Bir Müslümanı küfürle itham etmek (tekfir) doğru bir tavır mıdır?

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Müslüman’ın Müslüman’a, küfretmesi, sövmesi, lanet etmesi caiz mi

Bir Muslumani kufurle itham etmek tekfir dogru bir tavir midir

Tekfir, “Müslüman olduğu bilinen bir kimsenin kâfir olduğunu iddia etmektir.” Kur’ân-ı Kerîm’de bu kavramın türediği fiil “günahları affetmek, bağışlamak” anlamında kullanılır. Hadis-i şeriflerde de bu kelime ile aynı kökten türeyen fiil, “bir Müslümanı küfre nispet etmek” ve/veya “günahları affetmek” anlamında kullanılmaktadır.

Kafir Ne Demek? Kafir Kime Denir Kısaca

İslâm tarihinde tekfirle ilgili ilk söylemin kaynağının Sıffîn Savaşı’nda ortaya çıkan Hakem Meselesi olduğu söylenebilir. Bu olayda Hariciler; Hz. Ali ve Hz. Muaviye başta olmak üzere tahkim meselesini onaylayan herkesi tekfir etmişlerdir.

Bu söylemin ya da tekfirci bir anlayışın tarihin çeşitli dönemlerinde bir silah gibi algılandığı, çeşitli grup ve fırkaların, muhaliflerini tekfir etmek suretiyle itibarsızlaştırma ve dışlamaya çalıştıkları bir vakıadır. Özellikle radikal bazı örgütlerin, başta kendilerine muhalif yapılar olmak üzere, siyasî açıdan düşman olduğu her grubu ve mensuplarını tekfir ettikleri görülmektedir.

İslâm’a mensubiyetin ölçüsü, iman esaslarını kalp ile tasdiktir. Dil ile ikrar etmek ise kalpteki tasdiği ifade etmekten ibarettir. Bir kimseye Müslüman isminin verilmesi, onun ehl-i kıble oluşu, kelime-i tevhidi söylemesiyle ilgilidir. Dinî emir ve yasakları ameli olarak yerine getirmeyen kimse İslâm dışına çıkmaz, yani küfürle itham edilemez. İtikattaki hata ile ameldeki hata bir kabul edilemez. Dolayısıyla herkesin bilmesi zorunlu olan dinî hükümleri uygulamayan kimse, onları bilerek ve isteyerek inkâr etmedikçe kâfir sayılmaz.

Tekfir konusunda İslâm’ın temel yaklaşımı, Müslüman olduğunu söyleyen, kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir kişiye “kâfir” olduğu şeklinde bir ithamda bulunmamaktır. “Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed onun kulu ve elçisidir.” düstûrunu benimseyen ve sözlü olarak ifade eden herkes mümindir.217 Bu hususta Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp  dinleyin. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek “Sen mümin değilsin” demeyin; çünkü Allah katında sayısız ganimetler vardır…” Aynı şekilde Hz. Peygamber zamanında yaşanan bir hadise de tekfir konusunda hassas
olunması gerektiğini bizlere açıkça göstermektedir. Bir seriyye esnasında düşmanla karşı karşıya kalan Üsame b. Zeyd düşmanı öldürecekken karşısındaki kişi kelime-i tevhidi söyler. Buna rağmen Hz. Üsame o adamı öldürür. Ordu, Medine’ye döndüğünde olay Hz. Peygamber’e (s.a.s.) anlatılır. Hz. Peygamber, Üsame’yi çağırır ve adamı niçin öldürdüğünü sorar. Bunun üzerine Üsame, öldürdüğü kişinin öleceğini anlayınca korkudan dolayı kelime-i tevhidi söylediğini ifade eder. Efendimiz ise “Sen onun kalbini mi yardın?” uyarısında bulunarak Üsâme’nin yaptığı hataya dikkat çeker.

Hz. Peygamber (s.a.s.), kelime-i tevhidi söyleyenlerin, kıbleye yönelip namaz kılanların, Müslümanların kestiği hayvanın etinden yiyenlerin, Müslüman kabul edileceğini ve Allah ve Rasûlü’nün koruması altında olduğunu ifade etmektedir.

Diğer taraftan Hz. Peygamber, Mescid-i Nebevi’ye gelip namaz kılan münafıkları hiçbir zaman ne tekfir etmiş ne de Müslüman toplumdan dışlamıştır. Aynı şekilde imanın, kalp ile ilgili bir husus olduğunu bizlere yine Efendimiz bildirmiştir. Bu kapsamda Kur’ân-ı Kerîm önemli bir hadiseden bahseder. Mekke döneminde Hz. Peygamber ve ashabına müşriklerin ezaları artmıştı.

Tekfir ne demek kısaca

Bu ezalara en fazla Müslümanların fakir, güçsüz ve kimsesizleri düçar oluyordu. Bu isimlerden biri de Ammar’dı. Ailesiyle birlikte en ağır işkencelere maruz kalan Ammar’ın, annesi Sümeyye ve babası Yasir, İslâm’ın ilk şehitlerindendi. Bu arada ölesiye işkencelere maruz bırakılan Hz. Ammar’dan putları övücü, Hz. Peygamber’i (s.a.s.) yerici ifadeler kullanması istenir. O da daha fazla işkence görmekten kurtulmak için onların istediklerine boyun eğmek zorunda kalır. Ardından müşrikler onu serbest bırakırlar. Serbest bırakıldığı gibi Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yanına koşan Hz. Ammar durumu Efendimize anlatır. Bunun üzerine Hz. Peygamber, kalbinde bir değişiklik olup olmadığını sorar. O
da iman açısından kalbinde bir değişiklik olmadığını söyleyince, Efendimiz (s.a.s.) ona bir daha aynı durumda kalırsa aynı şekilde  davranabileceğini belirtir. Daha sonra Hz. Ammar’ın bu durumuna işaret eden şu ayetler nazil olur: “Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâra saparsa -kalbi imanla dolu olduğu halde baskı altında kalanın durumu müstesna olmak üzere- kim kalbini inkâra açarsa işte Allah’ın gazabı bunlaradır; bunlar için çok büyük bir azap vardır.” Kalplerin özünü ve orada gizli olanları ancak Allah bilir. Bu nedenle bir kimse Müslüman olduğunu ifade ediyorsa o kimseyi işlediği büyük bir günahtan dolayı tekfir etmek mümkün değildir. Nitekim bir kişi İbn Ömer’e gelerek, “Şu topluluk benim kafir olduğumu söylüyor” dedi. İbn Ömer de “Sen ‘Lailahe illallah’ diyerek onları yalancı çıkarırsın” dedi.222

Bir Müslümanı tekfir etmek, sıradan bir Müslümanın yetkisinde değildir. Bu, çeşitli hukukî neticeleri olan bir durum olduğu için devlet otoritesinin yetkilendirdiği bir görevli (kâdı, hakim vb.) tarafından ancak yapılabilir. Bu görevi üstlenen kimsenin ise Kitâb (Kur’ân) ve Sünnet’i, bunlarda yer alan hükümleri, İslâm fıkhını ve akaidini çok iyi bilmesi, şer‘i delillerden hareketle naslardan hüküm çıkarabilecek yeterlilikte olması, makasıd-ı şeriayı (dinî hükümlerin gayelerini) ve çağın gereklerini göz önünde bulundurabilecek bir nitelikte olması, özellikle de tekfirin şartlarını ve ona mani olan halleri iyi bilmesi gerekir.

Aksi takdirde tekfir konusu toplumsal bir kaos doğurur, bu da İslâm’ın emrettiği ümmet birliği idealini zedeler.
Tekfir konusunda bilinmesi gereken en önemli hususlardan bir diğeri de; bir fiil veya sözün “küfür” olmasıyla, bir kimse hakkında “kâfir” hükmü verilmesinin ayrı şeyler olduğudur. Muayyen (belirli) bir şahsın tekfir edilmesi konusunda değerlendirmelerde bulunan Hanefî âlimlerden İbn Ebi’l-İzz, biri hakkında ‘o şahıs kâfirdir ve cehennem ehlindendir, şahitlik eder misin?’ denilse o kimse aleyhine şahitlik edilemeyeceğini belirtmektedir.

Çünkü ona göre bu şahitlik yani belli bir kişinin kâfir olduğunu ifade etmek Allah’a karşı en büyük başkaldırılardan (hadsizliklerden) biridir. Zira bu şahitliğin neticesi, Yüce Allah’ın o kimseyi bağışlamayacağını, ona merhamet etmeyeceğini, dahası onu cehennemde ebedi bırakacağını iddia etmektir. Oysaki bu durum, öldükten sonra kâfirler hakkında gerçekleşecektir. İslâm âlimlerinden İbn Teymiyye de, tekfir konusunda belli bir fiilin tekfir sebebi olmasıyla, o fiili işleyen belirli bir şahsın tekfir edilmesini birbirinden ayırmıştır. Kişinin eylemi hangi niyetle yaptığına dair açık bir beyanı olmadıkça onun bu eylemiyle dinden çıkmış olduğuna hükmetmek, niyet okuyuculuğu yapmak doğru değildir.

Öğrencisi Zehebî’nin aktardığına göre İbn Teymiyye ömrünün son zamanlarında şöyle demiştir: “Ben ümmetten hiçbir kimseyi tekfir etmiyorum. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: ‘Abdeste (namaza), ancak mümin devam eder.’ Kim abdest alıp namaza devam ediyorsa o kişi Müslümandır.”
Bu itibarla, belirli bir şahıs, yapmış olduğu fiilde hatalı olabilir. Ancak Yüce Allah ona rahmetiyle muamele etmiş ve onu bağışlamış olabilir. Hatalı kişi; tevbe etmiş ya da başına gelen musibetler ona keffaret olmuş olabilir. Güçlü bir imana sahip olabilir, Allah’ın rahmetini gerektirecek iyilikler yapmış olabilir. Ayrıca küfre sokan sözleri söyleyen ya da fiilleri işleyen kimseye, hakikati bildiren ayet ve hadisler ulaşmamış olabilir, ulaşmış olsa bile anlamamış olabilir. Bu durum ise kul ile Allah arasındadır. Bizler belli bir şahsın cennetlik ya da
cehennemlik olduğu neticesini doğuracak bir hükmü veremeyiz. Çünkü hakikat bizim için gizlidir ve insanların hangi hal üzere öldüklerini, kalplerinin durumunu bilemeyiz. Bununla birlikte muhsin olanlar için ümit; günahkâr olanlar hakkında ise cehennem ehli olabilecekleri konusunda endişe besleriz.

Öte yandan geçmişte ve günümüzde tekfir konusunda aşırı gidenlerin en belirgin özellikleri; sahih dinî bilgiden uzak yüzeysel bir bilgi ile hareket etmeleri, makasıd-ı şeriayı görmezden gelmeleri, taassup, cehalet ve müsamahasızlıktır.
Yukarıdaki bilgilerin ve uygulamaların ışığında denilebilir ki; Allah ve Resulü’nün bildirdiği kesin haberleri bilerek ve isteyerek yalanlamadıkça ya da inkâr etmedikçe Ehl-i Kıbleden olan bir kişinin tekfir edilemeyeceği, İslâm’ın ana yolunun temel esasları içerisinde yerini almıştır. Diyanet güncel sorular

TEKFİR ETMEK KONUSUNDA DİĞER SORU CEVAPLAR:

Answers ( 3 )

    0
    2020-12-31T18:35:19+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Ne yazık ki son zamanlarda tekfir işi artmaya sebep oldu. Kişi kendi (!) gibi düşünmediği zaman, kendisinin doğru dediğine doğru demediği zaman işin kolay kısmı olan tekfir kısmına kaçıyor. Hemen kâfir ilan etmekte oluyor karşısındaki insanı. Oysa bu o kadar kolay olmamalı. Kendisi hata etmiş olabilir. Ama İslam hata etmez. Allah muhafaza tekfir ettiği kişi de o özellik, o huy yok ise iş daha da büyümekte. Allah korusun kendisi kâfir olma aşamasına gelmektedir.

    En iyi cevap
  1. Soru avatarı
    0
    2022-04-14T22:38:34+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Selamün aleyküm hocam bizim yaşadığımız semtte çoğu kişi oruç tutmuyor. Açık bir şekilde yiyip içiyorlar. Bizim buranın imamı da belki çoğu inanmıyor. Çoğu kâfir ve ya ateist olabilir dedi. Ben de tabi dedim. Ama istemeden oldu. Onu bilemeyiz hocam dedim. Bu durumda imana bir zarar gelir mi hocam dinden çıkma falan olmaz değil mi? İçim hiç rahat değil

      0
      2022-04-14T22:58:41+03:00

      Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

      Bildir
      İptal

      Ve aleyküm selam ve rahmetullah.

      Sevgili kardeşim. Kişinin dinden çıkması için açık açık Allah’ı inkar etmiş olması gerekir veya Allah’ın emir ve yasaklarından birisini de aynı şekilde inkar etmiş olması gerekir. Bu inkarı kalbi ile de onaylaması gerekir.

      Bu söylemiş olduğunuz bu sözde bir sakınca yoktur. Dinden de çıkmış olmazsınız.

  2. Merhaba avatarı
    0
    2023-04-15T21:48:02+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Hocam merhabalar

    Ben bir kişiye kafir demenin tekfirde bulunmanın dinden çıkardığını ve büyük bir günah olduğunu öğrendiğimden beri icimden sürekli gördüğüm insanlara kâfir diyorum haşa ve bunu önleyemiyorum. Dilden söz çıkmadıkça dinden çıkmış sayılır mıyım?

Cevapla