Paylaş
Fırka-i naciye, hak mezhep gibi kavramların kaynağı nedir?
Question
Fırka-i naciye kimlerdir? Neden fırka-i naciye denir?
Yetmiş üç fırka rivayetlerinin meşhur olan şeklinde yetmiş iki fırkanın cehennemlik olduğu, birinin ise cennete gideceği ifade edilmektedir. Bu fırka kurtuluşa eren fırka (el-firkatu’n-nâciye) olarak kabul edilmiştir. Söz konusu fırkanın kimler olacağına dair farklı ifadeleri içeren rivayetler vardır. Bunlardan bazıları cemaat (el-cemâa),ana bünye, genel çoğunluk (es-sevâdu’l-a’zam), ilk nesle bağlılık (mâene aleyhi ve ashâbî) gibi lafızlarla ifade edilmiştir. Bazı rivayetlerdeise ehl-i beyte bağlılık ifadesi yer alır.
Yetmiş üç fırka rivayetlerinin son kısmı, bazen isimlendirme yapılarak mezheplere işaret edecek şekilde ifadelere yer verilir. Hanefi âlim Ebû Mutî Mekhûl en-Nesefî yetmiş üçüncü kurtuluşa eren fırka için ehlü’l-cemaati’l-mürcevn ifadesini kullanmaktadır (Nesefî, Kitâbu’r-redd alâ ehlil’l-bida’ ve’l-ehvâ’i’d-dâlle, s. 131, 134). Onun bu ifadesini Kutlu, “ehlü’l-cemâa el-Mürciûn” şeklinde okuyup Mürciî Ehl-i Cemaat şeklinde çevirmektedir (S. Kutlu, Türklerin İslamlaşma Sürecinde Mürcie ve Tesirleri, s. 262). Nesefî, Hanefî mezhepler tarihi yazıcılığını (fırak geleneğini) etkilemiş bir isimdir. Onun bu hususta altı ana mezhep ve her birinin on iki alt fırkası olarak yetmiş iki sapmış fırka formülü sonraki eserlerde tekrarlanmış uur. Nesefi, Mürcie’yi altı sapmış ana mezhepten biri olarak tasnif etmektedir (Nesefi, Kitâbu’r-redd, s. 131). Nesefî’nin fırkalara nispet ettiği fikirler, Kutlu’ya göre “aslında Mürcie’nin fikirleri değil, onların muhaliflerinin fikirleridir.” (S. Kutlu, Türklerin İslamlaşma Sürecinde Mürcie ve Tesirleri, s. 263).
İmam Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (ö. 333/944) adina nispet edilen Mâtürîdiyye mezhebinin görüşleri genellikle Hanefîler arasında ka bul görmüştür. İmam Mâtürîdî, Sâmânîler Devleti (819-999) döne minde yaşamıştır. Bu dönemin coğrafyacılarından el-Makdisî’nin (ö. 380/990) de ifade ettiği gibi Sâmânîler, Hanefî mezhebine meyletmek teydi (Makdisi, Ahsenüt-Tekâsim fi Ma’rifeti’l-Ekâlîm, s. 338-339; A. Usta, Şamanizmden Müslümanlığa Türklerin İslamlaşma Serüveni, s. 453). Sâmânî emiri İsmail b. Ahmed’in (279-295/892-907) isteğiyle toplanan âlimler bir akide metninin yazılmasını kararlaştırdı. Bu görev Hanefî âlim el-Hakîm es-Semerkandi’ye (ö. 342/ 953) verildi. O bunun için es-Sevâdu’l-A’zam isimli eserini yazdı. Semerkandi, es-Sevâdu’l A’zam’da yetmiş üç fırka rivayetinin sonunda kurtuluşa erecekleri, ana bünye, genel çoğunluk (es-sevâdu’l-a’zam) olarak kaydetmektedir. Hz. Peygamber’e bunun ne olduğunun sorulması üzerine, o ilk nesle bağ lilik (mâ ene aleyhi ve ashâbî) olarak açıklamıştır. Bir başka rivayette kurtuluşa ereceklerin cemaat (el-cemâa) olarak ifade edildiğini, cema atin de es-sevâdu’l-a’zam olduğunu kaydetmektedir. Bir insanın es sevâdu’l-a’zam içerisine girebilmesi için altmış iki haslete sahip ol ması gerektiğini ifade edip bu hasletleri saymaktadır (es-Semerkandi, es-Sevâdu’l-A’zam, s. 6). es-Sevâdu’l-A’zam’ın Farsça çevirisinde yet miş iki firka sayıldıktan sonra yetmiş üçüncü kurtuluşa eren firka, cemaat ehli olan Sünniler (Sünniyân Cemâatiyân) olarak ifade edilmek tedir (es-Semerkandî, Tercüme-yi Sevâdi’l-A’zam, s. 178).
Eş’arî âlimlerden Abdülkâhir el-Bağdâdî (ö. 429/1037) el-Fark beyne’l-Fırak adlı eserinde yetmiş üç fırka rivayetlerini kaydetmekte, kurtuluşa eren firka olarak Ehlü’s-Sünne ve’l-Cemâa tespitinde bu lunmaktadır. Çeşitli vasıflarını sayarak kelam âlimleri, hadis ve re’y ehli olan fakihler, muhaddisler, dil/lügat, kıraat ve tefsir âlimleri, zâhid sufiler, sınırlarda savaşan mücahitler, çeşitli beldelerde yaşamakta olan ve Ehli Sünnet’in şiarlarını taşıyan toplumun geneli (âmme) olaraksekiz sınıfın buna dâhil olduğunu kaydetmektedir. Ehl-i Sünnet’in ortak görüşleri olarak on beş madde sıralamaktadır (Abdülkâhir el Bağdâdî, el-Fark beyne’l-firak, s. 4, 312, 323).
Mu’tezile yazarlarına göre de ümmetin yetmiş üç fırkaya aynila cağını söyleyen Hz. Peygamber, “Onların en iyisi ve en takva sahibi olanı Mu’tezile’dir” demiştir (Kâdî Abdülcebbâr, Fadlu’l-itizâl, s. 166). Hâricilerden sayılan İbâzıyye âlimlerinden Kalhâtî (ö. 7/13. yy) yetmiş üç firka rivayetini nakleder. Burada firka-i nâciye hakkında so rulan soruya Hz. Peygamber’in “Allah’ın kitabı ve benim sünnetime tabi olanlar” şeklinde cevap verdiği kaydedilir. Onaa göre hak firka (el-firkatu’l-muhikka), Hz. Ali ile yollarını ayırdıklarında Hâricîlere liderlik edenlerden Abdullah b. Vehb er-Râsibî’ye (ö. 38/658) uyan lar ile Abdullah b. İbâz’a uyan İbâzıyye fırkasıdır (Kalhâtî, el-Keşf ve’l-beyân, II, 325, 423, 471).
Şîa altında tasnif edilen Zeydiyye mezhebinin âlimleri kurtuluşa eren firka olarak Zeydiyye mezhebini görmektedir (İbnü’l-Murtaza, Mukaddimetü Kitabi’l-Bahri’z-Zehhâr, s. 47, 51). İsmailiyye/Bâtıniyye mezhebinden olan Ebû Temmâm (4./10. asrin ortaları) cehennemlik olan yetmiş iki fırkayı ehl-i zâhir olarak değerlendirmektedir. Ehl-i zâhir, Hz. Peygamber’den sonra fırkalara bölünmüş, birbirine lanet okumuş, birbirinden teberri eder olmuştur. Ehl-i Bâtın ise olduğu gibi kalabilmiştir. Bu durum Ehl-i Bâtın’ın görüşlerinin sıhhatinin delilidir (Ebû Temmâm, Bâbu’ş-Şeytân min Kitâbi’ş-Şecere, s. 8). Şîa İsnâaşeriyye âlimi Hazzâz er-Râzî (ö. 381/991), Hz. Ali’den ri vayetle kaydettiğine göre ümmetin yetmiş üç fırkaya ayrılıp birinin kurtuluşa ereceğini ifade eden Hz. Peygamber kurtuluşa erenleri “sizin velayetinize tutunanlar ve ilminizden alanlar” diyerek anlatmıştır. 88 Soru Cevap
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
“Fırka-i naciye” ve “hak mezhep” gibi kavramlar, İslam tarihinde ortaya çıkmıştır. Bu kavramların kaynağı, İslam dininin ilk dönemlerinde yaşanan tartışmalar ve ayrılıklardır.
İslam dininin ilk dönemlerinde, Hz. Muhammed’in vefatından sonra, İslam toplumu içinde bazı tartışmalar ve anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Bu tartışmalar, İslam toplumunun farklı grupları arasında ayrılıklara neden olmuş ve farklı fırkaların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Bu farklı fırkaların bazıları, İslam dininde belirli bir mezhebi veya görüşü benimsemiştir. Örneğin, “hak mezhep” olarak adlandırılan Sünni İslam mezhebi, İslam dininin ilk dönemlerinde ortaya çıkmış ve İslam toplumunda önemli bir yere sahip olmuştur.
“Fırka-i naciye” ise, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra yaşanan tartışmalar sonrasında ortaya çıkan bir kavramdır. Bu kavram, İslam toplumunda yaşanan anlaşmazlıkların ardından, doğru yolu bulan ve kurtuluşa eren grup anlamında kullanılmıştır.
Her ne kadar bu kavramlar İslam tarihinde önemli bir yere sahip olsa da, günümüzde İslam toplumunda farklı mezhepler ve fırkalar varlığını sürdürmektedir. Bunların hepsi, İslam dininin belirli bir yorumunu benimsemiş ve kendine özgü bir kültürel, sosyal ve dini yapılanmaya sahiptir.