Feraset ile ilgili sözler

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Feraset ile ilgili Sahabelerin ve Alimlerin Güzel Sözleri

Feraset ile ilgili sozler

FERASET İLE ZAN FARKI

5658. İbnu’l-Kayyim (rh.) şöyle demiştir: “Ferasetle zan arasındaki fark: Zanda hata da vardır isabet de. Zan, kalbin karartısıyla -nûruyla, temizliğiyle kirliliğiyle olabilir. Bundan dolayı Allah, zannın çoğundan sakınmayı emrederek, bir kısım zannın günah olduğunu belirtmiştir. Ferasete gelince Allah, feraset sahiplerinden övgüyle şu şekilde bahsetmiştir: “Şüphesiz bunda, işaretten anlayanlara nice ibretler vardır.” (Hicr, 15/75) İşaretten anlayanlar, feraset sahipleridir.” [et-Turuku’l-Hukmiyye, 12]

5659. İbnu’l-Kayyim (rh.) şöyle demiştir: “Ferasetli kimse, Allah’ın kalbine attığı nurla bakar. Feraset göze geçerek başkasının göremeyeceği şeyleri görür.” [er-Rûh, 240]

5660. İbnu’l-Kayyim (rh.) şöyle demiştir: “Doğru feraset, Allah’ın kalbe attığı bir nurdur. Kişi bununla hak ile batılı, doğru ile yalanı birbirinden ayırır.” [Medaricu’s-Salikîn, 1/148]

5661. Şâh Şücâ Kirmanî (rh.) şöyle demiştir: “Kim gözlerini haramlardan korur, nefsini şüpheli şeylere karşı tutar, iç dünyasını devamlı olarak murakabe ile imar eder, dışıyla sünnete tabi olur ve kendisini helâl şeyleri yemeye alıştırırsa firaseti açılır.” [el-l’tisâm, 1/166]

5662. Şeyhulislam İbn Teymiyye (rh.), Kirmanî’nin sözü hakkında şu yorumda bulunur: “Allah Teâlâ, kulunu yaptığı amel karşılığında mükafatlandırır. Basiret nûrunu bırakır. Ona, ilim, marifet ve kalp irfanıyla elde ettiği diğer şeylerin kapısını açar.” [Mecmûu’l-Fetāvā, 15/426]

5663. Ebu Osman en-Neysâbûrî (rh.) şöyle demiştir: “Söz ve fiilinde sünneti kendisine önder yapan insan, konuştuğunda hikmetli konuşur. Hevâyı nefsine kılavuz yapan ise konuştuğunda bid’at konuşur. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Eğer ona itaat ederseniz hidayete erersiniz.” (Núr, 23/54) (Местûu’l-Fetävä, 11/210]

5664. Şeyhulislam İbn Teymiyye (rh.), Müslim’deki Huzeyfe’nin (r.a) rivayet ettiği Deccal kıssası hakkında şöyle demiştir: “Sahih hadisteki, “Deccal’in gözlerinin arasında ‘kâfir’ kelimesi yazılıdır. Okuması olan olmayan her müslüman o yazıyı okur.” ifadesi, özellikle fitne zamanlarında Allah ve Rasûlü adına yalan uyduran kimseler gibi bir başkası için açık olmayan şeyin mümin için belirgin olabileceğini gösterir. Allah, onun eliyle çok büyük ve dünyayı sarsacak felaketler meydana getirse de Deccal, Allah’ın yarattığı en yalancı varlıktır. Deccal’i gören kimse fitneye tutulur. Allah, onun durumunu mümine gösterir, böylece mümin kimse Deccal’in yalancı olduğuna inanır. Kalpteki iman ne kadar kuvvetli olursa, bu işleri anlaması da o kadar güçlü olur. Hakikati, bâtıldan ayırır. İman zayıfladıkça, bunu anlamak da zayıflar. Bu, karanlık bir evdeki güçlü kandil ile zayıf kandil gibidir.” [İbn Teymiyye, Mecmûu’lFetává, 20/45)

5665. Huzeyfe bin el-Yemân (r.a) şöyle demiştir: “Müminin kalbinde, parlayan bir kandil vardır.” [İbn Teymiyye, Mecmüu’l-Fetāvā, 20/45)

5666. Ömer bin Hattab (r.a) şöyle demiştir: “Allah’a itaat edenlerin ağzına yaklaşın ve onların söylediklerini dinleyin; çünkü onlara doğru şeyler apaçık gelecektir.” [İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetāvā, 10/473]

5667. Ebu Ali el-Cûzecânî (rh.) şöyle demiştir: “İstikamet sahibi ol, kerameti isteme! Çünkü nefsin, keramet arzusu ile hareket eder, oysa Rabbin senden istikamet ister.” [İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ, 11/320)

5668. İbn Mes’ud (r.a) şöyle demiştir: “İnsanların en ferasetlisi üç kişidir: Hz. Yusuf’u incelerken karısına: “Ona değer ver ve güzel bak, umulur ki bize faydası olur ya da onu evlat ediniriz” (Yusuf, 12/21) diyen (Mısır Meliki) Aziz, Hz. Musa’yı görüp: “Babacığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edebileceğin en iyi kimse, bu güçlü ve güvenilir adamdır” (Kasas, 28/9) diyen kadın (Hz. Şuayb’ın kızı) ve yerine Hz. Ömer’i halife seçtiği zaman Hz. Ebu Bekir.” [Hakim, Müstedrek, 3320; Bkz. Minhacu’s-Sünne, 6/143)

5669. İmam Şafii (rh.) şöyle demiştir: “Feraset ilmiyle ilgili kitaplar elde etmek için Yemen’e gittim. Yazacaklarımı yazıp, toplayacaklarımı topladıktan sonra geri dönerken yolda evindeki avlunun gölgesinde oturan, mavi gözlü, şişkin yüzlü, köse bir adamla karşılaştım. Adama: “Burada konaklama imkânım var mı?” diye sorunca, adam: “Evet” cevabını verdi.” Adamın şekli feraset kitaplarındaki en kötü adamların sıfatlarına uyuyordu. Adam beni ağırladı. Ancak onun çok cömert olduğunu gördüm. Bana akşam yemeği ve güzel yiyecekler yolladı. Bineğime yem, bana da yatak ve yorgan verdi. Gece boyu yerimde kıvranıp durdum ve bu kitaplarla ne yapacağımı düşündüm. Çünkü kitaptaki tariflere göre adamın kötü biri olması gerekiyordu, fakat çok cömert biri çıktı. Kendi kendime: “Bu kitapları atmalısın!” dedim. Sabah olduğunda uşağıma: “Eyeri takıp bineği hazırla!” dedim. Uşak bineği hazırlayınca bindim ve gitmeden adama bir daha uğradım. Ona: “Mekke’ye yolun düşüp de Zú Tuvâ’ya uğrarsan Muhammed bin İdris eş-Şâfiî’yi sorup bul!” dedim. Adam: “Ben babanın uşağı mıyım!” diye çıkışınca, ben: “Hayır!” dedim. Adam: “Senin bende bir alacağın var mıydı?” diye sorunca, ben: “Hayır!” dedim. Adam: “Peki, dün senin için yaptıklarımın karşılığı nerede?” diye sorunca, ben: “Ne yaptın ki?” karşılığını verdim. Adam: “Sana iki dirheme yemek, şu kadara et, üç dirheme koku, iki dirheme de bineğine yem satın aldım. Ayrıca yatak ve yorganın da iki dirhem kirası var” dedi. Ben de uşağıma: “Oğlum! Dediği miktarı ona ver!” dedim ve adama: “Başka bir şey var mı?” diye sordum. Adam: “Evin kirası var! Çünkü rahat etmen için geniş yeri sana verip ben dar olan yerde kaldım” karşılığını verdi. İşte o zaman o kitaplara sahip olduğuma sevindim. Evin de kirasını verdikten sonra adama: “Başka bir şey kaldı mı?” diye sorduğumda adam: “Yoluna git! Allah seni kahretsin! Senin kadar kötü birini hiç görmedim!” dedi. [Hilyetu’l-Evliya, 9/143]

5670. Anlatıldığına göre İmam Şafii ile Muhammed bin Hasen (rh.) Mescid-i Haram’da otururlarken, Mescide bir adam girer. Muhammed bin Hasen: “Tahminime göre bu, marangozdur” der. Şafiî, “Onun demirci olduğunu sanıyorum” der. Adama mesleğini sorarlar. Adam şu karşılığı verir: “Önce demirci idim, şimdi ise marangozlukla uğraşıyorum.” [er-Rüh, 239]

5671. Ebu’d-Derdâ (r.a) şöyle demiştir: “Alimlerin ferasetinden sakının! Sizi yüzüstü cehenneme atacak şekilde aleyhinize şahitlik etmelerinden sakının! Vallahi bu, Allah’ın onların kalbine attığı ve gözlerine yerleştirdiği bir hakikattir.” [İ’lamu’l-Muvakkıî, 1/51]

5672. Şah Şüca Kirmani (rh.), “Şüphesiz bunda, işaretten anlayanlara nice ibretler vardır.” (Hier, 15/75) âyeti hakkında şöyle demiştir: “İşaretten anlayanlar” olarak vasıflandırılanlar, kalpleri feraset sahibi olanlardır. Bunlar, gözlerini haramdan sakınan, fuhşa tenezzül etmeyen kimselerdir. Unutmayalım ki, aynı zamanda yüce Allah, iman ehli olanlara, gözlerini haramdan sakınmalarını, ırzlarını gerçek manāda korumalarını emrettikten sonra şöyle buyurmuştur: “Allah, bütün göklerin ve yeryüzünün nûrudur.” (Nür, 24/34) Ceza ve mükâfat daima işlenen amelin cinsindendir. Her kim gözünü, Allah’ın kendisine haram kıldığı şeylerden sakınırsa, Allah onu, onun cinsinden ve de ondan çok hayırlı olan bir şeyle mükafatlandırır. Göz nûrunu haramdan sakınan kuluna, kalp ve gönül nûrunu artırmakla karşılık verir. Böylece bu kul, başkalarının (yani gözünü haramdan sakınmayanların) göremediği şeyleri görür gibi olur. Zira onun kalp gözü açılmış, basiretinin nûru artarak feraset ehli olmuştur. İnsan bu hali, kendi nefsinde duyup taşıyabilir. Zira kalp aslında ayna gibidir. Nefsanî ve hevâî arzular ise, bu aynaya arız olan kirlerdir. Eğer kalp, nefsanî kirlerden korunmuş veya bunlardan temizlenmiş ise, hakikatlerin suretleri bu kalbe olduğu gibi akseder. Böyle bir kalp, hakikatleri olduğu gibi görür de, bâtılı hak zannetme hatasına düşmez. Daima ihlas ve yakîn halinde bulunur. Nefsanî ve hevâya bağlı duygularla kirlenmiş bir kalp ise, hakikatleri olduğu gibi göremez. Böyle bir kalpteki bilgiler, kesin bilgi olmaktan uzaktır, zan ve tahmin kabilinden şeylerdir. Tabii kalpten dışa sızan, konuşulan kelamlar da hep saçma sapan şeylerdir.” [İğâsetu’l-Lehfân, 1/48]

DUA SİTESİ

DİNİ SİTELER

BENZER KONULAR:

Answer ( 1 )

    1
    2024-10-26T23:14:06+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    İşte feraset ile ilgili bazı sahabe ve alimlerin güzel sözleri:

     

    1. Hz. Ömer (r.a.): “Ferasetten nasibini almayan, gözü açık bir kör gibidir.”

     

     

    2. Hz. Ali (r.a.): “Kalp safiyeti ve feraset, sahibini doğruluktan ayırmaz.”

     

     

    3. İmam Şafii: “Feraset nurdur; bu nur, Allah’ın ihsan ettiği hikmettir. Ferasetle bakmak, hakkı batıldan ayırmayı sağlar.”

     

     

    4. İmam Gazali: “Feraset, gönül gözünün açık olmasıdır. Gönül gözü açık olan kimse, olayları ve kişileri sadece zahiren değil, batınen de görebilir.”

     

     

    5. Bediüzzaman Said Nursi: “Feraset, insanın kalbinde doğan bir nurdur ki, hakkı batıldan ayırır.”

     

     

    6. İmam-ı Azam Ebu Hanife: “İnsanın kalbini temiz tutması ve niyetinde samimi olması, ona feraset olarak geri döner.”

     

     

    7. İbn Abbas (r.a.): “Ferasetle bakan, daima hakikati görebilir.”

     

     

    8. Şah-ı Nakşibend (k.s.): “Feraset, insanın akıl ve kalp arasındaki bağı kurmasıdır. Bu bağı kuran, hakikate ulaşır.”

     

     

    9. Abdulkadir Geylani: “Müminin ferasetinden sakının, çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.”

     

     

    10. Yusuf bin Esbat: “Feraset, ihlas ve doğruluktan doğar. Müminin doğruluğu, ona feraset olarak geri döner.”

     

     

     

    Bu sözler, ferasetin bir nur ve hikmet olduğunu, olayları ve insanları doğru değerlendirebilmenin bir nimeti olarak kabul edildiğini göstermektedir.

     

    En iyi cevap

Cevapla