Paylaş
Fetih suresi hakkında bilgi
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Kuranı kerimin 48. suresi olan Fetih suresi ile ilgili kısaca bilgiler
Fetih suresi, peygamber efendimize Medine şehrinde nazil olmuştur. Fethsuresi, 1, 18, ve 27. Ayetlerde geçen feth kelimesinden almıştır. Feth suresi 29 ayetten oluşan bir suredir. Feth suresi, hicretin altıncı yılında Hz. Muhammed ile Mekkeli müşrikler arasında yaşanan Hudeybiye antlaşması, cihad, savaştan geri kalan imansızlar ve Mekke’nin fethedileceği müjdesi yer almaktadır. Bu surede genel olarak münafıkların acı sonu hakkında bilgiler bulunmaktadır.
Fetih Süresi konusu ve içeriğiyle ilgili geniş bilgiler
Kur’ân-ı Kerîm’in 48. sûresi Adını 1, 18, 27. âyetlerinde geçen “fetih” kelimesinden ahr. “Fetih”; açmak, yardım etmek, zafer gibi manalara gelir. Medine döneminde, Hudeybiye dönüşünde nazil olmuştur. 29 âyettir. Âyet sonlarına ahenk veren fasılası elif harfidir.
Sûrenin fazileti hakkında Peygamberimiz, Hz. Ömer’e: “Bu gece bana bir sûre indirildi, ki o, bana, dünya ve içindekilerden daha sevimlidir” buyurmuş ve bu sûreyi Okumuştur (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 12; Müslim, Cihad, 97).
Bu sûrenin müslümanlar arasında önemli bir yeri vardır. Eskiden savaşa giderken ve savaş sırasında hem asker hem de halk tarafından çokça okunarak, sûrede vaad edilen zaferin tekrar gerçekleşmesi için dua edilirdi. Ayrıca kılıç, kalkan gibi savaş aletlerine de sûrenin ilk âyeti yazılırdı.
Bu sûrede, Hudeybiye olayı anlatılarak, tarafların düşünce ve davranışlarının tahlili yapılmakta, Peygamberimize ve müminlere müjdeler verilerek, Hak dinin bütün dinlere üstün geleceği bildirilmekte, ayrıca Rasûlüllah’ın ve ashabının Özellikleri anlatılmaktadır.
Sûrede bahsedilen konular ve bazı sonuçlar Özetle şunlardır:
* Hz. Peygamber yaptığı Hudeybiye antlaşmasıyla, düşmanlara İslâm devletinin varlığını resmen kabul ettirerek kesin bir diplomatik zafer kazanmıştır (âyet 1).
* Allah Teâlâ, bu büyük fetih vesilesiyle, Peygamberimizin geçmiş ve gelecek bütün hatalarını bağışladığını, ona nimetini tamamladığını, onu dosdoğru bir yola ulaştırdığını ve yolundaki engellen kaldırarak şanlı bir zafer verdiğini; ayrıca müminlere huzur indirdiğini ve cenneti bahşettiğini, münafıklara İse azap ve cehennemi hazırladığını bildirmiştir (2-6}.
* Göklerin ve yerin askerleri, görünen ve görünmeyen güçleri Yüce Allah’ındır (O, bunlarla inananlara yardım eder, İnkarcı ve münafıkları ise cezalandırır) (4-7).
* Hz. Muhammed (s.a.) şahid, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Müminler, Allah’a ve Elçisine inanıp, gerekli destek ve saygıyı göstermeli, Allah’ı yüceltmelidir (8-9).
* Allah Elçisine verilen sözde durulmalıdır. Sözünde duranlara Yüce Allah yardım eder; kim de sözünden cayarsa, bu kendi aleyhine olur (10).
* Sûrenin bundan sonraki bölümünde, düşmandan korkup Hudeybiye seferine katılmayanların, Hudeybiye’de Allah Elçisine biat eden müslümanların, umre yapmalarına engel olan müşriklerin durumları anlatılıp tahlil edilmekte, müminlere müjdeler verilmektedir. Bu âyetlerde şu gerçekler de vurgulanmış olmaktadır: Münafıkların söylediklerine inanılmamalıdır; onlar hep çıkar peşinde koşarlar. Allah’ın vereceği yarar ve zararı kimse engelleyemez. İnkarcılara cehennem azabı vardır. Kör, topal, hasta vb. güçsüz ve özürlü kişilere cepheye gitme mecburiyeti yoktur. Allah, samimi müminlere her zaman yardımcıdır ve onları ödüllendirir. İnkarcılar yenilgiye mahkûmdur. Bir yere saldırı düzenlemek gerekirse, günahsız müminler kollanmalı, onların zarar görmesine sebep olunmamalıdır. Hz. Peygamber’in gördüğü rüyalar haktır, mutlaka gerçekleşir (11-27).
* Yüce Allah, Hz. Muhammed (s.a.)’i kendi Elçisi olarak, Hak dini en üstün kılmak üzere göndermiştir. Hz. Peygamberin yanında bulunan müminler, kendi aralarında merhametli, inkarcılar karşısında şiddetlidir. Onların yüzlerinde secde nuru görülür. Onların çoğalıp güçlenmeleri (ektiği tohumun ürüne dönüştüğünü gören çiftçi nasıl sevinirse İyiliklerin çoğalıp yayılmasını isteyenler için öylesine) sevinç verici, inkarcılar için ise öfke uyandırıcıdır. Allah Teâlâ, İnananlara mağfiret ve büyük mükâfat vaad etmiştir (28-29). geçen devreyi ve zamanı ifade eder. Bu terimin, özellikle İsa (a.s.) ile Muhammed (s.a.) arasında geçen dönemi belirtmek için kullanılması yaygındır. Vahiy meleği Cebrail, Hira mağarasında Alak sûresinin ilk âyetlerini getirdikten sonra vahiy, bir süre (2 ile 3 yıl arasında) kesintiye uğramış daha sonra Müddessir sûresinin ilk âyetleri veya Duhâ sûresi inerek vahiy devam etmiştir. İşte ilk vahiyle ikinci vahyin gelişi arasında geçen 2-3 yıllık süreye de İslâm tarihinde fetret dönemi adı verilir.
Herhangi bir peygamber tebligatı ile karşılaşmamış fetret dönemi insanlarının durumunun ne olacağı konusu ise tartışılmıştır. Eş’arîye, Cebriye, Selefiye ile bir kısım Mâturîdî bilginleri de içinde bulunduğu çoğunluğa göre, fetret dönemi insanları hiçbir dinî hükümle yükümlü değildirler ve ahirette a’rafta olacaklardır[25]. Mutezile’ye göre, iyiliğini bildikleri fiilleri yapmak, kötülüğünü bildikleri fiilleri terketmekle yükümlüdürler. Ebû Hanîfe ve İmâm Ebû Mansur el-Mâturîdî’nin de içinde bulunduğu bazı Mâturîdî bilginler böylele-rinin sadece evrenin yaratıcısını var ve bir olduğunu tasdik etme yükümlülüğünün bulunduğu, başka şeylerden sorumlu tutulmalarının mümkün olmadığı kanaatin-dedirler.
BENZER KONULAR:
Cevapla