Dini Açıdan Nasihat Etmenin Önemi Nedir?

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Dini Acidan Nasihat Etmenin Onemi

Dini Açıdan Nasihat Etmenin Önemi

Toplumsal yapının sağlamlığının, sevgi ve kardeşlik duygularının yaygınlığının en önemli göstergelerinden aynı zaman da bu ideal yapıyı temin etmenin en önemli araçlarından biri de toplumu oluşturan bireylerin birbirlerine nasihat etme, birbirlerini iyiye, doğruya ve güzele yönlendirme hususundaki bilinç ve gayretleridir. Çünkü bu gayretin temelinde, nasihat eden kimsenin, kendisine nasihat ettiği kimseye karşı içten ve samimi olma, onun hakkında en hayırlı ve en güzel olanı murad etme gibi bir durumu söz konusudur ki nasihatin kelime anlamlarından biri de zaten budur.

Nasihatin dini açıdan önemini bildirmek maksadıyla da Hz. Peygamber: “Din nasihattir.” buyurmuş, sahâbîler kendisine: “Kimin için nasihattir? Dediğinde ise Hz. Peygamber (cevaben): “Allah (c.c), kitabı, Rasûlü, Müminlerin yöneticileri ve tüm Müslümanlar için nasihattir.” buyurmuştur.

Dinin tam anlamıyla nasihat olduğunu bildiren bu hadiste özellikle “Müslümanların tamamı için nasihattir” kısmı konumuzla ilgilidir. Buna göre din ve dünyalarına faydalı olan şeyleri kendilerine göstermek, onları öğretmek, kusurlarını görmezden gelmek, onlara eza etmemek, yardımlarına koşmak, zararlarını gidermek, iyiliği emir; kötülüğü nehyetmek, büyüklerine hürmet, küçüklerine şefkatte bulunmak, aldatmamak, haset etmemek, kendisi için dilediğini onlar için de dilemek, kötü gördüğünü onlar içinde kötü görmek, onların mallarını, canlarını, ırzlarını müdafaa etmek, kendilerini bu sayılan şeylerle ahlâklanmaya teşvik etmek ve ilgilerini taatlere yönlendirmek, Müslümanların birbirlerine karşı nasihatçi olmalarının gereğidir.

Müslümanlığa girişte daha ilk adımda Hz. Peygamber tarafından şart koşulması açısından bu görevin önemini belirten bir başka rivâyette şöyledir: Cerir b. Abdullah’tan (r.a) şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Ben Hz. Peygamber’e (a.s) gelip Müslüman olmak üzere sana bey’at edeceğim dedim. Şart ettiği şeyler arasında her Müslüman’a karşı nasihati (onlara karşı samimi, içten olma, hayırhah olma, hayırlarını murad edip buna yönlendirme) de şart etti. Ben de bu şart üzere beyat ettim. Şu mescidin rabbine yemin ederim ki ben sizin nasihat edicinizim.”

Bu önemli görev aynı zamanda Müslüman bireylerin birbiri üzerindeki haklarındandır. Hz. Peygamber Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakkını sayarken şöyle de buyurmuştur: “Senden nasihat isterse ona nasihat et.”

Hadisin ifade ettiği anlam şöyle genişletilebilir: “Senden nasihat talep ederse kardeşine nasihat vermek görevindir. Söylemen gereken şeyleri söylemeyip ikiyüzlülük yaparak onu yanıltma ve aldatma, nasihatini açıklamaktan da geri durma.” Hadisteki ifade her ne kadar nasihat etme fiilini nasihatin talep edilme şartına bağlamışsa da âyet ve hadislerin genelinden çıkan sonuca göre böyle bir talep olsun veya olmasın Müslümanların karşılıklı nasihatleşmeleri bir hak ve görevdir. Bu hak gözetilip ifa edildiği sürece sosyal yaşamdaki aksaklıklar, hata ve kusurlar düzeltilecek ve fertler daha nezih bir yaşantıya kavuşacaktır. İslâm toplumunun doğasından kaynaklanan ve her bir ferdi toplumsal hayatın seyrinden sorumlu olarak gören bu yapı kamu otoritesinin huzuru sağlama konusunda taşıdığı yükü de hafifletecektir.

Kur’ân ve sünnet de bu toplumsal görevin önemini defalarca vurgulamıştır. Öyle ki Hz. Peygamberin hadislerinde bu görevin bir başka adı da denilebilecek olan, “emr-i bi’l-maruf ve nehyi-i ani’l-münker” (iyiliği emretmek ve kötülüğü nehy etmek) İslâm ümmetinin varlık sebebi olarak da zikredilmiştir. Şöyle ki: “Canım elinde olan Allah’a (c.c) and olsun ki ya iyiliği emreder kötülükten sakındırırsınız veya da Allah (c.c) kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir sonra O’na dua edersiniz de duanız kabul olmaz.” Hadiste de görüldüğü üzere iyiliğin yaygınlaştırılması kötülüğün yollarının tıkanması ve toplumun bu konuda yüksek bir bilince sahip olması, İslâm ümmetinin ve medeniyetinin varlığını devam ettirebilmesi açısından hayati bir öneme sahiptir. Bu görevin terk edilmesi ise toplumsal bünyeyi hasta etmektedir. Çok geçmeden de ilahi ceza gelmekte ve İslâm toplumu birliğini ve gücünü kaybetmektedir.

Buna benzer bir başka hadis te şöyledir: “Allah’a (c.c) yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülüğe engel olursunuz ve zalimin iki elini tutup onu hakka çevirir, doğruluğa zorlarsınız veya (bunu yapmazsanız) Allah (c.c) sizin iyilerinizin kalplerini de kötülerinkine benzetir ve daha önce İsrâiloğulları’na olduğu gibi size de lanet eder.”

Yine bu görevin her vesile ile ifa edilmesi gerektiğine işaret eden bir rivâyette şöyledir: Hz. Peygamber: “Yollarda oturmaktan sakının!” buyurdu. Sahabîler: “Yâ Rasûlallah! Oturmaktan başka çaremiz yoktur. Biz oralarda konuşuyoruz” dediler. Rasûlullah (s.a): “Oturmaktan başka bir şey yapmayacaksanız, bari yolun hakkını verin!” dedi. Ashâb: “Onun hakkı nedir?” diye sorduklarında ise Hz. Peygamber: “Gözü yummak, ezayı def etmek, selâmı almak, iyiliği emir ve kötülüğü yasak etmektir” buyurdu.

Toplumda zuhur eden kötülük ve sapmalara karşı kalbi ve manevi de olsa mutlaka bir tavır alınması gerektiğini vurgulayan bir başka rivâyet daha vardır. Ancak kalbi ve manevi bu duruşun makbul ve geçerli olabilmesi için fiili ve kavli diğer tedbirlere bireyin imkân bulamaması şart koşulmuştur. Rivâyet şöyledir: “Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Eğer (eliyle değiştirmeye) gücü yetmezse diliyle (uyarsın). Şayet (ona da) gücü yetmiyorsa kalbiyle (buğz etsin). Ve işte bu, imanın en düşük mertebesidir.”

Bu görevin önemine değinen bir Kur’ân âyeti ise şöyledir: “Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.”( Âli İmrân, 3/104)

Bir başka âyette de şöyle buyrulur: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.”( Âli İmrân, 3/110)

İnanan erkek ve kadınların kendi aralarındaki örnek durumu bildiren bir âyet de şöyledir: “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe, 9/71)

Kaydedilen son âyette mümin erkekler ve hanımlar birbirlerinin velisi ilan edilmektedir. Yani onlar birbirlerinin dostu ve yardımcısı olarak birbirlerinden sorumludurlar. İçinde bulundukları, özellikle manevi ve ahlâkî duruma kayıtsız kalamazlar. Hataları, kusurlar ve sapmaları düzeltip birbirlerini iyiye ve doğruya yönlendirirler. Bu ise ancak bireylerin karşılıklı sevgi ve saygı duygularının, birbirlerini değerli ve saygın birer şahsiyet olarak görme yeteneklerinin gelişmişliği ile mümkündür. Bu görevin (nasihat) hakkıyla ifa edilmesinin ise sevgi, saygı ve birliktelik ruhuna yapacağı katkı ortadadır.

SERKAN ÇELİKAN

BENZER KONULAR:

Cevapla