Cinler hastalıklara sebep olur mu
Cinlerin insan vücuduna verdiği zararlar
cinler hangi hastalıklara sebep olur
Tâûn hastalığı ortaya çıksın diye insanı dürtmeleri:
Tâûn: Kanın galeyanından ötürü meydana gelen şişkinlik yahutta kanın belli bir organ üzerinde fazlaca toplanması ve o organı ifsâd etmesi demektir. Bu hastalığın cinlerin dürtmeleri sonucu meydana geldiğinin delili, bu hususta bizlere kadar ulaşmış hadislerde sabit olan ifadelerdir. Meselâ, İmam Ahmed’in rivayet ettiği Ebu Musa Radıyallahu anh yoluyla gelen hadis böyledir. Buna göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin yok oluşu dürtmekle (silahlarla öldürülmekle) ve tâûn ile olacaktır.”
“Ey Allah’ın Rasûlü, dürtmenin ne olduğunu biliyoruz, peki taun nedir?” diye soruldu. Şöyle buyurdu:
“Cinlerden düşmanlarınızın dürtmeleridir. Hepsi de şehadete sebeptir.”
Yine İmam Ahmed’in ve sahih olduğunu belirterek Hakim’in, Âsım el-Ahvel’den, onun Kureyb b. el-Haris’den, onun Ebu Musa el-Eş’ari’nin kardeşi Burde b. Kays’dan kaydettiği şöyle bir rivayet vardır: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:
“Allah’ım, ümmetimin telef olmasını senin yolunda (silahla) dürtülmek ve taun hastalığı sonucu ölmek suretinde takdir buyur!”
İbn Hacer dedi ki: Tâûnun cinlerin dürtmesi neticesinde ortaya çıktığını destekleyen hususlardan birisi de çoğunlukla en mutedil mevsimlerde ve havası itibariyle en sağlıklı, suyu en güzel bölgelerde ortaya çıkmasıdır. Ayrıca eğer bu hastalık, havanın kötülüğü sebebiyle ortaya çıkmış olsaydı, yeryüzünde devam ederdi. Çünkü hava kimi zaman sağlığa aykırı, kimi zaman sağlığa uygun olur. Kimi zaman bu gider, kimi zaman öteki gelir ve bu herhangi bir kıyas veya deneye göre olmamaktadır. Kimi zaman böylesi üstüste birkaç sene gelir, kimi zaman bir kaç sene gecikir. Ve eğer yine böyle (yani kötü hava şartları dolayısıyla) olsaydı insanları ve hayvanları da kapsaması gerekirdi. Müşahede ile varlığı tespit edilen ise, onun pekçok kimseye isabet etmekle birlikte, mizaçları itibariyle onlar gibi olup, o kimselerin yanlarında bulunanlara isabet etmemesidir. Ayrıca böyle olsaydı bedenin tamamını kapsaması gerekirdi. Oysa bu hastalık bedende belli bir yerde özellikle olur ve orayı aşmaz. Diğer taraftan havanın bozukluğu, vücuttaki karışımların değişmesini ve hastalıkların çoğalmasını gerektirir. Bu ise çoğunlukla hastalık olmadan da ölüme sebeptir. İşte bu durum, tâûnun cinlerin dürtmesi sonucu ortaya çıktığını göstermektedir.”
İbn Mâce’nin Sünen’inde ve Hakim’in Müstedrek’inde sabit olduğuna göre Peygamber
Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Herhangi bir toplum arasında fuhuş açıktan işlenecek olursa, mutlaka onlar arasında tâûn hastalığı ve daha önce geçip gitmiş olan geçmişlerinde bulunmayan ağrılar başgösterir.” Yine Hakim’in rivayet ettiğine göre:
“Zina artarsa öldürmeler de çoğalır ve tâûn başgösterir.”
Böylelikle bu iki hadis-i şerifte açıklandığına göre tâûnun sebepleri arasında toplumda fuhşun ve hayasızca davranışların yaygınlık kazanmasıdır. Bu da açılıp saçılmanın propagandası yapılarak, fıskın ve fuhşiyatın sebeplerinin yaygınlaşması, çıplak resimlerin ve hayayı ortadan kaldıran ve sağlıklı tabiatların nefret ettiği açık saçık dizilerin yayınlanarak, insanları burada anlatılan kişilerin izinden gitmeye çağrılmaları ve hayasızlıklarında ve fuhşiyatlarında onların taklidlerinin yapılmasına davet edilmesidir. Bundan dolayı bu tür toplumların cezası, yüce Allah’ın onlara bedenlerini ölünceye kadar perişan eden tâûn hastalığını musallat kılmasıdır.
Şeyh el-Münavî az önce geçen: “Zina çoğalırsa öldürme de çoğalır ve taun başgösterir.” hadisiyle ilgili olarak şunları söylemektedir: “Bunun böyle olmasının sebebi, zinanın cezasının öldürülmek olmasıdır. Eğer aralarında bu had uygulanmayacak olursa, yüce Allah onlara cinleri musallat eder, cinler de onları öldürürler.”
Onun bu sözü muhsan zinakâr hakkında özel bir ifadedir. Çünkü muhsan zinakârın cezası recmdir. Böyle bir açıklama da su götürür. Çünkü şöyle demek yeterlidir: Tâûn yüce Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de sözünü ettiği sapık ve fesâd ehli kimselere verdiği cezalar türünden fâsık ve günahkârlara verdiği bir cezadır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Derken biz herbirini günahı ile yakaladık. Kimilerinin üzerine taş yağdıran kasırga gönderdik. Kimilerini o çığlık yakaladı. Onlardan kimisini yere geçirdik, kimilerini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyordu, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.” (el- Ankebût, 29/40)
Bu buyruk tâûn neticesinde ölümün şehidlik olduğuna dair vârid olmuş buyruklarla çelişmemektedir. Nitekim Buhârî Sahih’inin Tıp bölümünde kaydettiği rivayete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: “Tâûn her müslüman için bir şehâdettir.” diye buyurmuştur. Aynı şekilde tâûnun yüce Allah’tan bir rahmet olduğunu belirten rivayetlerle de çatışmaz. Nitekim böyle bir rivayeti İbn Ebi Şeybe Musannef’inde36[36], Abd b. Humeyd Müsned’inde37[37], Taberanî el-Mucemu’l-Kebir adlı eserinde38[38] kaydetmişlerdir. Lafzı da kısaca şöyledir: el-Hâris b. Umeyra ez-Zebidî dedi ki: Şam’da tâûn hastalığı ortaya çıktı. Muâz kalkıp, Hıms’da onlara bir hutbe irad ederek dedi ki: “Şüphesiz bu tâûn Rabbimizin rahmeti, Peygamberimizin duası ve sizden önceki salihlerin (sebebiyle) ölümüdür…”
İbn Hacer tâûnun bazan masiyet sebebi ile bir ceza olarak görülebileceğini ifade eder. Bazı hadisleri kaydettikten sonra şunları söylemektedir: “Bu hadislerde ifade edildiğine göre tâûn bazen masiyet sebebiyle bir ceza olarak verilebilmektedir. Peki, nasıl şehadet olabilir? Şöyle denilebilir: Bu hususta varid olmuş haberlerin genel ifadesi dolayısıyla, bu sebeple ölen bir kimse şehidlik mertebesine ulaşır. Günahlar işlemiş bir kimsenin şehidlik mertebesine ulaşması, kamil bir mü’min ile aynı mevkide eşit olmasını gerektirmez. Çünkü şehitlerin mertebeleri de yüce Allah’ın adı en yüksek olsun diye çarpışırken Allah yolunda geri dönmeksizin ileri atılırken cihad ederek öldürülen ve birtakım günahları bulunan benzeri şehidler gibi de dereceleri farklı farklıdır. Yüce Allah’ın Muhammed ümmetinin fertlerine dünya hayatında günahlarının cezasını vermesi, bu ümmete bir rahmetidir. Yine bu durum da tâûn hastalığı ile ölen bir kimsenin, şehadet mükâfatını almasına aykırı değildir ve özellikle onların çoğunluğu bu tür hayasızlıkları işliyorsa bile bu böyledir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır ya, bu hastalığın onların genelini kapsamasının sebebi onların münkerlere karşı çıkmamaları ve tepki göstermeyişleridir…”
Peki, tâûn hastalığı her ülkede mi görülür? diye sorulursa şu cevap verilir:
Hayır. Çünkü Mekke ile Medine’nin istisnâ edildiğine dair delil vârid olmuştur. Nitekim Ömer
b. Şebbe’nin Tarihu Mekke adlı eserinde sahih bir sened ile40[40] kaydettiğine göre, Ebu Hureyre Radıyallahu anh Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Mekke ve Medine’nin herbir deliği meleklerle doldurulmuştur. O bakımdan onlara Deccal de, Tâûn da inemez.”
Buhârî’de Fiten bahsinde Enes’den gelen rivayette de şunlar yer almaktadır:
“Böylelikle meleklerin orayı -yani Medine’yi- koruduğunu görürler. O bakımdan inşaallah Deccal de, tâûn da ona yaklaşmayacaktır.”
Buradaki “inşaallah” ifadesinin mahiyeti hakkında farklı görüşler vardır. Bunun teberrüken söylendiği belirtilmiştir. Bu durumda girmeyiş Medine’yi (her zaman ve her durumda) kapsar. Bunun Allah’ın iradesine bağlı olduğu anlamında olduğu da söylenmiştir. Buna göre tâûnun Medine’ye girmesi mümkün olabilir. Az önce kaydettiğimiz Ebu Hureyre’nin hadisi dolayısıyla birinci açıklama daha uygundur. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Kaynak: Fethu’l-Bârî, X, 180, 1981
YORUM
Answer ( 1 )
Kanın belli bir organ üzerinde fazlaca toplanması ve o organı ifsâd etmesi demektir. Bu hastalık cinleri dürttüğü gibi delliler vardır.