Paylaş
Cenaze namazı abdestsiz kılınır mı?
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
CENAZE NAMAZI ABDESTSİZ KILINIR MI?
Cenaze namazı abdesti nasıl alınır mı? diyanet
Kur’ân’ın inişine şahit olan ve dini ilimleri doğrudan Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den alan Sahâbe, fetva vermekten çekinirlerdi. Bazısı, yanlış yaparım endişesiyle kendisine sorulan bir meselenin cevabını diğerine havale ederdi. Sahih-u Müslim’de rivayet edil miştir ki, Ebû’l-Minhal, Zeyd b. Erkam’a (Radiyallahu Anhu) sarfla/para bozmakla alâkalı bir mes’ele hakkında sormuş, Zeyd de şöyle cevap vermiştir: “Bu meseleyi Berâ b. Âzib’e sor.” Berâ’ya sorunca, O da “Zeyd’e sor” demişti…!
İmam Süfyan b. Said es-Sevri (Rahmetullahi Aleyh)’e, zamanındaki mu haddislerin çokluğundan bahsedilince şöyle dedi: “Denizciler had dinden fazla çoğalırsa gemi batar. Sen bu sözü günümüz müftilerinin çok olmasına misal olarak da söyleyebilirsin.”
El-Muhaddis’ul-Fâsıl isimli eserin müellifi Ebû Muhammed er-Râmehurmuzî de Abdurrahman b. Ebi Leyla’nın şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Ben bu mescitte yüz yirmi kadar ensâr tanıdım, hiçbiri hadis rivayet etmeyi istemezdi. Diğer kardeşinin bu işi daha güzel yapacağını düşünürdü. Yine kendisine sorulan fetvalara arka daşının daha güzel cevap vereceğini umardı.”
Yine el-Râmehurmuzî, eş-Şa’bi’den şöyle rivayet eder: “Eş-Şa’bi’ye “Size bir sual sorulduğunda nasıl yapardınız?’ diye sorulunca, eş-Şa’bi şöyle dedi: “Tam bilene rastladın; kendisine suâl sorulan kişi, arkadaşına dönüp onlara sen fetva ver derdi. O da diğerine havale ederdi, bu o kadar uzardı ki suâl dönüp dolaşıp ilk sorulana gelirdi.”
Büyük imamlardan biri şöyle demiştir: “İlim kaybolacak diye Allah’tan korkum olmasa, asla kimseye fetva vermezdim. Fetvâyı alan ihtiyacını giderip rahatlık içindeyken, mes’ûliyyet benim sir tımda kalıyor.”
Şayet Selef, ilmi gizlemenin günahından korkmasaydı bir kere dahi fetva vermeye kalkışmazdı. Bu mevzûda ilk devir ashabının, fetva vermenin sorumluluğundan ne derece sakındıklarına dair bir çok rivayet vardır. Fakat tam aksine, bugünkü insanları fetva ver mek ve sorumluluğu yüklenmekte izdiham içerisinde yarışırken görüyoruz. Ülkede neşredilen hiçbir gazete ve mecmûa yok ki bir çok mesele hakkında (sorumsuzca) fetvâ içermesin. Aynı şekilde bu kişilerin hiçbir vaaz ve nasihat meclisleri olmuyor ki, orada itikadi ve ameli mevzůlarda uydurulmuş fetvalar verilmesin. O kadar ki basit bir yazar dahi çok tafsilatlı ve zor bir meselede fetva vermekte bir beis görmez, elinde bir iki kitap varsa, başka bir şey araştırmaz, bu kitaplarla iktifa eder.
Mesela bu fetva kitaplarından bir meseleyle ilgili iki sahife dolusu naklediyor ve bu eserlerdeki fetvaları gazete ve mecmualarda yayımlıyor. Üstelik eserleri basanın güvenirliğinden, bastığı kitabın ifadeleri üzerinde ekleme çıkarma veya -basanın kendi görüşüne göre düzeltme gibi bir tasarrufta bulunmadığından ya da hevâya kapılarak hareket etmediğinden emin olmak ihtiyacı hissetmeden; kitaptaki görüşlerin gerçeğe uygunluğunu, müellifin ne adar dogru söylediğini ve şaz görüşüyle hak cemaatten ne derece saptığını düşünüp tahkik etmeden neşrediyor!
Dini meseleler öyle büyük işlerdir ki, büyük âlimler dahi bunları tahkik ederken bazen hata etmişlerdir. Yeni yetme yazarlar tabi ki hata edeceklerdir. Üstelik aynı meselede değişik kaynaklardan gelen tashih, iptal, helal ve haram kılma gibi çelişkili fetvalar, güven ve birlik içerisinde olan milletin değerlerinin parçalanmasına sebep olacaktır. Hatta ümmetin kalbinden fetva vermenin heybeti, Şer-i Şerif’in yüceliği ve âlimlere hürmetin yok olmasına varıncaya dek dinde gevşemeleri meydana getirecektir. Müslümanların ekserisi böylesi bir anarşinin devam ettiğini gördükleri zaman, gönüllerinde âlimlere karşı taşıdıkları saygı, tâzim, güven ve itimat kalplerinden sökülüp gidecektir.
Maalesef öyle fetvalar görüyoruz ki, fetvayı verenlere gereken; “meseleyle alakalı ihtilâf vecihlerini, cumhurun delillerini top lamak ve bu mevzûdaki şaz görüş beyan edenlerin görüşlerinin nazar-ı itibardan sâkit olma gerekçelerini ortaya koymak” iken fet vayı verenler, bazı fetva kitaplarına kanıp nakilde gevşeklik yaparak cumhûrun ittifak ettiği görüşe aykırı verilen bu fetvayı, birçok Sahâbe, Tabiin ve selef fakihlerine nispet ediyorlar. Halbuki Sahâbe, Tabiin ve selefin birçoğundan sâbit olması şöyle dursun, böyle bir söz tek bir sahâbiden, tek bir tâbiden veya tek bir selef fukahâsından sabit değildir. Hatta bu mes’ele, seleften halefe, üzerinde icmâ oluş muş bir meseledir.
Bu ve emsali fıkıh ve din ile ilgili meseleler her önüne gelenin ko- nuşacağı kafa karıştıracağı meselelerden değildir. Kitaplarda görülen her bir bilgiyi anlamadan, tüm detayıyla kavramadan mal bulmuş Mağribi emsali acele edip ortaya dökmek, insanların kafasını karış tırıp doğruyu yanlışlar arasında gizlemekten öte bir şey değildir. Yüz yıllardır cenaze namazı, tıpkı diğer namazlar gibi, şartlarına riayet edilerek abdestle kılınmaktadır. Üstelik İslam beldeleri emen her yerinde cenaze namazı için abdest alınır, öyle kılınır. Asırlardır abdesti olmadan kasıtlı olarak cenaze namazı kılan birine rastlan mamıştır. Peki, şimdi ne oldu, ne değişti de “cenâze namazı duâdır, abdestsiz kılınabilir” emsali sözler söylemeye başladılar. Önceden abdestle kılınacağını herkes kabul ediyorken, bunların derdi ne ki? Yok, hani onları bazen görürsün derler ki “hiç işiniz kalmadı da bu meseleyle uğraşıyorsunuz”. Böyle diyerek İslam âlemini tenkit et mekten de geri durmazlar. Şimdi aynı sözü biz onlara diyoruz: “Ne oldu nereden doğdu, hangi şart ve gerekçeler değişti ve lüzum ettir di de cenaze namazını abdestsiz olarak kılmak câizdir, diyorsunuz.” Kaldı ki bu konuda tüm İslam âlemini gerek uygulaması gerekse de âlimlerin verdiği fetvalar ve görüşler abdestin lâzım olduğunu açık seçik ortaya koymaktadır. Bir iki görüş aykırı olsa da onlar da “ab- dest almayın” şeklinde değil, abdest almanın daha iyi olacağını bu görüşlerinde kabul etmektedirler. Fetva veren, halkı daima Allah’a ve rızasına ulaştıracak amellere sevk etmeli, onları gevşekliğe sevk ek şeylerden sakınmalıdır.
Şimdi bu meselenin fikıh yönüne bakalım ve bu konuda aksi fet va verenlerin anlattıklarımızla alâkasını vurgulamış olalım.
Günümüzde bazı kişiler cenaze namazının duâ olduğunu gerek çe göstererek, normal namaz gibi olmadığını bunun için abdestsiz kılınabileceğini söylemektedirler.
Şafii mezhebinin kaynaklarından el-Hâvi’l-Kebîr adlı eserde, el Mâverdi şöyle demektedir: “Cenaze namazı farz-ı kifaye olan bir namazdır. Müslümanların bir kısmının kılmasıyla diğerlerinden bu sorumluluk düşer. Bu namaz, meşrû bir namaz olduğundan tıpkı di ğer namazlarda olduğu gibi abdestli olmak, avret mahallini örtmek ve kıbleye yönelmek gibi rükû ve secdeli namazlarda aranan şartlar cenaze namazı için de aranan unsurlardır. Bu, âlimlerin genelinin görüşüdür. Şu kadar var ki, eş-Şa’bi’ ve İbn Cerir et-Taberi’nin bu görüşe aykırı olarak şöyle dedikleri rivayet olunmuştur: ‘Cenâze namazı normal bir namaz değildir. Duâ ve istiğfardan ibarettir. Dolayısıyla cenaze namazını abdestsiz olarak kılmak câiz olur.
Bu, alimlerin çoğunluğunun görüş birliğinde bulundukları hükme aykırıdır.”
“Namaz” kelimesi, Farsçadan Türkçeye geçmiş bir kelimedir. Farsçadaki okunuşu “nemaz”dır. Namaz ibadetinin Arapçadaki kar şılığı “salât”tır. Salât, sözlükte; duâ, yalvarmak, iyi dilekte bulun mak, temizlemek, aklın ibâdete yoğunlaştırılması, kutsamak, iki varlıktan birinin diğerine yüceliğini, kutsiyetini, şerefini ve ululu ğunu bütün samimiyetle ifade etmek anlamlarına gelmektedir.
“Salât” kelimesi lügat anlamıyla duâ manasındadır. Dini terim olarak “salât” kelimesi duâ anlamından daha özel bir manaya nak ledilmiştir. Yani belirli rükun ve şartları olan bir ibâdet anlamına ki bu da dilimizde “namaz” diyerek andığımız dinin direği olan yüce ibadettir. Kur’an-ı Kerim’de “salât” denilince lügat manasından öte ona, bir dini terim olarak yüklenmiş olan; namaz manası anlaşılır. Çünkü Kur’ân-1 Kerim’de “salât” kelimesinin namaz anlamı hakikat, duâ anlamı ise mecazdır. “Hakikat manayı vermek mümkünken mecaz manayı vermek doğru değildir” prensibi Kur’ân-ı Kerim’de gördüğümüz “salát” kelimelerini aksini isbat eden bir durum söz konusu olmadıkça namaz manasında almamızın gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Şimdi “Kur’ân-ı Kerîmde cenaze namazı için “salât” kelimesi kullanılmışsa bunu duâ manasında mı, yoksa na maz manasında mı almamız gerekecek?” sualini yanıtlamak kolay laşmıştır. Şu halde Kur’ân-Kerim cenaze namazına “salát” kelime sini kullandıysa cenazenin de diğer namazlarda ön görülen şartlara tâbi olması kaçınılmaz olacaktır.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَلا تصل على أحد منهم مات ابدا ولا تقم على قبره إنهم كفروا بالله ورسوله وماتوا وهم فاسقون
“Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler.”
Kur’ân, buna namaz ifadesini kullandığından, tıpkı diğer namaz larda olduğu gibi abdestsiz olarak bu namazı kılmak caiz olmaya caktır.
Ibn Mâce’nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
عن آنيس بن مالك قال سمعت رسول ال له صلى ال له عليه وسلم
يقول: “لا يقبل الله صلاة بغير طهور
Enes b. Málik, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle dediğini işitmiş:
“Allah Teâlâ abdestsiz kılınan hiçbir namazı kabul etmez.”
İbn Ebi Şeybe el-Musannef’inde, eş-Şa’bi’den bu görüşü rivâyet ettiği gibi cenaze namazını kaçırmaktan korkan kişi için teyem müm almasının gerekli olduğunu da bir evvelki bapta rivayet etmiş. tir. Bu gösteriyor ki eş-Şa’bi’den bu konuda farklı rivayetler vardır.
El-Muvattâ’da, İbn Ömer (Allah onlardan razı olsun)’den şu eser rivayet edilmiştir:
أخبرنا مالك أخبرنا نافع عن ابن عمر أنه كان يقول : “لا يصلي
الرجل على جنازة إلا وهو طاهر
İmam Mâlik, Nâfi’den ibn Ömer’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Kişi cenâze namazını, ancak abdestli olarak kılabilir.”
İmam Muhammed b. El-Hasen, İmam Mâlik’ten rivâyet ettiği Muvattâ isimli eserinde bu hadisi rivayet ettikten sonra şöyle de miştir: “Biz bu görüşü alırız. Kişi cenaze namazını ancak abdestli olarak kılabilir. Şâyet kişi abdestsiz olduğu bir zamanda ansızın cenaze namazı kılınacak olsa, abdest alması durumunda cenaze namazını kaçıracaksa teyemmüm alarak cenaze namazını kılar. Bu görüş aynı zamanda Ebû Hanife (Allah ona rahmet etsin)’nin de görüşüdür.”
Kaynak: Helaller ve Haramlar
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Cenaze namazı her ne kadar meyyite dua mukabilinden de olsa NAMAZdır. Ve namaz ancak abdest ile tamam olmaktadır. Diğer namazların şartlarında ne var ise cenaze namazının da şartları ile aynıdır. Yani bulunduğumuz yer necis ise o necasetin temizlenmesi gerekir, avret yerimizin kapanması gerekmektedir, kıbleye doğru dönmemiz gerekmektedir