Gıybetin Caiz Olduğu Durumlar

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Gıybetin caiz olduğu yerler

Giybetin Caiz Oldugu Durumlar

Dedikodunun Caiz Olduğu Durumlar Nelerdir?

عن عائةَ، رضي الله عنها أخبرئه قالت: استأذن رجل على رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: “ائذنوا له، بس أخو العشيرة، أو ابن العشيرة فلما دخل ألأن له الكلام، قلت: يا رشول الله، قلت الذي قلت، ثم ألت له الكلام؟ قال: “أني عائشة، إن شر الناس من تركه

الناس، أو ودعه الناس، اتقاء فحشه

Hazreti Ayşe’den (Radıyallahu Anha) rivayet edilmiştir:

Birisi Peygamber Efendimiz’in (sav) huzuruna girmek için izin istedi. Hazreti Peygamber: “Ona izin veriniz! O, kabilesinin ne kötü bir kişisi ve ne kötü bir çocuğudur.” buyurdu. Söz konusu kişi yanına gelince, peygamber onu yumuşak sözlerle karşıladı. Bunu gören Hazreti Ayşe Peygamber’e (sallallahu Aleyhi ve Sellem); “Ey Allah’ın elçisi! Az önce sen bu kişi için bir takım sözler söyledin; sonra da ona karşı yumuşak davrandın” diyerek, bu davranışının sebebini sordu.

Peygamber Efendimizin (Sallálláhu Aleyhi ve Sellem) şöyle cevap verdi: “Ey Ayşe! Kıyamet günü Allah katında konum bakımından insanların en kötüsü, (dünyada) kötülüğünden korunmak için insanların terk ettiği kimsedir.”

Bu rivayetten dolayı, ilim ve dinin gerekleri açısından, bir kim senin kötü yönlerini belirtmenin gıybet olmayacağı sonucuna varılmıştır. Eğer bu gıybet olmuş olsaydı Hazreti Peygamber’in böyle bir şey yapmayacağı, O’nun, diğer insanları söz konusu o kişinin kötü durumundan sakındırmak için bu ifadeyi kullandığı belirtilmiştir. Öyle ki bundan amaç, kötü olarak nitelendirilen yönleri ortaya koymak suretiyle, insanların bu gibi kötülüklerden kaçınmasını sağlamaktır.

Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kötülüğü âşikâr olan bir kişinin durumunu bildirmek suretiyle mü’minleri ondan koru mak istediği açıktır. Binaenaleyh onun böyle konuşması asla bir gıybet değildir. Öte yandan Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), o kişiyi huzuruna kabul buyurduktan sonra ona yumuşak davranması yani müdârâ etmesi, asla bir müdâhane değildir. Müdara, dünyanın veya dinin veya her ikisinin birden islahı için dünyaya ait değerleri kullanmaktır. Müdahane (yağcılık) ise, dünya ve dünya laklar için dinden ve dini esaslardan vazgeçmek demektir.

Bu hadis-i şerife göre;

1. Kötülüğü açık olan kimsenin durumunu söylemek gıybet değildir. Böyle bir kişinin henüz açığa çıkmamış yönlerini söylemek ise gıybettir. Bu inceliğe dikkat etmek gerekir.

2. Zararı önlemek maksadıyla müdara edilebilir. Bu konuda ruh sat vardır. Müdârâ mübahtır ama müdahane aslá câiz değildir. Yani dünya ve dünyalıklar hatırına din ve dince kutsal sayılan değerler kimseye peşkeş çekilemez.

3. Peygamber Efendimiz (sallallahu Aleyhi ve Sellem), Müslümanları uyarmak için onlara olan şefkat ve merhametinin gereği olarak bazı kimselerin durumlarını açıklamıştır.

عن عائشة، رضي الله عنها قالت : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : ما أظن فلان وفلان يعرفاني من ديننا شينا ” رواه البخاري. قال الليث من المنافقين – بن سعد أحد رواة هذا الحديث : هذان الرجلان كانا

Hazreti Ayşe’den (Allah ondan razı olsun) rivayet edildiğine göre, Peygam ber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: “Falan ve falan kişilerin bizim şu dinimiz hakkında hiçbir şey bilmediklerini zannediyorum.” Leys, o iki kişinin münafıklardan olduğunu belirtmiştir.

Demek ki Müslümanları uyarmak ve uğramaları muhtemel zararlardan korumak maksadıyla bazı kişiler hakkındaki bilgileri açıklamak gıybet değildir.

Ayrıca Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), din hakkında bilgisi olmayanların halkı yanıltmalarını önleyici açıklamalarda bulunmuştur.

Burada sözü edilen zannın, yasaklanan türden zan olmadığı ve rivayette kastedilenin de bir çeşit sakındırma olduğu belirtilmiştir.

Ezcümle: fakih ve muhaddisler bazı durumlarda gıybetin câiz olabileceğine ilişkin olarak delil teşkil eden bu rivayetleri de göz önünde bulundurarak şu kuralı ortaya koymuşlardır: “Gıybet, ancak şer’an doğru bir maksat için gerektiği takdirde ve o gıybet olma dan o gereklilik ortadan kalkmadığı takdirde câiz olur”.

Kişilerin gizledikleri ayıpların ve günahların yayılmaması, bun lara muttali olan kimselerin mümkün ise ıslah için gayret etmeleri İslam ahlakının önemli kuralları arasındadır. Ama bu kuralın istis naları da yok değildir.

Öteden beri kamu hizmetinde/görevinde bulunan veya buna talip olan kimselerin günah ve ayıp (ahlak kusuru) sayılan huy ve davranışlarının açığa çıkarılması, ilgililere duyurulması ve halkın bunlara aldanarak/inanarak zarar görmelerinin önlenmesi İslam ahlakına aykırı olmak bir yana gerekli bir ödev telakki edilmiştir.

İslam uleması gıybet ve ifşanın hangi durumlarda caiz veya gerekli olduğu konusunda önemli açıklamalar yapmışlardır.

Gıybet ancak, kendisine başka yolla ulaşmak mümkün olmayan sahih, şer’i bir sebeple mubah olur. Gıybeti mubah kılan sebepler altıdır:

1. Tezallüm: Zulme uğramış bir kimsenin, hükümdar veya hâkim gibi, zálime karşı kendisine yardımcı olabilecek yetki ve kud rete sahip birine gidip “Falan bana şöyle şöyle haksızlık etti” demesi câizdir. Yani Dine ve ahlaka aykırı bir davranışını gördüğü kimsenin bu durumunu gören ve bilenler, düzeltmesi muhtemel olan kimselere aktarabilirler.

2. Bir kötülüğün önlenmesi veya bir asinin yola getirilme sini temin için yardım istemek: Kişinin, güçlü olduğunu sandı ğı bir kimseye gidip sırf bir kötülüğü ortadan kaldırmak niyetiyle, “Falanca şu kötü işleri yapıyor, onu bundan alıkoy” demesi câizdir. Böyle bir niyet taşımazsa, bu yaptığı haramdır.

3. Fetvâ almak: Bir kişinin müftüye gidip “Babam, kardeşim, kocam veya falan adam bana zulmetti. Bunları yapmaya hakları var mıdır? Bundan kurtulmamın, hakkımı almamın ve haksızlığı önle memin yolu nedir?” gibi sözler söylemesi, ihtiyaçtan dolayı câizdir. Ancak, “Şöyle şöyle yapan bir kimse veya bir eş hakkında ne dersi niz?” diye üstü kapalı olarak durumu arz etmesi ihtiyata daha uygun ve fazilete daha muvafik olur. Nitekim böyle bir üslupla da maksat hâsıl olur.

4. Müslümanları şerden sakındırmak ve iyiliklerini istemek (nasihat).

Bunun çok çeşitli uygulaması vardır:

a) Hadis råvilerinden ve şahitlerden kusurlu olanları cerhetmek. Bu, Müslümanların icmâi ile câizdir. Hatta yerine göre vacip bile olur.

b) Bir kimse ile dünürlük, ortaklık, komşuluk, alış-veriş vs. yapılmak, emanet bırakmak istenildiği zaman ve benzeri durumlarda kendisine danışılan kişinin bildiğini gizlememesi, aksine, istişare edilen olduğu için bildiklerini olduğu gibi söylemesi gerekir.

c) Dini ve din bilimlerini öğrenmek isteyen birinin, bidatçı veya günahkar (fasık) bir hocadan ders aldığına şahit olup zarar göreceği endişesine kapılan kimsenin, o öğrenciye öğüt verip hocasının halini açıklaması gerekir. Bu da yine sırf öğüt vermek maksadına yönelik olmalıdır. Bu iş tehlikeli ve yanılgıya açıktır. Çünkü uyarı da bulunan kişi çekememezlik duygusuna kapılmış olabilir. Şeytan onu yanıltabilir. Bu noktada çok uyanık ve dikkatli olmak gerekir.

d) İster ehli olmadığı için, ister günahkar olduğu için isterse başkaları tarafından yanıltıldığı için yahut daha başka bir sebepten dolayı üstlendiği görevi gerektiği şekilde yapmayan bir yetkilinin durumunu daha üst bir yetkiliye bildirmek suretiyle o görevlinin dürüst hareket etmesini sağlamasını veya onu görevden uzaklaştırarak layık olan bir başka kişiyi görevlendirmesini sağlamaya çalış mak, onu buna teşvik etmek caiz ve gereklidir.

5) Fiskı ve bid’atçılığı âşikar olan kimsenin gıybetini yapmak caizdir: sözgelimi açıkça uluorta şarap içmek, insanların malına el koymak, haksız öşür almak, haraç kesmek, zorla baş olmaya, başa geçmeye çalışmak, kötü ve gayrimeşru işlere yönelmek gibi tavırlar gösteren kimsenin hakkında konuşmak caizdir. Çünkü kendisi ko tülüğünü açığa vurmuştur. Ancak onun açığa vurduklarının dışın daki başka ayıplarının anılması onların da söylenmesini gerektiren daha başka sebep veya sebepler yoksa haramdır.

6) Tarif etmek: Bir insan şaşı, topal, sağır, kör ve buna ben zer başka lakaplarla biliniyorsa, onu sırf tarif edebilmek için bu lakapları kullanmak caizdir. Ancak bu lakapların, kişinin değerini düşürme amacıyla kullanılması haramdır. Böyle lakaplarla bilinen kişilerin bu lakaplar söylenmeden tarif ve tanıtımı mümkün olduğu sürece bunları kullanmamak daha doğrudur.

Gıybetin caiz olduğu yerler konusunda bu altı sebebi alimler ortaya koymuşlardır. Bunların çoğunda da ulemanın görüş birliği var dır. Bu husustaki deliller, sahih ve meşhur hadislerdir.

BENZER KONULAR:

Answer ( 1 )

    0
    2022-08-07T12:10:16+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    İslam dinine göre gıybet etmek haram olup büyük günahlar arasına girmektedir. Fakat bazı anormal durumlar vardır ki, bu durumlarda gıybet caizdir. Bunlar; kötülüğü açık olan kimsenin durumunu söylemek gıybet değildir.  Zararı önlemek maksadıyla müdara edilebilir.

Cevapla