Cefr (Cifr) yönteminin dinde yeri var mıdır?

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

İSLAMDA CİFR İLMİ ( İlm-i Cifr ve Ebced Hesabı)

Cefr Cifr yonteminin dinde yeri var midir

علم الجفر

cifr yöntemi nedir? Cifir ilmi nasıl hesaplanir? cifir diyanet fetvası

Akıl ve duyularla bilinemeyen veya o anda muttali olunamayan her şey anlamındaki gayb, sadece Yüce Allah’ın bildiği bir alandır. Allah tarafından kendilerine bilgi verilen peygamberler dışında, hiçbir insan gelecekten haber veremez. Her türlü fal, kehânet gibi bâtıl yollara başvurarak, olayların iç yüzlerini öğrendiği iddiasında bulunmak veya gelecekte neler olacağını kesin bir dille söylemek, İslâm’a uygun bir tutum değildir. Gizli ilimler bildiğini ve gayptan haber verdiğini iddia edenlere kulak vererek onların dediklerini tasdik etmek, iman ile bağdaşmaz.

Harflerin ve sayıların özel sırlar taşıdığı yönündeki mesnetsiz bir inanca dayanarak gelecek hakkında bilgi verdiği iddia edilen cefr de asılsız ve bâtıl bir yöntemdir.

İslâm ilim geleneğine göre bilgi; beş duyu, akıl ve doğru haber gibi üç temel yoldan biri ile elde edilebilir. Duyular ve aklın bilgi kaynağı olabilmesi için bunların kusursuz ve sağlıklı olması gerekir. Haberin ise sâdık olması yani ya tevatüre ya herkesin bir çaba sarf etmeksizin muttali olduğu zorunlu/yakînî bilgiye ya da Hz. Peygamber’den (s.a.s.) nakledilen sahih rivâyete dayanması icab eder.

İslâm bilgi teorisinin ana konularından biri de gayb meselesidir.

Gayb, genel olarak akıl ve duyularla bilinemeyen veya o anda muttali olunamayan her şey ise de, daha çok gelecekle ilgili alan anlamında kullanılır. İslâm inancına göre, Yüce Allah tarafından kendilerine bilgi verilen peygamberler dışında hiçbir insan gelecekten haber veremez. Dindeki konumu, derecesi, bilgisi ne düzeyde olursa olsun herhangi bir kişiye gayb alanı kapalıdır.

Akıl ve duyular yanında bâtınî hislerle de bilinemeyen şey demek olan gayb, sadece Yüce Allah’ın bildiği bir alandır. Birçok âyet-i kerime ve hadis-i şerif bu gerçeği vurgulu bir tarzda ifade eder: “Gaybın anahtarları yalnızca O’nun (Allah’ın) katındadır.

Onları ancak o bilir…”;290 “De ki: “Gayb ancak Allah’ındır…”;291

Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler ona döndürülür…..”;292 “O, gaybı bilendir. Bildirmek istediği peygamberler hariç hiç kimseye gaybını bildirmez…”293 Hz. Peygamber de gayb bilgisinin sadece Allah’ın nezdinde olduğunu ifade etmiştir.294 Aynı şekilde Hz. Âişe başta olmak üzere birçok sahâbînin bildirdiğine göre de Allah’ın bildirmemesi halinde Hz. Peygamber bile gaybı ve gaybe dayalı geleceği bilemez.295

Gaybın, sadece Allah Teâlâ katında olduğu ve Yüce Allah’ın dilediği kadarını yine dilediği peygamberleriyle paylaştığı hakikati, dinin temel ilkelerindendir.296 Buna rağmen gaybî bilgilere muttali olunduğu iddiası, İslâm’ın temel akidesi olan tevhîd ilkesiyle bağdaşmaz. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), gizli ilimler bildiğini ve gayptan haber verdiğini iddia edenlere kulak verip onların dediklerini tasdik etmenin iman ile asla bağdaşmayacağını kesin bir dille açıklamıştır.297 İslâm âlimleri de gaybı bildiğini iddia eden kimsenin imanının tartışmalı hale geleceğini belirtmişlerdir.298

Gerçek böyleyken her türlü fal, kehânet vb. bâtıl yollara başvurarak, olan olayların iç yüzlerini öğrendiği iddiasında bulunmak veya gelecekte neler olacağını kesin bir dille söylemek ve bütün bunları İslâm’ın onayladığı izlenimi veren bir üslûpla ileri sürmek İslâm’a uygun bir tutum değildir.

Kendisini apaçık, anlaşılır ve kolaylaştırılmış bir kitap olarak tanıtan299 Kur’ân-ı Kerîm’de; şifre, rumuz veya gizemli sayılar yoktur.

İslâm’ın bilgi anlayışından onay almayan yöntemlerle Kur’ân’ı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmak, bunlardan hareketle Kur’ân’da gizli manalar, şifreler bulunduğunu ileri sürerek gelecek hakkında kehânette bulunmak kesinlikle doğru değildir.

İşte bu asılsız iddianın sergilenmesi için kullanılan bâtıl yöntemlerden birisi de cefr ya da daha yaygın kullanımıyla cifrdir.

Hiçbir İslâmî temeli olmayan bu bâtıl yol, harflerin ve sayıların özel sırlar taşıdığı, ebced sıralamasıyla sayısal değerler verilen harflerin özel terkipler yapıldığında çok derin anlamlara işaret edip bu arada gayba ait bilgiler de vereceği şeklindeki mesnetsiz bir inanca dayanmaktadır. Bu yönüyle cefrin, aynı zamanda büyü ve karşı büyü aracı olarak takdim edildiği de görülmektedir.

Aslında böyle bâtınî ve mistik gizemlerle örülü kehânet ve büyü gibi batıl yöntemlere, İslâm öncesinde yaşayan eski milletlerde de rastlanır. Söz gelimi Keldânîler, Asurlular, Bâbilliler, Mısırlılar ve daha sonra Yahudilerle Hristiyanlar arasında yaşayan kâhin ve müneccimlerin kâinatın sonu, devletlerin âkıbeti, devlet adamlarının gelecekleri gibi konularda çeşitli haberler verdikleri bilinmektedir.

Müslümanlar arasında da gayb âleminden, özellikle gelecekten haber verme iddiaları daha çok mistik gelenekte yer

bulmuş ve belli düzeylerde literatürü oluşmuş; aynı zamanda cefr, yıldız falı veya astroloji gibi diğer tartışmalı usuller de görülegelmiştir.

Bunlardan biri olan cefr, İslâm kültürüne Şîa kanalıyla girmiştir.

Şîa kaynaklarına göre; Hz. Ali, Kur’ân’ın bâtınî mânalarını Hz. Peygamber’den öğrenmiş ve insanların muhtaç olduğu

bütün bilgileri cefr adı verilen kuzu veya oğlak derisi üzerine yazarak el-Cefr ve el-Câmi’a adlı iki eser telif etmiştir. İslâm’ın yukarıda belirtilen bilgi edinme yollarıyla bağdaştırılamayacak olan bu bilgiler, tamamen uydurmadır. Kaldı ki, bizzat Hz. Ali, kendisinde Allah’ın kitabından başka bir kitabın olmadığını kesin bir dille ifade etmiştir.300

Diğer taraftan Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kendisine gelen vahiylerin bir kısmını sadece bazı sahâbîlere, bu arada özellikle de Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali’ye bildirdiği iddiası, Resûlullah’ın Yüce Allah’tan gelen vahiylerin bir kısmını ümmetinden -hâşâ- gizlediği sonucunu verir. Böyle bir yaklaşım onun peygamberlik görevini tam olarak yerine getirmediği anlamına gelir ki, bunu iman ilkeleriyle bağdaştırmak mümkün değildir. Zira Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde, Hz. Peygamber’in aldığı vahyin tamamını ayrım yapmaksızın bütün ümmete tebliğ ettiği; eğer böyle

yapmasaydı peygamberlik görevini hakkıyla yerine getirmiş sayılmayacağı ve vahiy üzerinde bir tasarrufu bulunsaydı, hayatının derhal sonlandırılacağı açıkça dile getirilmiştir.301

Başka bazı Şîa kaynaklarına göre ise, cefr ilmini kuran Ca‘fer es-Sâdık’tır.302 Diğer bir bilgiye göre ise; Ca‘fer es-Sâdık’ın öğrencisi iken ona tanrılık nisbet eden ve bu sebeple dinden çıktığı kabul edilen Ebü’l-Hattâb el-Esedî ve benzeri bazı aşırı Şiîler, Kur’ân’daki hurûf-ı mukattaa ile diğer bazı âyetlerin bâtınî mânalarına dayanan ve geleceğe ilişkin olayların bilgisini keşfettiği öne sürülen bir ilmi, Ca‘fer es-Sâdık’a nisbet etmişlerdir.303

Cefri kabul edenler, delil olarak Kur’ân’da bu ilimlerden açıkça bahsedilmemekle birlikte, O’nun işârî ve remzî manalarında bu ilimlere atıflar bulunduğunu ileri sürmektedirler.

Ancak bu yorumlar kişisel anlayış ve algılara dayanmakta olup, ilmî ve metodolojik bir nitelik taşımaz.

Bu bağlamda öne sürülen başka bir delil de Hz. Peygamber’e nispet edilen “Ebcedi ve tefsirini öğreniniz! Yazıklar olsun câhil âlime! ‘Elif’, Allah’tır ve Allah’adır. Allah isminden bir harftir.

‘Bâ’ Allah’ın yaratış ve icadıdır. ‘Cim’, Allah’ın behcetidir. ‘Dal’ ise, Allah’ın dinidir” şeklindeki rivâyettir.304 Bu rivâyet, Müslümanlarca güvenilir kabul edilen hiç bir hadis kaynağında yer almamıştır. Hz. Peygamber’in temiz adı kullanılarak uydurulmuş bu türden haber ve hadisleri inceleyen âlimler, söz konusu rivâyetin uydurma olduğunu tespit tmişlerdir.305

Cefrin asılsız bir uydurma yöntem olduğunu gösteren basit bir gerçek de güya bu ilmi ve bunun aracılığıyla geleceğe dair bilgileri elde eden Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve diğer Ehl-i beyt mensuplarının kendi başlarına gelecek felaketleri önceden bilemeyip buna göre tedbir almamaları ve kendilerini koruyamamalarıdır.

Sonuç itibariyle, yukarıda da ifade edildiği gibi Kur’ân, birçok âyetinde; kendisinin apaçık bir kitap olduğunu, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hiçbir eksik bırakmaksızın kendisine vahyedileni insanlığa bütünüyle tebliğ ettiğini, ümmetten bir şey gizlemiş olsaydı risalet/peygamberlik görevini tam olarak yerine

getirmiş sayılmayacağını haber vermiştir. Allah’tan başka hiç kimsenin ve hiçbir yöntemin Allah’ın izni olmaksızın ne zarar ne de fayda vereceği ve ancak Allah’ın emirlerine uyulması halinde dünya ve âhiret mutluluğunun kazanılacağı pek çok ayette açıklanmıştır.

Bu gerçeklere iman etmek gerekirken, astrologların mesnetsiz haberlerine, batınî aşırılıklara, hurûfîlik ve cefr gibi İslâm’ın benimsemeyeceği sübjektif uydurma yollara ve bütün bunların etrafında kurgulanan halüsinasyonlara dayanarak yorum yapmak, İslâm’a uygun bir tutum değildir.306

——————————-

* Diyanet Fetva Kurul Mütalaası

289 İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, I, 210-211.

290 En‘âm, 6/59.

291 Yûnus, 10/20.

292 Hûd, 11/123.

293 Cîn, 72/26-27.

294 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 595; Nesâî, Sûretü’l-Ahzâb, 9.

295 Müslim, Îmân, 287; Tirmizî, Tefsir, 7.

296 Âl-i İmrân, 3/179; Cin, 72/26-27.

297 Müslim, Selâm, 125; Ebû Dâvûd, Tıb, 21; Tirmizî, Tahâret, 102.

298 Kurtubî, el-Câmi‘, VII, 2-3.

299 A‘râf, 7/52; Hûd, 11/1; Hac, 22/16; Neml, 27/1-3; Kamer, 54/17.

300 Buhârî, İlim, 39. Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 51, 170; Buhârî, Cihâd, 71; Müslim, Edâhî, 8.

301 Bkz. Mâide, 5/67; Hûd, 11/12; Kehf, 18/27; Hâkka, 69/44-47.

302 Bkz. Küleynî, el-Usûl, I, 240; Meclisî, Bihâr, XXVI, 18; Yurdagür, “Cefr”, TDV İslâm Ansiklopedisi.

303 İbn Nedîm, el-Fihrist, s. 279; Yurdagür, “Cefr”, TDV İslâm Ansiklopedisi.

304 Bkz. Deylemî, el-Firdevs, II, 43.

305 İbn Arrâk, Tenzîhü’ş-Şerîa, I, 226.

306 Bu cevap, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 22.01.2015/2 tarih ve sayılı mütalaasından üretilmiştir.

BENZER KONUMUZ:

Cifr ne demek? İslamda cifir ilmi nedir

Answer ( 1 )

    1
    2020-12-25T10:33:41+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Kur’an’da ve dolayısı ile İslam’da bütün ilimler vardır. Ama sorun ve sıkıntı şudur ki; herkes öğrendiği bu ilmin doğrusunun kendisinde olduğunu bilmemelidir. Ya yanlış öğrenmiştir, ya da yetersiz veya eksik bilgi almıştır.  Çünkü bir sorun hakkında iki farklı görüş olduğu zaman haşa İslam ve Kur’an’ın bizleri yanlışa götürüyor anlamı çıkmaktadır.

    En iyi cevap

Cevapla