Paylaş
Deizmi çürüten deliller
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Deizmi çürütmek soru cevaplar
Deizm inancına göre tanrı varıdır ancak tanrı insanlara peygamber göndermesi ve vahiy diye bir şey olamaz. Bu nasıl mümkün olabilir ki? Eğer tanrı varsa dünyayı yaratmasının bir sebebi ve amacı da olmalıdır. Nasıl bir tanrı yarattığı kullarını sebepsiz ve boş yere dünyada tutar. Aslında deizm düşünce ibadet etmek de üşenen ve iradesine hakim olmayan insanların uydurduğu bir inanış biçimidir. Dünyada hiçbir varlık nedensiz ve başı boş yaratılmamıştır.
BENZER KONULAR:
- Deizm nedir? Deizm dini özellikleri
- Deizmi çürüten deliller
- Deizm nedir? Diyanet
- İslam’ı anlamak
- Siyasi düşünce, tarih boyunca insanların dinî inançlarını nasıl etkilemiştir?
- Tümünü görüntüle.
Answers ( 10 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Merhaba,
Öncelikle 1. sorundan başlamak istiyorum
1) “Deizm inancına göre tanrı vardır ancak tanrı insanlara peygamber göndermesi ve vahiy diye bir şey olamaz. Bu nasıl mümkün olabilir ki?”
Biz deistlere göre Tanrı evreni yaratmış, kuralları ve düzeni oluşturmuş ve gerisini bırakmıştır. Bu düzenin içinde de insana mantık vermiştir. İnsan, doğruyu ve yanlışı peygambere, meleğe ve kitaba gerek duymadan anlayabilir. Doğru bir insan olmak için Tanrı’nın bize verdiği akıl ve mantık yeter, gerisine ihtiyaç duymayız.
2) “Nasıl bir tanrı yarattığı kullarını sebepsiz ve boş yere dünyada tutar?”
Boş yere değildir. Bu deistten deiste göre değişir. Kimi deistler için bu sorunun cevabı sistemdeki yerini tamamlayıp sonra sırası gelince ölmek ekstra olarak reenkarnasyona inananlar da var, kimisine göre de yaptığı iyilik-kötülüğe göre öbür tarafta ona göre ceza-mükafat almak. Burada belirtmek istediğim bir şey var, cennet cehennemem bize göre “şarap, huri, saray” ya da “yanma, parçalanma, haşlanma” gibi belli kavramlar değil. Cennet ödül, cehennem ceza yeri. Sadece bu kadar. Bana göre Tanrı iyiliği de kötülüğü de verip, sadece iyilik vermedi ise bu yaptıklarımızdan sorumluyuz. Diyeceksiniz bu bilgi nereden belli? Basit, akıl ve mantık. Üzerine tartışabilirim, ne dediysem onun arkasındayım.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
DEİZM: Kaynaklarda sıklıkla karşılaşılan tanımlardan ilki, deizmde evreni yaratan bir Tanrı’nın varlığına inanıldığına, ancak evreni yarattıktan sonra evrene herhangi bir müdahalede bulunmadığına yönelik bir akım olduğu ile ilgilidir. Bu tanımda deizmin ön plana çıkan özelliği, Tanrı’nın pasif ve etkisiz olması şeklinde dikkat çekmektedir.
Deizm, geleneksel dine başvurulmamasını özümseyen, ahlaki ve dini anlamdaki gereklilikleri doğanın yerine getirdiğini kabul eden, bu sebeple de vahyin anlamsız olduğunu öne süren bir akım olarak da tanımlanmıştır.
Deizmin Hristiyanlığa tepki olarak ortaya çıktığına inananlara göre ise deizm, Hristiyanlıkla hesaplaşıldıktan sonra arta kalan bir inanıştır. Deist ise Hristiyanlığın inanç ilkelerini reddeden ve doğanın tanrısına inanan kişidir.
Deizm , Tanrı’nın varlığını reddeden ateizmin tersine, bir Tanrı’nın varoluşunu öne süren, fakat dini ortadoksiyi (dinin en genel kabul edilebilir yorumu) tanımlayan teizmden önemli ölçüde farklılık gösteren akılcı din anlayışı olarak ortaya çıkmış bir akımdır.
Deizm kavramı ilk olarak Fransız reformcu John Calvin’in takipçisi olan Pierre Viret tarafından Instruction Chrestienne (1564) adlı eserinde kullanılmıştır. Viret, kitabında, “Kendilerini deistler olarak ifadelendiren bir grup kişiyi duyuyorum. Tamamen yeni olan bu kelimenin muhatapları ateist karşıtı kişilerdir.” sözüyle deist kavramının ilk kullanımını gerçekleştirmiş, inançsız olmalarına rağmen kendilerini deist olarak tanıtan kişilerin ise aslında ateist olduklarını savunmuştur.
Tanrı tarafından gönderilen dini ve peygamberi kesin bir dille reddeden deizm, 17. yüzyılın ilk yarısında İngiliz düşünür Edward Herbert tarafından savunulmuştur. Dolayısıyla Herbert, deizmin ilk savunucusu olarak da kabul görmektedir.
Kaynakları incelediğimizde göze çarpan ve benimsenen dikkat çekici yaygın kanaat, deizmin Hristiyanlığa bir tepki olarak ortaya çıkmış olmasıdır.
Hristiyanlık dinindeki üçlü Tanrı tasavvuru, Hristiyanlıktan kopuşların başlayıp deizme kaymaların olduğu bir süreci göstermesi açısından dikkat çekicidir. Hristiyanlık dininin öğreticileri konumunda bulunan papazlar, halka, Tanrı’nın büyük insan şeklinde olduğunu, Tanrı’nın sağ gözü ve sol gözünün arasındaki mesafelerin fersahları bulduğunu, her çocuğun günahkâr doğduğunu, ekmek-şarap ayini gibi uygulama ve inanışları anlatınca tüm bunlar Hristiyanlarca akla ve mantığa uygun olmadığı gerekçesiyle sorgulanmış, kilise otoritesi sarsılmaya başlamış ve deizme kaymalar gün geçtikçe artmaya devam etmiştir.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
– Aleme müdahale etmeyen Tanrı, evrenin ilk nedenidir. Yaratılmış olan evrende nasıl ki her olayın bir nedeni varsa ve bu nedenler başka nedenlere bağlıysa, aynı şekilde Tanrı’da her şeyin ilk nedeni olmaktadır ve evrendeki hiçbir şeyin nedensiz ve yoktan var edilmediği sonucu ortaya çıkmaktadır.
– Katı bir akılcılığa dayalı olan deizm, insanın kendi aklıyla yaratıcıya ulaşabileceğini, bunun için de ilahi bir vahye ya da yaratıcının görevlendireceği bir peygambere ihtiyaç olmadığını savunur. Deistler vahyi ve peygamberliği reddetse de kendilerinin ateistlerden farklı olarak tek Tanrı inancına sahip olduğunu söylerler. Dolayısıyla da ateist sayılmazlar.
– Deizm inancında din, insanın doğasında bulunmaktadır. Bu sebeple deizmde doğal din anlayışı hakimdir.
– İlahi bir vahye ihtiyaç olmadığı ve Tanrı’nın evrene müdahil olmadığı prensiplerinden hareketle deizmde, ahiret hayatı ve mucizenin varlıkları da reddedilmektedir.
– Deizm, evreni yaratan bir Tanrı’nın varlığını kabul etse de o Tanrı’nın ilim, irade kudret, merhamet ve adalet gibi sıfatlara sahip olmadığı inancına sahiptir.
– Deizmde dini hayata ve dini tecrübelere yönelik olan sevap, günah, sadaka, dua etme, tövbe etme, teslim olma, dayanma ve bağlanma gibi olgular imkân dahilinde değildir.
– Deizm inancında insanların Tanrı’dan bir beklenti içinde olmadığına inanılır. Bunun sebebi olarak ise, Tanrı’nın dünya işlerine karışmıyor olması gösterilir.
– Deizm, teizm ile tek Tanrı anlayışında aynı düşünceyi savunuyor gibi görünse de yaratıcıya inanmak için imana ihtiyaç duyulmadığını ifade eder.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Din kavramı deizm düşüncesinde genel olarak akıl-vahiy penceresinden ele alınmıştı. Buna göre deistlerin çoğunluğu, vahye dayalı olan dinin kabul edilebilir olmadığını, bunun yerine akla dayalı doğal bir din anlayışı üzerinden öğretilerinin şekillenmesi gerektiğini ifade ediyorlardı. İslam düşünce sisteminde ise bu durum deizmden farklılık göstermektedir.
İnsanın sorumlu bir varlık olması akıl melekesine sahip olmasından kaynaklıdır. Kur’an’da insana verilen bu aklın kullanılması gerektiğiyle alakalı birçok ayet bulunur. İnsan akıl yetisini elde ettiği zaman sorumluluk kendisine yüklenir, Allah’ın tekliflerine muhatap hale gelir. İslam dininin akla vermiş olduğu önem dikkat çekicidir ve aklı kullanmayan kişilerin ayetlerde eleştirildikleri de görülmektedir. Kur’an aklı kullanmaya önem verdiği gibi doğru düşünmeye de önem vermiş bir kitaptır. Kur’an’da, ‘’Bilmediğin şeyin ardına düşme, doğrusu, kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan sorumludur.’’(İsra 36) ayeti bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Deistler bilgiye ulaşma yollarında akıl ve duyu organlarına güvenirken, nakle güvenmezler ve yok sayarlar. İslam düşünürlerinin önde gelen isimlerinden İmam Maturidi’ye göre dine ulaşabilmek için kullanılacak vasıtalar akıl ve vahiydir. Ehl-i sünnet kelamında İslam’ın inanç esaslarını ele alan ve birçok düşünürü de akıl-vahiy dengesini gözetmesiyle etkileyen İmam Maturidi’nin bilgiye ulaşma noktasındaki tasnifinin kıymetli olduğunu düşünmekteyiz. Deistlerin vahyin güvenilir olmadığına yönelik söylemleri ve ilahi bir dinin varlığı yerine akla dayalı dinin olması gerektiği ile ilgili kabulleri, Maturidi’nin akıl ile vahyi aynı çizgide buluşturmayı başarabilmesiyle etkinliğini yitirmiştir diyebiliriz. Maturidi’ye göre akıl nakille çelişmeyeceği gibi aralarında çatışmaya dayalı bir ilişkinin olması da imkân dahilinde değildir.
İmam Maturidi, yaratıcının kendisini vahiyler aracılığıyla tanıttığını ifade eder. O, Allah’ın varlığının, ilminin ve kudretinin bilinebilmesinde aklı yeterli bir kanıt olarak görürken, O’nun nasıl bir yaratıcı olduğunu ve nelerden uzak olduğunu bilme noktasında vahye ihtiyaç duyulduğunu savunur.
Gerek İslam düşünürlerinin yorumlamaları gerekse de Kur’an ayetleri, İslam’ın akılla bir problem yaşamadığını, aksine aklın kullanılmasının teşvik edildiğini ortaya koyar. Aynı zamanda aklın yanında vahyi de akla önderlik etmesi için gerekli görür. Çünkü aklın dünyadaki milyarlarca insan tarafından farklı anlayışları, farklı düşünceleri ortaya çıkaracağı açıktır. Deistlerin iddia ettikleri gibi yegâne bir akıl varsayımı üzerinden hareket edilecek olursa “Kimin aklı?” sorusu gündeme gelecektir. Dolayısıyla İslam’ın vahiyle desteklenen aklı desteklediğini, nefsani ve şeytani müdahalelere karşı aklı korumaya aldığını söylemek mümkündür.
Deistlerin ilahi bir dini inkâr etmelerine karşılık, İslam’da insanların bir dine elverişli bir halde yaratıldığı da şu ayet üzerinden ifade edilebilir:
‘’O halde sen hanif olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.’’ ( Rum 30)
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Deizm, Tanrı’nın peygamber gönderip, duaları kabul eden ve her şeyi bilen bir yaratıcı olarak insan ve alemle, alemdeki varlıklarla ilişkisini yok sayarak Kudret sıfatına dayalı olan Tanrı-alem tasavvuru ortaya koymuş olan bir akımdır.
Deistlerin Tanrı tasavvurlarını bilmek, onların hayata, dine, evrene, bilime nasıl baktıklarını öğrenmemiz açısından önemlidir.
Deizmde Tanrı ilk sebep olarak evreni varlık sahasına getirip bu evrene kanunlar koyan, evrenle iç içe olmayan, yarattıklarıyla iletişim kurmayan aşkın bir varlık olduğu için, deizmde kutsal kitap, ilahi bir vahiy ve mucize inkâr edilmiş, kabul görmemiştir.
Deizmde dinin anlamı, ilahi vahyi reddedip sadece akıl yolu ile kavranan bir varlığı kabul etme üzerine kuruludur. Tanrı’nın sadece akıl yoluyla kavrandığını söyleyen deistler, O’nun yaratıcı ve her şeye gücü yeten bir varlık olduğunu kabul ederler. Ancak deistlerde her ne kadar Tanrı’nın varlık ve kudreti kabul edilse de tasavvurlarındaki Tanrı imajının ilahi dinlerden farklı olduğu görülür. Deistler Tanrı’nın varlık ve sıfatlarını ilahi metinlerle değil, doğa ve insan üzerinden anlamlandırmaya çalışırlar.
Deistlerin bir kısmı Tanrı’nın evreni yarattıktan sonra müdahale etmediğini, onu kendi haline bıraktığını ve bir kenara çekildiğini savunurlar. Aslında evrene müdahil olmayan Tanrı tasavvuru deistlerin çoğu için geçerlidir dersek pek de yanılmış olmayız.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Deizm inancında Allah; insanla, beşerî ahlakla ve toplumların gidişatı ile ilgili olmak yerine sadece evrendeki değişmez yasalarla ilgili olan, bu yasalar dışında ne tarihe ne de insanların gidişatına müdahale etmeyen aşkın bir yaratıcıdır. İslam inancında ise Allah, evreni yarattıktan sonra bir kenara çekilmemiş, locasında oturup yarattıklarını geriden izleyen bir yapıya bürünmemiş, Arş’a istiva etmiş olan bir yaratıcıdır. Allah, Kur’an’da, yarattıklarını öylece bırakmadığını, hakimiyeti ve gözetimi altına aldığını şu ayetlerle ortaya koymaktadır: ‘’O, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratan, sonra Arş’a kurulandır. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hadid 4)
Deistler ilahi kaynaklı dinler tarafından ortaya konulan Tanrı tasavvuruna alternatif bir Tanrı tasavvuru geliştirmeye çalışsalar da bu durumun bazı açılardan belirsizliklere ve çelişkilere neden olduğunu söylemek gerekir. Bu çelişkilerin başında da Tanrı’nın evrene müdahale edip etmediği meselesinin geldiği düşünülmektedir. Deistlerin hangi akli çıkarımlarla Tanrı’yı etkisizleştirdiğinin sorgulanması gerekir. Onlara göre Tanrı acizdir ve bu acizliğinden dolayı mı güçsüzdür? Eğer öyleyse, güçsüz olan Tanrı’nın evrene müdahale etmesi mümkün değildir. Hem evreni yaratıp hem de kullarının yaşamına müdahale edecek gücün olmaması Tanrı’nın varlığına da aykırı olacaktır. Ya da onlara göre Tanrı evrene müdahale etmemeyi kendi iradesiyle mi tercih etmiştir? Bu anlayışa göre ise Tanrı’nın yarattığı evrene müdahaleyi irade etmemesi aklen pek mümkün olmasa gerektir. Bir iş yerindeki işverenin iş yerini tasarlayıp geri kalan hiçbir şeye müdahil olmaması nasıl anlamlı değilse Tanrı’nın evreni yaratıp kenara çekilmiş olduğu anlayış da pek akli değildir. İslam dininde kullarına emir ve yasaklarını bildirmiş, ahirette de bunların hesabını soracak etkin bir Tanrı tasavvuruna iman edilir.
Aciz bir Tanrı tasavvurunun İslam’a aykırılık teşkil ettiğini Kur’an’ın şu ayetinden anlayabiliriz:
‘’Sakın kâfirleri, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakıcı zannetme. Ve onların barınacağı yer ateştir. Ve dönüş yerleri mutlaka kötü (bir yer)dir.’’(Nur 57)
İslam’daki Tanrı tasavvuru, deizmdeki gibi pasif ve etkisiz bir Tanrı tasavvurunun karşısındadır. Buna göre Kur’an, yaratıcının mülkü daima olarak elinde tuttuğunu, her şeyi görüp gözettiğini ve idare ettiğini ifade eder:
‘’Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.’’(mücadele 7)
Deistlerin metafizik bir sebep olan duaya ihtiyaç olmadığı tezine184 karşılık İslam inancında Allah, kullarının dua etmesini ister185 ve duaya cevap verir;186 vahiy yoluyla ve mucizelerle de yaratmış olduğu evrene müdahale eder.187 Dua edilmesini isteyen ve dualara cevap veren bir yaratıcının pasif olması İslam inancına göre bu konudaki çelişkiyi de ortaya koyar. Dolayısıyla da İslam’da Allah’ın evren ve insan ile ilişkisinin sürekli bir ilişki olduğu ayetlerden yola çıkarak görülebilir: ‘’Göklerde ve yerde kim varsa O’ndan ister. O, her an yeni bir iş ve oluştadır.’’(Rahman 29)
İslam’ın Tanrı tasavvuru karşısında deistlerin ortaya koymuş olduğu Tanrı tasavvurunun, içerisinde belirsizlikler barındıran bir anlayışta olduğunu ifade etmemiz yerinde olacaktır. Çünkü Tanrı’nın evrene müdahale etmemesi hem tabiat hem de insanların yapacağı işlerin anlamsız ve kusurlu kalmasına sebebiyet verebilir. Aynı zamanda insanlar ve nesneler nasıl ki birbirleriyle ilişki içerisindeyseler Tanrı ile de ilişki içerisinde olmaları gerekir.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Dini gerçeklerin akılla elde edilebileceğine inanarak ilahi kaynaklı olan bilgi yollarını reddeden deizm, insanların doğru yola ulaşabilmesi için gerekli olan peygamberlik müessesesini de reddetmiş bir akımdır.
Deizmin nübüvvete olan itirazı genel olarak akıl-vahiy ekseninde şekillenmiştir.
Deistler şayet bir peygamberin yaşadığı kabul edilse bile onların getirdikleri ilahi öğretilerin akılla da elde edilebileceğine, bunun da kendilerinde olan doğal din anlayışından farklı olmadığına inanırlar. Deistler tarafından gerçeklerin akıl yoluyla elde edilmesi peygamber gereksinimini gereksiz kılmıştır.
Onlara göre Îsâ’nın ahlaki bir öğretmen; Hristiyanlığın bozulmamış ve saf halinin ise Tanrı tarafından doğuştan kalplere yazılan doğal din olduğu tasavvur edilir.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Bilindiği üzere nübüvveti inkâr eden deistler, inkarlarını akla verdikleri yetkinlik üzerinden temellendirmeye çalışmışlardır. İslam dininde inanç esaslarından biri olan nübüvvet müessesesinin Allah ile insan arasındaki bağın kurulmasında hayati bir işlevselliğe sahip olduğu bilinmektedir. Deistlerin nübüvvet kurumunu inkâr temellendirmelerine karşılık, İslam’ın nübüvvete olan bakışını gerek İslam düşünürleri gerekse de Kur’an ayetleri üzerinden ele almak gerekir.
İnsanoğluna doğru yolu göstermesi ve rehberlik etmesi için her daim peygamber gönderdiğini Kur’an’da açıkça ifade eden Allah’ın245 insanları bu rehberlik ve yol göstericilikten mahrum bırakması durumunda, inanç ve davranış alanında doğruya ulaşılmasının imkansız hale gelebileceğini ifade etmemiz gerekir. İşte bu sebeple vahiy gibi nübüvvetin de gerekliliği, doğru yola ulaşılabilmesi açısından önem arz eder.
Kur’an’ın birçok ayetinde Allah’ın peygamberler gönderdiği, bu peygamberlerin insanları doğru yola ulaştırmada görevli elçiler olduğu anlatılır. Örneğin, Allah’ın insanlarla iletişim kurmak üzere elçiler seçtiğini belirten ayetler Kur’an’da şu şekilde yer almaktadır: ‘’Allah meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.’’(Hac 75)
‘’Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.’’(şuara 51)
İslam dininde Hz. Âdem, ilk insan ve ilk peygamber olarak kabul edilmektedir. Bu durum İslam’a göre nübüvvetin ilk insandan bu yana var olan bir müessese olduğunu, Allah’ın da kullarını tarih boyunca uyardığını göstermesi açısından önemlidir.
İnsanların ihtilafa düştükleri konuların açıklığa kavuşması için nübüvvetin gerekliliğini ortaya koyan Kur’an ayetleri, deistlerin peygamberliği lüzumsuz görmelerine karşılık onların gönderilme sebeplerine de ışık tutar:
‘’Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.’’(Fatır 24)
‘’Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.’’(Hadid 9)
‘’Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler.’’(Hadid 25)
‘’(Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik.’’(İbrahim 4)
Görüldüğü gibi Kur’an, peygamberliği; müjdeleyen ve uyaran, karanlıktan aydınlığa çıkartan, insanlar arasında adaleti tesis eden ve Allah’ın emirlerini insanlara açık seçik bir şekilde anlatan yönleriyle ele alarak bu müessesin vazgeçilmezliğini ortaya koymuştur.
Nübüvvetin Allah-insan ilişkisinde önemli bir konumunun olduğunu bilmek gerekir. Allah’a ne şekilde ibadet edilmesi gerektiğinin insanlara bırakılması, her insan açısından farklı ibadet şekillerinin ortaya çıkmasına ve anlaşmazlıklara sebebiyet vermesine neden olabilir. Namaz, zekât, oruç gibi ibadetler farz olduğu halde insanlar bu ibadetlerin Allah tarafından emredildiğini bilemeyebilir. İşte nübüvvet, bunların bilinebilmesi ve uygulanabilmesi açısından önemlidir. Çünkü bu gibi ilahi emirlerin peygamberler tarafından bildirilip uygulatılmamaları halinde yerine getirilmesi pek de mümkün görünmemektedir.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Ahiret hayatı ve ruhun ölümsüzlüğü ile ilgili deistlerin genel bir kabullerinin olmadığı söylenebilir. Bazı deistler dünya hayatında yapılanların, iyilik ve kötülüklerin, adalet ve adaletsizliklerin karşılığı olarak ahiret hayatı olması gerektiğini savunurken, bazı deistler de ahiret hayatı inancını, ödül ve cezayı, dolayısıyla da cennet ve cehennemi reddeden bir tutum izlerler. Onlara göre insana verilecek ceza ve mükafat bu dünyada gerçekleşecektir.
Deizmin önemli düşünürlerinin ahiret hayatı ve ruhun ölümsüzlüğünü kabul etmeleri söz konusu olsa da yine ahiret hayatını kabul etmeyip şüpheyle yaklaşanlar da bulunmaktadır.
Deizmde ahiret hayatı ile ilgili bir ittifak olmadığı gibi kafa karışıklığının da söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Genel olarak bakıldığında ise deistlerin ahiret hayatına, mükafat ve cezaya, ruhun ölümsüzlüğüne dair görüşleri şu şekilde özetlenebilir:
3. Ahiret hayatının varlığını, mükafat ve cezayı, ruhun ölümsüzlüğünü toptan reddedenler.
4. Ahiret hayatının varlığına kuşkuyla yaklaşıp bilinemezci bir tutum sergileyenler.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
İslam’daki ahiret hayatının varlığına dair olan kuvvetli vurgu Kur’an’da dikkat çekmektedir. Kur’an bu ayetlerde yeniden dirilmeyi, yargılanmayı, ceza ve mükafatın olacağını sıklıkla bildirir.
Ahiret hayatının varlığı İslam’ın temel inanç esaslarından da bir tanesidir. Gerçek olan yaşamın ahiret hayatı olduğunu ifade eden İslam, dünyadaki nimet ve imkanların çok daha fazlasının cennette insanlara sunulacağını müjdelemektedir. Bununla birlikte İslam’da, yapılan kötülüklerin cezasız bırakılmayacağına, ahirette bunun bir karşılığının olacağına dair uyarılar da bulunmaktadır. Kur’an, ayetlerde, iyi işler yapıp sorumluluklarını yerine getirenleri cennetle müjdeleyip, cenneti bir motivasyon aracı olarak kullanırken, bu ödüllendirmeyi Allah’ın bir rahmeti olarak kabul eder. Dünyada yapılan kötülüklerin ahirette cezasız bırakılmayacak olması da Allah’ın rahmetinin bir sonucu olarak değerlendirilir.
Kur’an’da ahiret hayatına olan vurgunun çok olması, sorumluluk duygusunun pekiştirilmesi açısından önemlidir. Kur’an’daki birçok surede insanın yaratılışı ve evrenin idaresiyle alakalı olan ayetlerin ahiret hayatını konu alan ayetlerle aynı bütünlük içinde zikredilmesi, ahiret hayatına verilen önemi ortaya koyar. Kur’an aynı zamanda asıl ve gerçek olan hayatın ahiret hayatı olduğunu ifade eder.332 İslam dininde inanç esası olarak kabul edilen ahiretin varlığı, her ne kadar diğer dinler ya da deizm gibi dini ve felsefi akımlar tarafından farklı görüşlerle ortaya konulsa da genel kanaatin ölüm sonrası bir hayatın var olduğuna inanma şeklinde ortaya çıktığı söylenebilir. Deizmde ahiretin varlığına dair olan bir kabulün söz konusu olması, deistlerin ilahi dinlerden etkilenmiş olmaları ile açıklanabilir.
Ahiret hayatının varlığı inkâr edilirse dünya hayatındaki varlığın bir amaca yönelik olduğunu ifade etmek de zorlaşabilir. Çünkü her iki hayat da birbirine bağlıdır; dünya ahiret için ve ahiretin tarlası iken, ahiret de dünya için ve bu dünyadaki ölçü ile düzen içindir. Bazı deistler ahlaklı davranışları ahiret hayatına bağlı olarak değil de bu davranışların tabiatında iyi olduğu için aklen yapılması gerektiğine bağlasalar da, ahiret inancı olmadan, ödül ve ceza olmadan, davranışların düzenlenip sorumlulukların yerine getirilmesinin oldukça zor olduğu söylenebilir.