Bid’at nedir? Bidat ile ilgili ayet ve hadisler

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Bidat nedir? ayet hadislerle örnekler

Bidat bidat nedir Bidat ile ilgili ayet ve hadisler

 

“Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.””

Bid’at kelimesi sözlükte “Bedee” fiilinden gelmektedir. Manası ise; “sonra Baan meydana gelen” demektir. Dini bir terim olarak ise bid’at kavramı; “sünnete muhalif olan şeyler” demektir. Lügat olarak bid’at; vacip, mendup, ha ram, mekruh, mübah olmak üzere beş kısma ayrılmaktadır.

İbn-i Hacer el-Askalani lügavi olarak bid’ati iki kısma ayırarak şöyle demektedir:

“Şayet bid’at İslam’in genel kaidelerine uyarsa “güzel bid’at” diye isimlendirilir. Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in cemaatle kılınan teravih namazını bid’at olarak isimlendirmesi gibi. Fakat bid’at İslam’ın genel kaidelerine ters düşerse “kabih bid’at” (çirkin) diye isimlendirilir.”

Bununla beraber İmam Şevkani, İbn-i Receb el-Hanbeli, Abdullah Derraz gibi birçok âlim bid’atin bu kısımlara ayrılmasına karşı çıkmışlardır. Zira selef alimleri döneminde bid’at denildiği zaman sünnete muhalif şeyler anlaşılmak tadır ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in hadisinde geçen; “Her bid’at sapkınlıktır” ifadesindeki bid’at ile kast olunan da budur.

Allah-u Teala Kitabı’nda şöyle buyurmaktadır:

“Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.”” “(Ey müminler!) Peygamber’in davetini, aranızdan bazınızın bazınıza da veti gibi zannetmeyin. İçinizden, birini siper ederek sıvışıp gidenleri mu hakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, O’nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.”
“Andolsun, sizin için, Allah’ ve ahiret gününü umanlar ve Allah’i çokça zikredenler için Allah’ın Rasulünde güzel bir örnek vardır.” “Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslamı beğendim.”

Bu manada birçok ayet mevcuttur. Ayetlerden açıkça anlaşılan Müslüman bir kula düşen vazifenin bütünüyle Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e tabi olması, Allah’tan gelen her şeyi olduğu gibi kabullenip hayatına geçirmesidir. Allah’a ve ahiret gününe iman ettiğini iddia eden bir kimse için en güzel örnek Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şahsındadır. Ve Allah-u Teala dinini ta mamlamış ve din olarak İslam’dan razı olmuştur.

Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmaktadır:

“Her kim bizim bu işimizde (dinimizde) olmayan bir şey uydurursa, o uy durduğu şey reddolunmuştur.”

“Benim sünnetimden ve benden sonraki hidayet üzere olan raşid halifelerimin sünnetinden ayrılmayınız. Ona sımsıkı bağlanınız. Sonradan ortaya atılan bid’atlerden sakınınız. Çünkü her sonradan ortaya atılan şey bid’attir ve her bid’at sapkınlıktır.”

“Sözlerin en iyisi Allah’ın Kitabı’dır. Yolların en hayırlısı Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan ortaya atılanlardır ve her bid’at sapıklıktır.”

Bu manada birçok hadis mevcuttur. Yine aynı şekilde Rasulullah’ın ashabın dan ve daha sonra gelen selef-i salihinden bid’atlerden sakındırma ve onlardan korkutmaya dair birçok söz nakledilmiştir. Bu tip eylemler dinde bir ziyadelik, Allah’ın izin vermediği bir tutumdur. Dinlerine ilaveler yapmaları açısından Yahudi ve Hıristiyanlara benzemek ve yine aynı şekilde Allah-u Teala’nın izin ver mediği noktalarda dinlerinde uydurmada bulundukları için onlara özenmekten ibarettir. Çünkü böyle işlerde bulunmanın anlamı İslam dinini eksik olarak nitelendirmek ve onu kemale ermemiş bir din olmakla suçlamaktır. Ve bunda büyük bir fesat, çirkin bir kötülük, Allah-u Teala’nın “Bugün sizin için dininizi kema le erdirdim…” ayetine karşı gelme ve Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in bid’atlerden sakındıran hadislerine karşı açık bir muhalefet söz konusudur.
İslam alimleri içeriğine göre bid’atleri; akidede bid’at, ibadetlerde bid’at ve adetlerde bid’at olmak üzere üç kısımda incelemişlerdir.

Akidede Bid’at: Akidede bid’atlerin en büyüğü günümüzde Allah’ın hükümlerinin kaldırılıp yerine beşer ürünü kanunların icra edilmesidir. Demokrasi, kapitalizm, sosyalizm gibi tüm beşer ürünü yönetim biçimleri akidede bid’at kavramı içine girmektedir. Bilindiği üzere akidede bid’at, sahibini İslam milletinden çıkarmaktadır.

Yine Kur’an’ın mahluk olduğu iddiası da akidevi bir bid’attir. Bundan dolayı ehl-i sünnet âlimlerinin bazıları mutezileyi bu görüşlerinden dolayı tekfir etmişlerdir. İtikaden en çirkin ve hatta sahibini küfre götüren en çirkin bid’atler den bir tanesi de, vahdet-i vücud, hulul ve ittihad bid’atleridir.

Akidede bid’atin en çok görüldüğü alan sıfatlar meselesidir. Bilindiği üze re selef alimleri sıfatlar konusunda te’vile gitmemişler, sıfatları te’vil ederek bu hususta sınırları geniş tutmamışlardır. Ancak daha sonraki alimlerden bir kısmi sifatlar konusunda te’vile giderek Allah’in elini kudret, vechini zat, istivayı istila olarak te vil etmişlerdir. İşte bunların hepsi akidede birer bid’attir. Ancak bu kimseleri direkt olarak sapkınlıkla itham edemeyiz. Zira te’villeri Arapça dil kaidelerine uygundur.

İbadette Bid’at: Yaşadığımız şu zamanda insanların ibadetleri bütünüy le sünnetten uzak ve bid’atlerle doludur. Receb ayının başında 12 rekat namaz kılmak, Şaban ayının on beşinde 100 rekat namaz kılmak, cuma ve cumartesi günlerine mahsus oruç tutmak gibi amellerin hepsi ibadette bid’ate örnektirler. Yine bazı tarikatlarda işlenen rabıta fiili de bu kabildendir.

Bilinmelidir ki, ne Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in ne de bir baş kasının doğum gününü kutlamak kesinlikle caiz değildir. Çünkü böyle bir fiil dinde sonradan uydurulmuş bid’atlerdendir. Ne Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem), ne raşid halifeler, ne diğer sahabeler ne de Rasulullah’ın ashabına gü zellikle tabi olan, en hayırlı dönemlerde yaşayan kimseler, -Allah hepsinden razı olsun- insanlar arasında sünneti en iyi bilen, Rasulullah’ı hakkıyla seven, Allah’ın şeriatına başkalarından daha fazla uyan insanlar olmalarına rağmen, böyle kutlamalarda bulunmamışlardır.
Bilindiği üzere Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem), peygamberlerin en faziletlisi, sonuncusu, tebliğ ve nasihat bakımından onların en mükemmelidir. Şayet bu tip doğum günlerini kutlamak Allah-u Teâla’nın razı olduğu, dinden bir parça olsaydı öncelikle Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) bunu ümme tine açıklar ve hayatında tatbik ederdi. Sonra da Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in ashabı bu tip şeyleri yaparlardı. Bunlardan hiçbiri olmadığına göre bu tip fiillerin İslam’da asla bir yerinin olmadığı açık bir şekilde anlaşılır. Hatta bu gibi şeyler Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in ümmetini sakındırdığı sonradan uydurulmuş şeylerdir.

Bununla beraber İsra ve Miraç olayları, Allah-u Teala’nın Rasulü Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’in doğruluğuna ve onun Allah katındaki mevkiinin yüceliğine delalet eden Allah-u Teala’nın büyük alametlerinden bir tane sidir. Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır:

“Kulu Muhammed’i geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O’dur.”

Tevatüren gelen haberlere göre, Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in semaya çıkarıldığı, kendisine göklerin kapılarının açıldığı, hatta yedi kat semadan öteye geçtiği, orada rabbinin istediği şekilde O’nunla konuştuğu, beş vakit na mazın kendisine farz kılındığı, namazın beş vakit farz kılınmasından önce ilk olarak elli vakit farz kılındığı ancak Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in durmadan bu vakitlerin azaltılmasını niyaz etmesi üzerine yüce rabbimizin namazları farz olarak beş vakite indirdiği, ancak ecrini elli vaktin ecri yaptığı Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) tarafından haber verilmiştir. Çünkü her iyilik on katıyla mükafatlandırılmaktadır.

İsra ve Miraç olayının gerçekleştiği bu olayın Şaban ayında mı yoksa başka bir ayda mı gerçekleştiği sahih hadislerde belirtilmemiştir. Bu gecenin tesbiti hak kında rivayet edilen hadislerin tamamı, hadis alimlerine göre Rasulullah (sallal lahu aleyhi vesellem)’den sahih bir yolla nakledilmemiştir. Bu gecenin insanlara unutturulmasında hiç şüphesiz Allah-u Teala’nın büyük bir hikmeti mevcuttur. Şayet İsra ve Miraç olayının gerçekleştiği gece bilinseydi dahi ibadetlerden her hangi birini bu geceye tahsis etmek ve bu geceyi kutlamak Müslümanlar için caiz olmazdı. Çünkü gerek Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem), gerekse onun ashabi ne bu geceyi kutlamışlar ne de bu geceye has bir ibadette bulunmuşlardır. Şayet bu geceyi kutlamak meşru bir mesele olsaydı, öncelikle Rasulullah (sallal lahu aleyhi vesellem) ya sözlü olarak bunu ümmetine açıklardı ya da fiili olarak bizzat kendisi yapardı. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in buna dair bir hareketi ya da sözü olsaydı mutlak surette bilinir ve meşhur olurdu ve sahabe de bizlere bunu naklederdi. Çünkü onlar ümmetin muhtaç olduğu her şeyi nebilerinden nakletmişler ve asla dinde aşırılığa gitmemişlerdir. Bununla beraber onlar, her hayra en önce koşan kimselerdir. Bu geceyi kutlamak meşru olsaydı bunu öncelikle onlar yaparlardı.

Şaban ayının onbeşinci gecesinde kılınan namaz ile ilgili olarak Hafiz İbn-i Receb “Letaifu’l-Mearif’ isimli eserinde şöyle demektedir:

“Şaban’ın on beşinci gecesine, Halid b. Madan, Mekhul, Lokman b. Amir ve bu nun gibi Şam ehlinden olan tabiinin bir kısmı hürmet göstermişler ve bu gecede ibadet etmeye gayret etmişlerdir. Bu geceye hürmet etmeyi ve diğer gecelerden üstün tutmayı insanlar bu tabiilerden almışlardır. Hatta bu hususta kendileri ne israiliyyata dair haberlerin ulaştığı dahi söylenmiştir. Şam ehlinden olan bu tabiilerin yaptıkları haberi diğer beldelerde duyulunca, insanlar konu üzerinde ihtilafa düşmüşlerdir. İnsanlardan bir kısmı onların rivayetlerini kabul etmiş ler, Şaban ayının on beşinci gecesine hürmet hususunda onlara uymuşlardır. Basra halkının abidleri ve diğerlerinden bir grup insan da onlara uymuştur. Hicaz alimlerinin çoğu ise bunu çirkin görmüşlerdir. Ata ve İbn-i Ebi Müleyke bunu çirkin gören alimlerdendir. Abdurrahman b. Zeyd b. Elsem bunu Medi ne ehlinin fakihlerinden nakletmiştir. Aynı zamanda bu görüş Imam Malik’in, ashabının ve diğer Medineli alimlerin görüşü olup bunların bid’at olduğunu söylemişlerdir.”

Allame Şevkani “el-Fevaidu’l-Mecmua” isimli eserinde; “Kim Şaban ayının on beşinci gecesinde yüz rekat namaz kılar da her rekatında Fatiha ve on kere İhlas Suresi’ni okursa Allah-u Teala onun her ihtiyacını giderir.” hadisi üzeri ne şöyle söylemektedir:

“Bu hadis mevzudur. Zerre kadar temyiz kabiliyeti olan bir kişinin bu geceyi ihya edenlerin nail olacağı sevaplara dair rivayet edilen sözlerin mevzu oldu ğuna dair şüphesi olmaz. Senet ricalleri zikredilmemiştir, meçhuldürler. Birinci ve ikinci tarikle rivayet edilmiş olup hepsi mevzudur ve ravileri meçhuldür.”
Adette Bid’at: Salih kişilerin mezarının üstüne cami yapmak ya da camileri nakşetmek, süslemek, pis kokuyla camiye gitmek, hutbeyi çokça uzatmak, cuma namazından önce selat okumak, kabirler üzerinde kubbeler yapmak, ölüleri ca mide defnetmek, kabirleri kireçlemek veya üzerinde bir şeyler yazmak, meza rın etrafında dönüp tavaf ettikten soma öpmek, mezarın toprağını şifa niyetiyle yemek ya da kabir üzerinde oturup yatmak, haftalarca kabir başında bekleyip Kur’an okumak, cenaze üzerine sesli bağırmak, mezarları mermer gibi pahalı şeylerle yapmak, taziye için belli bir evde oturup Kur’an okumak veya kişi öl dükten sonra üç gün veya yedi gün veya kirk gün yemek hazırlamak, mezarların başında ışık yakmak, çocuklarına gayri İslami isimleri takmak, kadın erkek to kalaşması, Kur’an’ı okurken haddinden fazla uzatıp çekmek, manası bilinmeyen nüshalar yapmak gibi birçok örnek adette bid’at örneklerindendir. Yine zamanı boş şeylerle geçirerek zaman katili olmak, dinde taassupçuluk yaparak Müslü manlar arasına tefrika sokmak, kerameti inkar etmek, ilham ve keşifle amel et meye çalışmak, sakalı traş ederek Amerikan traşı olmak gibi ameller de bid’attir.

Müslüman bir kimsenin tüm bu bid’atlerden ve bu bid’atleri işleyen bid’atçi lerden uzak durması gerekmektedir. Zira bid’at, hiçbir delile dayanmadan helali haram, haramı da helal yapmaktır ki, bu bir nev’i yasamada bulunmaktır. İşte bundan dolayı İmam Malik şöyle demektedir:

“Kim İslam’da bir bid’at çıkarırsa ve bunun güzelliğini iddia ederse, Rasulullah’in risaletine hiyanet etmiştir.”

Malum son dönemlerde İslami çevrelerde bid’at kavramı oldukça istismar edilmektedir. Kimi çevreler cehaletlerinden dolayı bid’at kavramının sınırları ni oldukça daraltmışlar ve her gördükleri şeye bid’at demişlerdir. Bu kimselere göre bazı zamanlarda ictihadlar bile bid’at olabilmektedir. Bazıları ise niyeti nin Allah rızası için olduğunu dile getirerek bid’at fabrikası haline gelmişlerdir. Gece ve gündüz her amelleri bid’attir. Böyle bir ortamda davetçiye düşen ise vasat olmak ve ilmin çerçevesinde konuya yaklaşmaktır. Ancak böylelikle dos doğru yola tabi olmak mümkün olur.

Hasılı kelam, bid’at lügat anlamında “yeni olan şey” demektir. Istilahta ise alimler ikiye bölünmüşler; İmam Şafii, Iz bin Abdusselam, Nevevi, Malikiler den Karrafi ve Zerkani, Hanelilerden Ibnu Abidin, Hanbelilerden ibnu’l Cevzi, Zahirilerden Ibn-i Hazm bid’ati şöyle tarif ederler:

“Bid’at, Kur’an ve sünnette bulunmayan ister ibadet ister adetlerde olan kötü ve gayri kötü sonradan olandır.”
Hatta Iz bin Abusselam bid’ati vacip, haram, mekruh, mendup ve helal diye taksim eder. Delil olarak Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in; “Bu ne güzel bid’attir.” sözünü getirirler. Fakat İmam Malik, Şatıbi, Tartusi, Hanefiler’den İmam Şimini, Şafiiler’den Beyhaki, İbnu Hacer Askalani ve Heytemi, Hanbeliler’den İbn-i Receb ve İbnu Teymiyye şöyle derler:

“Bid’at ister adet ister ibadetlerde olsun hepsi sapıklıktır.”

Böylece bazı alimler bid’at kavramına geniş bakmış, bazılarıda darlaştırmışdır. Fakat muhakkik alimlerden Hafiz İbn-i Receb Hanbeli “Camiul Ulum vel Hikem” adlı kitabında bu hadisi şerh ederken şöyle der:

“Bu hadis de ümmetin yeni şeylere ittiba etmesinden sakındırma vardır. Fakat buraaki bid’atten murat ve maksat İslam şeraitinde aslı olmayan yeni şeyler demektir.”

Fakat şeriatte aslı ve kökü olan yeni şeyler ise şer’i bid’at değildir. Olursa an cak lügavi bid’at olur. Dolayısıyla Allah Rasulü (sallallahu aleyhi vesellem)’in bu hadisi evrensel kelimelerdendir. Her şeyi kapsar dinin asıllarından bir asıldır. Bid’ati güzel gösteren bazı selef alimlerinin konuşmalarına dair şu örnek verilebilir. Hz. Ömer (radıyallahu anh)’ın; “Bu ne güzel bid’attir.” Sözü Hz. Osman (radıyallahu anh)’in ikinciezanı fazlalaştırması… Bunların hepsi lügavi bid’ati kastetmiştir.

İmam Nevevi bu hadisin şerhinde şöyle der: “Bu hadisin umumu tahsis edilmiştir. Tüm bid’atlerden kasıt çoğunluğudur.”

Binaen aleyh diyorum ki: Hafız İbn-i Receb’in söylediği gibi söylemezsek o zaman nice maslahatı mürseleyi bid’at saymamız lazımdır. Bu da açık yanlıştır. Zira maslahatı mürselenin İslam usulüne ters olmaması lazımdır. Aklen illeti bilinen muamelat konularda olmalıdır. Bid’at ise tam tersinedir. Şunu iyi bile limki akidede ve ibadette olduğu gibi haram ve küfre götürücü bid’atlerde var dır. Mesela; “Kişi kendi fiilini yaratır.” demek bu akidevi bid’attir. Tüm seneyi oruç tutarak geçirmek bu ibadette bid’attir. Allah (celle ve celaluhu)’nun kanun larını bir tarafa atıp parlamenterlere kanun ve yasama hakkı vermek de küfre ve şirke götürücü bid’attir.

Kaynak: İstismar Edilen Kavramlar

BENZER KONULAR:

Answers ( 2 )

    1
    2022-08-07T12:27:25+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Bid’at kelimesinin lügatta bulunan anlamı; sonradan meydana gelen demektir. Bid’at kelimesini dini bir kavram olarak ele alırsak şu şekilde tanım yapabiliriz; sünnete muhalif olan şeyler demektir. Lügat olarak bid’at; vacip, mendup, haram, mekruh, mübah olmak üzere beş kısma ayrılmaktadır.

    En iyi cevap
    1
    2023-04-30T13:33:19+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Bid’at, İslam dininde olmayan, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in sünnetiyle veya sahabenin uygulamalarıyla uyumlu olmayan, dinde yeni bir uygulama veya inanç şeklidir. Bid’at, dindeki özü bozabilecek veya yanlış bir yola yönlendirebilecek bir davranış biçimidir ve İslam dininde kesinlikle yasaklanmıştır.

    İslam’da bid’at konusu, birçok ayet ve hadis ile ele alınmıştır. Bazı önemli örnekler şunlardır:

    • “Kim Allah ve Resulüne itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerdir. Ve ne güzel arkadaşlar onlar!” (Nisa Suresi, 69. Ayet)

    Bu ayette, İslam’ın temel kaynaklarına itaat etmenin önemi vurgulanmaktadır. İslam dinindeki uygulamaların, sadece Hz. Muhammed’in sünnetine veya sahabenin uygulamalarına uygun olması gerektiği açıkça belirtilmektedir.

    • “Her yenilik bid’attır, her bid’at ise sapıklıktır.” (Müslim, Kitabu’l-Fiten)

    Bu hadis, yeni bir şeyin İslam dinine sokulmasının, sapıklık ve yanlış yola yönlendirme riskini taşıdığını açıkça belirtir.

    • “Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin.” (Nisa Suresi, 59. Ayet)

    Bu ayette, İslam dinindeki hiyerarşik yapıya uymanın önemi vurgulanmaktadır. Dindeki değişikliklerin, hiyerarşik yapıya uygun olarak yapılması gerektiği açıkça belirtilmektedir.

    • “Bana yeter, sizden sonra başka bir rehber aramayın.” (Müslim, Kitabu’l-Hac)

    Bu hadis, Hz. Muhammed’in öğretilerine uyulması gerektiğini açıkça belirtmektedir. Hz. Muhammed’in öğretilerinden ayrılmak veya onları değiştirmek bid’at olarak kabul edilir.

    • “Kim bana sünnetimden bir bid’at getirirse, reddedilmiştir.” (Buhari, Kitabu’l-I’tisam)

    Bu hadis, Hz. Muhammed’in sünnetine aykırı bir davranışın, kabul edilemeyeceğini açıkça belirtir.

    Bu ayetler ve hadisler, İslam dinindeki bid’at konusunun önemini vurgulamaktadır.

Cevapla