Bakara suresinde İsrailoğullarının istemediği yemek nedir?

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Kudret helvası ve bıldırcın ayet (İsrailoğullarının istemediği yiyecekler)

Bakara Suresi’nde, İsrailoğullarının istemediği yemeklerden bahsedilir. Bu yemekler arasında, Kudret helvası ve bıldırcın da vardır. İsrailoğulları, Mısır’dan çıkarken, Allah’ın kendilerine gönderdiği nimetlere karşı nankörlük etmiş ve bu yemekleri istememişlerdir. Bu olay, Kur’an’da çeşitli ayetlerde anlatılmıştır.

Bakara Suresi’nde İsrailoğullarının İstemediği Yemekler:

Bakara Suresi’nin 61. ayetinde İsrailoğullarının Hz. Musa’dan “yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından” istedikleri ve kudret helvası ile bıldırcın eti yemekten bıktıkları anlatılır.

Ayette geçen kelimelerin tam anlamları ve tefsirdeki farklı yorumlar şu şekildedir:

“Üstün olanı daha aşağı olanla mı değişmek istiyorsunuz?” (Bakara 2/61): Bu ifadede karşılaştırılan şey, kudret helvası ve bıldırcın eti ile sebze ve meyvelerdir. Bazı tefsirlerde kudret helvası ve bıldırcın etinin mucizevi bir şekilde besleyici olduğu ve İsrailoğullarının bu gıdalara şükretmesi gerektiği vurgulanır. Bazı tefsirlerde ise İsrailoğullarının nankörlük ettiği ve şımarıklık gösterdiği belirtilir.
“Biz bir tek yiyecekle dayanamayacağız. Bizim için rabbine dua et de bize toprağın mahsullerinden; sebzelerinden, kabakgillerinden, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bitirsin” (Bakara 2/61): Bu ayette İsrailoğullarının tek çeşit yemekten bıktıkları ve daha çeşitli yiyecekler istedikleri açıkça ifade edilir.
“Kudret Helvası”: Tefsirlerde kudret helvasının tam olarak ne olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Bazılarına göre kudret helvası, manna adı verilen gökten inen bir yiyecektir. Bazılarına göre ise kudret helvası, bal ve hurma karışımı veya şekerleme türüdür.
“Bıldırcın Eti”: Hz. Musa’nın duasına binaen denizin kıyısına bıldırcın sürülerinin geldiği ve İsrailoğullarının bu bıldırcınları avlayarak yediği rivayet edilir.
Sonuç olarak: Bakara Suresi’nde İsrailoğullarının kudret helvası ve bıldırcın eti yemekten bıktıkları ve daha çeşitli yiyecekler istedikleri açıkça ifade edilir. Bu durum, İsrailoğullarının nankörlük ettiği ve şımarıklık gösterdiği şeklinde yorumlanabilir.

Ve hani: «Ey Musa! Biz bir çeşit yemek üzerine mümkün değil sabredemeyiz. Artık Rabbine bizim için duâ et de yeryüzünün bitirdiği sebze, hıyar, sarmısak, mercimek ve soğan (gibi) şeylerden bize çıkar­sın» demiştiniz. Musa da «O hayırlı olanı daha âdi şeylere mi değiştirmek istiyorsunuz? Bir şehre inin de sizin istediğiniz şeyler orada vardır» de­mişti. (Sonra) onların üzerine zillet ve meskenet vuruldu; Allah’tan bir ga­zaba uğradılar. Bu da Allah’ın âyet (mu’cize ve açık belgelerini inkâr et­melerinden, haksız yere peygamberleri öldürmelerindendi. (Evet) işte bu, isyan etmelerinden, haddi aşmalarından (dolayı) idi.

İlmî Yönü

Yeknesaklığın rûh üzerindeki sıkıcı te’sirleri, yaratılışı itibariyle insa­nın değişik şeyler arzu etmesi ve alışkanlığın davranış üstündeki te’sirleri, psikolojik birer vakıadır.

Beşer ruhunun değişmez tabibi Hazret-i Muhammed (A.S.): «Gezin dolaşın ki sıhhat bulasınız!» buyurmakla yeknesaklığın rûh ve dimağ üzerindeki sıkıcı te’sirlerinin giderilme yolunu göstermiştir. Hastalıkların çoğunun ruhî sıkıntıdan ileri geldiği artık bilinen gerçekler arasındadır. Ruhî sıkıntıları doğuran birçok sebepler vardır. Her gün aynı tabloya bak­mak ve aynı gıda maddesini almak, bunlardan biri sayılabilir. Meselâ si­nir sistemi bozuk bir rûh hastasının muhit değiştirip, gıda tarzlarında yek­nesaklığı terketmesiyle bu öldürücü hastalıktan kurtulduğunu sık sık gör­mekte ve duymaktayız. Kur’an-ı Kerîm bu gerçeğe temas ederek İsrâîloğulları’ntn : «Ey Musa! Biz bir çeşit yemek üzerine mümkün değil sabre­demeyiz.» tarzındaki isteklerini misal olarak veriyor. O halde böyle bir is­tek nankörlükten mütevellit değilse veya bir isyan manasını taşımıyorsa, tabiidir ve mubahtır.

Ahlâkî Ve İçtimaî Yönü

«Her yeniliğin bîr başka lezzeti var.» darb-ı meseli yılların tecrübesi­ne dayanır. Bir de, insan, yaratılış ve tabiatı icabı, içinde yetiştiği mu­hitten, alışkanlık peyda ettiği belli yiyeceklerden uzak kalınca, zamanla onların hasretini çekmeye başlar. Evvelce bıkkınlık duyduğu şeylere kar­şı içinde yeniden arzu ve iştiyaklar belirir. Fakat gerek yeni yeni şeyler arzularken, gerek alışkanlık peyda ettiği nesnelere karşı bir iştiyak his­sederken ilâhî sınırları aşmamaya, nefis ve şehvetin hudutsuz isteklerine boyun eğmemeye dikkat etmek gerekir.. Çünkü insan için lüzumlu olan, -israf ve lükse kaçmaksızın, isyana sebep olmaksızın- medeniyetin getir­diği nîmetlerden faydalanmak mubahtır ve tabiî bir haktır.

İsmailoğluları Mısır’da geçirdikleri iki asırlık bir devrenin geniş tesiren altında bulunuyorlardı. Eski âdet ve alışkanhklarım terketmeleri uzun s^runce- ıcler’nde hasret kıvılcımları çakmaya başlamıştı. Mısır’da esaret yıllarında yediklerj basit şeyleri istealer_ Veyahut kudret helvası ^e bıldırcın kuşu yemekten bıktıkları için yeni şeyler talep ettiler. Bunu, anda da belirttiğimiz gibi tabii karşılamak lâzımdır. Çünkü mubah şeyleri arzulamakta bir beis olmasa gerek. Ama onlar bu arzularını izhar ederken isyankâr bir tavır takındılar, mevcut rızka karşı artık mümkün değil sabredemiyeceklerini, bir türlü yemeğe katlanamıyacakiarını söyle­diler. Böylece her türlü terbiye, saygı ve nezaket kaidelerini çiğnediler: «Bizim için Rabbimize duâ et» demediler, «Rabbine dua et» diyerek küs­tahlık ettiler. İtikatsızlık ve kanaatsizlik eseri gösterdiler. Çalışmadan hep hazıra konmaya alıştılar. Şükretmeyen bir millet oldular. Yıllarca özlemini çektikleri hürriyeti yeniden kaybetmeye yol açtılar. Nihayet esaret ve zil­lete düştüler. Evet, şükretmeyen, yenisini arzu ederken ilâhî sınırları aşan her milletin hakkı zillet ve esarettir.

Müfessir Fahrüddîn Râzî, İsrâîloğulları’nın yeni şeyler istemelerinin bir ma’siyet olmadığını; zillete duçar olmalarının sebebini bu isteklerinde değil de Allah’ın âyetlerini inkâr edip, haksız yere peygamberleri öldür­melerinde aramanın daha mâkul bir tefsîr olduğunu söyleyerek şöyle bir izahta bulunmuştur:

a) Allah onlara kudret helvası ile bıldırcın verdiğinde: «Size rızık olarak verdiklerimizin iyisinden yiyin» buyurmuştu. Bundan anlaşılan, pâk ve helâlinden olan yiyeceklerden yemeleri mubah idi. Hem bunu doğ­rudan doğruya kendileri istememişti, Hazret-i Musa’ya, istemesi için mü­racaat etmişlerdi.

b) İsrâîloğullan 40 sene gibi uzun bir müddet kudret helvası ile bıl­dırcın yemekten bıkmışlardı, iştihaları almaz olmuştu. Bu bakımdan başka yiyecek arzu etmişlerdi.

c) Veya Mısır’da alıştıkları gıda maddelerini uzun zaman bulamadık­ları için içlerinde onlara karşı bir arzu uyanmıştı. İstek buradan geliyordu.

d) Veyahut çöldeki gayri muntazam hayattan usanmışlardı. Şehir ha­yatı yaşamak istiyorlardı. Bunun için şehirlerde mevcut olan yiyecekler­den istemişlerdi ki, böylece bir ân evvel bir şehre yerleşmeyi hatırlatmayı murat etmişlerdi.

Âyetler Arasinda Bağlantı

Cenâb-ı Allah, yoldan sapanlar, âyet ve mu’cizelerle alay edenler hakkında, kötü amellerin, küfr ü tuğyanların cezasını bildirerek sapıklık­tan çekinmeleri gerektiğini açıkladıktan sonra, gelip geçen ümmetler içinden dosdoğru imân edip kendi peygamberlerinin getirdiği esas ve prensiplere uyanlar için de va’d buyurduğu ecirleri haber veriyor. Bundan böyle de bu va’de ancak ümmî olan Resûl’e inanıp bağlananların mazhar olabileceği, bildiriliyor

BENZER KONULAR:

Cevapla