Paylaş
Gökyüzü ve Yer Müminin Ölümünden Dolayı Ağlar mı?
Question
Yer ve Göğün Ölen Mümine Ağlaması
Ölüm için Doğa Olayları Yaşanır Mı
Bu konu şu ayetin tefsiri sadedinde geçmektedir. Ayetin meali şöyledir: “Gök ve yer ağlamadı onlar için ve onlar mühlet verilenlerden de olmadı” (Duhan 44/29)
Duhan suresinin bu ayeti Firavun ve ordusunun kızıl denizde felak edilişinin hikâye edilmesinden sonra ifade edilen bir ayettir. Müfessir ulema gök ve yerin onlara ağlamamasının küfürlerinden dolayı olduğunu söylemişlerdir. Tefsir usulünde mefuhumu muhalif kaidesine göre “Gök kâfirlere ağlamıyorsa müminlere ağlayabilir” denilebilir. Ama ulema bu konuda çeşitli görüşler bildirmişlerdir. İmam Kurtubi (rh.a) tefsirinde uzunca bir şekilde bu konuyu tefsir etmiştir. Öncelikle bu konuda onun tefsirine başvuracağız:
“Yezid er-Rekaşi; Enes b. Malik’ten şöyle dediğini rivayet etmektedir. Rasulullah (s.a.s) buyurdu ki: “Her bir müminin mutlaka semada iki kapısı vardır. Birisinden onun rızkı iner, birisinden de onun sözleri ve amelleri girer. Öldü mü bu iki kapı onun yokluğunu hisseder ve onun için ağlarlar. Sonra yüce Allah’ın: “Gök ve yer ağlamadı onlar için” buyruğunu okudu. Yani onlar yeryüzünde salih bir amel işlemediler ki, bundan dolayı yer onlar için ağlasın, semaya da salih bir amelleri yükselmedi ki, artık böyle bir şey kesilmiş olduğu için ağlasın.
Mücahid dedi ki: Şüphesiz gök ile yer mümin için kırk gün süreyle ağlarlar. Ebu Yahya dedi ki: ben onun bu sözüne hayret ettim. Bu sefer hayret mi ediyorsun? Dedi. Yer rüku ve secde ile kendisini imar eden bir kula niye ağlamasın? Gök, tesbih ve tekbiri tıpkı arı vızıltısı gibi kendisinde yankılanan bir kula niye ağlamasın?
“Ali ve İbn Abbas -Allah onlardan razı olsundedi ki: O mümin için yerde namaz kıldığı yer, semada da amelinin yükseldiği yer ağlar.
Buna göre ayetin takdiri şöyle olur: Semada amellerinin yükseldiği yer onlar için ağlamadığı gibi, yerde ibadet ettikleri yerler de onlar için ağlamadı. Said bin Cübeyr’in açıklamasının anlamı da budur.
Yerin ve göğün ağlaması ile ilgili üç açıklama vardır.
Bu canlı varlıkların bilinen ağlaması gibidir. Mücahidin görüşü de sanki böyledir. Şureyh el-Hadrami dedi ki: Peygamber (s.a.s) buyurdu ki: “Şüphesiz İslam garip olarak başladı. Başladığı gibi tekrar garip avdet edecektir. Kıyamet gününde gariblere ne mutlu. Onlar kimlerdir, ey Allah’ın Resulü? Diye soruldu, O: “Onlar insanlar bozulduğunda ıslah yapanlardır.” Sonra da şöyle buyurdu: Şunu bilin ki mu’min için gariblik yoktur. Bir mümin gurbette kendisi için ağlayanların bulunmadığı bir yerde ölürse mutlaka gök ile yer onun için ağlar. Daha sonra Rasulullah (s.a.s): “Gök ve yer ağlamadı onlar için” buyruğunu okudu ve şöyle buyurdu. Şunu bilin ki, onlar kafir için ağlamazlar,
Derim ki: Ebu Nuaym de şu rivayeti zikretmektedir: İki asıl nushadaki şekliyle, bize Muhammed b. Mameranlattı dedi ki: Bize Ebu Şuayb el-Harrani anlattı, dedi ki: Bize Yahya b. Abdillah anlattı, dedi ki: Bize el Evzai anlattı, dedi ki: Bana Ata el-Horasani anlattı dedi ki: Bir kul Allah için yeryüzünde herhangi bir yerde bir secde yapacak olursa, mutlaka kıyamet gününde onun için şahidlik eder ve öleceği günde onun için ağlar.
2-Yerin ve göğün ağlamasının, etraflarının kızarması olduğu da söylenmiştir. Bunu Ali b. Ebu Talib (ra) Ata es-Suddi, et-Tirmizi Muhammed b. Ali söylemiş ve ayrıca bunu el-Hasen’in görüşü olarak da nakletmiştir. Es-Süddi dedi ki: el-Huseyn b. Ali Allah ikisinden de razı olsun şehid edilince sema onun için ağladı. Ağlaması, kızarmasıdır.
Cerir, Yezid b. Ebi Ziyad’dan şöyle dediğini nakletmektedir: el-Huseyn b. Ali bin Ebi Talib (r.a) öldürülünce bundan dolayı semanın ufukları dört ay süreyle kızararak kaldı. Yezid dedi ki: Onun kızarması, ağlamasıdır.
Muhammed b. Sirin dedi ki: “Bize haber verdiklerine göre, şafakla birlikte görülen kırmızılık, el-Huseyn’in öldürüldüğü gün üzerimize kan yağdı.
Derim ki: Darukutni’nin rivayet ettiği bir hadise göre Malik b. Enes, Nafi’den, O ibn Ömer’den şöyle dediğini nakletmektedir: “Peygamber (s.a.s) buyurdu ki: “Şafak (denilen şey) kırmızılıktır.”
Ubade bin Samit ile Şeddat b. Evs’ten şöyle dedikleri nakledilmiştir: Şafak iki çeşittir. Birisi kırmızılık, birisi beyazlıktır. Kırmızılık kayboldu mu artık namaz kılınabilinir.
Ebu Hureyre’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:” Şafaktan kasıt kırmızılıktır”. Bunlar da ibn Sirin’in naklettiklerini reddetmektedir. Daha önce el-İsra suresinde (17/7 ayetin tefsirinde) Kura b. Halid’den şöyle dediğini kaydetmiş idik: Sema Yahya b. Zekeriya ve el-Huseyn bin Ali dışında kimse için ağlamadı. Onun kızıllığı ağlamasıdır.
Muhammed b. Ali et-Tirmizi dedi ki: Ağlamak bir şeyi dışarı salmaktır. Eğer göz suyunu dışarı salarsa ağladı denilir. Sema etrafa kırmızlığını sa larsa, ağladı denilir. Yer tozunu salarsa ağladı, denilir. Çünkü mümin bir nurdur, onunla birlikte Allah’ın nuru vardır. Yer bizim gözlerimiz görmese dahi müminin nuru ile aydınlıktır. Müminin nurunu kaybetti mi bu sefer tozlanır ve tozunu dışarı vurur. Çünkü o müşriklerin günahları sebebiyle
tozlu dumanlıdır. Müminin nuru ile aydınlıktır. Oradaki müminin canı alındı mı bu sefer tozunu dışarı salar.
Enes dedi ki: Peygamber (s.a.s)’ın Medine’ye gittiği gün her şey aydınlandı. Ruhunun kabz edildiği günde her şey karardı. Biz onun defninde bulunurken henüz ondan (toprağından) ellerimizi silkelememiştik ki, kalblerimizi tanımaz hale geldik.
Semanın ağlaması -el Hasen-in dediği gibi onun kızarmasıdır.
Nasr b. Asım dedi ki: ilk alamet, ortaya çıkacak bir kızıllıktır. Bu ise kıyametin yaklaşmış olması sebebiyle olacaktır. Müminlerin nurlarını tamamen yitirmiş olacağından ağlayacaktır. 3(Yerin ve Göğün) ağlaması demek üzüntü ve kedere delalet eden bir alametin onda görülmesi demektir, diyede açıklanmıştır.
Derim ki: Birinci görüş daha kuvvetli görülmektedir. Çünkü bu hususta imkansız görülecek bir taraf yoktur. Gökler ve yer tesbih ettiğine, duyup konuştuğuna göre -el-İsra (17/44. ayetin tefsiri) Meryem (19/90 ayetin tefsiri) ve Hamim Fussilet (41/11. ayetin tefsirinde) açıkladığımız gibi aynı şekilde bu hususta varid olmuş habere göre de ağlarlar. Bu görüşlerin hangisinin doğru olduğunu en iyi bilen Allah’tır”.
İbni Kesir (rh.a)’de bu ayetin tefsirinde şunları kaydetmiştir: “Ebu Hatim der ki: Bize Ali İbn Hüseyn’in… İbrahim en-Nehai’den rivayetine göre o şöyle demiştir: Dünya var olduğundan beri gökyüzü sadece iki kişinin ölümüne ağlamıştır. Ubeyde: Gök ve yer müminin ölümüne ağlamaz mı? Dedim de, şöyle cevap verdi. Mü’minin ölümüne ağlayan, amelin yükseldiği yerdir. Gökyüzünün ağlamasının ne olduğunu biliyor musun? Ben, hayır diye cevap verdim de, şöyle dedi: “Kızarır ve kırmızı sahtiyan renginde bir gül haline gelir. Hz. Zekeriyya’nın oğlu Yahya katledildiği zaman gökyüzü kıpkırmızı olmuş ve ondan da kan damlamıştı. Hz. Ali’nin oğlu Hüseyn katledildiği zamanda yine gökyüzü kıpkırmızı olmuştu.” İbn Ebu Hatim’in Ali bin Huseyn kanalıyla… Yezid ibn Ebu Ziyad’dan rivayetine göre; şöyle söylemiştir:” Hz. Ali’nin oğlu Hüseyn katledildiği zaman gökyüzünün ufukları dört ay kıpkırmızı olmuştu.” Yezid der ki: “Gökyüzünün ufuklarının kızarması, ağlamasıdır”. Suddi, “el-Kebir” de böyle söylemiştir. Ata el-Horasani ise gökyüzünün ağlamasının ufuklarının kızarması
olduğunu söyler. Hz. Hüseyn’in katli hakkında anlatılanlara göre, o gün hangi taşı kaldırmışlarsa altında taze kan bulmuşlar. Güneş tutulmuş, ufuk kızarmış ve taş yağmış. Bütün bunlar şüphelidir. Açıkça görüldüğü üzere bunlar Şia’nın uydurduğu yalanlardan ibarettir ki, böylece onlar bu işi büyütmek istemişlerdir. Şüphe yok ki, Hz. Huseyn’in katledilmesi büyük bir hadisedir. Fakat onların uydurarak ileri sürdüğü yalanlar vuku bulmamıştır. Hz. Huseyn’in katledilmesinden daha büyük olaylar meydana geldiğinde bile onların anlattıklarından hiç birisi olmamıştı. Mesela icma yoluyla ondan daha üstün olan babası Ali İbn Ebu Talib katledildiği zaman bunlar olmamıştır. Osman ibn Affan evinde kuşatılıp mazlum olarak katledilmiş iken bunlardan hiçbirisi meydana gelmemiştir. Hz. Ömer ibn Hattab (r.a) sabah namazında mihrabda iken katledilmiş, Müslümanlara bundan önce böyle bir musibet gelmemişti. O zamanda Şia’nın anlattıklarından hiçbirisi meydana geçmemiştir. Dünya ve ahirette beşeriyetin efendisi Allah Resulü (s.a.s)’nün vefat ettiği günde onların anlattıklarından hiç birisi vuku bulmamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s)’in oğlu İbrahim öldüğü gün güneş tutulmuş, insanlar: “Güneş İbrahim’in ölümü yüzünden tutuldu”, demişler. Allah Resulü (s.a.s) onlara kusuf namazı kıldırmış, onlara hitab etmiş, güneş ve ayın hiç kimsenin ölümü veya hayatı yüzünden tutulmayacağını açıklamıştır.
İki müfessirin (rahmetullahi aleyhuma) yaptığı tefsir de kişi istediğine meyledebilir. Bunun yanında bizim ek olarak zikredeceğimiz şudur ki, hadislerle müminin etrafındaki alemin kendisine muamelesini bulabiliyoruz. Bunu da yukarıdakilere ek olarak zikredelim:
“…Kesir b. Kays’dan şöyle dediği rivayet olunmuştur: Ben Dimeşk mescidinde Ebu’d-Derda ile birlikte bulunuyordum. Ona bir adam gelip:
Ey Ebu Derda, ben sana Peygamber (s.a.s)’in şehrinden bir hadis için geldim. İşittiğime göre, bu hadisi Rasulullah’tan sen rivayet etmişsin. (Buraya) başka bir ihtiyaçtan dolayı gelmedim, dedi. Ebu’d Derda’da şöyle cevap verdi.
Gerçekten ben, Rasulullah (s.a.s)’ı şöyle derken işittim:
“Her kim ilim tahsil etmek amacıyla bir yola gidecek olursa, Allah onu cennet yollarından bir yola sokmuştur. Kuşkusuz ki, melekler ilim yolunda bir kimseden hoşnutluklarından dolayı (ona) kanatlarını sererler ve göklerde ve yerde bulunan (yaratık)larla suda bulunan balıklar tümüyle
Allah’tan alimin bağışlanmasını dilerler. Muhakkak ki, âlimin abide (olan) üstünlüğü ayın on dördüncü gecesinde ki dolunayın diğer yıldızlara (olan) üstünlüğü gibidir. Alimler, Peygamberin varisleridir. Peygamberler miras olarak dinar ve dirhem bırakmazlar, ilim bırakırlar. Kim o ilmi elde ederse çok büyük bir nasip elde etmiş olur.”
Bu rivayeti vermemizdeki amaç insanın dışındaki mahlükatın Allah’ın izni ile mümine dua etmesidir. Bu da yukarıdaki olayların mümkün olduğunu gösterebilecek delillerden yalnızca biridir. Çok yer alacağından konunun burada kesilmesi yerinde olur. Yine her şeyin en iyisini Allah Azze ve celle bilir.
Kaynak: Cenaze Ahkamı
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
Gökyüzü ve yerin müminin ölümünden dolayı ağlaması, İslami kaynaklarda yer alan manevi bir ifadedir. Bu konu, özellikle bazı tefsirlerde ve hadislerde sembolik anlamda ele alınmıştır.
Bu soruya cevap verirken şu ayeti ve bazı rivayetleri göz önünde bulundurmak önemlidir:
1. Kur’an-ı Kerim’de Geçen Ayet:
Duhân Suresi 29. Ayet:
Bu ayet, Firavun ve kavminin helak edilmesinden bahseder. Ayette, onların kötü amelleri sebebiyle göğün ve yerin onlara ağlamadığı ifade edilir. Buradan hareketle, müminin ölümüyle göğün ve yerin ağlayabileceği yorumu yapılır, zira kötü insanlar için bu merhamet gösterilmezken, müminler Allah katında değerli oldukları için gök ve yer onlara üzülebilir.
2. Hadis ve Tefsirlerdeki Görüşler:
İbn Abbas (r.a.)’tan rivayet edildiğine göre, gökyüzü mümin kul için “üzerinde Allah’ı zikrettiği yer” anlamında ağlar. Aynı şekilde, yeryüzü de müminin secde ettiği ve ibadet ettiği yer olduğu için ona ağlar. İbn Kesir ve diğer bazı müfessirler bu rivayeti desteklemişlerdir. Bu rivayet, manevi anlamda gökyüzünün ve yeryüzünün mümine olan şahitlik ve sevgisine işaret eder.
3. Manevi ve Sembolik Anlam:
Göğün ve yerin müminin ölümüne “ağlaması”, fiziksel bir gözyaşı dökme olarak anlaşılmamalıdır. Daha çok, müminin yaptığı ibadetlerin eksikliğinin hissedilmesi ve Allah’a olan bağlılığının gökler ve yer tarafından takdir edilmesi şeklinde manevi bir anlam taşır. Müminin yaptığı hayırlı ameller, secdeleri, zikri ve ibadetleri sebebiyle hem gök hem de yer ona tanıklık eder ve onun vefatıyla bir eksiklik hisseder.
Bu sebeple, evet, İslam’a göre gökyüzü ve yer müminin ölümünden dolayı manevi anlamda ağlar diyebiliriz. Allah katında değerli olan müminlerin kaybı, dünya ve ahiret için bir boşluk anlamına gelir.