Paylaş
Deizm nedir? Deizm dini özellikleri
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
DEİZM
(Deist nedir, ne demek? Deist kimlere denir, özellikleri nelerdir?)
Deizm inancı ve tarihi
Tanrı’nın varlığını ve kâinatı yarattığını kabul etmekle birlikte, kâinat ve insan üzerindeki müdahalesini sınırlandıran felsefi anlayışa Deizm denir..
Deizm, Latince Tanrı anlamına gelen “deus” kelimesinden türemiştir. Tıpkı Antik Grekçe’de Tanrı anlamına gelen “theos”dan türeyen teizm gibi “deizm” de kelime olarak “Tanrıcılık” veya “Tanrı inancına sahip olmak” anlamına gelmektedir. Ancak düşünce tarihinde deizm esas itibariyle “varlığı akılla bilinen ve âleme müdahale etmeyen Tanrı anlayışı” olarak tanınmaktadır.
Düşünce tarihinde temel Tanrı tasavvurları içerisinde deizmin en yakın olduğu anlayış teizmdir. Her iki anlayışta da Tanrı’nın varlığı ve âlemi yarattığı kabul edilmekle birlikte Tanrı’nın âlem üzerindeki etkinliği ve âleme müdahalesi hususunda ikisi arasında farklılık bulunmaktadır. Teizm Tanrı’nın sürekli bir yaratma içerisinde olduğunu ve âlemdeki bütün varlıklarla yakın ilişki içerisinde olduğunu kabul eder. Bu sebeple Tanrı’nın âleme müdahalesini ifade eden peygamberlik müessesesini, bunun doğal sonucu olarak da âhireti kabul eder. Deizm ise, yaygın bilinen şekliyle, Tann’nın âlemi yaratıp alemin işleyişini sağlayan doğal kanunları åleme yerleştirdiğini fakat bundan sonrasına karışmadığını söyleyerek Tanrı’nın aleme müdahalesini sınırlandırmaktadır. Buna bağlı olarak da nübüvvet ve ahiret inancını şüpheyle karşılamakta yahut reddetmektedir.
Deizm, Tanrı’nın varlığını kabul eden panteizmle bu temel ilkede ortak olmakla birlikte Tanrı-âlem ilişkisinde ondan bütünüyle farklıdır. Tanrı ile âlemin birbirinden ayrı şeyler olmayıp aynı şeyler olduğunu savunan panteizme göre Tanrı ile âlem bütünleşmiştir. Tanrı ile âlem aynı şeyler olduğu için de âlem yaratılmamıştır, zira âlemden ayrı bir yaratıcı yoktur. Deizm ise panteizmin tam aksine Tanrı’nın âlemden, âleme hiç müdahale etmeyecek şekilde ayrı olduğunu ve âlemin Tanrı tarafından yaratıldığını söyler.
Deizm, Tanrı’nın varlığını kabul ettiği için “Tanrı’nın varlığının kabul edilmemesini ve reddedilmesini” ifade eden ateizmden temelde ayrılır. Bununla birlikte deizmin yaygın din anlayışlarını eleştirmesi ve Tanrı dışındaki dini esasları ve müesseseleri inkâr eder tavrı, Tanrı’nın varlığının reddi için bir basamak oluşturduğu için ateizmin gelişmesine katkı yapmıştır (bk. ATEİZM).
Deizmin, Tanrı’nın var olup olmadığının bilinemeyeceğini, Tanrı’nın ne varlığının ne de yokluğunun kanıtlanabileceğini, dolayısıyla Tanrı hakkında konuşmanın asla mümkün olamayacağını iddia eden agnostisizmden temel farkı doğal olarak Tanrı’nın varlığını kabul etmesidir. Ayrıca agnostisizmin Tanrı’nın varlığı hakkında asla konuşulamayacağı yani aklın bu konuda yetersizliği iddiasına karşın deizm akılla Tanrı’nın varlığına ulaşılabileceğini iddia eder (bk. AGNOSTİSİZM).
Tarihi
Deizmin ortaya çıkışında Hıristiyanlığın inanç sistemindeki ilkelerin ve Hıristiyanlığın resmî temsilcisi kilisenin uygulamalarının büyük payının olması yanında insan aklının kendi başına Tanrı inancına ulaşabileceği düşüncesi yatmaktadır. Özellikle Aydınlanma dönemiyle (XVIII. yüzyıl Avrupa’sında ortaya çıkan ve her konuda aklı temel alan düşüncelerin yaygınlaştığı dönem) birlikte deizm Hıristiyanlığın temel öğretilerini ve kilisenin uygulamalarını kabul edilemez bularak Hıristiyanlık ile yollarını ayırmıştır. Ancak bu ayrılma esnasında Tanrı inancını muhafaza etmiş, bu inanan İncil’e ve kilise otoritelerine dayanmak zorunda olmadığını, bilakis akılla ortaya konabileceğini ileri sürmüştür.
“Deizm” kelimesini ilk olarak XVI. yüzyılın reformcu düşünürlerinden Pierre Viret (1511-1571) Instruction Chrestienne adlı eserinde kullanmıştır. Tanrı’ya inanmakla birlikte İsâ Mesih’i ve diğer Hıristiyanlık doktrinlerini inkâr eden bir grubun kendilerini ateistlerden ayırmak için deist adını aldıklarını söylemiştir. XVII. yüzyılın sonu ve XVIII. yüzyılın başından itibaren Hıristiyanlığa yönelik tepkilerin artmasıyla deizmle hıristiyan teizmi birbirinden gittikçe ayrılmış, hatta kurumsal dini (Hıristiyanlık) yeterli görmeyen ve kabul edilemez bulan pek çok düşünür ve bilim insanı için deizm ateizme karşı bir alternatif olarak dünyanın değişik yerlerinde, özellikle de Batı Avrupa’da yayılmaya başlamıştır.
Esas itibariyle XVII. yüzyılın sonunda İngiltere’de ortaya çıkıp gelişen deizm daha sonra Fransa ve Kuzey Amerika’da yayılmıştır. Deist düşüncenin önemli temsilcileri arasında Lord Herbert (1583-1648), John Toland (1670-1722), Anthony Collins (1676-1729), Voltaire (1694-1778), J.J. Rousseau (1712-1778), Matthew Tindal (1657-1733) ve Amerika’da Thomas Paine (1737-1809) gibi düşünürler bulunmaktadır. Öncülüğünü bu düşünürlerin yaptığı yeni akım Batı Avrupa’da geleneksel hıristiyan teizmine karşı dini gerçeklerin akılla kavranabileceğini öne sürmüş, Hıristiyanlığa ihtiyaç duymayan doğal bir din anlayışını güçlendirmişlerdir. Söz gelimi Aydınlanma’nın öncü düşünürlerinden John Locke (1632-1704) insanoğlunun Tanrı’nın verdiği akılla mezheplerin üstünde kalabileceğini ve gerçek bir dine ulaşabileceğini dile getirmiştir. Batı dünyasında Hıristiyanlığa tepki olarak ortaya çıkan bu düşünürler en temelde aklın gizemlere ve Tanrı adına konuşan aracılara (ruhban) teslim olmaması gerektiğini kendilerine düstur edinmişlerdir. Bu ilkeden hareketle “ilk günah” ve “düşüş” gibi kilisenin sır dolu kabullerini; Tanrı’nın Îsâ olarak yeryüzüne gelişi, insanlığın sözde günahına kefâret olarak çarmıhta acı çekerek ölmesi ve sonrasında tekrar dirilmesi öğretisini; sadece onun 1$ığına teslim olanların kurtuluşa ermesi gibi benzeri düşünceleri anlaşılmaz ve kabul edilemez bularak reddetmişlerdir. Yine Kutsal Kitap’ta (Tevrat ve İncil) âlemle ilgili detaylı bir biçimde verilen yaratılış bilgileri, varoluşun arkasında gerekçe gösterilen “ilk günah” ve “düşüş” hikâyesi, mucizeler, kıssalar, azizlerin deneyimleri bazı bilim insanları için kabul edilebilir görülmemiştir. Öte yandan Hıristiyanlığın inanç özgürlüğü ve düşünce karşısındaki hoşgörüsüz tutumu, kendi öğretisini kabul etmeyen hiç kimsenin kurtuluşa eremeyeceği yönündeki anlayışı ve otoritelere kutsiyet atfetmesi de deistlerin tepkisini çekmiştir.
Bu ve benzeri fikirlerin yayılmasında akılcılık ve Aydınlanma düşüncesinin yanında hiç kuşkusuz sanayi devrimi ve bilimsel gelişmeler de önemli yer tutmaktadır. Nitekim Newton’un (1643-1727) fizik ve doğa kanunuyla ilgili görüşleri başta Voltaire ve Rousseau olmak üzere pek çok deist düşünür için de örnek teşkil etmiştir. Deist düşünürler tabiatta câri olan doğal kanunların ve bu kanunların ortaya koyduğu mekanizmin tabiatın işleyişi için yeterli olduğunu, tabiatın işleyişi için Tanrı’nın müdahalesine gerek olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu çerçevede insan doğasındaki yerleşik iyilik ve adalet duygusundan söz etmeleri de, insanı doğuştan günahkâr kabul ederek ancak İsâ’nın kurtuluşu sağlayabileceğini iddia eden Hıristiyanlık için kabul edilebilir bir düşünce olmayacaktı. Nitekim
Voltaire doğal bir din anlayışını savunmuş, Rousseau ise başlangıçta iyi olan insan doğasının sonradan bozulsa yani kötülüğe bulaşsa bile, doğasındaki ışığın kendisine yol gösterebileceğine ve kurtulabileceğine kanaat getirmiştir. Kuşkusuz bu fikirler sadece hıristiyan öğretisiyle çelişmemiş, bunun yanında kilisenin ruhanî otoritesinin yerini akli bir aydınlanmaya bıraktığını da göstermiştir.
Deist fikirlere, felsefe tarihinde kuşkuculuğu ön planda olan ve Locke’un deneyciliğini benimseyen David Hume (1711-1776) ile geleneksel teolojiye eleştirileriyle ünlü Immanuel Kant (1724-1804) gibi düşünürlerde de rastlanmaktadır. Her ne kadar dinin (metafizik) akılla temellendirilemeyeceğini ileri sürseler de gizemlere, paradokslara ve ruhban sınıfının imtiyazına karşı geliştirdikleri eleştirinin kendisi de rasyonel bir mahiyet arzetmektedir.
Kant’ın aydınlanmayı insanın kendi aklını kullanması veya bu cesareti gösterebilmesi biçiminde tanımlaması ve bu şekilde insanın ergenleşmesi olarak nitelemesi kiliseye ve dini otoriteye oldukça ciddi bir darbe indirmiştir.
XVIII. yüzyılda en güçlü dönemini yaşayan deizm bu yüzyılın sonundan itibaren etkinliğini yitirmeye başlamış, XIX yüzyıldan itibaren felsefi bir düşünce sistemi olmaktan çok Tanrı ve âleme bakışta kişisel bir tutum olarak varlığını bireysel temelde devam ettirmiştir.
Öğreti
Deizme daha yakından bakıldığında tıpkı teizm ve ateizm gibi monolitik bir yapı arzetmediği, karşımıza farklı deistik yaklaşımların çıktığı görülmektedir. Hatta tedrîcî bir gelişmenin de söz konusu olduğu açıktır. İlk çıktığı zaman daha yumuşak olduğu ama gittikçe radikalleştiği de görülmektedir. Deizm tartışmalarında önemli bir yer tutan ve deizmin en ünlü tenkitçilerinden biri olan Anglikan teolog Samuel Clarke’ın (1675-1729) yapmış olduğu deizm tasnifi de bunu göstermektedir. Deizmi dört gruba ayıran Clarke’a göre deizmin ilk türü, varlığı sadece akılla bilinen, yaratıcı ve inayet (lütuf) sahibi bir Tanrı’nın varlığına inanmaktır. Clarke’a göre bu gruptaki deistler için vahyi (vahye dayalı) bilgi de mümkündür ama yine bu da sadece akılla elde edilebilecek bir bilgi türü olup, kilisenin anlattığı anlamda bir vahiy olmayacaktır. İkinci gruptaki deistler ise Tanrı’ya, yaratılışa ve inayete inanmakla birlikte vahye, ölümsüzlüğe (âhiret), cennet ve cehenneme karşı çıkanlardır. Üçüncü grup deizme göre ise doğayı yaratan ve kontrol eden ilahî bir güç bulunmaktadır. Ama bu gücün iyilik ve adalet gibi ahlaki niteliklerden uzak olduğu, insanlarla da bir ilgisi bulunmadığı görülür. Dördüncü ve sonuncu grup ise Clarke’a göre en radikal deistlerdir. Bunlara göre doğayı yöneten bir Tanrı da söz konusu değildir. Tanrı sadece yaratmış ve ilk hareketi vermiş olup, bunun dışında doğanın herhangi bir yasasına veya özel bir olayına da müdahale etmemektedir. Clarke’ın bu tasnifine bakıldığında deizmin en temel özellikleri olarak akla vurgu ve dinin vahiy anlayışına karşı çıkış öne çıkar. Günümüzde dahi Clarke’ın sıralamaya çalıştığı deist tutumların biri veya birkaçı yaygın olarak görülmektedir. Bununla birlikte düşünce tarihinde deizm denildiğinde özellikle son türün daha meşhur olduğu bir gerçektir. Bunda söz konusu deizmin, kendisini diğer temel Tanrı tasavvurları olan teizm ve ateizmden daha net ayırmasının da pay vardır.
Diğer deizm türlerinde de bulunmakla birlikte özellikle bu son tür deizm temel alındığında deizmin iki temel özelliğinin olduğu söylenebilir:
Âleme müdahale etmeyen bir Tanrı anlayışı; akla ve bilime duyulan aşırı güven. Bu iki temel özellik ekseninde deizmin temel iddiaları şöyle özetlenebilir:
1. Katı akılcılığa dayanması hasebiyle “tabii din” anlayışını savunur. Yani insan herhangi bir vahiy olmaksızın kendi aklıyla Tanrı inancına ulaşabilir.
2. Dinin akılla açıklanamayan gizemli yönleri kabul edilemez. Bu sebeple vahiy reddedilir.
3. Aleme müdahale etmeyen bir Tanrı anlayışı kabul edildiğinden peygamberlik, mucize ve âhiret reddedilir.
4. İbadet, dua, tövbe gibi dini olgular kabul edilmez Zira Tanrı insanla etkileşim içerisinde değildir.
5. Tanrı ilim, irade, kudret, merhamet gibi sıfatlara sahip olmayan eksik bir Tanrı’dır. Tanrı bu sıfatlara sahip olsa bile bunların işlevi yoktur.
İslam ve Deizm
Batı’da deizmin ortaya çıkmasına ve yaygınlık kazanmasına katkı yapan düşünürlerin, İslam ve Kur’ân-1 Kerim hakkında yeterli bilgi sahibi olmadıkları, Hıristiyanlığa ve Kutsal Kitap’a yönelik eleştirilerini bütün dinlere teşmil ettikleri görülmektedir. İslam düşüncesinde Batı’daki gibi sistemli bir deizmin varlığından söz etmek mümkün değildir. Ebû Bekir er-Râzî (ö. 313/925) gibi deistik fikirlere sahip birtakım şahıslar bulunsa da, bu düşünceler hiçbir zaman bireysel kabullerin ötesine geçip yaygınlık kazanmamıştır. Deizmin İslam coğrafyasında yaygınlık kazanamamasında, tepki olarak doğduğu Hıristiyanlığın taşıdığı özelliklerin dayandığı ilkelerin ve uygulamaların İslam dininde olmamasının büyük payı vardır. Nitekim Hıristiyanlığın Tanrı’yı beşer seviyesine indirgeyen teslis akîdesine karşı İslam mutlak bir tevhit inancına ve âlemden bütünüyle ayrı olan bir Allah anlayışına sahiptir. Keza “asli günah” gibi her doğanın günahkâr ve Allah nazarında suçlu olarak doğduğu şeklindeki bir anlayış da İslam tarafından şiddetle reddedilmiştir. Öte yandan İslam’ın öngördüğü ve Kur’ân-1 Kerim’in resmettiği peygamber profili de Kutsal Kitap’ta resmedilen peygamber portresinden farklıdır. Kutsal Kitap’ta deistlerin nübüvvetin gereksiz olduğu iddialarını haklı çıkarırcasına peygamberler hakkında uygunsuz tasvirler yapılmasına karşın Kur’an-ı Kerim peygamberlerin Allah’ın sadık kulları olarak, her türlü zorluk altında görevlerini yapan, kötülükten ve çirkin işlerden korunmuş, ahlak timsali bireyler olduğunu ortaya koyar. Deistlerin diğer sebepler yanında, Kutsal Kitap’tan hareketle çelişkili ve güven vermeyen bir vahyin Tanrı’nın sözü olamayacağını söyleyerek vahyi reddetmelerinin de İslam’da karşılığı yoktur. Nitekim Kutsal Kitap’ın tahrif edilmesinin sonucu olan bu olgu, Kur’ân-Kerim’in korunmuş, çelişkilerden uzak bir ilahi kelam olduğu gerçeği göz önüne alındığında İslam için bir geçerlilik ifade etmeyecektir.
Deizmin din anlayışında akla aşırı güven duymasının sebebi olan Hıristiyanlığın gizemi temel alan, aklı ve düşünceyi dışlayan anlayışının İslam’da bir karşılığı yoktur. İslam’ın akla ve düşünceye verdiği önem Kur’ân-ı Kerim’de insanı aklını kullanmaya, düşünmeye, fikir üretmeye teşvik eden yüzlerce âyetten anlaşılmaktadır. Kur’ân-ı Kerim Allah’ın varlığı gibi İslam’ın en temel ilkesinde bile insana aklını kullanmasını tavsiye etmiş, akıl ile vahyin birlikteliğini öngörmüştür. Benzer şekilde deistlerin tepkisine sebep olan Hıristiyanlığın bireyi baskı altına alan, inancı sebebiyle onu mahkûm eden, farklı inançlara yaşama şansı bırakmayan anlayışı İslam’ın özünde yoktur. İslam, hem Hz. Peygamber’in uygulamalarından hem de İslam tarihinden de görüleceği üzere, düşünce ve inanç özgürlüğüne saygılı, farklı inançlara hoşgörülü yaklaşan bir dindir. Ayrıca deizmin ortaya çıkışında önemli bir etken olan hıristiyan din adamlarının ve kilisenin din adına yaptığı uygulamaların da İslam’da olmadığı belirtilmelidir. Çünkü İslam, Tanrı ile kul arasında aracılık etme ve din adına konuşma veya faaliyette bulunma yetkisini tekelinde bulunduran bir ruhban sınıfını kabul etmez.
Değerlendirme
Deizmin en büyük eksikliği Tanrı’nın âlemle olan ilişkisinin boyutunu açıklayamamasıdır. Söz gelimi deizm âlemi yarattıktan sonra Tanrı’nın işlevinin ne olduğu hususunda net bir açıklama yapamamaktadır ve doğrusu bu konuda deistler arasında bir birlik de yoktur. Diğer taraftan Tanrı’nın âlemi doğal yasalarla yönettiği belirtilmesine karşın Tanrı ile doğal yasalar arasında ne tür bir ilişki olduğu da net bir şekilde ortaya konulamamaktadır. Dolayısıyla doğanın varoluşu ve işleyişi noktasında materyalizme yaklaşan ve onun taşıdığı bütün çelişkileri içeren deizm, Tanrı, doğa ve insan ilişkisinde isabetli ve tatminkâr bir açıklama ortaya koyamamıştır.
Deizmin mekanik âlem anlayışı, bu âlemin bir parçası olan insanın da tıpkı robot gibi mekanik bir varlık olmasını gerektirir. Oysa insan akıl, irade ve duygu sahibi bir varlıktır ve deistlerin çoğu da insanın özgür olduğunu ve yaptıklarından sorumlu olduğunu kabul etmektedirler. Esasında deistlerin insanı hem özgür irade sahibi ve yaptıklarından sorumlu kabul etmesi hem de insanın başıboş bırakıldığını söylemeleri birbiriyle uyumlu değildir. İnsanın özgür olması imtihan olmasının bir gereğidir. Diğer
bir deyişle ancak imtihan edilen bir varlığın özgür olduğu söylenebilir. İmtihan ise Allah’ın insanla temasa geçip ona ilahî bildirimlerde bulunmasıyla mümkündür. Kısaca imtihan insanın başıboş bırakılmadığının ifadesidir. Halbuki deizm Allah’ın âleme müdahalesini sınırlandırarak bu imtihan olgusunu ortadan kaldırmakta ve anlamsız bir insan özgürlüğü öngörmektedir. Diğer taraftan âhiret hayatının inkâr edilmesi ya da bazı deistlerin yaptığı gibi suskunlukla geçiştirilmesi hayatın bir amacı olduğunu söylemeyi imkânsız kılmaktadır. Ahiretin olmadığı bir durumda, yaptığı amellerin bu dünyada kalıp nihayetinde yok olacağını bilen bir insanın artık ahlaki davranışta bulunması oldukça zordur ve hatta belki de gereksizdir.
Deizmin mutlak bir şekilde akla vurgu yaparak insan aklının hakikati kurabileceğini iddia etmesi, buradan hareketle de pek çok deistin insanın akıl dışında bir bilgiye ihtiyacının olmadığı inancıyla nübüvveti ve vahyi inkâr etmesi de insanî gerçeklikle uyuşmamaktadır. Zira aklın kendinde değer yargıları taşımaması, bilgileri zaman içerisinde bulunduğu çevreden ogrenmesi ve her şeyin akılla açıklanamaması gerçeği bir tarafa, akla dayandığını ve akli ilkelerle hareket ettiğini söyleyen kimselerin birbiriyle çelişen fikirler ileri sürdüğü ortadadır. Her şeyden önce bizzat deistlerin ortak bir deizme varamamaları bunun örneğidir. Dolayısıyla aklın mutlak olarak insana yeten bir vasıta olduğu söylenemez. Peygamberler getirdikleri bilgilerle insanlar arasındaki ihtilafları bitirdikleri gibi, insanlara akılla bilemeyecekleri hususları getirerek kolaylık sağlamaktadır. Deizm Tanrı-insan ilişkisinin önemli unsurları olan ibadet, dua gibi uygulamaları reddetmek suretiyle insanı bu âlemde bir anlamda yalnız bırakmış; insanın sığınma, bağlanma, güvenme duygusuna cevap olamamıştır. Özetle deizm Tann’nın varlığını kabul etmekle birlikte onu büyük oranda işlevsizleştirerek insanın hayatından çıkarmıştır. İnsanın etkileşime giremeyeceği bir tanrı anlayışında Tanrı’nın varlığı ile yokluğu arasında hiçbir fark yoktur. Bu sebeple deizm söylem olarak Tanrı’yı kabul etse de, pratikte ateizm ve agnostisizmden hiçbir farkı yoktur.
Deizmin genel düşünceleri ve Tanrı-âlem ilişkisi konusundaki iddialarına bakıldığında İslam’ın öngördüğü ve Kur’ân-ı Kerim’in tasvir ettiği Allah inancıyla uyuşmadığı apaçıktır. Kur’ân-ı Kerim’in anlattığı Allah, “Yerin ve göklerin nurudur” (en-Nûr 24/35) ve “Her an yaratmaktadır” (er-Rahmân 55/29). “O’nun bilgisi dışında yaprak bile düşmez” (el-En’âm 6/59). O, “insanı başıboş bırakmamıştır” (el-Kıyâme 75/36) ve “Kulları üzerinde tasarruf sahibidir” (el-En’âm 6/61); çünkü “İnsana şah damarından daha yakındır” (Kāf 50/16). Bu sebeple deizm İslam açısından ilhat kapsamında olup, küfrü gerektiren bir anlayıştır (bk. İLHAT; KÜFÜR).
Ayrıca bk. AKIL; ALEM; ALLAH; MUCİZE; PEYGAMBER.
Temel islam Ansiklopedisi
BENZER KONULAR:
- Deizm nedir? Deizm dini özellikleri
- Deizmi çürüten deliller
- Deizm nedir? Diyanet
- İslam’ı anlamak
- Siyasi düşünce, tarih boyunca insanların dinî inançlarını nasıl etkilemiştir?
- Tümünü görüntüle.
Answers ( 6 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Allah CC vardır. Sanırım bunu alenen inkar eden insan sayısı az sayıdadır. Aslında insanın yaratılmadan edindiği bir şey adına şey diyelim bir “çip” mutlaka ona konulmuştur. Ve insan bunun farkındadır. En akıl almaz zamanda içinden çıkarıverir bunu. Haykırır aniden. Deizmde Yaratıcı vardır ama yaratmıştır anlamında vardır gibi bir duygu hakimdir. Ve yaratıcı insana ihtiyaç duymaz diye inanmayı vahiy meselesi peygamber meselesi olarak algı yapılır. Çok daha şeyler yazılır aslında konu için ama yeri ve zamanı önemlidir. Şimdi biz bunları yazarken binlerce uçak binlerce gemi binlerce araba hareket halindeler, hatta uçağın biri hava koşullarından dolayı hava alanını pas geçti tekrar deneyecek. Şimdi bu uçağın havada kalmasını yani uçmasını sonrada tekrar inmesini sağlayan bir şey olmalı, elbette var, nedir bunlar? Aerodinamik yapıya sahip gövde, kanatlar ve kuyruk ve bu donanımın mühendislik yapısı. İki adetten az olmamak üzere (küçük uçaklar hariç) en az iki jet motoru, motora enerji verecek yakıt, enerjinin emilip hız ivmesini sağlayacak yapı gibi gibi ve bunları kontrol edecek birisi yani PİLOT. Pilot olmazsa olur mu? OLMAZ. İyide insansız hava uçakları yok mu? Var ama aslında yok, çünkü onlarda yerden insan kontrolünde. Ya gemiler kaptansız olanı var mı, şoförsüz araba. Peki uçağı asıl uçuran esas şey ne, cevabı uçmaya yarayan ve yapımında kullanılan fizik-kimya-matematik-mühendislik vesaire olan her türlü statik bilgilerin tamamı ve uygun şartlı hava. Ama bazen düşüyor, o zaman da teknik şartlar yerine gelmiyor ve sebepler hasıl oluyor ondan düşüyor. Şimdi uçağı pilotsuz gemiyi kaptansız arabayı sürücüsüz düşünemiyoruz ama kainatın engin genişliğini sığmaz büyüklüğünü yaratan ALLAH sadece yaratmış ve kendi haline bırakmış sanıyoruz. Sizce olur mu?
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
KELİME OLARAK DEİZM
İngilizce: Deism; Fransızca: Deisme; Almanca: Deismus; ve Osmanlıca: İlâhiyye olarak kullanılan deizm, vahyi inkâr etme, Allah’tan başkasına inanmama, Cenabı Hakk’ın varlığına ve birliğine inanma manalarına gelir. Türkçeleştirme çalışmalarında “deisme” terimi, Yaradımcılık ve Yaradancılık deyimleriyle karşılık bulmuştur.
Etimolojik açıdan bakıldığında, “Deizm (Deism)”, Latince ’de “Tanrı” anlamına gelen “deus” kelimesinden türetilmiştir. O, Yunanca ’da yine “Tanrı” anlamına gelen “theos” kelimesinden türetilmiş olan “Teizm (Theism)” ile aynı kökten gelmektedir. Aslında orijinal haliyle her ikisi de Tanrı veya Tanrıların varlığına inanmak anlamına gelmekte ve bu yönüyle de “Ateizm (Atheism)” in antitezini oluşturmaktaydılar. Fakat zamanla, deizm, kendine özgü felsefi bir anlam kazanıp “doğal din” kavramıyla özdeşleşirken; teizm, dini bir havaya bürünerek yaratıcı ulûhiyet anlayışını ifade etmek için kullanılır olmuştur.
İslam Ansiklopedisindeki tanımıyla Deizm, Tanrı’nın varlığını ve alemin ilk sebebi olduğunu kabul etmekle birlikte akla dayalı bir tabii din anlayışı çerçevesinde nübüvveti şüphe ile karşılayan veya inkar eden felsefi ekolün adıdır.
En popüler tanıma göre deizm, Tanrı’nın dünyayı yarattığı ancak bu yaratışından sonra herhangi bir müdahalede bulunmadığı inancıdır.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Deizm Batıda XVII. ve XVIII. yy’ da ortaya çıkmış felsefi ve dini bir harekettir. Akla duyulan sarsılmaz güven, âleme müdahale etmeyen bir Tanrı anlayışı ve doğal bir din vurgusu deizmin temel düşüncesini oluşturur. Tanrıyı ilk neden olarak kabul eden ve akılcı bir öğretiye dayanan deizm hareketi diğer dini ve felsefi anlayışlar gibi modern dönemde geniş kitlelerin düşünce ve yaşam biçimi haline gelmiştir.
Deistler akıl ile vahyin çeliştiğini, insanın akılla doğru yolu bulabileceğini ifade etmiş ve nübüvvet kurumunun gereksiz olduğunu söylemişlerdir. Yine deizm de akla sarsılmaz bir güven ve Tanrı’nın evreni ve insanı yarattıktan sonra bir daha âleme müdahale etmediği anlayışı vardır. Onlar vahyedilmiş dinin karşısına doğal din ismini verdikleri bir anlayış getirmişlerdir. Deistler ilahi dinlerde yer alan peygamberlik, kutsal kitap, mûcize gibi kavramları reddetmişlerdir.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Deizmin temel tezleri şu şekilde sıralanabilir.
Başlangıçta Hristiyanlık ile yumuşak bir mücadele benimseyen deizm zamanla eleştirilerini arttırmış ve sert eleştiriler geliştirmiştir. Bu dönemde Hristiyanlığın neredeyse bütün inanç esaslarına eleştiriler getirmiştir. Hristiyanlığa karşı bu sert tutum özellikle Voltaire ile birlikte zirveye ulaşmıştır. Önceleri inanç esaslarının akıl ile uzlaştırılması düşüncesinin yerini artık inanç esaslarının acımasızca eleştirilip reddedilmesi almıştır.
Deistlerin de zaman içinde düşüncelerini daha sert bir şekilde ifade ettikleri görülür. Hristiyanlığa yöneltilen eleştiriler, akıl ile vahyi uzlaştırma çabaları yerini bu inançları ret ve inkâra bırakmıştır.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
GENÇLERİ DEİZME GÖTÜREN BAZI SEBEPLER
Günümüzde insanların dünyevileştikleri açıktır. Bu dünyevileşme sürecinde de akla büyük önem verilmiştir. Nitekim herkes kendi fikir ve düşüncesinin daha değerli olduğunu söylemektedir. Yine insanlar, dinlerini sorgulayıp tatmin edici cevaplar bulamadıklarından dinden uzaklaştıklarını ifade etmektedir. İnsanların, dini kendi özlerine bakmayıp da kişi ve gruplar üzerinden bir genelleme yaparak aslında inanmamak için bir nevi mazeretler ürettiği aşikârdır. Günümüz toplumunda insanlar kalıplarına sığmayan asla doymak bilmeyen, kendini büyük gören bir yapıya doğru gitmektedir. Tüm bunlarda onu yaratıcısına nankörlük etmeye ve hatta onu unutmaya götürmüştür. Ayrıca sürekli vurgulanan düşünce özgürlüğü ve insanların görüşlerini rahat ifade edebilmeleri deizmin kabulünü kolaylaştırmıştır.
Dünyevileşme ile gelen özgürlük söylemleri ve insanların sorumsuz bir yapıya doğru kaymaları deizm gibi akımların daha kolay bir şekilde yayılmalarına imkân vermiştir.
İnsan yaşamında ergenlik dönemi bedensel ve ruhsal açıdan pek çok değişimin yaşadığı evredir. Bu dönemde gençlerin dini konulara merakı artar. Bu dönem daha önce benimsenmiş olan dini bir takım inançların düşünüldüğü, eleştirildiği ve hatta şüphe ile karşılandığı bir evredir. 107 Modernleşme ile birlikte bazı gençlerin dinin kişinin özgürlüğünü kısıtladığı, insanın yapmak istediği şeyleri engellediği gibi düşüncelere kaydığı görülür. Kişi yapmak istemediği şeyleri kendisine sınırsız bir özgürlük sunan deizm ile rahatça ifade etme imkânına sahip olmuştur. Deizmdeki sınırsız özgürlük gençleri deizme çeken önemli bir etkendir. Ergenlik dönemi ile beraber görülen bağımsız olma, otoritelere hesap vermeme, kural tanımama gibi bir takım davranışlar ergenlerin, deizm gibi akımlara yönelmesine neden olmuştur. Deizmin Tanrı tasavvuru ile birey tüm sorumluklardan kaçarak dini bir takım görevlerden kendini çeker ve daha dünyevi yaşamaya başlar. Bu durumun birey için bir nevi tembellik olduğu ve kişiyi kendince bir din anlayışı oluşturmaya yönelttiği görülür.
Sekülerleşme ile dünyevileşme süreci de gençleri deizme yönelten etkenlerdendir. Sekülerleşme insanların dünyevi şeylere ilgi ve isteğinin artarak metafizik konulardan uzaklaşıp, dinden uzaklaşmasını ifade eder. Sekülerlik ile Tanrı ve din, insan hayatından uzaklaştırılarak insan odak noktaya yerleştirilmiştir. Bu yönüyle de vahiy, peygamberler, ahiret gibi dini değerler insanın gündeminden çıkmaya başlamış bunların yerini bilim, teknoloji, akıl ve insan almıştır. Yani aklı ve bilimi öncelemesi insanı yüceltmesiyle Sekülerleşme kişileri deizme götüren nedenler arasında yer alır.
Gençlerin deizme yönelme nedenleri arasında insanların yaşamış olduğu birtakım kötü olaylar, haksızlıklar, masum insanların öldürülmesi yine deprem gibi bazı doğal afetler ile kötü olaylar da etkili olabilmektedir. Bu kötülüklerin iyi bir Tanrı tasavvuru ile bağdaşmayacağı yönündeki görüş, kişileri bu tür dini eğilimlere itebilmektedir. Başa gelen bu tür olaylardan sonra bazı kimselerin inançlarında bazı şüpheler meydana gelmektedir.
Gençleri deizme yönelten diğer sebepler arasında aile, öğretmen, dini grup, cemaatler dindar kişilerin tutum ve davranışları gibi etkenler de vardır. Dini konulardaki bilgisizlik, İslam’ın doğru anlatılamaması nedeniyle ortaya çıkan problemler de gençleri deizme yönelten nedenler arasındadır. Gençlerin din konusunda doğru bir bilgiye sahip olmadan herhangi bir araştırma yapmadan kulaktan doğma bilgiler ve çevresindeki Müslümanlardan bazı yanlış çıkarımlarda bulunması, İslam dininin doğru anlaşılmasının önünde bir engel niteliğindedir. Bu önyargılara sahip kişilerin dini ilk kaynaklardan değil de kitap, dergi veya internet sitelerinden bakarak, dini bu bilgi kaynaklarına indirgeyerek yanlış bir şekilde anlamasına ve dinden uzaklaşmasına sebebiyet verecektir.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Deistler Allah’ın insanlara dini tebliğ etmesi için birini seçip ona özel bir lütuf vereceği fikrine karşıdırlar. Yine seçilen bu kişinin iddia ettiği olağanüstülük ve mûcizeleri de reddederler. Onlar vahyedilmiş dinlerde görülen ibadet şekillerini kabul etmezler. Bir deistin ibadeti Tanrı’nın bahsettiği nimetlere teşekkür etmesi minnettar olmasıdır. Rousseau’ya göre Tanrı’nın yaratmış olduğu şeylere bakıp gözlemlemek ve hayranlık duymaktan daha güzel bir ibadet yoktur.
Deistlerin bir peygamber fikrine karşı çıktıkları gibi Peygamberlerin insanlara bildirmiş oluğu ibadetlere de karşı oldukları görülür. Onlar dinlerin yapılmasını emrettiği ibadetleri reddeder. Tanrı’ya yapılacak en
büyük ibadetin onun yaratmış olduğu şeyleri gözlemleme ve ona yaratmış olduğu mükemmelliklerden dolayı şükran duyma olduğunu söylerler.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Müslüman ölmezsek
Diyelimki bir ateist veya Allah’ a inanmayan bir kişi 20 yaşında öldü. Bu kişi islama göre sonsuz cehennemde olacak. Ama o kişi şunu diyemez mi ” biraz daha yaşasaydım belki Müslüman olacaktım ” ?
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Bu insanın bu sözü söylemeye hakkı yoktur. Çünkü kendisi dünyada iken iyiyi ve doğruyu bulabilecek bir kabiliyette var olmuştur. Rabbimiz (cc) Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyuruyor;
Her birinize ölüm gelip, “Rabbim! Ne olur bana azıcık daha süre tanısan da gönüllü yardımlarda bulunsam ve iyi kişilerden olsam!” diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızıklardan başkaları için de harcayın. (Münafikun Suresi/10)
İnsan kendisini dünya telâşının anaforuna kaptırırsa, âhiret için bir şeyler yapmak gerektiğine inansa bile, henüz önünde uzun bir ömür bulunduğunu düşünüp varlık amacına ilişkin görevlerini ileriye erteleme gibi yanılgılara kapılır. Değişmez gerçek olan ölümle yüz yüze geldiği zaman ise kendisine ek süre verilmesi için yalvarır. Ama sınav süresi dolmuş, artık sıra değerlendirmeye gelmiştir