Paylaş
Evlilikte Milliyetçilik
Question
Evlilik
Selamünaleyküm Hocam,
22 yaşındayım yaşıtım bir hanımefendiyle sözlendim, lakin bu aralar sorunlar yaşamaktayız,
Ben Kürdüm sözlüm ise Türk ve kendisi Milliyetçi oldugunu kendi ırkıyla gururlandığını sürekli dile getiriyor ve sürekli benim ırkımada bir ön yargı içinde malum terör olaylarından dolayı kürtçe duymaya bile tahammülü yok rahatsız oldugunu söylüyor ve nasip olurda evlenirsek çocuklarımızıda Milliyetçi yapacağını söylüyor,
Ne mutlu Türküm demesini ögretecek miş,bende sonuçta Türk olmadıgım için bunun çocukla aramızda bir mesafeye yol açacagını söylüyorum siz bu konuda ki görüşünüz ne olur.
Son olarak birde Bozkurt işareti yapmayı çok seviyorlar ve çocuguda ögretecem diyor bende diyorum bunun dinimizde yeri yok, Biz Kürtlerde vatanımızı seviyoruz elbette vatanı korumakta bizim dini bir görevimiz fakat ben vatanımı bu vatana hayırlı biri olarak çocuğumuda bu vatan için hayırlı bir evlat olarak büyüterek onun güzel bir iş sahibi bu vatana hizmet etmesi gerektiğini, vatan sevgisinin ırk üzerinden degil Allah inancı üzerinden gelmesi gerektiğini söylüyorum. Bu işareti yapmak doğrumudur dinimiz de yeri var mıdır.
Sizce ne yapmayalım bu konuda düşünceleriniz nelerdir.
Cevap:
Irkçılık belli bir ırkın doğal üstünlüğünü savunan teori ve görüştür. Kalıtım yoluyla geçen fiziki özelliklerle kişilik, zeka ve kültür özellikleri arasında bir sebeb-sonuç bağlantısı bulunduğu inancından kaynaklanır. Tarih boyunca üstün sayılan ırkların diğer ırklar üzerinde egemenlik kurma ve sömürme girişimlerinde meşrulaştırıcı bir gerekçe olarak kullanıldı. Toplumlar arasındaki birlik ve dayanışmayı yok etmesi, zulüm ve sömürüye neden olması yüzünden dinimiz İslam tarafından kesin biçimde yasaklandı. Bozkurt işareti dini bir simge değil daha çok siyasi bir simgedir. Bu işareti dinen yapmakla mükellef değilsiniz.
İslâm, zulüm ve sömürüye yol açan tüm inanç ve düşünceler gibi ırkçılığı da yasaklamıştır. Kur’an ırkların aynı kökten geldiklerini ifade ederek, üstünlük iddialarının temelsizliğini ortaya koymuştur. Tüm insanlar ve uluslar Hz. Adem (a.s) ile eşi Havva’dan yaratılmıştır. İnsan toplumunun ırklara, kabilelere ayrılması da onların tanışmaları ve yardımlaşmaları amacına bağlıdır. Zulüm ve sömürüye neden olacak kalıtımsal bir üstünlük söz konusu değildir. İnsanların ve toplumların iyilik ve üstünlükleri yalnızca inançlarına, yaşama biçimlerine bağlıdır, Allah’ın emirlerine uyma, yasaklarından kaçınma konusundaki titizliklerinden kaynaklanır (el-Hucurat, 49/13).
İslâm’a göre ırk öğesi insanlara doğal bir üstünlük sağlamadığı gibi medenî bir toplumun oluşmasında da temel etken değildir. Medenî bir toplum, hayvanlar gibi iç güdüleriyle birlikte yaşayan insanlardan değil, özgür iradeleriyle seçtikleri inanç ve idealler çevresinde toplanan insanlardan oluşur. Bu nedenle İslâm toplumu İslâm’ı bir din, bir hayat düzen ve biçimi olarak benimseyen insanların oluşturduğu toplumdur. Belirleyici tek etkenin inanç olduğu bu toplumun oluşmasında başka hiçbir maddi ya da manevi etkenin katkısı yoktur. Aynı akide çevresinde birleşen insanlar, kan bağları olmasa da kardeştirler (el-Hucurât, 49/10). Buna karşılık, aynı inancın paylaşılmaması durumunda, baba oğul arasında bile bir yakınlıktan söz edilemez. İman etmediği için babasının çağrısına uymayan Hz. Nuh’un oğlu onun ailesinden sayılamaz (Hud, l l/46). Aynı inancı paylaşan müminler küfrü tercih etmeleri durumunda ne babalarını, ne de kardeşlerini veli edinebilirler (et- Tevbe, 9/23). Hiçbir mümin, babası, oğlu, kardeşi ya da diğer bir yakını da olsa, Allah’a ve Peygamberine düşman olan kimseye sevgi besleyemez (el-Mücadele. 58/22).
Hz. Peygamber (s.a.s)’de câhilî bir âdet olan ırkçılığı sık sık gündeme getirerek eleştirmiş ve yasaklamıştır. Veda haccı sırasında, Veda Hutbesi olarak bilinen ünlü konuşmasında Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Araba, beyaz renklinin siyaha, siyah renklinin beyaza bir üstünlüğü olmadığını, üstünlüğün yalnızca takva ile olduğunu ilan etmiştir. Mekke’nin fethinde, Kabe’yi tavaf ettikten sonra yaptığı konuşmada Hz. Peygamber (s.a.s) aynı gerçeği şöyle dile getirmiştir: “Sizden câhiliyye ayıplarını ve büyüklenmesini gideren Allah’a hamd olsun. Ey insanlar, tüm insanlar iki gruba ayrılırlar. Bir grup iyilik yapan, iyi olan ve kötülükten sakınanlardır ki bunlar Allah nazarında değerli olan kimselerdir. ikinci grup ise günahkar ve isyankar olanlardır ki bunlar da Allah nazarında değersiz olanlardır. Yoksa insanların hepsi Adem’in çocuklarıdır; Allah Adem’i de topraktan yaratmıştır.” Irk üstünlüğü düşüncesinin temelsizliği başka bir hadiste de şöyle ortaya konur “Hepiniz Adem’in oğullarısınız, Adem de topraktan yaratılmıştır. İnsanlar babaları ve dedeleri ile övünmekten vazgeçsinler. Çünkü onlar Allah nazarında küçük bir karıncadan daha değersizdirler” (Tirmizi Tefsir sure, 49).
Hz. Peygamber (s.a.s) insanların aynı kökten geldiklerini ve üstünlüğün yalnız takva ile ölçülebileceğini belirtmekle yetinmeyerek Allah’ın insanları ırklarına göre değerlendirmeyeceğini de ısrarla vurgular. Bir hadislerinde “Allah kıyamet günü sizin soyunuzdan-sopunuzdan sormayacaktır. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız kötülüklerden en çok sakınanınızdır.” buyurmuştur. Aynı anlam diğer bir hadiste de şöyle dile getirilir: “Allah sizin mallarınıza ve şekillerinize bakmaz; fakat O sizin kalblerinize ve amellerinize bakar (Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9). Bütün bu gerçek ve uyarılar karşısında ırkçılık davası güden kişinin müslümanlık iddiasının bir anlamı yoktur. Hz. Peygamber (s.a.s), “ırkçılık davasına kalkışan bizden değildir, ırkçılık üzerine savaşa girişen de bizden değildir”. (Müslim, İmare, 53, 54, 57) buyurarak böyle bir kişinin yerini tesbit etmiştir.
İslâm, getirdiği evrensel kardeşlik ilkesi ile Cahiliyye döneminde şiddetle hüküm süren ırkçılık adetini ezip yok etti. Kendilerini soylu ve üstün gören Mekke aristokratlarının zulüm ve baskılarına rağmen İslâm, Romalı Süheyb, Habeşli Bilal ve İranlı Selman gibi aşağılanan insanların çabalarıyla başarıya ulaşarak evrensel bir toplum oluşturdu. Ne yazık ki Emeviler döneminde İslam egemenliğinin yerini alan saltanatla birlikte birçok cahiliye adeti gibi ırkçılık da yeniden canlandı. Arap olmayan müslümanlar tümden mevali sayılıyor, Kureyş dışındaki Araplar bile küçümseniyordu. Emevilerin sürdürdüğü ırkçı politika kısa zamanda Arap olmayan müslümanlar arasında da ırkçı eğilimlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Özellikle Farslar ve Türkler arasında başlayan bu eğilim giderek Şuubiye olarak anılan ırkçı, ulusalcı hareketlere dönüştü. Emevilerin yıkılmasında önemli bir etken olan Şuubiye hareketi Abbasiler döneminde etkisini yitirmekle birlikte bütünüyle yok olmadı. Evleneceğiniz eş adayına ırçılığın dinen yasak ve günah olduğunu anlatıp, bu gibi tefrikaya yol açacak davranışlardan uzak kalmasını tavsiye ediniz.
Benzer Konular:
Cevapla