Paylaş
Cifr ne demek? İslamda cifir ilmi nedir
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Cifr nedir, Cifr ilminin islamda yeri var mıdır?
Cifir ilmi hakkında geniş bilgi
Batini inançların köklerinden biridir. Çünkü Bâtiniler’e göre bu tabir, harflerin sırlarına dayanan gaybi ilimlerdendir. Bu sırlardan da kıyamet gününe kadar meydana gelecek olanlara delil çıkarılır. Bununla uğraşan kimseler yalan ve iftira olmak üzere, bunun Hz. Peygamber’in Hz. Ali’ye gizlice öğretip tedvin etmesini emrettiği. Hz. Ali’nin dağınık harfler hâlinde yazdığı ve Cafer-i Sadik’in da ondan öğrendiği bir ilim olduğunu iddia etmektedirler. Gerçekte ise böyle bir kitabı ilk yazan kişi, kendi döneminde Zeydiliğin başını çeken Harun b. Said el-Icli’dir. O, bu ilmi Cafer es-Sadik’tan aldığını iddia etmiştir.
Cifrle uğraşanların iddialarına göre, cifr bilgisi her şeyi kuşatır. Kelime lerin ve ibarelerin zahiri anlamlarına göre değil de batini esaslarına uygun olarak, Kur’ân manalarının tefsirine bu ilimden deliller getirilir. Kitaba keçi yavrusunun derisi anlamına gelen “Cifr” adı verilmiştir. Küleynî’nin, Ebu Ab dullah Cafer es-Sadik’tan (bir iftira olarak) naklettiğine göre, Cafer es-Sâdik şöyle demiştir: “Ve şüphesiz bizde cifr vardır. Onlar cifrin ne olduğunu ner den bilecekler?” Ona, “Cifr nedir?” diye sorulunca, şöyle cevap verdi: “Bu, deriden bir kap olup içerisinde nebilerin ve vasilerin ilmiyle İsrailoğulları’nın geçmiş âlimlerinin ilmi vardır.”
Halbuki Hz. Ali’nin kendisine ya da soyundan gelen herhangi bir kimseye özel bir bilgi verildiğini kabul etmediğini biliyoruz. Buhârî’nin rivayet ettiğine göre Hz. Ali’ye “Sizin yanınızda Allah’ın Kitabı’nda bulunanın dışın da vahiyden herhangi bir şey var mıdır?” diye soruldu. O, “Taneyi yaran ve canı yaratana yemin ederim ki, ben bunun Yüce Allah’ın bir kimseye verdiği Kur’ân-ı Kerim’i anlama kabiliyetinden başka bir şey olduğunu bilmiyorum. Bir de bu sayfada bulunanlar var” diye cevap verdi. “Peki, bu sayfada ne var?” diye sorulunca da “Diyet(lerin miktarı), esirin kurtarılması ve bir kâfire karşılık olarak bir Müslümanın öldürülmeyeceği (hükümleri var)” dedi.”)
Küleyni, kitabında cifri, Şia’nın İsnâ Aşeriyye kolu tarafından kabul edilen rivayetlerin dört temel kaynağından biri kabul etmektedir. Gerçekte ise, harfleri hesap üzerine kurulu cifr akidesi Şia’ya Yahudiler ve onların Cümmel Hesabı diye bilinen yöntemleri yoluyla intikal etmiştir. Bunun temeli de aslin da sayılarla ilgili Pisagor felsefesine dayanmaktadır. Bunu ilk kabul edenler ise Şia’nın Hattabiye koludur. Nitekim Şeyh Muhammed Ebu Zehra da el Makrizi’ye uyarak bunu bu şekilde tespit etmiştir.
Bazı tasavvuf tarikatları, özellikle de Rufailer cifr akidesine inanmaktadır. Cifr akidesi ise bâtil bir akidedir. Zira bu akide, -onların açıklamalarına göre- Yüce Allah’tan başka -O’nun Rasûlü de dahil- hiç kimsenin bilmediği gayba dair bilgilerdendir. Yüce Allah, Rasûlü’ne Rabbinden kendisine gelen vahiy dışında gaybı bilmediğini açıkça söylemesini emretmiştir: “Eğer gaybi bilseydim, elbette daha çok hayır yapardım ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. O böyleyken, başkası hakkında ne denebilir?
BENZER KONU:
Answers ( 4 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
CİFR KAVRAMI
Arapça bir sözcük olan “cifr” sözlükte,” sütten kesilmiş dört aylık kuzu, oğlak, içi taşla örülmemiş yuvarlak geniş kuyu”, “hizmetçi çocuk”, “altı ayını doldurmamış küçük deve, küçük buzağı” anlamlarına gelir.
Terim olarak ise “ gelecekte olacak olan olayları öğrettiğine inanılan bir çeşit gizli ilim”, “simya, sayı ve harflerle geleceği bilme ilmi” veya “farklı metotlarla gelecekten haber verdiğine inanılan ilmi ya da bu ilmi kapsayan eserleri” ifade eder.
Şia’nın:” Resulullah tarafından kendisinden sonra gelecek imamlardan Cafer Sadık başta olmak üzere on iki imama verilmesi için Hz.Ali’ye emanet edilen, kıyamete kadar meydana gelecek bütün dini ve siyasi olayların, bilgilerin ve sırların yirmi sekiz harf vasıtasıyla çözüldüğü bir ilimdir ki bu eserler ancak Ehl-i Beyte mensup imamlarca veya ahir zamanda gelmesi beklenen mehdi tarafından çözülebilecek rumuzlarla doludur.” şeklinde olan tarifi en meşhur olanıdır.
Bu işle uğraşan kişilere “ceffar” veya “cifri” adı verilmektedir. Hz. Ali’nin bu ilmi ortaya koyan ilk kişi olduğu rivayet edilmiştir.
Reşit Rıza el-Hüseynî cifir hakkında şu şekilde bir açıklama yapıyor: “Bu hesap Araplara Süryaniler ve İbranilerden geçmiştir. Hafız İbn Hacer (ö. 852/1449) diyor ki; Bu bâtıldır, güvenilecek ve dayanılacak bir söz değildir; çünkü İbn Abbâs kesin olarak ebced hesabını men etmiş ve bu hesabın bir nev’î sihir olduğuna işaret etmiştir ki doğrudur. Çünkü dinde bunun aslı ve esası yoktur. Halbuki biz, ilim adı verilen bu gibi şeyleri eskiden beri insanların elindekileri haksız yoldan yemeyi kendilerine meslek seçmiş belli kişilerin inhisarı altında görüyoruz. Keza bunlar büyü ve tılsım çeşitleri arasındadır. Cenâb-ı Hak hiç bir kimseye gaybı bilmek, ondan haber vermek gibi bir ilim bahşetmemiştir. Yalnız bazı peygamberlerin ahirete, meleklere, cinlere dair verdikleri haberler vardır ki bunlar vahye dayandıkları için sadece bunlara inanır, doğru olduklarını kabul ederiz. Zayiçe de hesap ve kesir yoluyla harfleri değerlendirmek suretiyle gaybten haber vermeyi gaye edinmiş bir yoldur. Bunu İbn Haldun Simya’nın bir kolu saymaktadır. Remil de zayiçe kabilindendir.
Yine İbn Haldun’a göre remli, müneccimlerden bir gurup icad edip bunu kum üzerinde yaptıkları için adına “reml yazısı” demişlerdir.” Din bunları toptan çirkin görüp beğenmemiş, redderek kınamıştır. Ayrıca gayb alemi ile insanlar arasında perde vardır; keza gaybı ancak Allah bilir.”
Sonuç olarak, harflere rakamsal değerler vererek tarih düşürmede kullanılan bu metot genel itibariyle söz-harf ve sayı bütünlüğünden ortaya çıkan bir sanattır. Fakat tarih düşürme ve söz sanatı alanında kullanımı geri planda kalarak ilahi metinleri yorumlama ve gayb haberlerini bildirme alanlarında kullanımı daha çok yaygınlaşmıştır.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
CİFR’İN ORTAYA ÇIKIŞI
Harf ve rakamların olmuş veya olacak olayları sembolik biçimde insanlara anlattığı inancı İslami literatürde Şii-Batıni gruplar vasıtasıyla “cifr” geleneğinin doğmasına neden olmuştur. Şöyle ki: Şiiler, Hz.Ali ve soyunun kıyamet gerçekleşinceye kadar dünyada olacak bütün hadiselerin bilgisine sahip olduklarına inanmışlardır.
Hz. Ali’nin Kur’an’ın gizli anlamlarını Hz.Peygamberden öğrendiğini ve bu bilgileri insanlara öğretmek için “el- Cifr ve’l Camia” adını verdiği kuzu veya oğlak dersi üzerine yazmış olduğu bir eseri olduğuna inanmışlardır.
Bu ilim ilk önceleri sınırlı bir alanı ihtiva ederken daha sonraları gaybden haber verme tekniğine dönüşerek “ilm’ul huruf” olarak isimlendirilen bir ilim dalı ortaya çıkmıştır.
Cafer-i Sadık bu bilgiyi sınıflandırarak yeni metodlar geliştirmiştir. Huruf ilminin gaybi meselelerde İbn-ul Arabî ile ilk defa kullanıldığı bildirilmektedir. Çünkü İbn-ul Arabi’ye nispet edilen “eş Şeretun Numa’niye Fid-Devletil Osmaniyye “ adlı eser bu konuda yazılmış ilk derli toplu kitap özelliğini taşımaktadır. Bu yüzden bu ilmi İslam dünyası ile tanıştıranın İbn’ul Arabî olduğu söylenebilir.
İbn Arabî, Futuhat-ı Mekkiyye adlı eserinde harfleri çok yönlü olarak geniş bir şekilde inceleyerek, her bir harfin ayrı ayrı niteliklerini, sıfatlarını anlatarak olan ve gelecekte zuhur bulacak olaylarla bağlantı kurmaya çalışmıştır.
İbn Arabî’den sonra gelen alimlerin daha çok onun görüşlerini yaymak ve savunmakla bu ilme katkı sundukları görülmektedir. Dolayısıyla bu ilim değişik birçok millet tarafından kullanılmış olup Müslüman topluluklar tarafından da bu metot kabul görerek İslam kültüründe geniş kitlelere hitap etmiştir.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
BİLGİ KAYNAĞI OLARAK CİFR
Şiiler İslam’da zahir ve batın olmak üzere iki bilgi türünün var olduğunu ileri süren ilk gruptur. Bu bağlamda başka kimsenin bilmediği batın ilme sadece Hz. Ali’nin sahip olduğunu iddia ederek “ilim şehrinin kapısı” olduğunu iddia etmişlerdir.
Bundan dolayı daha önce de belirtildiği üzere, Resulullah’ın Hz. Ali’ye bazı özel bilgiler öğrettiği (batın ilmi) , bu bilgilerin on iki imama bildirildiği Şii-Batıni gruplarca ortaya atılmış ve onlar Hz.Ali’ye öğretilen bu ilmi (cifri) gizli bir emanet olarak kabul etmişlerdir.
Şia, Allah’ın gaybı Resulullah’a ve belirli evliyalara cifr yöntemiyle bildirdiğini iddia etmiştir. Sonuç olarak geleceğe dair olan tüm bilgilerin seçilmiş bir grup insan tarafından bilineceği sonucuna ulaşmışlardır.
Mutasavvıflar, Kur’an ayetleri üzerinde bir takım sonuçlar elde etmek için batıni ilimlerden olan cifri kullanmışlardır. Özellikle Kur’an’ın “Evailü’s Süver” denilen hurufu mukattaa harflerinin ayet olup olmadıkları ve anlamları hakkında yorumlarda bulunmuşlardır. Bu sebeple bu harfler cifr sistemin ilk basamağını olarak görülmüştür.
Osmanlı devri mutasavvıflarından olan Niyazi Mısri (ö. 1105/1694), cifr ilmini tefsirinde bir metod olarak kullanmış bu metotla Kur’an’daki bazı ayetler den yola çıkarak Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in peygamber olduğunu iddia etmiştir. Bu metodu kullanırken kelimelerin harflerini eksiltip veya çoğaltıp istediği sayıyı bularak ön kabullerini kanıtlamaya çalışmıştır.
Sonuç olarak mutasavvıflar, huruf-u mukattaa harfleri başta olmak üzere Kur’anı cifr ilmini kullanarak anlamlandırmaya çalışmışlardır.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
CİFR’E REDDİYE- İSLAM’DA CİFR YOKTUR
Aşırı Şii ve Batıni-İsmaili gruplar dışında Müslüman alimlerin çoğuna göre cifr metoduyla bilgi elde etmenin temelsiz ve imkânsız olduğu noktasında hemfikirdirler. Şöyle ki; Kur’an, gaybın Allah’tan başka kimse tarafından bilinmeyeceğini vurgulu bir şekilde ifade etmiştir. Cifr ile gaybın bilineceği iddiasında bulunmak Kur’an’ın açıklamalarıyla çelişmektedir.
Önemli İslam alimlerinden birisi olan Gazali, “Fedaihu’l Batınıyye” adlı eserinde, Hurufiliğin yanlışlığını meydana koymuştur. Batınilerin harflere çeşitli anlamlar yükleyerek yapmış oldukları yorumların aklen kabul edilemeyeceğini, sır olarak söylenenlerin gülünç şeyler olduğunu, sure başlarındaki harfleri dikkate alarak hüküm çıkarmaya çalışmalarını ahmaklık olarak değerlendirmiştir.
Önde gelen müfessirlerden Ebu Hayyan (ö. 745/1344), Allah’a ve Hz. Ali’nin nesline iftirada bulunan, kelimeleri asli anlamlarından çıkararak farklı anlamlar yükleyen ve bu yaptıklarını te’vil diye nitelendiren Batıni zındıklara tefsirinin mukaddimesinde yer vermediğini ifade etmiştir.
İbn Teymiyye (ö. 728/1328), Ebu Hureyre’den gelen rivayeti delil göstererek cifr ilminin iftiradan ibaret olduğunu savunmuştur. Bu rivayete göre: ”Ebu Hureyre ile Hz. Ali arasında şöyle bir konuşma geçer. Ebu Hureyre: “Siz Ehl-i Beyt yanında Hz. Peygamber tarafından size verilmiş bir kitap var mı?”. Hz. Ali:” Hayır! Allah’ın kitabından, Allah’ın Müslümanlara ihsan ettiği kitabı anlama kabiliyetinden ve şu sahifenin ihtiva ettiğinden başka bir şey yoktur.” Ebu Hüreyre:” Şu sayfada ne var?” Hz. Ali: ”Akıl (öldürülenin diyeti), esiri serbest bıraktıran şey, bir de kafirin karşılığında Müslümanın öldürülemeyeceği.”
İbn-i Hacer bu ilme itimat etmenin caiz olmadığını ifade etmiştir. İbn-i Abbas’ın bu ilmi sihir kategorisine koyduğunu söylemiştir.
Bu konuda İbn Kesir (ö. 774/1373) ise :” “Bu harflerle vakitlerin bilindiği, olayların, fitne ve savaşların zamanlarının çıkarılacağını öne sürenler Kur’an’da olmayan şeyler iddiâ etmekte ve uçulması gerekmeyen yerde uçmaya çalışmaktadırlar.”
Dolayısıyla harflere ve rakamlara dayalı varsayımların ilmi bir değeri olmayıp, bu metotla elde edilen bilgilerin varlık göstermeye devam ettiği bilinmemektedir. Bu sebeple diğer ilmi disiplinler bu yöntemi kabul etmemişler ve asla kullanmamışlardır.