Paylaş
Ayet ve hadislerle “Kıyamet”
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
KIYAMET
Bilindiği gibi ahiret, ölümden sonra başlayacak olan yeni ve sonsuz bir hayattır. Bu hayat, berzah hayatı denilen kabir hayatı ile başlar. Yani “Berzah” ahiretin ilk merhalesidir. Sonra zamanı gelince Allah’ın emir ve iradesiyle bu dünyadaki canlı ve cansız bütün varlıklar yok edilerek kıyâmet kopacak, yeni bir âlem kurulacaktır. Bütün ölüler o gün diriltilecek ve “Mahşer” de toplanarak hesap verecektir. Ameli “salih” olanlar “Sırat’ı geçerek Cennet’e, ameli kötü olanlar ise geçemeyerek Cehenneme gireceklerdir.
“Kıyamet” kelimesi lügat bakımından; kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve dirilmek manalarına gelir. İslâmî istılâha göre kıyamet günü, iki manayı ifade eder: Birincisi; kâinatin nizamının bozulması ve her şeyin alt üst edilerek mahvolmasıdır ki buna “es-Saa; o saat (bilinen zaman)” denir.
İkincisi ise; helâk olan ve ölen şeylerin, yeniden dirilerek ayağa kalkması, kıyamet gününde doğrularak ayaklanması ve mahşere doğru yönelmesidir.
Kıyâmet günü, kâinatın alt üst edilerek mahvedilmesi, İsrafil’in sûr’a birinci defa üflemesiyle başlayacaktır. Bu, şiddetli sarsma ve korku sayhasıdır. Bundan bir müddet sonra yeni bir nizamın kurularak, ölülerin dirilmesi ve kalkması hadisesi, yani “ba’su ba’del mevt” olacaktır ki, bu da sûr’un ikinci defa üfürülmesiyle başlayacaktır. Kıyamet denince işte bu iki mana birden akla gelir. Yani, umumî bir imhaya kıyâmet dendiği gibi, dağılarak mahvolan şeylerin yeniden var olmasına ve ölülerin dirilerek vücut bulmasına da, “kıyamet” adı verilir.
Kur’an-ı Kerim’de “kıyamet” e ait tam yirmi isim zikredilmektedir. Bu isimlerin çoğu, ya bir yıkıp bozmaktan, yani umumi bir imhadan veya bir kaldırmadan, uyandırıp dirilmekten ve he saba çekmekten bahsetmektedir.
Mesela bunlardan bazıları: “Yevmi Tenad” (Mü’min: 32) tenadi günü; çağrışma, bağrışma günü demektir ki kıyâmet gü- nünün bir ismidir. Çünkü o gün birbirlerine feryad-ü figan ile bağrışacaklar, “Yetişen yok mu?” diye imdat isteyeceklerdir. () Yine “Azife yaklaştı” (Necm: 57) Åzife; yaklaşan, yaklaşacak olan, yaklaşmakta bulunan demek olup kıyametin isimlerinden dir. (109) Ayrıca, “o tammetu’I kûbra geldiği zaman ” (Naziat: 34) Tamme-i kübra, kıyâmetin isimlerindendir. Tamme, üstün ve baskın, güç yetmez bela demektir.
Kıyâmet gününün bir ismi de “saattir.” Kıyamet günü kai natta meydana gelecek olan en büyük hadisedir. O gün, yer ve gökler dürülecek ve bu evrenin düzeni tamamıyla alt üst olacaktır.
Bu olayın, zamanı ve hangi günde meydana geleceği ko nusu ise, Allahu Teâlâ’nın, nebiler ve rasuller dâhil olmak üzere, bütün insanlardan gizli tuttuğu bir vakıadır.
Kıyâmet saatinin gizli tutulmasındaki hikmet, ecellerin ve musibetlerin gizli tutulmasındaki hikmet ne ise odur. Bu da in sanı tedirgin etmemek ve onun huzurunu bozmamaktır. Zira insan bunu bilecek olsaydı gücünü kaybeder, umut kapılarının önünde kapanmış olduğunu görür, çalışması engellenir ve adeta zorlamayı ve mecbur etmeyi andıran bir duruma düşürülmüş olurdu.
“Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyamet hadisesi ise, ancak bir göz kırpma gibidir veya daha yakındır. Şüphesiz ki Allah her şeye kadirdir.” (Nahl: 77)
Aslında insanoğlunun bir an sonrasını bilememesi Allah’ın bir rahmetinin neticesidir. Bu sayede düşünürler, çalışırlar, plan ve proje yaparlar, emtia (faydalanacakları şeyleri) imal ederler ve bir eser ortaya çıkarırlar. Gittikleri zaman geride kalanlar onların boyladıklarını tamamlarlar. Bilmezler bile başlarken gizli ve dehşet dolu kader perdesinin gerisinde nelerin olup olmadığını Kıyamet günü de iste bu gizlilikle örtülü gayb aleminden bir alemdir. Şayet insanlar kıyametin ne zaman kopacağını bilselerdi, o zaman hayat çarkı dururdu veya bozulur giderdi. Gizli kudretin kendisine çizdiği hayat projesine uygun olarak seyrine devam ettiği takdirde dahi insanlar günleri ve ayları birer birer sayarlar, saatleri ve dakikaları hesap ederler ve beklenen günün ne zaman geleceğini öğrenerek dehşete kapılırlardı.
Kur’an-ı Kerim, bu konuya (kıyamet zamanına) tekrar dikkatleri çekmiş ve zaman zaman vurgulamıştır.
“Sana (kıyamet) saat(in)den sorarlar; Gelip çatması ne zaman (olacak)? diye. De ki: ‘O’nun bilgisi, ancak Rabbimin yanındadır. Onu tam zamanında açığa çıkar(ıp göster)ecek olan, yalnız O’dur. O, göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. ‘ Sanki sen onu biliyormuşsun gibi, sana soruyorlar. De ki: ‘Onun bilgisi, Allah’ın yanındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler.’ ” (Araf: 187)
Kıyametin belirlenen kopma anı öyle bir andır ki, dünya ve içinde bulunan her şeyin ecelini getirecek, tüm varlıkları parça parça ve darmadağın edecektir. O sırada, bu yeryüzünde hayat tamamen son bulacağı gibi, evrenin diğer kesimlerinde de bir son yaşanacaktır.
Kainatı çepeçevre saran sistem ve düzen, bütünüyle hallaç pamuğu gibi serpiştirilecek, uzun bir süreden beridir mevlasının hizmetinde, en küçük bir sapma göstermeden yürüyen evrenin harikulade düzeni ve tertibi, Allah’tan başka hiç kimsenin zamanını tespit edemediği o korkunç anda, rayından fırlayacaktır. Hemen arkasından yeni bir yaratma/oluşturma, tertip ve düzene sokma devri başlayacaktır.
İşte, gerçekleştiğinde, kainatın yok olmasına neden olan, onun nizam, intizamını tertip ve düzenini en önemli kural ve kai delerini değiştiren ve cüzlerini parça parça eden bu olay Kur’an-1 Kerim’in (saat ve kıyamet günü) dediği olgunun başlangıç nokta sıdır. Sonra bu başlangıç, bedenlerin diriltilip haşredilmesi, ruh- ların tekrar iade edilmesinden, hesaba çekilmeye, terazide tartıl maya, sıratı geçmeye kadar uzayıp gider. Orada bile durmadan cennet ehlinin, ebedi bahçelerine, istirahatgâhlarına yerleşmele rine, cehennem ehlinin de işkence zindanlarına yuvarlanmasına kadar devam eder.
Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ve Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hadisleri “Kıyâmet” gününün dehşetinden, tüy ler ürperten şiddetinden, kalpleri eriten ve çocukları yaşlandıran korkunç azap sahnelerinden söz etmektedir:
“Peki inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevi recek o günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?” (Müzzem- mil: 17) “Ey insanlar, Rabbinizden korkun, çünkü (kıyâmet) saatinin depremi, cidden korkunç bir şeydir. Onu gördüğü nüz gün, her emziren, emzirdiğinden geçer; her gebe yükünü bırakır, insanları sarhoş görürsün, oysa sarhoş değillerdir, ama Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Hace: 1-2)
“Ey insanlar, Rabbinizden korkun ve babanın çocu ğuna bir fayda sağlayamayacağı, çocuğun da babasına bir fayda sağlayamayacağı bir günden çekinin. Allah’ın vaadi haktır…” (Lokman: 33)
“Ve şu günden sakının ki, kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kim seye şefaat (aracılık, iltimas) fayda vermez, bir taraftan yardım da görmezler.” (Bakara: 254)
(İbrahim aleyhisselam): “Dirilecekleri gün beni mahzun etme. O gün malın da, oğulların da faydası olmaz. An cak selim bir kalple Allah’a gelen dışında.” (Şuara: 88-89)
“(Kâfirler) birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdine düştüğünden başkasıyla ilgilenemez). Suçlu (mücrim) ister ki o günün azabından (kurtulmak için) fidye versin: Oğullarını, arkadaşını ve kardeşini, kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini ve yer yüzünde bulunanların hepsini (versin) de tek kendisini kurtarsın.” (Mearic: 11-14)
“Çarpınca kulakları sağır eden o gürültü geldiği za man, işte o gün kişi kaçar: kardeşinden, anasından, ba basından, eşinden ve oğullarından. O gün, onlardan her kişinin kendisine yetecek derecede işi vardır…” (Abese: 33-37)
“O gün herkes gelir, kendi canını kurtarmak için uğ raşır herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir. Onlara asla zulmedilmez.” (Nahl: 111)
“Hüküm günü, hepsinin buluşacağı gündür. O gün dost, dostundan bir şey savamaz. Ve onlara yardım da edilmez. Ancak Allah’ın yardım ettiği kimseler müstes nadır. Şüphesiz O, Azîzdir, Rahimdir” (Duhan: 40-42)
“O gün dostlar, birbirine düşmandır. Yalnız takva sahipleri hariç. Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz. Onlar ayetlerimize inanmış ve teslim olmuş idiler.”(Zuhruf: 67-69)
“Onlar, Allah’ın azabından (herkesi) saracak bir belânın, kendilerine gelmeyeceğinden veya hiç farkında değillerken ansızın kıyâmet saatinin kendilerine gelmeyeceğinden emin midirler?” (Yusuf: 107)
“..Hayır, gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey. O’ndan gizli kalmaz…” (Sebe: 3)
“Rabbinin bazı (kıyâmet) işaretleri geldiği gün, da ha önce inanmamış, ya da imanında bir hayır kazanma. mış olan kimseye, artık inanması bir fayda sağlamaz… (En’am: 158)
“Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçek ten ziyana uğradılar. Nihayet kendilerine ansızın o saat çatınca, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak: ” ‘Ha- yatta (iyi işler yapmaktan) geri kalıp günah işlememiz den ötürü vah bize!’ dediler. Bakın, ne kötü şeyler yükle nip taşıyorlar.” (En’am: 31)
“(İnanmayanlar, kıyâmet) Saatin(in), ansızın ken dilerine gelip çatmasından başka neyi bekliyorlar? İşte onun alâmetleri geldi. O geldikten sonra artık öğüt al maları nereden mümkün olsun?” (Muhammed: 18)
“Göğün, açık bir duman getireceği günü gözetle. (Duman) insanları sarar, bu acı bir azaptır: ‘Rabbimiz, bizden azabı kaldır. Çünkü biz artık dönüyoruz.’ derler. Onlara (bu hali) düşünüp öğüt almak nerede? Oysa ken dilerine (her şeyi) açıklayan bir elçi de gelmişti. Ondan yüz çevirdiler…” (Duhan: 10-14)
“Onlara: “Önünüzdeki ve arkanızdaki (yani sizden önce geçen ve ileride sizi bekleyen) olaylardan sakının ki, esirgenesiniz’ dendiği zaman (yüz çevirdiler). Zaten, onlar Rablerinden gelen bütün ayetlerden yüz çevirmişlerdi… Onlar başka değil, sadece korkunç bir sese ba kıyorlar. Çekinip dururlarken ansızın o, kendilerini yakalar. Artık ne bir tavsiye yapabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. Sur’a üflendi. İşte onlar kabirlerden (kal kıp) Rablerine koşuyorlar. Dediler: ‘Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman’ın vadettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş.’ O, sadece korkunç bir sesten ibarettir. Bunu üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar.” (Yasin: 45-53)
“O Sûr’a üfürüldüğü zaman, işte o gün çetin bir gün dür! Kâfirler için kolay değildir.” (Müddessir: 8-10)
“Ona inanmayanlar, onun çabuk gelmesini istiyor lar. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek oldu ğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet günü hakkında tartı şanlar derin bir sapıklık içindedirler.” (Şura: 18)
“Sûr’a birinci üfleme üflendiği, arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpıldığı (ve hep si darmadağın olduğu) zaman; işte o gün o vaka (kıyâmet) olmuştur. Gök yarılmıştır. O gün o, zayıflamış, sarkmıştır.” (Hakka: 13-16)
“(Düşün o) günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz, (vaadettiğimizi) yaparız.” (Enbiya: 104)
Kur’an’da varid olan buna benzer bir çok ayetler o gün meydana gelecek büyük kozmolojik hadiseyi anlatmaktadır. Hepsi de o gün görülen kâinatın bölümlerini birbirine bağlayan, yıldızları ve gök cisimlerini birbirine rapteden mükemmel kâinat nizamının dağılıp bozulacağına işâret etmektedir. Kâinatın biçi mi, durumu ve cisimler arası münâsebetleri hususunda meydana gelecek bir değişikliğin, kâinatın sonu olacağını ifade etmektedir. Bu değişiklik, sadece yeryüzü ile ilgili değil, gök cisimleri, yıldızlar ve gezegenlerle de ilgilidir.
Bu değişimin tezahürleri Kur’an’ın değişik surelerinde şöyle varid olmuştur:
“Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman, yıldızlar düşüp söndüğü zaman, dağlar yürütüldüğü zaman, doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman, yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman, denizler kaynatıldığı zaman” (Tekvir: 1-6)
“Gök yarıldığı zaman, yıldızlar dağıldığı zaman, de nizler kaynaştığı zaman, kabirlerin içi dışa çıktığı za man.” (Infitar: 1-4)
“Gök yarılıp Rabbine boyun eğdiği zaman ki gök bo yun eğecek, yer düzeltilip içinde olanları dışarı atarak boşaldığı zaman ve yer Rabbine boyun eğdiği zaman -ki yer boyun eğecektir.” (İnşikak: 1-5)
“Gök yarılıp da gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman… Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsi niz?” (Rahman: 37-38)
“Sür’a birinci üfleme üflendiği, arz ve dağlar yerle rinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpıldığı (ve hep si darmadağın olduğu) zaman; işte o gün o vaka (kıyâ met) olmuştur. Gök yarılmıştır. O gün o, zayıflamış, sarkmıştır.” (Hakka: 13-16)
“Gök o gün erimiş maden gibi olur. Dağlar da atılmış pamuğa döner.” (Meáric:8,9)
“Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı, yeryüzü ağırlıklarını dışına çıkardığı ve insanın ‘Buna ne oluyor?’ dediği zaman.” (Zilzal: 1-3)
“O gün insanlar ateş etrafında çırpınıp dökülen kelebeklere dönecekler. Dağlar atılmış renkli yüne benzeyecekler.” (Karia: 4-5)
“Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bu can yakan bir azap tır.” (Duhan: 10)
“Kıyâmetin koptuğu gün yeryüzü ve dağlar sarsılır, dağlar yumuşak kum yığını haline gelir.” (Müzzemmil: 14)
“…Ama göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneş ve ay bir araya toplandığı zaman! (Evet) O gün insan: ‘Kaça- cak yer neresi?’ der. Hayır, sığınacak yer yok. O gün varılıp durulacak yer Rabbinin huzurudur (ey insan). ” (Kıyâmet: 7-12)
“Yıldızların ışığı giderildiği zaman, gök yarıldığı za man, dağlar pamuk gibi atıldığı zaman.” (Mürselat, 8-10)
“Sana dağları sorarlar: ‘De ki Rabbim onları ufala yıp savuracak, yerlerini düz kuru bir toprak haline geti recek. Orada ne çukur, ne de bir tümsek göreceksin.'” (Taha: 105-107)
“Dağları yerinde donmuş sanırsın, oysa onlar bu lutlar gibi geçerler. Bu her şeyi sağlam tutan Allah’ın işidir.” (Neml: 88)
“O gün dağları yürütürüz, yeri dümdüz görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları (tüm ölüleri) mahşerde toplarız.” (Kehf: 47)
“Göğü kitap dürer gibi dürdüğümüz zaman yarat maya ilk başladığımız gibi katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar vâr edeceğiz. (Bu) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz, (vaadettiğimizi) yaparız.” (Enbiya: 104)
Bütün bu ayetler bildiriyor ki içinde yaşadığımız dünyanın sonu çok korkunç olacaktır. Yeryüzü sarsılacak ve oynayacak, dağlar pamuk gibi atılacak ve denizler coşup her tarafı kapla yacaktır. Bu coşkunluk ya yeryüzünün sarsıntısından ileri gele cek veya atomlarının istilasına uğrayacak. Yıldızlar sönecek ve parlaklığını kaybedecek, gök yarılacak ve ikiye bölünecek, gök cisimleri parçalanıp ufalanacak, ölçüler ve mesafeler dengesini yitirecek, güneş ve ay birleşecek ve gökyüzü bir yandan du man haline gelecek, bir yandan da kıpkızıl bir alev kesilecek tir… Ve daha akıl almaz dehşette korkunç kâinat hadiseleri vuku bulacaktır. (114)
“Yine o gün öyle bir gündür ki, kimse kimseye hiçbir fayda sağlamaz.” (İnfitar: 19)
“O ansızın gelecek, ne reddedebilecek, ne de kendi lerine müblet verilecektir.” (Enbiya: 40)
“O gün gerçek mülk Rahman’ındır.” (Furkan, 26)
“Emir de O’na aittir.” (infitar: 19)
Çocukları ihtiyarlatan o günde gök (bile) onun dehşetinden yanılır. 15) Yüreklerin ve gözlerin dehsetten ters dönebileceği le (korkudan) girtlak lara dayanacağı yüreklerin tipki yayılan çekirgeler gibi gözleri düşkün (zillet ve dehşet içinde) kabirlerden (kafirlerin) çıkacağı o gün (1 gülmek değil, ağlamak zamanıdır. 1119)
Bu öyle zorlu bir gündür ki, Mikdad (radiyallahu anh) dan riva yet edilen bir hadisi şerifte Allah’ın Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kıyâmet günü olunca güneş kullara bir ve ya iki mil (mesafede) oluncaya kadar yaklaştırılacaktır.” Süleym b. Amir diyor ki: “İki milden hangisini kasdettigini bilemiyorum: yer mesafesi mi, yoksa göze sürme çekmekte kullanılan mil mi?” Rasúl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Güneş onları adeta eritecek ve amelleri miktarınca ter içinde kalacaklardır. Ter onlardan kimini topuğuna kadar alacak, kimini diz kapaklarına kadar alacak, kimini beline kadar alacak, kimine de basbayağı gem vuracaktır (ağzını tikayacaktır).” “Bu sırada, yani kimine basbayağı gem vuracaktır” derken Rasul- Ekrem’in ağzına işaret ettiğini gördüm.
“Süphesiz ki Rabbinin azabı gelecektir. Onu sava cakyoktur. O gün gök sarsıldıkça sarsılır, dağlar yürü dükçe yürür. ” (Tár: 7-10)
Hafız Ebu Bekir, Ibn Ebi Dünya der ki: Bana babam, ona Davudoğlu Musa, ona Salih el-Mürri, ona Ad kabilesinden Zeyd oğlu Cafer anlatmış, demiş ki: Hz. Ömer (radıyallahu anh) bir gece Medine’de çevreyi dolaşırken müslümanlardan bir adamın evine rastgelmiş. Adam ayakta namaz kılıyormuş. Hz. Ömer (radıyallahu anh) durmuş onun okuduğu ayeti dinlemiş, o da Tur suresini oku yormuş, yukarıdaki ayete gelince Hz. Ömer (radıyallahu anh) demiş ki: “Kâ’be’nin Rabbine andolsun ki, bu kasem haktır.” ve mer kebinden inmiş, duvara dayanmış, bir müddet kendisinden ge çerek öylece kalmış. Herkes hasta diye onu ziyarete gelmiş ama hastalığının ne olduğunu bilememişler. Allah ondan razı olsun.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) ki, daha önce bu sureyi birçok kereler duymuş, okumuş ve onunla namazlar kılmıştır. Hz. Pey gamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu sureyle akşam namazını kıl dırmış, Ömer (radıyallahu anh) da her seferinde onun ardında bu sureyi öğrenmiş ve uymuştur. Ne var ki o gece karşılaştığı bu ayetleri açık bir gönül ve engin bir duyguyla karşılamış ve iliği ne kadar işleyen bu ayetler onda yapacağını yapmıştır. Bütün ağırlığı, dehşeti ve doğrudan iç âleme işleyen mahiyetiyle Hz. Ömer (radıyallahu anh)’ın kalbine nüfuz etmiştir. Çünkü ayetler bazı lahzalarda kalplerin derinliğine iner, onu kökten yakalayıverir ve aynı Hz. Ömer (radıyallahu anh)’da olduğu gibi doğrudan doğruya temas eder. Ve o kalp sahibi tıpkı Allah’ın Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kalbi gibi bu ayeti ilk kaynağından alır. Allah’ın Rasû- lü (sallallahu aleyhi ve sellem) o ayetleri almaya hazır hale getirildiği için onları alabilme takatini göstermiştir. Ama ondan başkaları bu ayetlerin gerçek kuvvetleriyle nüfuzu halinde Hz. Ömer (radi yallahu anh)’ın başına gelenlere düçar olurlar… (121)
“Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz. Onlar ayetlerimize inanmış ve müslüman olmuş (kullarım) idiler.” (Zuhruf: 68-69)
“İyi bilin ki, Allah’ın velilerine korku yoktur ve on lar üzülmeyeceklerdir. Onlar ki iman edipte takvaya erişmiş olanlardır. Dünya hayatında da âhirette de müjde onlara. Allah’ın kelimeleri değişmez. İşte bu, büyük kurtuluştur.” (Yunus: 62-64)
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
kıyametin ne zaman kopacağını Allahtan başka kimse bilemez.Kıyametin büyük ve küçük alametleri vardır bunlar: BÜYÜK ALAMETLER
1)- Mehdi gelecek
2)-Decal gelecek
3)- yecüc ve mecüc gelecek
4)- dabetül arz gelecek
5)- güneş batıdan doğacak
6)- gökyüzü siyah dumanlarla kaplanacak
7)-hz isa semadan yeryüzüne inecek
8)-kabe yıkılacak
kıyametin küçük alametleri
1)- adam öldürmek çoğalacak
2)- zina çoğalacak
3)-komşuluk kötüleşecek
4)- içki içmek çoğalacak
5)- cihad terk edilecek
6)-erkekler ipek giyinecek
7)- emanete riyaet kalkacak