Tasarruf Sandığının Sağladığı Kar
SORU: Dinin, para biriktirmek konusundaki görüşü nedir? Tasarruf sandıklarının verdikleri kârlar helâl mi, haram mı?
CEVAP: Tasarrufun kabaca manası şudur: İnsanın eline geçen paranın ihtiyaç miktarı kadarını harcayıp diğerini ise, yakın veya uzak istikbal için biriktirmesidir. Çünkü hayat şartlan devamlı değişmektedir. Bir Arab atasözünde şöyle deniliyor: “Yaşayan kişinin ihtiyaçları tükenmez.”
Din insanları israf ile cimrilik arasında bir denge kurmaya davet etmiştir. Malı kullanmada insanı itidal ve iktisada davet etmiştir. Onu israf ve tebzirden alıkoymuştur. İnsanın muhtaç olduğu şeylerden onu alıkoymamış tır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor:
Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun. (İsra/29)
Gereksiz yere de saçıp savurma. (İsra/26) Hayırlı kullar hakkında da şöyle buyurulmaktadır:
(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler. İkisi arasında orta bir yol tutarlar. (Furkan(67)
Rasûlullah, zaruri olmayan harcamaları yapmamak ve malı tasarruf etmek hususunda şöyle buyuruyor:
İktisat geçimin yarısıdır. İktisad eden fakir olmaz.
Kim iktisad ederse, Allah onu zengin kılar. Kim de saçıp savurursa, Allah onu fakir kılar.
Varislerini zengin bırakman, onları halka muhtaç ve fakir bırakmaktan daha hayırlıdır.
Onlan zengin bırakmak demek, onlara miras bırakmak demektir.
Ancak bazı insanlar hayata anarşik bir üslupla bakıyorlar. Onlar iktisat ve itidal nedir bilmezler. Onlar şöyle derler: “Ceptekini harca, gaipteki şey sana gelir.” Bazıları da bunu dine mal etmek isterler. Halbuki Peygamberimiz bir senelik ihtiyaçlarını bir kenara ayırırdı. Bu tasarruf onun engin imanına ve teslimiyetine engel olmadı. Onun ima-nıyla çatışmadı. O Allah’a tamamen güveniyordu. Sanki Rasûlullah (s.a) bu tasarrufu ile ashabına ve kendine tabi olan herkese şu dersi veriyordu: Ben sizin Önderinizim yarınlarınız için siz de böyle hazırlık yapın!
Bir kısım insanlar da elde avuçta olan herşeyi harcamanın, tasavvufun tevekkül anlayışı olduğunu iddia ediyorlar. Halbuki sufilerin önderi olan Süfyan Sevri şöyle diyor: “Bu zamanda mal mü’minin silahıdır.” Oysa o zaman hayat şartları gayet basit idi. Maişet çok kolaydı. Çağdaş devirlerde olduğu gibi hayat şartlan ağır değildi. Süfyan Sevri devrimizde olsa idi acaba neler söylerdi…
Dinimiz, biriktirmeyi ve tasarrufu emrettiği halde, milletimiz buna pek önem vermemektedir. Bu konu devamlı takviye ve tekid edilmeye muhtaçtır. Bif kısım çağdaş müfessirler “Allah’ın geçiminize dayanak kıldığı mallarımızı aklı ermezlerse vermeyin” (Nisa/5) ayetini şöyle yorumlamışlardır: Yani malı gereksiz yere saçıp savuran sefihlere mallannızı teslim etmeyin. Bunda malı muhafaza etmeye teşvik vardır. Müslüman malını saçıp savurmaz. Selef (önceki müslümanlar) ellerindekini korurlardı.
Sonra dinimiz diyor ki: Mallarınız rüşte ermiş, iktisadlı kişilerin elinde olduğu sürece şahsî ve umumî menfaatiniz devam edecektir. Çünkü onlar herşeyi yerli yerinde yaparlar. Mallarınız israfçı ve sefihlerin eline geçerse, bunlar meşru hudutları aşar size menfaati olmaz.
Sonra müfessir, İslâm ümmeti’nin bu halini fecaat olarak görür ve şöyle der: Bu hüküm ve vasiyetten sonra biz müslümanlar nerdeyiz. Milletler arasında en çok israf yapan en çok saçıp savuran ve en çok mal zayi eden millet olduk. Malı biriktirmek onu geliştirmek konusunda cahil kaldık, onu millet için kullanamaz olduk. İslâm’ın hiç bir devrinde böyle olmamış idi. Bundandır ki milletin menfaatına olan herşey durdurulmuştur. Öyle ki bu cahil ümmet, elinde mal da olmayınca, zengin milletlere, güzellikte, çalışmada, iyilik ve iktisatta köle durumuna düşmüştür.
Şartlara uygun, meşru olarak biriktirilen, tasarruf edilen mal, dinin emir ve kurallarıyla çatışmaz. Aksine belki din böyle olmayı yani tasarrufu emrediyor. Tasarruf güzel bir şeydir. Bütün müslümanlar buna yönelmelidirler. Hatta onda yarışmalıdırlar. Bundaki yarış insanları yardımlaşmaya, hayra ve salaha götürür. Allah şöyle buyuruyor:
İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlasın, günah ve düşmanlık hususunda yardımlaşmayım Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın cezası çetindir. (Maide/2)
Şimdiki tasarruf sandıkları hususî yoluyla kendisine konulan mallara bir kâr veriyor. Bir de bunun kârsız şekli vardır. Alman bu kâr haddi kesinlikle haram olmadığı halde, bir çok insan duygusal bazı tereddütler içinde kalmaktadırlar. Bazıları da bu kârı alarak, fakir ve muhtaç kişilere sadaka olarak dağıtırlar. Çünkü onlar biliyorlar ki ribanın her çeşidi haramdır. Ve yine biliyorlar ki riba hakkında İslâm’ın çok şiddetli tehditi vardır. Ve yine fakihlerin “Her fayda getiren borç haramdır” dediklerini herkes bilir. Benim görüşüm, -tabi benim gibi olanların görüşüne görüş denilirse- tasarruf sandığının mubah olduğu yönündedir. Açıkça muhtaç olmadığımız, biriken paralarımızı tasarruf sandığına yatırmamız gerekmektedir. Çünkü böylece şurada, burada olan dağınık mallar bir yerde toplanır ve büyük bir güç olur. Onunla devletin ve toplumun bina ve imar gibi birçok işleri yapılır. Tasarruf sandığı bir ferdin, bir taifenin ve bir tabakanın malı değildir. O devletin de mülkü değildir. Bilakis o toplumun mülküdür. Onun üretiminden meydana gelen semereler tekrar topluma döner. Mudiler kârlarından vazgeçerlerse, hayra ve birre yardımcı olmuş olurlar. Çünkü almadıkları kârlar dolaylı yollardan yine kendilerine ve başkalarına geri dönecektir. Bütün toplum tasarruflarını böyle değerlendirirlerse, -ki böyle olması da uygundur- hayra harcamak da kolaylaşacaktır.
Yarınlar için, temenni ettiğim toplum, tasarruf sandığının değerini anlayan, onun faydası topluma yönelen, ondan gelen kârı bölüşen, bir kısım insanların da onu nemalandırmaya çalıştığı bir toplumdur. Onun aidatlarından da faydalanabiliriz. Mudiler, onun şüphe götürmeyen helâl kârından nasiplerini alırlar. Böylelikle toplumda iktisat da güçlenir.
Cevapla