Paylaş
Görme Özürlünün Şahitliği
Question
A’ma Ve Şahitlik
a. Hanefî Mezhebi:
Haşiyetu İbn Abidin’de şöyle deniyor: “A’mâ itimat edilen görüşe göre mutlak olarak şahitlik yapmaya elverişli değildir. Yani işitme yoluyla şahitliklerin kabul edildiği hallerde bile a’mâ şahitliğe elverişli değildir. [232]
Adı geçen Haşiyenin tekmile’sinde şu bilgi vardır: “‘A’mâmn karşılaştığı bir olayı şahitlik yapmak üzere izlemesi sahih değildir. Çünkü böyle bir şeyde şahidin şahitliğe konu olan şeyi görmesi şarttır. Ancak işitme yoluyla sabit olan ölüm, soy, evlilik ve vakıf gibi konularda görmek şart değildir. [233]
Gene İbn Âbidin Hâşiyesi’nde, şu bilgi vardır: “A’mâmn şahitliği kabul edilmez. Hakim mutlak olarak a’mâmn şahitliğine göre karar veremez. Hatta a’mâlığı şahitlikten sonra, karardan önce dahi olsa hüküm böyledir. Ancak işitme yoluyla bilgi sahibi olunan konularda böyle cleğildir. Çünkü bu konularda yalnız duymaya ihtiyaç vardır. Kişi a’mâ olsa da işitmesinde bir kusur yoktur.[234]
Adı geçen Haşiyenin tekmile’sinde şöyle denmektedir: “Hâkim a’mâmn şahitliğini kabul etmez. Yani gerek eşya gerekse borç hukukunu ilgilendiren herhangi bir davada a’mâmn şahitliği ile karar vermez. Dava konusu mal ıtaşınıır da olsa taşınmaz da olsa hüküm aynıdır. Bunun gerekçesi şudur: Ş;ıhitlik yapılırken davalı ve davacıyı göstererek birbirinden ayırmaya ihtiyaç duyulur. A’mâ ise bu tür ayrımı ancak ses ile yapabilir. Kendisini şahit gösteren hasım tarafından onu etki altında bırakılmasından korkulur. Sesler birbirine karışıp benzeşebilir. (Herşeye rağmen) hakim a’mâmn şahitliği ile karar verirse kararı geçerli olur. [235]
İbn Âbidin Haşiyesi’nde şöyle denmektedir: “Haneliler nikah akdinde velev ki a’mâ olsun iki şahidin bulunmasını şart koşmuşlar. [236]
Bu, nikahta a’mâmn şahitliğinin caiz olduğunu göstermektedir, b. Mâliki Mezhebi:
Haşiyet’ud-Dusûki’dz şöyle denmektedir: “A’mâmn söz ile ilgili davalarda şahitliği kabul edilir. Şahitlik konusu sözleri, a’mâ olmazdan önce veya sonra duymuş olması fark etmez. Çünkü sözler işitmek suretiyle zaptedilir.
“Görmeye dayanan meseleler dışında işitmek, tatmak, dokunmak ve koklamak suretiyle hakkında bilgi edinilen konularda da a’mâmn şahitliği kabul edilir. Zira bu kabil meselelerde a’mâ ile a’mâ olmayanlar eşittir.
“Hem a’mâ hem sağır olan kimsenin şahitliği kabul olunmaz. [237]
Kurtubî Ahkâm’ul-Kur’an’mda Bakara/282 ayetinin tefsirinde şöyle diyor: “Ayetteki: “Erkeklerinizden iki şahit bulundurun!” cümlesindeki “erkeklerinizden” kelimesi a’mânın şahitliğe elverişli olduğunu göstermektedir. Şu kadar ki a’mâ kesin olarak bildiği şeylerde şahitlik yapar. Nitekim İbn Abbas’tan rivayet edildiğine göre şahitlikten sorulduğunda Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Şu güneşi görüyor musun? Ya güneş gibi (apaçık) gördüğüne şahitlik et veya bırak!
“Bu hadis, şahidin şahitlik ettiği şeyi görmüş olmasının şart olduğunu göstermektedir. Yoksa hata etmesi muhtemel olan bir takım delillerden hareket ederek şahitlik edilmez.
“Evet, a’mâ bir kimsenin eşini sesinden tanıdığı takdirde onunla cinsel ilişkiye girmesi caizdir. Çünkü ağır basan kanaate göre cinsel ilişki caizdir. A’mâ bir kişi bir kadınla evlense ve kendisine “senin karın budur” denilse (bu sözü esas alarak) o kadım (önceden) tanımadığı halde onunla cinsel ilişkiye girmesi caiz olur. Nitekim a’mâ bir kimseye birisi ile bir hediye gönderilse, hediyeyi getirenin sözü ile bu hediyeyi kabul etmesi de caizdir.
“A’mâ bir kimseye filan adamın bir konuda ikrarda bulunduğu, bir şeyi sattığı, bir kimseye namusu ile ilgili olarak iftira ettiği, veya bir şeyi gasp ederek aldığı haber verilse, a’mânın bu habere dayanarak duyduğu şeyler konusunda şahitlik yapması asla caiz olmaz. Çünkü şahitliğin yolu kesin bilgidir. Şahitlik dışındaki meselelerde ağır basan kanaate göre hareket etmek caiz olur. Bunun içindir ki İmam Şafiî, İbn Ebî Leylâ ve Ebu Hanife şöyle demişlerdir: “A’mâ bir kimse a’mâ olmazdan önce bir şeyi bilirse, a’mâ olduktan sonra (onunla ilgili olarak) şahitlik etmesi caiz olur. Onunla hakkında şahitlik ettiği kimse arasındaki a’mâlık engeli, şahitlik ettiği kimsenin kaybolması veya ölmesi gibidir. (Bir kimsenin kaybolması veya ölmesi hakkında duyarak bilgi sahibi olunacağından a’mânın o kimse hakkında şahitlik yapması caiz olur.)” İşte bu zâtların mezhebi budur.
“A’mânın gözü gördüğü zamanlarda hakkında bilgi sahibi olduğu konularda şahitlik etmesine engel olmanın doğru bir yanı yoktur.
“A’mânın meşhur haberle sabit olan soy konusunda şahitliği sahihtir. Nitekim a’mâ bir kimse Hz. Peygamber’den hükmü tevatür yoluyla bildirilen şeylerden haber verebilir.
“Âlimlerden ses yolu ile haberdar olduğu konulurda a’mânın şahitliğini kabul edenler vardır. Bu görüşte olanlar sesi tanımak ile a’manın kesin bilgi derecesine ulaşacağını ve seslerin birbirine karışmasının şekil ve renklerin birbirine karışması gibi olduğu düşüncesindedirler. Bu zayıf bir göüştür. A’mânın sese dayanarak şahitliğini kabul etmek, görenin de sese dayalı sözlerine güvenmeyi gerektirir.
“Ben derim ki: İmam Mâlik’in mezhebi, sesi bildiği takdirde a’mânın sese dayanarak boşanma ve diğer konularda, şahitliğinin caiz olmasıdır.
“İbn Kasım şöyle diyor: “İmam Mâlik’e dedim ki: “Adam duvarın arkasından komşusunu görmeden karısını boşadığım işitiyor. Sesin komşusuna ait olduğunu biliyor. Bu konuda şahitlik edebilir mi?” İmam Mâlik bu soruya: “Bu kimsenin şahitliği caizdir” cevabım vermiştir.
“Ali b. Ebi Talib, Kasım b. Muhammed, Şureyh el-Kindi, Şa’bi, Ata b. Ebî Rabâh, Yahya b. Saîd, Rabîa, İbrahim Nehaî, Mâlik ve Leys bu görüştedirler.[238]
c. Şafiî Mezhebi:
A’mânın şahitliği kabul edilmez. Ancak a’mâ olmazdan önce bilgi sahibi olduğu, meşhur olmuş bir konuyu duyduğu takdirde veya kendisi ile ilgili konularda şahitlik edebilir. [239]
Eşbâh ve’n-Nezâir’dç şöyle denmektedir: “A’mânın şahitliği ancak şu dört meselede kabul edilir. Tercüme, soy, gözü görürken bilgi edindiği konular ve bir adamın kulağına (bir konuda) ikrarda bulunması. Bu meselelerde hakim huzurunda şahitlik yapabilir.
“Şöhret yoluyla bilinen meselelerde a’mânın şahitlik etmesi hususunda iki kavil vardır. Bunların en sahih olanı makbul olmasıdır. Şu kadar ki lehinde ve aleyhinde şahitlik yapılanlar ve şahitliğe konu olan dava, işarete ihtiyaç göstermeyecek derecede maruf (bilinir) olmalıdır.[240]
El-Ümm isimli eserinde İmam Şafiî diyor ki: “Bir adam bir olayı görüp onu algılasa, sonra bu olay hakkında şahitlik yapsa, şahitlik yaptığı sırada a’mâ olsa şahitliği kabul edilir. Çünkü şahitlik yapıldığı sırada şahidin gözü görüyordu. Şu kadar ki gözü görürken bilgi sahibi olduğu bir konuda a’mâ iken şahitlik etmiştir. Onun şahitliğim reddetmeye bir sebep yoktur.
“A’mâ iken şahitlik yapıp “Ben bu olayı her yerde yaptığım gibi sesleri anlayarak veya hissederek tesbit ettim” dese, şahitliği caiz olmaz. Çünkü ses sese, his hisse benzer.”
İmam Şafiî daha sonra şöyle der: “A’mânın yerine başka şahitlik edecek biri bulunabilir. Çünkü insanların çoğu a’mâ değildir. A’mânın şahitliğini iptal etmekle ona bir zarar vermiş olmayız. Başkasının zarureti herhangi bir kimse üzerine olmaz. A’mânın (içinde bulunduğu) zarureti kendisinedir. A’mâ şahitlik yapmaya mecbur da değildir. Başkası da amânın şahitliğine başvurmaya mecbur değildir. İçinde bulunduğu zaruretten dolayı başkasına helâl olmayan şey a’mâya helâl olabilir. Mesela içinde bulunduğu zaruretten dolayı a’mâya ölü hayvan etini yemek helâl olurken zarureti olmayan birisine ölü hayvanın etini yemek helâl olmaz. A’mânın kendisi için yapacağı ictihad caiz, başkası için ictihad yapması caiz değildir. [241]
d. Hanbelî Mezhebi:
Muğni’dc şöyle denmektedir: “Sesten emin olduğu takdirde a’mânın sese dayanarak bilgi sahibi olduğu konularda şahitlik etmesi caizdir. Zira Allah şöyle buyurmuştur:
Erkeklerinizden iki şahit bulundurun! (Bakara/282)
“Şahitlikle ilgili diğer ayetler de a’mânın şahitliğinin caiz olduğunu göstermektedir. Çünkü a’mâ adalet özelliğine sahip ve rivayeti makbul bir kimse olduğu sürece şahitliği kabul edilir. Çocuk böyle değildir. Çocuğun a’mâdan farkı, adalet özelliğine sahip olmaması ve rivayetinin kabul edilmemesidir. Çünkü (a’mâda bulunan) işitme özelliği kesin bilgiyi elde etme yollarından biridir. Bazen a’mânın aleyhinde şahitlik yaptığı kişi kendisi ile çokça birlikte olduğu birisi olabilir. A’mâ onun sesini kesin bir şekilde bilir. A’mânın böyle kesin bildiği kimse hakkında gören kişiler gibi şahitliğini kabul etmek gerekli olur. Bazı hallerde (a’mânın) kesin bilgi sahibi olduğunu inkar etmeye yol yoktur. Mal ile ilgili meselelerde gören kimse gibi işitmektedir. Hatta bazen görenlerden fazla işitebilir.
“Bir kimse bir eylem ile ilgili bilgi sahibi olup sonra a’mâ olsa, aleyhinde şahitlik yaptığı kimsenin adını ve soyunu biliyorsa şahitlik etmesi caiz olur. Çünkü a’mânın görme duyusunu kaybetmiş olması, mükellef olmasını ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla bu durum şahitliğin kabulünü engellemez. Eğer a’mâ aleyhinde şahitlik yaptığı kimsenin adını ve soyunu bilmez, fakat kendisi ile fazla ülfeti olduğu için sesini tanırsa şahitlik etmesi sahih olur.
“Bir kimse hakim huzurunda şahitlik edip, edâ ettiği şahitlikle karar verilmezden önce a’mâ olsa verilen hüküm caizdir. Çünkü a’mâlık şahitliğin eda edilmesinden sonra meydana gelmiştir. Böyle bir durum, şahidin şahitliği edâ ettikten sonra vefat etmesi gibidir, dolayısıyla onun şahitliğine bir itham yöneltilerek şahitliğinin kabulünü engellemez.[242]
“Bir zina olayının şahitlerinin hepsi veya bazıları a’mâ iseler, şahitlikleri kabul edilmeyip kendilerine (kazif cezası olarak) had vurulur. Çünkü gözleri görmeyen kimseler (zina olayını göremedikleri için) yalan söyledikleri kabul edilir, zira onlar kesinlik ifade edecek derecede gördükleri bir şeyin şahitliğini yapmamışlardır. A’mâ kimse eylemle ilgili meselelerde şahit olmaya ehil değildir.[243]
e. Zahirî Mezhebi:
Answer ( 1 )
Görme özürlü bireylerin şahitliği, İslam hukukunda çeşitli tartışmalara konu olmuştur. Bu konudaki görüşler, farklı mezhepler ve hukuk okulları arasında farklılıklar gösterebilmektedir.
İslam’da, şahitlik konusu çok önemli bir yer tutar ve doğru şahitlik, adaletin sağlanmasında kritik bir rol oynar. Bununla birlikte, görme engelli bir kişinin şahitliğinin kabul edilip edilmemesi, bazı yorumlara ve şartlara bağlıdır.
Görme Engelli Bireylerin Şahitliği:
Görme engelli bir kişi, eğer diğer şartları (güvenilirlik, dürüstlük, bilgi sahibi olma vb.) sağlıyorsa, şahitlik yapabilir. Ancak, şahitlik yaptığı olayın tam olarak gözlemleriyle ilgili olan bir durum varsa, görme engelli bir kişinin şahitliği daha fazla tartışma konusu olabilir.
Eğer görme engelli kişi, şahitlik yaptığı olayla ilgili bilgiyi başka kaynaklardan edinmişse, örneğin duyduğu veya öğrendiği bilgilerle, bu durumda şahitliği kabul edilebilir. Yani, görme engellinin şahitliği, doğrudan görsel gözlemlerine dayanmıyorsa, fakat doğru bilgiye dayalıysa yine geçerli olabilir.
Farklı Mezheplerin Görüşleri:
Hanefi Mezhebi: Hanefiler, görme engelli bir kişinin şahitliğini kabul edebilirler, ancak şahitlik yaptığı olayla ilgili bilginin başka bir kaynaktan elde edilmesi gerektiğine dikkat ederler. Görme engelli kişi, duydukları ve öğrendikleriyle şahitlik yapabiliyorsa bu geçerlidir.
Şafii Mezhebi: Şafii mezhebinde de benzer bir yaklaşım vardır. Görme engelli bir kişinin şahitliği kabul edilebilir, ancak görsel gözlemlere dayalı bir durum söz konusu olduğunda bu kişi zayıf kabul edilebilir.
Sonuç olarak, görme engelli bir bireyin şahitliği, doğrudan görsel gözlemlerle ilgili olmayan durumlarda, bilgiye dayalı olarak kabul edilebilir. Ancak her durumda, şahitliğin geçerliliği, kişinin doğruluğu, güvenilirliği ve olayla ilgili doğru bilgi edinip etmediği gibi faktörlere de bağlıdır.