Kayıt Ol

Oturum aç

Şifremi Unuttum

Şifreni mi unuttun? Lütfen e-mail adresinizi giriniz. Bir bağlantı alacaksınız ve e-posta yoluyla yeni bir şifre oluşturacaksınız.

Günahlarimi unutamadigim için intihar etmek istiyorum

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Günahlar Yüzünden İntihar Edilir mi ?

Gunahlarimi unutamadigim icin intihar etmek istiyorum

Geçmişte islediğim gunahlarimdan çok utaniyorum kendimden nefret ediyorum namazlarimi kilamaz bir iste calisamaz hale geldim düzenli bir hayatin yok yasamak için hicbir sebebim yokn hayatini sonlardirmak istiyorum herşeyi kafayada takiyorum gecmisim yüzünden geleceğine bakamiyorum intihar tek careymis gibi geliyor

Cevap:

Değerli kardeşimiz. İnsanoğlu günah işleyebilen bir varlık. “Benim günah işlemem mümkün değil” diyebilen hiç kimse bulunmuyor. Her insan, şu veya bu şekilde, az veya çok, günah çukuruna yaklaşıyor, bazen de içine düşüyor.

Hz. Peygamber (asm) “Nefsim kudret elinde olan Zata yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; sonra günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.”  (Müslim, Tevbe 9) buyurmaktadır.

Nasıl ki ateş, altını bakırdan ayrıştırıyorsa, günahlarla insanın boğuşması imtihanı da insanı tövbeyle geliştirip Allaha yaklaştırıyor. Hz. Peygamber bunu şöyle dile getirir: “Her insan hata işler; ama hata işleyenlerin en hayırlısı, çok tövbe edenlerdir.”  (Tirmizî, Kıyâme 49.)

Tövbede pişmanlığın hissedilmesi yeterlidir. Çünkü günahtan sakınmasına neden olacak ve tekrar günaha dönmemesini gerektirecektir. Bu her iki husus, pişmanlıktan kaynaklanır. (Fethul Bari 13/471)

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm Rabbinden naklen buyurdular ki:

“Bir kul günah işledi ve ‘Yâ Rabbi, günahımı affet!’ dedi.
Hak Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu.
Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, günahımı affet!’ dedi.
Allah Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.’ buyurdu.
Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, beni affeyle!’ dedi.
Allah Teâlâ da, ‘Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi. Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim.’ buyurdu.” (Buhârî, Tevhid 35)

Büyük hadis âlimi İmam Nevevî, bu hadisten şu hükmü çıkarır:

“Günahlar yüz kere, hatta bin ve daha çok kere tekrar edilse de kişi her seferinde tövbe etse, tövbesi makbuldür. Veya bütün günahlar için bir tek tövbe etse bile, yine tövbesi sahihtir.”

Birçok ayette af yetkisinin Allah’a ait olduğu, Allah’ın istediğini bağışlayacağı, istediğini azaba çarptıracağı bildirilerek, havf-reca muvazenesine, ümit-korku dengesine dikkat çekilir.

Yine ifade buyurulur:

Onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tövbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler. (Ali İmran 135)

Evet, bir mümin günah işler hem de günahın büyüğünü işler ve bu günahlara tövbe eder. Bazen tövbesini bozup aynı günahı tekrar işler, bir daha tövbe eder. Bu yüzden günah işliyoruz diye kesinlikle ümitsizliğe kapılmamalıyız. Sıkça tövbe etmeli ve Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselatü vesselam da günahı olmadığı halde günde yetmiş kereden fazla tövbe-istiğfar ettiğini, (Buhari, Deavat 3) ve Yüce Rabbimizin onca günahımıza rağmen bizi tövbe etmeye davet ettiğini (Tahrîm, 8) unutmamalıyız.

Biz de Peygamberimiz gibi her gün sıkça tövbe-istiğfar etmeliyiz, daima ümit ve korku ortasında olmalıyız. Ümitsizliğe kapıldığımız zamanlarda da Allah’ın şu müjdelerini hatırlamalıyız.

“De ki: Ey nefislerine zulmeden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları affeder. Gerçekten O; Gafurdur, Rahimdir.” (Zümer 39/53)

Demek ki, tövbe ile günahlardan kurtulmaya bizi çağıran Allah’ın kitabıdır: Kuran, Allah’a sığınıldığı, günah itiraf edildiği ve pişman olunduğu sürece Allah’ın bütün günahları affedeceğini müjdeler.

Allah’ın Affetmediği tek bir günah var oda şirk üzere kafir olarak ölmektir:

“Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar.” (Nisa, 48)

Tövbenin birtakım şartları var:

1. Önce yaptığı günahtan pişmanlık duyması lazımdır.

2. Şayet bir daha, nefis, şeytan veya çevre etkisiyle günahın içine düşerse tekrar pişmanlık duyup tövbe-istiğfar etmelidir.

3. Günah işler, sonra tövbe ederim, nasılsa Allah af eder gibi bir düşünceyi aklına getirmemeli.

4. Daima ümit ve korku içinde olma hissini taşımalıdır.

Bediüzzaman hazretlerinin konuyla ilgili bazı açıklamaları özetle şöyledir:

Bu dehşetli asırda imandan sonra en önemli esas takvadır, ibadettir. Böyle fesat ve günahlar asrında kalpteki Allah korkusu günahlara karşı en büyük bir silâh ve siper hükmündedir.

Bu nedenle, günahların her taraftan insanı serbestçe sardığı bu ahir zamanda farzları işleyen, haramları işlemeyen kurtulur.

Ayrıca bu dehşetli asırda ve ağır şartlar altında az bir salih amel, çok hükmündedir. Hem zaten Allah korkusu ile günahlardan uzak durmakta bir nevî salih amel vardır. Çünkü bir günahı terk etmek farzdır. Bir farzı işlemek, çok sünnetlere bedeldir.

Özellikle böyle günahların sel gibi üzerimize hücum ettiği bir asırda, yalnızca günahlardan korunmak suretiyle, yani az bir irade gösterip yüzlerce günahı terk etmek suretiyle, yüzlerce farz işlenmiş olmaktadır.

Madem, şimdiki sosyal hayatta her dakikada yüzlerce günahla karşı karşıya kalıyoruz. Elbette Allah korkusunu ve günahlardan sakınmak duygusunu kalbimizde taşıdığımız her an, yüzlerce salih amelin de kapısını çalmış olacağız. (bk. Nursi, Kastamonu Lâhikası, s. 110)

Günahlara karşı en büyük siper tövbe ve istiğfar etmek ve günahlardan vazgeçmektir. Allah’a şirk koşmak hariç olmak üzere, büyük günahları işlemek imansızlıktan gelmediğinden; günah olduğunu inkâr etmedikçe büyük günah işleyen kişi, iman dairesinden çıkmaz. (bk. Nursi, Lemalar, s. 80)

Her günah içinde küfre gidecek bir yol vardır. Eğer işlenen bir günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırır. Çünkü günah kalbe işlemeye başladığı ve tövbe ile imha edilmediği zaman kalbi karartır ve günahları korkusuzca işlemeye devam etmek kalbin katılaşmasına ve iman nurunun çıkmasına sebep olur. (bk. Nursi, Lem’alar, s. 15)

Patrona içki hazırlama konusuna gelince:

Hayati tehlike söz konusu olmadığı sürece  “Allaha isyan olan bir yerde kula itaat edilmez” hükmü esastır. Aksi takdirde bunun mazereti yoktur. Onun için bir Müslümanın dikkat etmesi gereken hassas noktalardan biri çevre meselesidir.

İnsan tek başına yaşayamadığına göre kendisine iyi bir çevre oluşturmalıdır. İyiyi bulamayan ise en az kötü olanı aramalıdır.

Eğer bir günahta ısrar ediliyorsa bu, o günaha teşvik eden çevrenin etkisinin giderilmediğini gösterir. Önce çevre temizliği için çalışmak şarttır. Salih kullarla oturup kalkmak, gıdadan göz temizliğine kadar her alanda helale yönelmek zorundayız.

Cevap:

İNTİHAR

İnsanın kendisini öldürmesi. Ne şekilde olursa olsun bir kimsenin kendisini öldürmesine “intihar” denir. İntihar Allah’ın yaratmış olduğu cana kıymaktır. Bu yüzden de büyük günahlardandır. İnsana canı veren Allah olduğu gibi, onu almaya yetkili olan da odur.

İntihar etmenin haramlığı ve ahiretteki tehlikesi ayet ve hadislerle sabittir.

Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yolu hariç, batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir” (en-Nisa’, 4/29). Ayette, fiilen cana kıyma anlamı yanında, Allah’ın haram kıldığı şeyleri işlemek, masiyete dalmak ve başkalarının mallarını batıl yollarla yemek sûretiyle kendisine yazık etmek, ahiret hayatını mahvetmek anlamı da vardır (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ani’l-Azim, İstanbul 1985, II, 235).

Amr b. el-As (r.a), Zâtu’s-Selâsil seferinde ihtilâm olmuş, hava çok soğuk olduğu için, su bulunduğu halde, ölüm korkusundan dolayı teyemmümle namaz kıldırmıştır. Durumunu Hz. Peygamber’e iletirken, yukarıdaki ayete göre amel ettiğini söylemiş ve Resulullah (s.a.s) Amr’ın bu yaptığını tasvip etmiştir (Ebu Dâvud, Tahâre, 124; Ahmed b. Hanbel, IV, 203).

Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Yedi helak edici günahtan uzak durunuz Denildi ki, ya Resulullah, onlar nelerdir?; şöyle buyurdu: Allah’a ortak koşmak, bir cana kıymak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli, hiçbir şeyden habersiz mümin kadına zina iftirası yapmak” (Buhârî, Vesâyâ, 23, Hudûd, Tıb, 45; Müslim, İman, 144).

İntihar geçmiş ümmetlerde de yasaklanmıştır. Cündüb b. Abdullah’tan Hz. Peygamber (s.a.s)’in şöyle dediği nakledilmiştir: “Sizden önceki ümmetlerden yaralı bir adam vardı. Yarasının acısına dayanamayarak, bir bıçak aldı ve elini kesti. Ancak kan bir türlü kesilmediği için adam öldü. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak; kulum can hakkında benim önüme geçti, ben de ona cenneti haram kıldım, buyurdu” (Buhârî, Enbiyâ, 50).

Hayber Gazvesi sırasında büyük fedakârlıklar gösteren Kuzman adındaki birisinin, sonunda cehenneme gideceği Hz. Peygamber tarafından haber verilmişti. Bunun üzerine Ashab-ı kiramdan Huzâî Eksüm, Kuzman’ı izlemiş ve O’nun, aldığı yaralara sabredemeyip, kılıcı üzerine yaslanarak intihar ettiğini görmüştür (Buhârî, Kader, 5, Rikâk, 33, Meğâzî, 38, Cihâd, 77; Müslim, İman, 179; Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih, X, 266 268). Kuzman’ın ölüm şekli Allah Resulu’ne iletilince şöyle buyurmuştur: “İnsanlar arasında öyle kimseler vardır ki, dış görünüşe göre, cennet ehline yaraşır hayırlı işler yaparlar; halbuki kendileri cehennemliktir. Öyle kimseler de vardır ki, cehennemliklere ait kötü işler yaparlar, halbuki kendileri cennetliktir” (Buhâri, Kader, 5, Rikâk, 33; Müslim, İman, 179).

İntihar edenin uhrevî cezası, intihar şekline uygun olarak verilir. Hadis-i şeriflerde “Kim kendisini bıçak gibi keskin bir şeyle öldürürse, cehennem ateşinde kendisine onunla azap edilir” (Buhâri, Cenâiz, 84). “(Dünyada ip ve benzeri) şeyle kendisini boğan kimse cehennemde kendisini boğar, dünyada kendisini vuran cehennemde kendisini vurur (azabı böyle olur)” (Buhârî, Cenâiz 84),

“Kim kendini bir dağın tepesinden atar da öldürürse cehennem ateşinde de ebedi olarak böyle görür. Kim zehir içerek kendisini öldürürse cehennemde zehir kadehi elinde olduğu halde devamlı ceza çeker” (Müslim, İman, 175; Tirmizi, Tıb, 7; Nesâî, Cenâiz, 68, Dârimi, Diyât, 10; Ahmed b. Hanbel, II, 254, 478).

İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, intihar eden dinden çıkmış olmaz, üzerine cenaze namazı da kılınır. Hayber Gazvesinde intihar eden Kuzman’ın cehennemlik olduğu bildirilmişse de, cehennemde ebedî olarak kalacağını belirten açık bir ifade yoktur. Bu yüzden intihar suçunu işleyenin cezasını çektikten sonra cehennemden kurtulacağı umulur. Ancak bunun için, intihar edenin son anda mü’min sıfatını taşıması ve intiharın helâl olduğuna itikad etmemiş olması da şarttır (Kâmil Miras, a.g.e, X, 270).

Hz. Peygamber’in, bıçakla kendisini öldüren kimsenin cenaze namazını kıldırmadığı nakledilir. Ancak bu olay, intihar edeni cezalandırmak ve başkalarını böyle bir fiilden menetmek amacına yöneliktir. Nitekim Ashab-ı Kiram bu kimsenin cenaze namazını kılmıştır (el-Askalânî, Bulûgu’l Merâm, terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1970, II, 276-277). İmam Ebû Yusuf’a göre, intihar hata ile veya şiddetli bir ağrıdan dolayı olmadıkça müntehir üzerine cenaze namazı kılınmaz.

Sonuç olarak, beden Cenâb-ı Hakkın insanoğluna verdiği en büyük emanettir. Bu emaneti, ruh bedenden kişinin kendi müdahalesi olmaksızın ayrılıncaya kadar korumak gerekir. Bunun için de, kişinin rûhî ve fizikî sıkıntılara sonuna kadar sabır göstermesi İslâm’ın amacıdır. Aksi halde intihar etmekle dünyevî sıkıntı ve problemlerini çözeceğini düşünen kişi, hemen intikal edeceği kabir ve daha sonra ahiret hayatında çok daha büyük sıkıntı ve felaketlerle karşılaşır. Hayat, en kötü şartlar altında bile güzeldir. Çünkü, ruh bedende kaldıkça Allah’tan ümit kesilmez. Her geceden sonra gündüz, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Kulun Allah’a yönelmesi ve O’ndan yardım istemesi, sıkıntı ve problemlerin çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. Yüce yaratıcı umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter. O’na dayanan da güç kazanır.

Benzer konular:

Cevapla