Humeze suresine bakabilirsinizHümeze-Lümeze ne demek
Bu iki sıfat üzerinde farklı manâ ve yorumlarda bulunulmuştur:
a) İbn Abbas’a (R.A.) göre : Söz götürüp getirenler ve dostlar arasım açıp bozanlar; aynı zamanda suç ve günahtan beri kişilere iftira ile tecavüzde bulunanlar hakkında kullanılan iki sıfattır.
Bu yorumun şu hadîsten mülhem olduğunu söyleyebiliriz: «Şanı yüce Allah’ın şerir kulları, söz götürüp getirenler, dostlar arasında bozgunculuk yapanlar ve beri, suçsuz kişilere kusur ve suç bulup tecavüzde bulunanlardır.»
Ayrıca İbn Abbas (R.A.) birinci yorumuna yakın anlamda «hümeze»yi «kattat» ve «lümezesyi «ayyab» ile tefsîr etmiştir ki, birincisi, söz götürüp getiren yalancı; ikincisi ise, durmadan kusur arayıp suçlamada bulunan iftiracı demektir.
b) Ebû Âliye, el-Hasan, Atâ’ ve Ebû Rebbah’a göre: Hümeze, gıybet edip adamı yüzüne karşı yererek hakaret edendir. Lümeze ise, kişiyi arkasından çekiştirip dedikodu yapandır.
c) Mukatil’e göre: Hümeze, kişinin gıyabında konuşandır. Lümeze ise, kişiye yüzüne karşı hakaret edip suçlamada bulunandır.
d) Katade’ye ve Mücahid’e göre: Hümeze, insanlara hakaret maksadıyla dil uzatan kimsedir. Lümeze, insanların soy-sopuna dil uzatıp hakaret edendir.
e) İbn Zeyd’e göre: Hümeze, insanlara eliyle dokunup hakaret eden ve onları davranışlarıyla incitendir. Lümeze, insanlara sözlü hakaret edip onları haksız yere ayıplayan ve kusur yakıştırandır.
f) Süfyan es-Sevrî’ye göre : Hümeze, diliyle; lümeze göz ve kaşıyla taşlamada bulunandır.
Şüphesiz bu yorumların hepsi şu noktada birleşmektedir: Toplumu eliyle, diliyle, göz ve kaş işaretiyle, mal ve servetiyle rahatsız edip fitne ve fesat çıkaran herkes hümeze ve lümeze’nin kapsamına girer.
Gerçek şu ki, insan, bu gibi aile ve toplumu rahatsız edici, birlik ve dirliği bozucu fitneden ve fesattan yana yaratılmamıştır. Bu gibi basit ve küçültücü söz ve davranışların insanın yüceliğiyle, azizliğiyle bağdaşması mümkün değildir. Zira insan çok yüce hikmet ve amaçlar için yaratılmıştır; Allah katında çok değerli ve azizdir. O bakımdan Cenâb-ı Hak, kullarının toplumu rahatsız ve tedirgin eden bir düzeyde bulunmasını asla arzu etmemekte ve onun hilkat mayasındaki yüceliğine eşdeğerde ona bir hayat statüsü hazırlayarak daha huzurlu ve kalıcı bir hayata onu çağırmaktadır.
Nitekim Tın Sûresi’nde insanın «ahsen-i takvîm» üzere yaratıldığı konu edilirken bu hususlara işaret edilmiş ve gereken temel bilgi verilmiştir.
O halde insanla kötülükler arasında engel anlamda bir sed oluşturmak için mutlak surette imân ve sâlih amele ihtiyaç vardır. Zira hakikî imân bütün fazîletlerin ve iyiliklerin kaynağı; insan-ı kâmil olmanın maya ve cevheridir. Sâlih amel ise, böyle bir imânın süsü ve solmayan rengidir
Cevapla