Farz ne demektir? Dini Kavram olarak Farz

Question

Farz nedir? İslam da farz kavramı

Farz ne demektir Dini Kavram olarak Farz

Ayet ve Hadisler ışığında FARZ Terimi

FARZ HAKKINDA GENİŞ BİLGİLER

A— Kavram Farz, sözlükte, takdir etmek, beyan etmek, nasip, pay gibi anlamlara gelir. doğulu ferâiz’dir.

Fıkıh usulü terimi olarak ise, Şki’in (Allah ve Rasulünün), mükelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği fiil demektir. Mesela, namaz, oruç, zekât, hac, ana-babaya iyilik etmek, borçları ifa etmek birer farzdır. Fakihlerin çoğunluğuna göre “farz” ile “vâcip” eşanlamlı kavramlar olup, ister kafi ister zannii delil ile olsun, yapılması kesin ve bağlayıcı tarzda talep edilen fiili ifade ederler. Talep edilen fiili yerine getiren sevabı, özürsüz terkeden ise cezayı hak eder. Hanefiler, farz ile vâcibin sözlük manası itibariyle aynı anlama geldiğini kabul etmekle birlikte bunları terim olarak farklı içerikte kullanırlar. Esasen Hanefiler’in görüşü, gerek farz gerekse vâcibin yapılmasının kesin ve bağlayıcı tarzda istenmiş olduğu noktasında çoğunluğun görüşü ile birleşmektedir.
Ancak Hanefiler’e göre farz, kat’i (kesin) bir delil ile, vâcip ise zannT bir delil ile sabit olmuştur. Yine Hanefiler, vâcip kelimesini bazan farzı da içerisine alacak şekilde kullanırlar. Ayrıca farzı; itikadi-ameli farz ve ameri farz şeklinde ikiye taksim ederler, ameli farza vâcip adını da verirler. Hanefiler, bu ayırıma bazı fıklıT sonuçlar bağlamışlardır. Şöyle ki: Şer’? bir konuda farz terkedilirse, o amel batıl olur. Buna karşılık vâcipin terki ile amel batıl olmaz. Mesela, Arafat’ta vakfe yapmayan kimsenin haccı batıl olur. Çünkü vakfe farzdır. Bir kimse, Safa ile Merve arasında sa’yı terkederse, haccı batıl olmaz. Çünkü sa’y vâcip olup ifası kat’? bir delil ile sabit olmamıştır. Yine namazda kıraatı tamamen terkeden kimsenin namazı geçersiz olur. Çünkü namazda Kuriânician bir miktar okumak (kıraat) farzdır. Buna karşılık, namazda Kur’ân’ın herhangi bir yerinden bir miktar okuyup, Fâtiha’yı terkeden kimsenin namazı mekruh olmakla birlikte geçerlidir. Çünkü Fâtiha’yı okumak, zanni bir delil olan haber-i vâhid ile sabit olduğundan, vâciptir. Halbuki Hanefiller, namazda Fâtiha sûresini okumayı farz anlamında vâcip kabul ettiklerin-den, onlara göre bunun terki halinde namaz batıl olur (ayrıca bk. VACİP). Hanefiler’e göre, farz ile vâcip arasındaki ayırımın bir başka sonucu da şudur: Farzın inkârı küfrü gerektirir, vâcibin inkârı ise küfrü gerektirmez, ancak vâcibi inkâr eden kimse sapıklığa (dalalete) düşmüş sayılır. Mesela, namaz veya zekâtın din? bir görev olduğunu inkar eden kâfir olur;çünkü bu durumda o, kat’i bir delil ileşer’an sabit olan bir emri inkâr etmiştir. Fakat sübut veya delâlet bakımından zanni bir delil ile sabit olan bir vâcibi inkâr eden kâfir olmaz.
Cumhur-ı fukahaya göre de kat’i bir delil ile sabit olan bir hükmü inkar ile kişi küfre girmiş olur. Fakat onlara göre, farz ve vâcip eşanlamlı kavramlar olduğundan, bunun inkârının sonucunu belirleyebilmek için hükmün deliline bakmak gerekir. Şayet kat’l bir delil ile sabit olmuşsa, böyle bir farzı (vâcibi) inkâr eden kimsenin kâfir olduğuna hükmedilir; zann? delil ile sabit olmuşsa hükmedilmez. Öte yandan, Ahmed b. Hanbel’den, Kur’an ile sabit hükümler için farz, sünnet ile sabit hükümler için ise vâcip terimini kullandığına dair bir rivâyet bulunmaktadır.

B- Farz Hükmünü Gösteren Kavramlar Bir fiilin farz olduğunu gösteren ifadeler hep aynı tarzda değildir:

1- Şki’in, bir fiilin yapılmasını emir sıygası ile istemesi -aksine delâlet eden bir karine yoksa- fiilin farz olduğunu gösterir. Mesela, “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin” (el-Bakara 2/43), “Akitlerin gereğini yerine getirin” (el-Mâide 5/1) âyetlerinde olduğu gibi.

2— Şki’in bir fiilin yapılmasını “farz oldu”, “vâcip oldu”, “emrolundu”, “emrediyor”, “yazıldı” gibi, mahiyetleri icabı zorunluluk ve bağlayıcılık ifade eden kelimelerle istemesi, fiilin farz olduğunu gösterir. Mesela, “Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazıldı” (el-Bakara 2/183) âyetinde orucun farz olduğu, “Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya (ihtiyaç duydukları şeyleri) vermeyi emreder” (en-Nahl 16/90) âyetinde adaletli hüküm vermenin, iyilik yapmanın, muhtaç akrabaya yardım yapmanın farz olduğu ifade edilmiştir. Bazan vasiyet kelimesi de farz anlamına kullanılır. Meselâ, “Allah, çocuklarınız hakkında, erkeğe iki kızın hissesi kadar vasiyet eder.” (en-Nisâ 4/11) âyetindeki “vasiyet eder” fiili, “emreder” anlamına gelmektedir.

3— Kendileri ile ihbar (haber verme) değil, emir kasdedilen bazı haber cümleleri de farz hükmü ifade eder. Meselâ, “içiniıden ölenlerin geride bıraktıkları ıevceleri, kendi kendilerine (evlenmeden) dört ay on gün beklerler” (el-Bakara 2/234), ve “Boşanmış kadınlar kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler” (el-Bakara 2/228) âyetlerindeki, “beklerler” fiili, “beklesinler” anlamında kullanılmıştır.

4— Bir hükmün bütün insanlara veya belirli zümreye yüklendiğini haber veren nasslar da farz hükmü ifade ederler. Meselâ, “Ona gücü yetenlerin o evi (Beytullahı) hac etmeleri, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır” (Al-i imran 97, âyetinde haccın 3, zenginlere farz olduğu, “Onların (annelerin) dinen ve örfen makul ölçüler içinde yiyeceğini ve giyeceğini sağlamak, çocuğun babasına aittir” (el-Bakara 2/223) yetinden karının nafakasını kocasının vermesinin farz olduğu hükmü çıkarılır. Yine, “Eğer borçlu darlık içinde bulunuyorsa, ona geniş bir zamana kadar mühlet (verin)” (el-Bakara 2/28o) âyetinden borcu ödeyecek gücü olmayan borçluya mühlet verilmesinin farz olduğu anlaşılır. 5— Şâri’, bir fiili yapana güzel karşılık ve sevap vereceğini, terkedenin ise ağır cezalara uğratılacağını bildirmişse, bu da fillin farz olduğunu gösterir. Meselâ “Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse, (Allah) onu cennetlere koyar” (en-Nis5 4/13), “Allah ve Peygamber’ine iman edenler yok mu, işte onlar sıddık olanlardır. 57/19), “Kim Allah’a ve Peygamber’ine isyan eder ve sınırlarını aşarsa, Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe katar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır” ( 4/14), âyetlerinden Allah’a ve Peygamber’ine itaat etmenin farz olduğu hükmü çıkarılır.

FARZ KONUSU DEVAM EDECEK

C— Kısımları Farz (vâcip), değişik açılardan taksime tabi tutulmuştur:

a) Edâ edileceği vakit açısından: vâcip (farz), mutlak vâcip, mukayyed vâcip olmak üzere iki kısma ayrılır. Mutlak vâcip, edâ edilmesi için belirli bir vakit tayin etmediği vkiptir. Keffâretler, muayyen zaman belirtilmeden yapılmış nezirler gibi. Mutlak vâcibin hükmü, mükellefin onu istediği zaman yerine getirebilmesidir. Mukayyed vâcip ise, Şki’in, edâ edilebilmesi için belirli bir vakit tayin ettiği vâciptir. Bu vâcipin edâsı için bir başlangıç ve bir bitiş vakti vardır. Mükellef, bu vâcibi belirlenmiş vakit içinde tam olarak yani bütün şart ve rükünleri taşır şekilde ifâ ederse, bu fiile edâ denir. Vakti içinde fakat eksik bir şekilde ifâ edip sonra yine vakti içinde tam olarak tekrar yerine getirirse, bu fiile iade denir. Mükellefin bu vâcibi vakti geçtikten sonra ifâ etmesine ise kaza adı verilir. Mukayyed vâcip; dar vakitli vâcip (mudayyak vâcip), geniş vakitli vâcip (muvassa’ vâcip) ve bir yönüyle dar, diğer yönüyle geniş vakitli vâcip (zü’ş-şebeheyn vâcip) olmak üzere üç neviciir. Ramazan orucu gibi kendi cinsinden başkasının ifâsına imkân vermeyecek dar vakitli vâcibin, vaktin girmesiyle edâ edilmesi gerekir. Mukayyed vâciplerden beş vakit namaz gibi kendi cinsinden başkasının ifâsına imkan verecek geniş vakitli ibadetin, vaktin başlangıcında yerine getirilmesi şart değildir. Mükellef bu tür bir vâcibi vaktin herhangi bir cüz’ünde eciâ edebilir ve vaktin başlangıcında edâ etmediğinden ötürü günahkar olmaz. Hac ibadeti, bir bakıma dar vakitli vâcipe, bir bakıma geniş vakitli vâcibe benzemektedir. Geniş vakitli vâcibin edâsı, vaktin aynı cinsten vâcibin ifâsına müsait olmasından ötürü, ancak özel olarak niyet edilmesi halinde geçerli olur. Hanefiler’e göre, dar vakitli vâcibin edâsının geçerli olması için mutlak niyet (o vâcibi özel olarak belirtmeksizin, mesela “Ramazan orucu” veya “farz olan oruç” şeklinde bir kayıt koymaksızın “oruç tutmaya niyet ettim” şeklinde niyet edilmesi) yeterlidir. Çoğunluğa göre ise, dar vakitli vâcipler için de özel olarak niyet edilmesi gerekir. Hac ibadetinin niyeti, dar vakitli ibadetin niyeti gibidir. Mukayyed vâcip vaktinde eciâ edilince zimmeten borç (yükümlülük) düşer. Böyle bir vâcip, vaktinden önce edâ edilemez ve bir özür ve ruhsat olmaksızın da kazaya bırakılamaz. Bu tür bir vâcibi, özürsüz yere kazaya bırakmak büyük bir günahtır. Bununla birlikte, bir ibadet vaktinde ifâ edilmeyince zimmette bir borç olarak kalır ve kazası gerekir. Bir ibadet kaza edilmekle yerine getirilmiş olur. Ancak bunun özürsüz olarak gecikmesinden dolayı meydana gelen günahın affedilmesi için teybe ve istiğfar edilmesi gerekir.

b) Mükellefi açısından: ifâ etmesi istenen kişi açısından vâcip, aynğivâcip, kifâî vâcip olmak üzere iki kısma ayrılır.
Ayrıî vâcip, mükelleflerin herbiri tarafından ifâ edilmesini istediği vâciptir. Mesela, beş vakit namaz, oruç, hac, zekât gibi. Her bir mükellefin bu tür vâcibi yerine getirmesi gerekir. Kiffi vâcip ise, Şkrin belirli kişiler tarafından değil, toplum içerisinde bazı fertler tarafından yerine getirilmesini istediği vâciptir. Allah yolunda cihad, selamı almak, cenaze namazı, insanların ihtiyaç duydukları san’at ve ilimleri öğrenme gibi. Kiffi vâcipte toplum yararı esas olduğundan, bu tür vâcipler bazı kişiler tarafından yerine getirilirse diğerlerinin sorumluluğu düşer, hiç kimse tarafından yerine getirilmezse vâcibi yerine getirebilecek durumda olan mükellefler günahkâr olur. Ancak bazan bir kifâî vâcip, ayrıî vâcip haline dönüşebilir. Mesela, bir yerleşim biriminde tek bir din bilgini bulunuyorsa, artık fetva veya yargı görevini kabul edip ifâ etmesi onun hakkında ayrı? vâciptir. Yine bir kentte tek bir doktor bulunuyorsa, artık orada bulunan hastaya müdahale etme görevi, onun hakkında ayrı? bir vâciptir. Bir olaya tanık olan bir kişinin şahitlikte bulunması da böyledir.

c) istenen fiilin belirli olup olmaması bakımından Yapılması istenen fiili belirlemede mükellefe seçim hakkının tanınmış olup olmaması açısından vâcip muayyen vâcip ve muhayyer vâcip şeklinde iki kısma ayrılır. Muayyen vâcip, Şâri’in, değişik işler arasında seçim hakkı tanımaksızın yapılacak işi aynen belirleyerek istediği vâciptir. Namaz, oruç, gasbedilen malın iadesi, satın alınan malın kararlaştırılmış olan bedelinin ödenmesi gibi. Bu tür vâcibin hükmü, vâcip olan fiilin kendisi yerine getirilmedikçe mükellefin zimmetinin borçtan kurtulmamasıdır. Muhayyer vâcip ise, Şkiiin bir tek işi aynen belirlemeden, birkaç işten birini yapmakta serbest bırakarak talep ettiği vâciptir. Meselâ, yemin keffâretinde durum böyledir. Zira, yemin keffâreti hük-münü düzenleyen âyette, yükümlüye şu üç işten birini seçme hususunda seçim hakkı tanınmıştır. On fakiri doyurmak, on fakiri giydirmek, bir köle azat etmek. Bu üç şeyden birine gücü yetmeyen kişi bakımından ise, artık vâcip muayyen (belirli) olup, böyle bir kimsenin, üç gün oruç tutması gerekir.

d) Miktarının belirli olup olmaması bakımından: Vâcip, miktarının belirli olup olmaması açısından muhadded vâcip ve gayri muhadded vâcip kısımlarına ayrılır. Şeran ifâ edilmesi gerekli ve miktarı belirli olan vâcibe muhadded vâcip, bu nitelikte olma-yana da gayri muhadded vâcip adı verilir. Mesela, beş vakit namaz, zekât, fıtır sadakası, satın alınan malın bedeli muhadded vâciptir. Muhadded vâcip sebebi ve vücub şartları gerçekleştikten sonra şer’an belirlenen şekil ve miktarda ifâ edilirse zimmet-ten borç düşer. Zulme uğrayan kişiyi kurtarma, misafire ikramda bulunma gibi miktarı belli olmayan gayri muhadded vâciplerde aslolan ihtiyacın giderilmesidir. Zaruri ihtiyacın giderilmesinde esas alınacak ölçü ise, kişiden kişiye, bölgeden böl-geye, zamandan zamana değişebilir. Bu tür görevler, —mesela devlet tarafından vergi düzenlemeleri içine katma gibi bir yolla miktarı belirli hale gelmedikçe— kişinin vicdanına bırakılmıştır; mükellef kendi imkanını ve ihtiyaç durumunu dikkate alarak bu görevi ifâya çalışır. Fahrettin Atar

Dini Sitelerimiz

Benzeri konular:

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answer ( 1 )

    1
    2025-01-01T18:16:48+03:00

    Farz, İslam dini açısından önemli bir terimdir ve yapılması zorunlu olan, kesinlikle yerine getirilmesi gereken ibadet ve görevler için kullanılır. Farz, Allah’ın emirleri ve Peygamber Efendimiz’in (sav) sünneti doğrultusunda, müslümanların yerine getirmeleri gereken temel yükümlülükleri ifade eder. Farz bir şeyi terk etmek, günah sayılır ve kişinin sorumluluğunu yerine getirmemesi anlamına gelir.

    İslam hukukunda farz, genellikle iki kategoriye ayrılır:

    Farz-ı Ayn: Her bireyin doğrudan yerine getirmesi gereken farzlardır. Örneğin, günlük namazlar (beş vakit namaz) ve oruç tutmak Ramazan ayında farz-ı ayn olarak kabul edilir. Her birey için bu tür farzlar geçerlidir.

    Farz-ı Kifaye: Bir topluluk içinde bazı kişilerin yerine getirmesi yeterli olan farzlardır. Eğer bu görev bir grup insan tarafından yerine getirilirse, diğerleri sorumluluktan kurtulur. Örneğin, cenaze namazı, ilim öğrenmek ve yaymak, toplumda adaletin sağlanması gibi görevler farz-ı kifaye kategorisindendir.

    Farz olan bir ibadetin ya da eylemin yerine getirilmesi, Allah’ın emirlerine itaat ve İslam’ın temel prensiplerine uygun yaşama anlamına gelir.

    En iyi cevap

Cevapla