medine’ye hicret edince yahudilerin de bugünü oruçlu geçirdiklerini gören Hz. Peygamber, onlara bu orucu niçin tuttuklarını sormuş, onlar da Hz. Mûsâ ile İsrâiloğulları’nın firavunun elinden aşure günü kurtulduğunu ve Hz. Nûh’un gemisinin Cûdî dağına aynı gün oturduğunu, bu yüzden bugünün kendileri için değerli olduğunu söylemişlerdir. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Biz Mûsâ’ya sizden daha layıkız” diyerek bu günde oruç tutulmasını ashaba emretmiştir (bk. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 359-360; Buhârî, “Savm”, 69). 2 (624) yılında ramazan orucu farz kılınıncaya kadar bir veya iki defa daha bu orucu tutan Hz. Peygamber tellallar vasıtasıyla aşure orucunu halka duyurmuş, geceleyin oruca niyet etmeyenlerin günün yarısında haberdar olsalar dahi o andan itibaren bu oruca başlamalarını istemiş, ancak ramazan orucunun farz kılınmasıyla birlikte müslümanları bu orucu tutup tutmama konusunda serbest bırakmıştır (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 57, 143; VI, 29-30; Buhârî, “Savm”, 69). Yahudileri taklit etmemek ve bu şekilde meydana gelebilecek yanlış anlamalara fırsat vermemek için de isteyenlerin sadece aşure gününü değil muharremin dokuzuncu ve on birinci günlerini de oruçlu geçirmelerini tavsiye etmiştir (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 241; Tirmizi, “Savm”, 50). Bazı hadislerde bir yıllık günahların bağışlanmasına vesile olacağı belirtilen ve ramazan orucundan sonra en faziletli oruç olduğu bildirilen muharrem orucu (bk. Müslim, “Sıyâm”, 202; Ebû Dâvûd, “Savm”, 56; Tirmizi, “Savm”, 40, 48), İslam âlimleri tarafından genellikle aşure orucu olarak anlaşılmış ve bu hadislere dayanarak aşure orucunu tutmak müstehap kabul edilmiştir.
Aşure günü oruç tutmanın fazileti ve sevabı
Aşure günü oruç tutmanın fazileti konusunda güvenilir (sahih) hadisler bulunmasına rağmen, o gün için özel olarak yıkanmak, süslenmek, gözlere sürme çekmek, kına yakmak, bayramlaşmak, hububat karışımı aş (aşure) pişirmek, sadaka vermek, mescitleri ziyaret etmek, kurban kesmek gibi âdetlerin Resûlullah’ın ve ashabının uygulamalarına dayandığına dair güvenilir bir rivayet mevcut değildir. Bunların birçoğunun Câhiliye âdetleri ve yahudi gelenekleriyle ilişkili olması kuvvetle muhtemeldir. Öte yandan bazı hadis, fıkıh ve tarih kitaplarında, bu günde Hz. Âdem’in ve Hz. Dâvůd’un tövbesinin kabul edildiği, Hz. Yûnus’un balığın karnından çıkarıldığı, Hz. Yâkub’un oğlu Hz. Yûsuf’a kavuştuğu, Hz. Mûsâ ve Hz. İsa’nın doğduğu, Hz. Süleyman’a hükümranlığın verildiği ve Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiğine dair rivayetler bulunmakla birlikte, bunları doğrulama imkânı yoktur; hatta bir kısmının yanlışlığı da ortadadır. Mesela Hz. Peygamber’in Medine’ye hicreti 10 Muharrem’de değil 12 Rebîülevvel’de gerçekleşmiştir. Bunun dışındaki haberlerin ise İsrâiliyat’a yani yahudiliğin eski kaynaklarına dayandığı kabul edilmektedir.
Aşurenin tarihi ve hikayesi
Müslüman Türkler’in halk kültüründe önemli bir yer tutan aşure, on muharrem günü başlanmak üzere bu ay içinde özel merasimlerle pişirilip dağıtılan özel bir tatlıya da (aşure) ad olmuştur. Birçok hububatın ve meyvenin karışımından yapılan aşure aşı, eski bir geleneğe sahip olup Osmanlılar döneminde hem tekkelerde ve fakirlere yemek dağıtan imarethanelerde hem de sarayda pişirilirdi. Sarayda hazırlanan aşure, muharremin onundan itibaren “aşure testisi” adı verilen özel kaplarla saray ahalisine ve halka dağıtılırdı. Anadolu’da zengin aileler ve esnaf teşkilatları tarafından pişirilen aşure, halkın iştirak ettiği merasimlerde dağıtılır, bazı bölgelerde bu vesileyle kurbanlar kesilirdi. Günümüzde de aşure orucu tutma ve aşure tatlısı pişirme geleneği bütün canlılığı ile devam etmektedir.
Muharrem Ayı ve Hz Hüseyin’in şehit edilmesi
Aşure günü, Hz. Hüseyin’in 10 Muharrem 61’de (10 Ekim 680) Kerbela’da şehit edilmesi sebebiyle müslümanlar açısından daha özel bir öneme sahiptir. İslam tarihi kaynaklarının verdiği bilgilere göre, Hz. Hasan’ın kendisiyle anlaşma yapıp hilafetten çekilmesi üzerine Emevî Devleti’ni kuran ve on dokuz yıl yöneten Muâviye b. Ebû Süfyan, halife seçimi noktasında Hulefâ-yi Râşidîn döneminde benimsenen ve uygulanan usullere aykırı biçimde kendisinden sonra yerine geçmesi için oğlu Yezîd’i veliaht tayin etmiş ve bunun için biat almıştı (53/673). Gerekçesi müslümanların hilafet meselesi yüzünden yeni bir iç savaşa sürüklenmesini engellemekti. Ancak Hz. Hüseyin ile Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer gibi bazı sahâbîler, bu uygulamanın hilafeti saltanata çevirmek olduğunu söyleyip Muâviye’ye şiddetle karşı çıkmışlardı. Ahlakî zaaflarıyla bilinen Yezid babasının ölümünün ardından devletin başına geçti (60/680). Durumu öğrenen Hz. Hüseyin, buna şiddetle karşı çıkarak önce Medine’den Mekke’ye geçti; daha sonra Emevî karşıtı Kûfeli taraftarlarının 1srarı üzerine aile efradı ve az sayıdaki taraftarı ile beraber Irak’a doğru hareket etti. Yolda Kerbela denilen mevkide Emevî ordusu tarafından durdurulan Hz. Hüseyin, on muharrem gününde çocukları, yakınları ve taraftarlarıyla birlikte şehit edildi. Bu olay tarihe kanlı Kerbelâ Vakası olarak geçmiştir (bk. HÜSEYİN).
Hz. Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin’in siyasi ihtiras uğruna şehit edilişi bütün müslümanları derinden yaralamış; o tarihten bu yana müslümanlar çocuklarına onun adını koymak, camilere adını levha şeklinde yazmak, namazlarda ve cuma hutbelerinde dua etmek suretiyle ona olan sevgilerini göstermişlerdir. Kerbela’nın hatırası diğer taraftan siyasî Şiilik düşüncesinin gelişip yaygınlaşmasına bir zemin teşkil etmiş, bu düşüncenin daha sonra bir mezhep halini almasıyla birlikte Şiiler aşure olayını sürekli canlı tutmak ve bunun üzerinden dinî ve siyasî bir meşruiyet sağlamak adına matem merasimleri tertip etmeye başlamışlardır. Kendisi de bir Şii olan Büveyhî Hükümdarı Muizzüddevle, 352 (963) yılında muharrem ayının ilk on gününde resmî matem ilan etmiş, bu tarihten itibaren Şii dünyada matem merasimleri daha sistemli biçimde yapılır hale gelmiştir.
Şia Kaynaklarında Muharrem ayı ve Aşure
Şia kaynaklarında Hz. Hüseyin için ağlamanın büyük günahları sileceği, Kerbelâ için dökülen göz yaşlarının cehennem ateşini söndüreceği şeklinde birçok rivayet yer almaktadır. Bu çerçevede Şiî çevrelerde bu günlerde her çeşit eğlenceden uzak durulmuş; bu olayı sürekli hatırlamak ve Hz. Hüseyin’e ve yakınlarına duydukları muhabbeti ifade etmek üzere “maktel-i Hüseyin” adı verilen manzum eserler kaleme alınmıştır. Genellikle bu eserlerde bulunan mersiye (ağıt) türü şiirlerin hüzünlü bir musiki ile okunması ve bunun eşliğinde “baş ve sine dövme”, “vücudu zincirleme” gibi uygulamalar, ayrıca Hz. Hüseyin’in şehadetini canlandıran tiyatrolar aşure merasimlerinin önemli bir parçası olmuştur. Ayrıca toplu matem merasimlerini icra etmek üzere “Hüseyniyye” (İran’da ayrıca “tekiye”, Hindistan’da “imambârâ”, “âșûrhâne” de denilir) adı verilen özel yapılar ihdas edilmiştir. Buralarda okunan maktellerin en meşhuru Hüseyin Vâiz-i Kâşifi’nin (ö. 910/1504) Ravzatü’s-Şühedâ’ adlı eseridir. Safevîler döneminden itibaren taziye merasimlerinde bu eserin okunması sebebiyle, merasimler ravza diye anılmaya başlanmıştır. Farsça’da “ravza okumak” anlamına gelen “ravzahani” de bu merasimler için kullanılırken, eseri okuyan veya mersiyeler söyleyenlere de “ravzahan” denilir.
Muharrem ayında, Aşure gününde yapılan yanlış bid’at işler
Hz. Peygamber’in, ölünün ardından abartılı biçimlerde ve bedene eziyet etmek suretiyle dövünüp ağlanmasını yasaklayan hadis-i şerifleri sebebiyle müslümanların çoğunluğu tarih boyunca bu şekilde bir matem uygulamasına yönelmemiştir. Ayrıca Hz. Hüseyin’den önce başta babası Hz. Ali olmak üzere başka büyük sahâbîlerin de şehit olmasına rağmen bunların hiçbiri için toplu ağlama ve matem merasimleri icra edilmemiştir. Dolayısıyla bu merasimlerin dini bir dayanağı olmayıp mezhebi ve siyasî bir kimlik inşasının aracı olarak kullanılmaktadır. Diğer taraftan ellerle yüze ve başa yahut zincir ve keskin aletlerle sırta vurma şeklinde bir yas tutma biçiminin dinde yerinin olmadığını söyleyen, daha ölçülü merasimler yapılmasını tavsiye eden Şii âlimler çıkmışsa da bunlara pek itibar edilmemiş, bu yöndeki uygulamalar Şiiler arasında devam edegelmiştir.
Türklerde aşure geleneği
Anadolu’daki Alevî-Bektaşî çevrelerde de aşure gününe ayrı bir önem verilmiştir. Yukarıda isimleri zikredilen peygamberlerin ve Kerbelå’dan sağ çıkan Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynelâbidîn’in kurtuluşunu yâdetmek için on veya on iki gün oruç tutulması, bu zaman zarfında her çeşit eğlenceden uzak durulması, ayrıca Fuzûli’nin (ö. 963/1556) Kerbelâ Vakası’nı anlattığı Hadikatü’s-suadâ adlı eserinin okunması gelenek halini almıştır.
Temel islam ansiklopedisi
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
Aşure Nedir?
Aşure, Türk mutfağının geleneksel tatlılarından biri olup, buğday, nohut, fasulye, kuru üzüm, ceviz, fındık, nar ve çeşitli baharatlarla yapılan bir tatlıdır. Genellikle yılın belli zamanlarında, özellikle Muharrem ayının 10. günü kutlanan Aşure Günü’nde hazırlanır. Aşure, hem tatlı hem de zengin besin öğeleri içeren bir yemektir ve çoğunlukla toplu olarak yapılır ve dağıtılır. Aşure’nin hem dini hem de kültürel önemi büyüktür.
Aşure’nin Tarihi ve Hikayesi
Aşure’nin kökeni, İslam öncesi döneme dayanır. Birçok farklı rivayet, aşurenin tarihsel ve dini anlamlarını açıklamaya çalışır. En yaygın kabul gören hikaye, Noah’ın Gemisi (Nuh’un Tufanı) ile ilgilidir. Rivayete göre, Nuh’un Tufanı sırasında gemi karaya oturduğunda, gemide bulunanlar ellerindeki son malzemelerle bir yemek yapmaya karar vermişlerdir. Bu yemek, farklı malzemelerin bir araya gelmesiyle aşure olmuştur. Bu gelenek, zamanla İslam dünyasında benimsenmiş ve Aşure Günü olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Ayrıca, aşurenin Hz. Nuh’un gemisinin kara oturduğu ve tufanın sona erdiği günle ilişkilendirildiği için bu günün özel kabul edilmesi, aşureyi dini bir ritüel haline getirmiştir. Hem İslam hem de Yahudi inançlarında bu hikayenin benzer versiyonları bulunur.
Aşura ve Muharrem Ayındaki Alaylar
Muharrem Ayı, İslam takviminin ilk ayıdır ve bu ayda özellikle 10 Muharrem günü önemli bir yer tutar. Bu gün, İslam’da Aşure Günü olarak bilinir. Aşure, bu günde yapılırken, aynı zamanda Kerbela Olayı’nın da anıldığı bir zaman dilimidir. Kerbela, İslam tarihinde özellikle Şii Müslümanlar için büyük bir öneme sahiptir. Bu olayda Hz. Hüseyin ve taraftarları, Emevi hükümetine karşı çıkarken, Kerbela’da şehit edilmişlerdir. Bu sebeple, Muharrem ayının 10. günü, özellikle Şii topluluklarında hüzünle anılır.
Aşura Günü’nde düzenlenen alaylar, genellikle Kerbela Olayı’nı ve Hz. Hüseyin’in şehadetini anmak amacıyla yapılan dini törenlerdir. Bu törenlerde, insanlar ağıtlar söyler, dövünür ve Hz. Hüseyin’in yaşadığı zorlukları anmak için çeşitli dramatizasyonlar yaparlar. Alaylar, özellikle Şii Müslümanlar tarafından büyük bir ciddiyetle ve derin bir saygı ile yapılır. Aynı zamanda Aşure de bu günün bir parçası olarak dağıtılır.
Aşure, hem bir tatlı hem de dini bir anlam taşıyan bir gelenek halini alırken, bu özel günün kültürel boyutu da oldukça geniştir.