Ehl-i Sünnet Ne Demek? Kısaca

Question

Ehl-i Sünnet Nedir Ne Demektir?

Ehl i Sunnet Ne Demek Kisaca

Ehl-i Sünnet Hakkında Kısa bilgi

Îmân, İslâm ve Hak yolunda olan ya da Kitap ve sünnete uygunluğu kabul edilen bir mezhebe tabi olanlar için kullanılan bir kavramdır. Selefiyye, Maturîdiyye ve Eş’ariyye, ehl-i sünnet mezhepleridir.
Diyanet dini kavramlar sözlüğü

CEVAP-2

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, İslam dininin en büyük koludur ve dünya genelindeki Müslümanların %75-80’ini kapsar. Bu terim, Hz. Muhammed’in ve sahabelerinin dinin temel konularında takip ettikleri yolu benimseyen ve yaşayan Müslümanları ifade eder.

Ehl-i Sünnet’in temel özellikleri şunlardır:

Kur’an ve Sünnet’e bağlılık: Ehl-i Sünnet Müslümanları, inanç ve uygulamalarında Kur’an ve Sünnet’i temel alır.
Sahabelerin ve selef-i salihinin yolunu takip: Ehl-i Sünnet, Hz. Muhammed’in sahabelerinin ve ilk nesil Müslüman alimlerin (selef-i salih) din anlayışını benimser.
Dört mezhep: Ehl-i Sünnet fıkıh alanında Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerini takip eder.
Akıl ve naklin birlikteliği: Ehl-i Sünnet, dinin anlaşılmasında aklın ve naklin (vahiy) birlikte kullanılmasını savunur.
Tasavvuf: Ehl-i Sünnet tasavvufu da İslam’ın bir parçası olarak kabul eder ve tasavvufun Kur’an ve Sünnet’e uygun bir şekilde yaşanmasını savunur.
Ehl-i Sünnet’in diğer mezheplerden farkları:

Ehl-i Sünnet, Allah’ın sıfatları konusunda te’vil (yorum) yapmaz. Allah’ın sıfatlarını Kur’an ve Sünnet’te geçtiği gibi kabul eder.
Ehl-i Sünnet, sahabelerin hepsinin adil olduğuna inanır.
Ehl-i Sünnet, Hz. Ali’nin imametinin diğer sahabelerden üstün olmadığını savunur.
Ehl-i Sünnet, bid’at (yenilik) ve hurafelerin (halk inançları) İslam’da yeri olmadığını savunur.
Ehl-i Sünnet’in önemli alimleri:

İmam Maturidi: Kelam ilminde Maturidi mezhebinin kurucusudur.
İmam Eş’ari: Kelam ilminde Eş’ari mezhebinin kurucusudur.
İmam Azam Ebu Hanife: Hanefi mezhebinin kurucusudur.
İmam Malik: Maliki mezhebinin kurucusudur.
İmam Şafii: Şafii mezhebinin kurucusudur.
İmam Ahmed bin Hanbel: Hanbeli mezhebinin kurucusudur.
Ehl-i Sünnet, İslam dininin en büyük ve en yaygın koludur. Tarih boyunca birçok önemli alim ve devlet adamı yetiştirmiştir. Günümüzde de Ehl-i Sünnet Müslümanları dünyanın her yerinde yaşamaktadır.

BENZER KONULAR:


EHL-İ SÜNNET MEZHEBİ

Hz. Muhammed ve onun arkadaşlarının akaid (inanç) sahasında izledikleri yolu takip edenler manasına bu topluluğa Ehl-i Sünnet denilmiştir. Müslümanların ekseriyetle tabi olduğu ve takip ettiği yol bu yoldur. Yukarıda görüşlerini izah ettiğimiz ve etmediğimiz bir çok sapık mezheplerle mücadele edip onların yanlış mütalaalarından İslâm’ı kurtararak, İslâm’ın sağlam inançlarını doğru olarak açıklamaya uğraştıklarından bunlar da mezhep katagorisi içinde mütalâa edilmiştir. Bu görüşü şekillendiren belli şahıslar değil, her devirde diğer mezheplerle mücadele eden geniş Müslüman alimler ve cemaatler topluluğudur. Bu topluluğun H. 300 (ki Gaza- li’nin zuhuru)’e kadar yaşayanlarına Müta- kaddimin (önce gelenler), bundan sonraki alimlere de Mütaahhirin (sonra gelenler) adı verilmiştir. Önce gelen alimler Kur’an’daki müteşabih (manaları kapalı) ayetlerin teviline gitmemiş, üzerinde yorum yapmamışlardır. Ancak bilahare bu ayetlerin gelişigüzel yorumlanıp Müslümanların manaları açık ayetlere dayanan inançlarını sarsmaya başlayan mezhepler türeyince, sonraki alimler manaları kapalı ayetlerin (müteşabih) Kur’an’ın kati hükümlerine uygun tarzda yorumlarını yapmak mecburiyetinde kalmışlardır. Sonraki alimlerden görüşleri belli şekil kazanmış iki alim Ebul Haşan el-Eş’ari ve Ebu Mansur Muhammed Maturidi’dir. Aralarında çok tali mevzularda farklılık bulunan bu iki alim, Ehl-i Sünnet inancını temellendiren Eş’ariye ve Maturidiye mezheplerini kurmuşlardır.

İslâm’ın kader anlayışı konusunda üç ana mezhebi konu ettiğimiz için Ehl-i Sünnet’in de Cebriye ve Kaderiye karşısında aldığı tavrı ve temel görüşlerini ortaya koymamız gerekmektedir. Bu açıklamalarımız aynı zamanda İslâm’ın genel kabul görmüş görüşleri olacaktır.
Mevzumuzun başında kaderi tarif ederken Allah’ın, olacak bütün hadiseleri ezelde görüp bilmesi, zaman ve mekana göre tayin ve tesbit ederek takdir etmiş olmasıdır demiştik. Allah’ın ilim ve irade sıfatına tabi olduğunu da ifade etmiştik. Bu tarife göre Allah’ın ilim ve iradesinin zamana sebkat ederek (öne geçerek) zaman içinde olacak şeyleri tesbiti söz konusudur. Yani Allah’ın ilmi ve ona göre takdiri önce, hadiselerin zuhuru ve ona göre yaratılması -kadere göre yaratılması- sonra cereyan etmektedir.
Kainatta sürüp giden ahengi, uygunluğu ve akıllara hayret veren nizamı gözleyen insan aklı, bu nizamın bir nizamlayıcısı (programlayıcısı)nın olmasını zaruri görmektedir. Hele tevhid prensibinden hareket eden akıl sahipleri, kainatı bunsuz düşünmemektedirler. Yani biz günlük işlerimizi programsız yapamazken, koskoca kainat nasıl programsız olabilir. İşte kader bu programın kendisidir.
Bu programı Allah, ezel ve ebedi kuşatan zamansız ilmiyle hadiseleri kuşatarak yapmıştır. Olacak şeylerin onun ilmi dışında cereyan etmesi mümkün değildir. Eğer mümkün olsaydı Allah’ın ilmi bu takdirde cehalet olurdu. Cehalet ise Allah’ın şanına uygun değildir. İşte Allah bu ilmiyle bildiği şeyleri ezelde takdir etmiş ve yazmıştır. Olacak şeyler bu takdirin dışına çıkamaz.
Buraya kadarki izahlarda hemen hemen itiraz vaki olmamıştır. Ancak bu izahlar açısından Allah’ın insanlara bir takım emirler vererek onları sorumlu tutması, emir ve yasaklara uymayanları cehennemle tehdit etmesi söz konusu olunca, itirazlar vaki olmuş ve kader münakaşaları zuhur etmiştir.
Ehl-i Sünnet bu meseleyi şöyle ele almıştır: İnsanda zuhur eden fiiller iki çeşittir.
1- Izdırari Fiiller (Zaruri Fiiller): İnsanın bu fiilleri tamamen iradesinin dışında cereyan eder. Mesela göz kapaklarını oynatması, kalbinin çarpması, uyuması, acıkması vb. Acıkan insanı yemek yememekle mükellef tutmak zulümdür. Çünkü insan yaşamak için onu yapmaya mecburdur. Bu işler iradeyle seçmeyi gerektiren işler değildir. Onun için sorumluluk açısından konu teşkil etmezler.
2- İhtiyari Fiiller (İnsan İradesine Bağlı Fiiller): İnsanın yapmaya muktedir olduğu muhtelif işlerden her hangi birini tercihe müsait fiillerdir. Mesela inanmak veya inanmamak, görebileceğimiz bir şeye bakmak veya bakmamak, başkasının malını gaspetmek veya bundan vazgeçmek vb. insan bu işlerden birini tercih etmek yetkisine ve iradesine sahiptir. İnsanın bu yetkisine Ehl-i Sünnet “cüzi irade” demektedir. İnsan cüz-i iradesine konu teşkil eden hususlarda mesuldur.
Görüldüğü gibi Ehl-i Sünnet insanı, Cebri- ye’nin düşürdüğü mecburiyetten bu izahla kurtarmaktadır. Yani insan cüz-i iradesine konu teşkil eden hususlarda serbestir. Bu serbestlikten dolayı da mesuldur. İnsanın Kur’an ve hadisle belirlenen bütün mükellefiyetleri cüz-i iradesine konu teşkil etmektedir. Bu noktada konuya açıklık getiren birkaç ayet meali vermek faydalı olur. Bir ayette Allah: “Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Biz ona iki de yol gösterdik”19’buyurmaktadır. Bir başka ayette: “Muhakkak, yüce Allah hiçbir şeyle insanlara zulmetmez. Fakat insanlar kendi nefislerine zulmederler””01 buyurulmuştur. Birçok ayet-i kerimede Allah insanları cehennemle tehdit ederken: “İşlediklerine ceza olarak””1 “Kazandıklarına ceza olarak” 3’tabirlerini kullanmıştır. Demek ki insan bir şey işliyor, bir şey kazanıyor, bunun karşılığı olmak üzere de ceza veya mükafat alıyor. İnsan bu işleri yaparken ezeldeki takdirin dışına çıkmıyor, çünkü Allah ezelde takdir ederken insanların cüz-i iradeleriyle yapacağı işleri nazar itibara aldığından, Allah’ın takdiri insanın yapacağından farklı bir şey olmamaktadır. Yani biz bir takım şeyleri Allah takdir ettiği için mecburen yapmıyoruz. Allah bizim nasıl yapacağımızı bildiği için öylece takdir etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla kaderin dışına çıkmamaktayız. Bunu bir misalle açıklayarak anlamaya çalışalım: Diyelim ki uzay araştırmacıları modern bilimden elde ettikleri verilerle 1996 yılının Haziran ayının 12. günü saat 15’de güneşin tutulacağını hesapladılar ve takvimlere yazdılar. Aynı gün ve saatte de diyelim ki güneş tutuldu -ki bu mümkün olmaktadır- şimdi düşünelim. Güneş onlar tesbit ettiği için mi tutuldu? Yoksa güneş zaten tutulacağı için mi onlar tesbit ettiler? İşte kader de bunun gibidir. Allah’ın ilmi maluma tabidir. Güneşin tutulacağını bilmek ilim, güneşin tutulacağı hadisesi de malumdur. Yani güneş tutulmayacak olsaydı onun tutulacağını bilmek söz konusu olmazdı.’
İnsanın cüz-i iradesiyle mesul olduğunu ve kaderin icbarı altında olmadığını Ehl-i Sünnetin görüşleri doğrultusunda izah ettikten sonra, insanın cüz-i iradesiyle işlediği işleri kendisinin mi yoksa Allah’ın mı yarattığı problemine gelelim. Yukarıda izah ettiğimiz gibi Kaderiye ve benzeri görüşler insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olduğu iddiasındadırlar. Ehl-i Sünnetin bunları reddedişini şöylece izah etmemiz mümkündün Allah (c.c.) bir ayette “Allah her şeyin yaratıcısıdır””14 buyurmaktadır. Buna benzer ayetler Kur’an’da sayılamayacak kadar çoktur. Yukarıda tercümesini verdiğimiz ayeti yeri geldiği için burada da zikrediyorum. “Allah sizi de yaptıklarınızı da yaratmıştır.””15 Demek ki her şeyi yaratan Allah bizim yaptıklarımızı da yaratmaktadır. Biz ise iyi işler yapabildiğimiz gibi kötü işler de yaparız. 0 halde hayrı (iyiyi) de şerri (kötüyü) de Allah yaratır. Kaderiye şerri yaratmasını Allah’ın şanına uygun görmediklerinden insanı kendi fiilinin yaratıcısı kabul etmişlerdir. Halbuki hal böyle olursa Allah’ın şerleri yaratmamasından dolayı O’nun yaratma sıfatı mahdut ve fenalıklar onun iradesi dışında bulunurdu. O takdirde haşa aciz olurdu. Bu sebepledir ki Ehli Sünnet Allah’ın şerri de yarattığını kabul etmiş, ancak şerre rızasının olmadığını, insanların şerri istediklerinden Allah’ın da yarattığını kabul etmişlerdir. İnsanın cüz-i iradesine konu teşkil eden şeyleri de Allah yarattığına göre insanın sorumluluğu nerede kaldı? diye soru akla gelebilir. Buna verilecek cevap şudur. Bir şeyi yaratmak demek onun her türlü inceliklerine vakıf olarak onu yoktan var etmek demektir. İnsan ise bundan acizdir. Mesela insan ruhuna görme kabiliyeti veren, ruh ile göz arasındaki münasebeti kuran ve göz fabrikasına ışığın bir hammadde gibi girerek görmeyi neticelendirmesini takdir eden Allah’tır. Bu fiillerde insan irade ve kudretinin hiçbir tesiri yoktur. O halde görme fiilini yaratan ancak Allah’tır.”61 Fakat Allah bazı şeylere bakmasını insana helal, bazılarını da haram kılmıştır. Helal olan şeye bakarsa iyi iş işlemiş olur, haram olan şeye bakarsa kötü iş işlemiş olur. Sonuçta her ikisini de Allah yaratır ancak insan iyi veya kötü cihetlerinden birini kazanmış olur. İşte Ehl-i Sünnet, insanın iradi fiilleriyle işlediği o fiili kendi hesabına kesbettiğini (kazandığını) ancak yaratmadığını böylece ortaya koymuştur. İnsanın iradi bir fiili kendisinin istememesi durumunda, hele hele ucunda sorumluluk da varsa Allah’ın yaratmayacağı açıktır.
Bütün bu izahlardan sonra Ehl-i Sünnetin vardığı sonuçları ve kader konusundaki inanç esaslarını özetlersek şöyle diyebiliriz: Allah her şeyi yarattığı gibi bunun içinde kü- für-iman, günah-sevap cinsinden olan insan fiillerinin tümünü yaratır. Kul kesbeder (kazanır). Kainatta olup biten herşey Allah’ın takdiriyledir. Ancak insanlar zorlama altında değildir. İnsanlar irade fillerini Allah takdir ettiği için yapmaz, ancak Allah insanların yapacağı işleri önceden bildiği için bildiği gibi takdir etmiştir. Bu inanç esaslarına inanmak imanın gereğidir.

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answers ( 2 )

    1
    2021-09-02T13:19:39+03:00

    Ehl-i sünnet; iman ve İslam yolunda olan, Kitap ve sünnet üzere yaşayan ve aynı zamanda kitap ve sünnete uygun olan mezhebe tabi olan kimseler için kullanılan bir tabirdir.

    Ehli sünnet mezhepleri Selefiyye, Maturîdiyye ve Eş’ariyye’dir.

    Ehli sünnet Rasulullah (sav)’in ve sahabenin izlemiş olduğu yolu takip edenlerdir.

    En iyi cevap
  1. Ehl-i Sünnet, İslam inancının temel prensiplerini benimseyen ve Hz. Muhammed’in sünnetine uyan Müslümanları ifade eden bir terimdir. Bu terim, “Sünneti yaşayanlar” veya “Sünnete uyanlar” anlamına gelir. Ehl-i Sünnet, İslam’ın temel öğretilerini, Kur’an’ın yanı sıra Hz. Muhammed’in hadislerini (sözleri, eylemleri, onayları) takip eden bir topluluktur.

    Ehl-i Sünnet’in temel inançları arasında Allah’ın birliği (tevhid), peygamberlerin risaleti, meleklerin varlığı, kaderin Allah tarafından belirlenmesi gibi İslam’ın ana prensipleri bulunmaktadır. Ayrıca, Ehl-i Sünnet inançlarını öğreten eserler arasında “Amentü” olarak bilinen temel inanç bildirisi yer almaktadır.

Cevapla