Genel olarak insanın çeşitli duygu ve düşünceleriyle tutum, tavır ve davranışlarının ifadesi olan dinin ne olduğu ya da nasıl tarif edileceği öteden beri bir tartışma konusudur. Halk arasındaki yaygın kullanımın da din kavramı genellikle ‘kutsal’ terimiyle birlikte ele alınır. Öyle ki din, zihinlerde öncelikle kutsal terimini çağrıştırmakta; kutsal alana yönelik duygu ve düşüncelerle tavır ve davranışları ifade etmektedir. Nitekim halk arasında yaygın olarak dinin Allah’tan kaynaklanan ilahi bir yapı ya da kurum olduğu ve çeşitli kutsal değerlerin ifadesi olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda, ‘din’ terimi sınırlı bir çerçevede kullanılmaktadır. Örneğin kendilerini yeni ya da müstakil bir din olarak tanımlasalar da çeşitli kişi ya da gruplarca tasarlanan veya sosyal gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan bazı akımlar din kapsamında görülmemektedir. Peki, kutsal nedir? Birçok araştırıcı, kutsalın çeşitli tariflerini yapar. Bu tariflerde, üzerinde ittifak edilen temel özellikler arasında ‘kutsal’ın sıradışılığı, olağanüstülüğü ya da diğer şeylerden farklı bir değer taşıması, bambaşkalığı, bu evrenin dışından gelen bir güç olması gibi anlamlar taşıması dikkat çekmektedir.
Arapça bir kökene sahip olan ve genel olarak belirli inanç sistemlerini ifade etme doğrultusunda sınırlı bir anlamda kullanılan ‘din’ teri minin Arap dilindeki kullanımlarına bakıldığında çeşitli anlamlara geldiği görülür. Örneğin Kur’an’da din terimi, “yol, hayat tarzı, hesap günü, kanun, hüküm” ve benzeri anlamlarda kullanılmaktadır. Buna göre din, insanın her türlü inancını, düşüncesini, tavır ve davranışlarını ifade eden, insanın yaşam tarzı ya da yaşamında izlediği yol anlamına gelmektedir. Diğer taraftan Kur’an, din terimini özel anlamda İslam dini için de kullanmakta ve “Allah katında din (ed-dfn) İslam’dır. “(3 . Al-i İmran, 19) demektedir. Bir diğer ifadesinde ise “Kim İslam’dan başka bir din seçerse bu ondan kabul edilmeyecektir. ” (3. Al-i İmran, 85) diyerek İslam’ın dışındaki dinlere de dikkat çekmektedir. Kur’an’ın bu kullanımı dikkate alındığında, Allah’ın inanan insanlara öngördüğü dinin İslam olarak belirtildiği, ancak bunun dışındaki dinlerin mevcudiyetinin de prensip olarak kabul edildiği aşikardır. Kur’an’ın bu özel kullanımı yine Kur’an’da din terimine yüklenen genel anlamlarla bir arada düşünüldüğünde, dinin, insanın bütün yaşamında takip ettiği temel yol, hayat tarzı şeklinde değerlendirildiği ve insana benimseyip takip etmesi için esasları Allah tarafından belirlenen bir hayat tarzı olan İslam’ın öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Erken dönem Müslüman alimler de eserlerinde dini, Kur’an’daki bu anlama uygun şekilde kullanmışlar ve insanın düşünsel olduğu kadar bireysel ve sosyal yaşamını tanzim eden her türlü hayat anlayışını din olarak ele alıp değerlendirmişlerdir. Başta ‘milel’ ve ‘nihai’ türü eserler kaleme alan yazarlar olmak üzere, dinler tarihine ilişkin eserler veren İslam alimlerinin çalışmalarında insanın düşünce ve inanç sistemini ve her türlü tavır ve davranış kalıplarını belirleyen tüm yaşam modelleri birer dinsel gelenek olarak ele alınıp incelenmiştir. Abdulkahir el-Bağdad!’nin, el-Fark beyne ‘l-firak başlıklı çalışması buna bir örnek olarak verilebilir.
Çeşitli Batı dillerinde religio ya da religion terimleriyle ifade edi len dinin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda Batı’da da çeşitli görüş ayrılıkları mevcuttur. Dinle ilgili genelde yaygın olan kanaat, dinin, “in sanın tanrı, metafizik alem ya da kutsala yönelik duygu, düşünce ve davranışlarını ifade eden sistem” olduğu yönündedir. Batı’da, Aydınlanma döneminden itibaren çeşitli din bilimleri teorisyenlerince dile getirilen tanımlamalar, din kavramını niteleme konusunda “efradını cami, ağ yarını mani” bir tarif değildir. Öncelikle dinin ‘ne’liğine ilişkin bu tanımlar, Batı kültür dünyasında, insanlığın tanrı, ahiret, metafizik alem ve kutsala yönelik kült ve ritüellerinden oluşan sistemleri ifade etme amacıyla yapılmaktadır. Çeşitli Batılı bilim adamları dini tarif ederken örnek olarak ele aldıkları dinsel sistemler ve ilgilendikleri bilim dalları doğrultusunda bir din tanımlaması yapmıştır. Bununla beraber yaptıkları tanımlamalarda içinde bulundukları toplumun temsil ettiği dinsel geleneğin karakteristik özellikleri de önemli rol oynamıştır. Bu çerçevede din tarifinde kimi bilim adamları tanrı kavramını, kimi ruhsal tecrübeyi, ki mi aşkınlıkla ilişkiyi, kimi bilim adamları da tapınma ve inancı ön plana çıkarmışlardır. Bütün bu din tanımlamalarında, tarih boyunca tüm insanlığın temsil ettiği dinsel yapıyı kapsayıcı bir yaklaşımdan ziyade sınırlı bir din tarifinin ön plana çıkarıldığı görülmektedir.
Ancak yapılan bu tariflerin, dinler tarihinin konusuna giren, yer yüzünde gelmiş geçmiş tüm dinsel gelenekleri kapsamı içerisine alma konusunda yetersiz olduğu görülmektedir. Zira dinler tarihinde, tanrı ya da aşkın varlık düşüncesine yer vermeyen hatta materyalist bir görüntü yü ön plana çıkaran inanç sistemlerinin varlığı bilinmektedir. Nitekim bu nedenle günümüzde bazı bilim adamları haklı olarak, dinin ne oldu ğu konusundaki geleneksel Batı kaynaklı tanımlamaların yetersizliğini vurgulamakta ve daha kapsamlı bir din tanımına ihtiyaç duyulduğunun altını çizmektedir.
Gerek günümüzde gerekse başlangıcından itibaren tarihi süreç içerisindeki insanlığın din tecrübesini tanımlayabilecek kapsamlı bir din tarifi, insanla, temsil ettiği dinsel gelenek arasındaki üç önemli ilişkiyi ifade edecek yapıda olmalıdır. Öncelikle her dinsel gelenekte o gelene ğe bağlı olan kişinin duygularını, düşüncelerini yönlendiren ve kişinin belirli şeylerin varlığına ya da yokluğuna, doğruluğuna ya da yanlışlığı na inancını ifade eden bir yapı vardır. İnancı, yalnızca bazı metafizik ya da aşkın varlıkların var olduğunu kabullenmeyle sınırlamak doğru değildir. Zira metafizik ya da aşkın aleme yönelik bir varlığın veya varlıkların mevcudiyetini kabullenme kadar bunların yokluğunu kabullenme de bir inançtır. Örneğin, islam’da Allah’a inanma, Allah’tan başka hiçbir üstün gücün var olmadığına inanmayı da içermektedir. Aynı şekilde, er ken dönem Budizminin tanrı inancı konusunda suskun kaldığı ve tanrı inancından öte insanın yeryüzündeki var oluşuna yönelik düşüncelerin bu dinin temel karakteristiklerinden birisi olarak ön plana çıktığı bilinmektedir. Yine, insanın içinde yaşadığı aleme ve hayata ilişkin doğru ya da yanlış şeklindeki değerlendirmeleri de inanç sistemi kapsamındadır. Ayrıca her dinsel gelenek, muhatap aldığı insanın tavır ve davranışlarını düzenleme, yaşamını bir düzene sokma hedefini taşır. Bu doğrultuda insanlar, inanç ve düşünceleri ya da doğru ve yanlışa ilişkin değerlendirmeleri çerçevesinde kişisel tavır ve davranışlarını belirleme yoluna giderler. Son olarak dinsel gelenekler, bağlısı olan kişi ya da kişilerin diğer insanlarla ve toplumla olan ilişkilerini düzenlemeleri konusundaki tutum ve davranışlarını belirler. Böylelikle kişi, gerek etrafındaki insanlarla ve toplumsal yapıyla olan ilişkilerini gerekse sosyal kurumlarını, inanç, düşünceleri, tavır ve davranış kalıpları doğrultusunda belirler.
İnsanlığın yaşadığı ve yaşamakta olduğu din tecrübesiyle ilgili olarak değindiğimiz bu hususlar doğrultusunda dinin,
(i) insanın düşünce ve inanca dayalı değerlendirmelerini içeren zihinsel fonksiyonlarını,
(ii) her türlü tavır ve davranışlarını ve
(iii) insanın diğer insanlarla ilişkilerini ve kurumsal yönünü ifade eden sosyal yapısını belirleyen ve disiplin altına alan bir sistem olduğu söylenebilir. Bu şekilde yapılan genel bir din tarifi, insanlığın temsil ettiği tüm dinsel gelenekleri kapsayıcı bir tanımlamadır. Dinin bu genel tanımı, yalnızca düşünce sisteminde tanrı veya tanrılar, metafizik varlıklar ve ahiret gibi değerlere yer veren sistemleri değil, aynı zamanda insana belirli bir düşünce ve yaşam tarzıyla bir cemaat anlayışı sunan her geleneği kapsamı içerisine alan bir tanımdır.
BENZER KONULAR:
Answers ( 2 )
Din; gidilen yol, yaşanılan hayat tarzıdır. Gittiğimiz yolun, yaşadığımız hayatın önemi de dine bağlıdır. İlk insan olan Adem (as)’dan itibaren din olabile gelen bir kavramdır. Demem o ki, yaşadığımız, hayat tarzı olarak benimsediğimiz şeyleri kendimize din olarak lanse etmekteyiz. O yüzden din; Allah’ın dini olmalıdır.
Din, tarih boyunca çeşitli şekillerde tanımlanmış ve anlaşılmış bir kavramdır. Dinin tanımı, kaynağı, anlamı ve değeri üzerine çeşitli görüşler bulunmaktadır. İşte bu konulara dair detaylar:
Din Nedir?
Din, genellikle insanların hayatlarını ve toplumsal ilişkilerini düzenleyen, inanç, düşünce ve davranışlarını belirleyen bir sistem olarak tanımlanır. Din, halk arasında genellikle “kutsal” ile ilişkilendirilir ve bu nedenle kutsal olanla ilgili duyguları ve davranışları ifade eder. Kutsal, genellikle olağanüstü, sıradışı ve evrensel bir güç olarak kabul edilen varlıklar veya kavramlar ile ilişkilendirilir.
Dinin Kaynağı ve Anlamı
Arapça Terim: Arapça’da “din” terimi, yol, yaşam tarzı, hesap günü, kanun ve hüküm gibi anlamlarda kullanılır. Kur’an’da, din insanın yaşam tarzı ve izlediği yol olarak tanımlanır. Örneğin, “Allah katında din (ed-din) İslam’dır” (3. Al-i İmran, 19) ifadesi İslam’ın Allah tarafından belirlenen doğru yaşam tarzı olduğunu belirtir.
Kur’an’da Din: Kur’an’da din, sadece İslam’ı değil, diğer inanç sistemlerini de ifade eder. “Kim İslam’dan başka bir din seçerse bu ondan kabul edilmeyecektir” (3. Al-i İmran, 85) ayeti, İslam’ın diğer dinlere kıyasla üstünlüğünü belirtirken, diğer dinlerin de varlığını kabul eder.
Batı Dillerinde Din
Batı Tanımları: Batı dillerinde “religio” veya “religion” terimleri, genellikle tanrı, metafizik alem veya kutsala yönelik duyguları, düşünceleri ve davranışları ifade eden sistemler olarak tanımlanır. Bu tanımlar, Batı kültüründeki din anlayışına göre şekillenir ve farklı bilim adamları tarafından farklı özelliklere vurgu yapılır (örneğin tanrı kavramı, ruhsal tecrübeler, tapınma).
Kapsamlı Din Tanımı
Din, insanın:
Düşünce ve İnançlarını: Zihinsel fonksiyonlarını ve inanç sistemlerini belirler.
Tavır ve Davranışlarını: Her türlü davranış kalıplarını ve yaşam tarzını düzenler.
Sosyal İlişkilerini: Diğer insanlarla ve toplumla olan ilişkilerini belirleyen bir yapıdır.
Bu genel tanım, tanrı veya metafizik varlıkları içeren sistemlerin yanı sıra, belirli bir düşünce ve yaşam tarzı sunan her türlü geleneği kapsar. Din, insanın hem bireysel hem de toplumsal yaşamını düzenleyen geniş bir sistem olarak görülür.