Din akla uygun mudur?

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

İslam dininin akla verdiği önem nedir?

Din akla uygun mudur

Din ve inançla ilgili sorular sorulduğunda bazı insanlar bu alanda mantık aranmaz gibi cevaplar veriyorlar. Hâlbuki Allah hayvanlardan ayırmak için bizi akılla donattı ve iradeli kılmak suretiyle bize seçim yapabilme imkânı verdi. İnsanların yanlış söylemleri yüzünden dinden uzaklaşmak istemiyorum. Ben dinin akla uygun olduğuna inanıyorum. Yanlış mı düşünüyorum?

İslâm açısından insanın dinî ya da dünyevî yükümlülüklerle sorumlu olmasının ön şartlarından birisi sağlıklı çalışan bir akıl meleke sine sahip olmasıdır. Bunun da ötesinde, Kur’ân’ın beyanıyla akıl, insan için ilkesel olarak vazgeçilmez bir bilgi kaynağıdır. Nitekim Allah Teâlâ pek çok ayette “düşünün”, “umulur ki düşünürsünüz”, “düşünmüyor musunuz?“, “akletmez misiniz?” (örneğin bk. Bakara 2/231; Âl-i İmrân 3/65, 103; En’âm 6/50) gibi ifadelerle doğruya ulaşmak ve yanlış inanç ve davranışlardan uzaklaşmak için aklı kullanmayı emreder. Bunun yanı sıra aklın delalet ettiği gücü ve bilgiyi iyi kullanmadıkları için kâfirleri “… Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; onlar akıllarını da kullanmazlar.” (Bakara 2/171) gibi ifadelerle kınar; “O, aklını kullanmayanlara kötü bir azap verir.” (Yûnus 10/100) buyurarak aklı doğru kullanma noktasında insanları uyarır ve aklını kullananların Cehennem azabından kurtulacaklarını ifade eder (Mülk 67/10).

Bir yandan dinin özellikle inanç alanında ortaya koyduğu temel ilkelerin pek çoğuna bizzat akılla ulaşabilmek mümkün olduğu gibi, bir yandan da bu ilkeler, doğru düşünen bir akıl tarafından imkânsız veya saçma bulunmayacak, kolayca kabullenilebilecek hususlardır. Zaten Kur’ân-ı Kerîm, en başta Allah’ın varlığı ve birliğinin ispatı hususunda doğrudan insan aklına hitap etmekte, duyu organlarıyla gözlemlediği bir bütün olarak evrenin ve burada yer alan tüm varlıkların kendiliğinden ortaya çıkmış olamayacağına, burada görülen düzen ve hikmetin ancak her türlü yetkinliğe sahip bir yaratıcı tarafından var edilmesiyle açıklanabileceğine vurgu yapar. Allah’ın ispat sadedinde yaptığı vurgular da tamamen aklîdir ve örneğin buyurur ki: “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu.” (Enbiyâ 21/22).

Bu yetkinliklere sahip olan ve dolayısıyla hikmet sahibi olduğu da bilinen Yaratıcının, diğer tüm varlıklar gibi insanı da boş yere yaratmış olamayacağı, dolayısıyla insanın yaratılmasının bir hikmeti olduğu, yaratılma ve kendisine imkânlar verilmesinin karşısında insanın mutlaka belli yükümlülüklerinin bulunması gerektiği, bu yükümlü lükleri yerine getirip getirmemesine göre bir mükâfat ve ceza mekanizmasının bulunacağı gibi hususlar, insanın düşünerek en azından ana hatlarıyla ulaşabileceği ilkelerdir. Yine Yaratıcı’nın, saydığımız özellikleri doğrultusunda insana yol gösterici ve uyarıcı şahıslar, yani peygamberler göndermesi de aklen kabul edilebilecek hususlardandır. Bütün bunlardan hareketle, temel inanç ilkelerinin akıl dışı olmadığı bir gerçektir. Çünkü İslâm, akla hitap etmekte ve insan fıtratına uygun ilkeler sunmaktadır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, sadece akıl üzerinden ortaya konulan bir sisteminin din olabilmesi söz konusu değildir. Din sonuçta vahiy kaynaklıdır ve akıl sahibi insanları kendi hür iradeleriyle bu dünyada doğru bir yaşayışa ve bunun neticesinde ahirette de kurtuluşa erdirmek amacıyla Allah tarafından konulmuş kurallar bütünüdür. Yüce Allah bu gayeyi gerçekleştirmek için esasen aklıyla bulabilmesi mümkün olan hususlarda insanı desteklemek ve bir anlamda işini kolaylaştırmak, bunun yanı sıra akılla bilinmesi ve ulaşılması mümkün olmayan hususlarda da yol göstermek için peygamberler göndermiştir. Zira iman konusu olan meselelerden bir kısmının da salt akılla bilinmesi mümkün olmayıp bunlar hakkındaki bilgi sadece vahyin bildirmesine bağlıdır. Örneğin görün meyen varlıklar olan meleklerin özellikleri, ölüm sonrasındaki hâller, ahiret hayatının ne şekilde gerçekleşeceği konusunda insan, aklıyla bilgi elde edemez. Bu hususta sadece Allah ve Hz. Peygamber’in bize aktardığı veriler üzerinden konuşulabilir.

İşin bir başka boyutu da insanın kulluğunun önemli unsurların dan olan ibadetlerdir. İnsanın akla dayanarak Allah’a kulluk görevini nasıl yerine getireceğini tespit etmesi, yani ne şekilde ibadet edeceğini bilmesi mümkün değildir. Namaz, oruç, hac, zekât, adak, kurban gibi ibadetlerin zamanı, şekli, sayısı, şartları gibi hususların tek belirleyicisi Yüce Allah’tır. Bu bilgilere ancak peygamberlerin getirdiği bilgiyle ulaşılır. Hatta bu gibi ibadetlerin bir kısmının salt akılla düşünüldüğünde kavranması zor dahi olabilir. Örneğin akıl hayvan kesmenin, yani bir anlamda bir cana kıymanın kötü olduğunu söyleyebilir; ancak din bize belli şartlarda bunu vacip kılmaktadır. Akıl, nihayetinde taştan inşa edilmiş bir yapı olan Kâbe’nin etrafında dönmenin gerek siz bir eylem olduğunu iddia edebilir. Ancak Allah Teâlâ hac ve umre ibadetinde bunun hem de belli sayılarda ve belli şeklî şartlar yerine getirilerek yapılmasını farz kılmıştır. Hz. Ömer’in Hacer-i esved’e hitaben söylediği “Ey taş! Biliyorum ki, sen bir taşsın, ne fayda ne de zarar verebilirsin. Eğer Allah Resûlü’nün seni öptüğünü görmeseydim seni asla öpmezdim.” sözü buna bir örnek teşkil eder.

Şu hâlde anlaşılmaktadır ki din hususunda aklın söz sahibi olduğu ve kavrayabileceği alanlar olduğu gibi, asla hakkında hüküm veremeyeceği alanlar da vardır ve bunların hikmeti akılla anlaşılabilir. Kişi Allah ve Hz. Peygamber tarafından emredildiğini bilip kabullenmek ve dolayısıyla sadece kulluğun bir gereği olarak bunları yerine getirmekle mükelleftir. Bu gibi alanlarda salt aklın verileriyle sorgulama yapılması doğru değildir.

https://www.dinisite.tr/kategori/islam/

BENZER KONULAR:

Cevapla