“Birçok kişi Ramazan ayında oruç tutuyor, hatta teravih namazı, bayram namazı da kalıyorlar ama beş vakit namaz kılmıyorlar. Bu kimselerin orucu kabul olur mu?”
“Çeşitli günah fiiller işleyen ve işlemeye de devam eden bir kimse bu fiillerin bir kısmı için tövbe ettiği halde diğerleri için tövbe etmese, bu kişinin tövbesi kabul olur mu?”
Önce her iki soruya kestirmeden cevap verip sonra bu konudaki farklı görüşlerden ve nihayet tercih edilen görüşün delillerinden söz edeceğim.
Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunluğu her iki soruya da olumlu cevap vermişlerdir. Yani namaz kılmadığı halde oruç tutan kimsenin orucu kabul olur. Orucun kabul olması diğer ibadetlerin de yapılmasına bağlı değildir. Yine çeşitli günahların bir kısmından dolayı tövbe eden kimsenin tövbesi kabul olur. Bir günah için yapılan tövbenin kabulü, tüm günahlardan tövbe edilmiş olmasına bağlı değildir. (Bu konuda İbn Kayyim el-Cevziyye tarafından belirtilen daha güzel bir görüşü yazının sonunda belirteceğim)
Bu görüşe yönelik ileri sürülen çeşitli itirazlar söz konusu olmuştur. Bir kısmına temas edelim:
1. Tövbe etmek tek bir fiil olup bu da yaptığı günahlardan dolayı pişmanlık duyarak Allah’a muhalefet etmekten vazgeçmek ve O’na itaate yönelmek anlamına gelir. Bir günahtan tövbe edip diğer günahları işlemeye devam eden kimse Allah’a dönüş yapmamıştır. Söz gelimi içki içmeye tövbe ettiği halde kumar oynamaya, hırsızlık yapmaya, zina etmeye devam eden bir kimsenin içki konusundaki tövbesi nasıl samimi olabilir ki?
2. Allah’ın tövbe edeni cezalandırmaktan vazgeçmesi ve affetmesi, bu kişinin samimi (nasuh) tövbesi yaparak isyandan vazgeçip itaate dönmesi sebebiyledir. Oysa tövbe ettiği günah dışında başka günahlarda, belki de tövbe ettiğinden daha büyük günahlarda ısrar eden kimse samimi bir tövbe ile Allah’a dönüş yapmış değildir.
3. Nasıl ki kâfir olan bir kişi iman ettiğinden kendisinden “kâfir” ismi gidip bunun yerine “mümin” diye isimlendirilmeyi hak ediyorsa aynı şekilde günahkâr kişi de tövbe ettikten sonra artık “isyankâr” olarak nitelenmekten kurtulmuş “itaatkâr” olarak anılmayı hak etmiş olur. Oysa bir günaha tövbe edip başka günahları işlemeye devam eden kimse “itaatkâr” diye adlandırılmayı hak etmiş değildir.
Bu itirazlara karşı âlimler şu cevapları vermişlerdir:
Bu itirazları yapanların temel yanılgısı tüm günahlara yönelik tövbeyi “tek bir fiil” gibi düşünmeleridir. Yani “ya hep, ya hiç” mantığıdır. Oysa bu mantık doğru değildir. İnsan, nefis sahibi bir varlık olarak sürekli nefsinin baskısı ve şeytanın vesvesesi altındadır. Her an günah işleyebilir. Eğer bir günahtan tövbenin kabul olmasının şartı tüm günahlardan tövbe etmek olsaydı bu durum, çoğu insan açısından güçlerinin yetmeyeceği bir şeyle yükümlü tutulmak anlamına gelirdi.
Ehl-i sünnetin büyük çoğunluğuna göre “amel”, imanın bir parçası değildir. Yani mümin olan bir kimse, günah işledi diye kâfir olmaz. Nasıl ki “Müslüman olmak” ile “günah işlemek” aynı kişide aynı anda söz konusu olabiliyorsa bir günahı işleyip diğer günahtan tövbe etmek de aynı kişide düşünülebilir.
Ayrıca her günahın tövbesi diğerinden ayrıdır. Bu sebeple tüm günahlardan tövbe etmeyi tek bir fiil olarak düşünmek doğru olmaz. Her bir ibadet de diğerinden ayrıdır. Bütün ibadetleri tek bir ibadet gibi düşünmek doğru olmaz. Nasıl ki namazın, orucun, zekâtın farzları, vakitleri, miktarları, yapılış şekilleri birbirinden farklı olup birinin diğeriyle bir alakası yoksa bunların Allah katında kabul olması da birbirine bağlı değildir.
Konuya dair İbn Kayyim el-Cevziyye’nin son derece güzel bir açıklaması şöyledir:
“Kişi bir günahtan tövbe ettiği halde o günahla aynı türden başka bir günah için tövbe etmiyor, günahında ısrar ediyorsa tövbesi kabul olmaz. Ancak bir günahtan tövbe eden kimse, onunla alakası olmayan başka türden bir günah işliyorsa o zaman tövbesi kabul olur.
Mesela bir kimse faiz günahından tövbe ettiği halde içki içmeye devam etse, faizden tövbe etmesi sahih olur. Ancak mesela faizin bir türünden tövbe ettiği halde başka türden faizli muamelelere devam ediyorsa, ya da içkiden tövbe ettiği halde haşhaş (uyuşturucu) kullanmaya devam ediyorsa o zaman bu kişinin tövbesi kabul olmaz. Bu, bir kadınla zina edip bunun için tövbe eden bir kimsenin başka bir kadınla zina etmeye devam etmesi gibidir. Ya da içkinin bir türüne tövbe edip başka türden içki içmeye devam etmek gibidir. Böyle bir tövbe kabul edilmez. Çünkü bu kişi hakikatte tövbe etmemiş, bir günah türünden başka bir günah türüne dönmüştür.”
(İbn Kayyim el-Cevziyye, Medâricü’s-sâlikîn, s. 173-174)
Evet… Uzun lafın kısası bu Ramazanda hiç kimseye “madem beş vakit namaz kılmıyorsun o zaman oruç da tutma”, “beş vakit namaz kılmıyorsan teravihe de gelme” gibi laflar etmeyelim. Günahın neresinden dönersek kârdır. Bu Ramazan’ı tövbe edip İslam’a tam anlamıyla sarılmak için bir fırsat olarak görelim. Zira geçen Ramazan hayatta olup da bu Ramazana erişemeyen milyonlarca Müslüman var. Bizim de ne olacağımız belli değil! Öyleyse yol yakınken bütün günahlara samimi olarak tövbe etmeli.
Rabbimiz günahlarımıza tövbe etmeyi nasip eylesin. Nice yüzlerin ağarıp nice yüzlerin kararacağı günde bizleri yüzleri aydınlık olanlardan eylesin.
(Soner Duman/29.Şaban.1440/04.Mayıs.2019/Cumartesi)
Oruç tuttuğu halde namaz kılmayan o kadar kişi var ki
Bu durum yumurta toplayan fakat delik sepete koyan gibidir
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Bir ibadeti tembelliğinden dolayı veya başka bir sebepten dolayı yerine getirmeyen bir kimsenin bir başka ibadeti yerine getirmesinde herhangi bir sakınca yoktur.
Çevremizde maalesef çok duyuyoruz; sen namaz kılmıyorsun, oruç da tutamazsın demek doğru değildir. Bu kişi namaz kılmıyor olsa da oruç ibadetinden mahrum olmamalıdır.