Allahümme ente-s-selâmü ve mike-s-selâm. Fey hayyi nâ bi-s-selâm.[1]
Narin yapılı güvercin bile orada güvenlik içindedir. Oradan oraya, bir yerden bir yere uçarken hiçbir eziyet ve düşmanlık korkusu içinde olmaz. Nasıl olsun ki o Beytullahtadır, Harem-i şeriftedir. Hiçbir intikam ve düşmanlık hissinin olmadığı hac mevsimindedir.
Yüce Peygamber Mekke’yi fethettiği gün Mekke’yi şöyle tanıtıyor:
Şüphesiz Allah gökleri ve yeri yarattığından beri bu beldeyi saygın kılmıştır. Mekke Allah’ın hürmetli olunmasını emretmesiyle kıyamete kadar saygındır. Benden önce burada savaşmak kimseye helâl kılınmamıştır. Bana da -günün bir kısmı dışında- helâl kılınmamıştır. Mekke, Allah’ın hürmetli olunmasını emretmesiyle kıyamete kadar saygındır. Onun bir dikeni (bile) koparılamaz, avı kovalanmaz (ve avlanmaz), bilen birisi olmadıkça buluntu malı alınmaz ve yaş ve yeşil oldukça otu dahi koparılmaz.
Beytullah’ın etrafındaki Allah’ın misafirleri sanki uzun süren bir namazdadırlar. Gidip gelerek hareket halindedirler. Meşgul oldukları tek şey Allah’ı zikretmektir. Gönüllerini berraklaştırmak onlara hâkim şeydir. Yolculuklarında hedefledikleri yüce gaye benliklerinimektir. Tâ ki Mebrur haca gerçekleştirebilsinler. Öyle bir rnak-ki bu, Hz. Peygamber’in sözü uyarınca insan bu hacem sonun niden anasından doğmuş gibi olmaktadır. Hz. Peygamber “Meb-a h hacem sevabı ancak cennettir” buyurmuştur.
Kabe’yi tavaf edenlerin abdestli olmasının hikmeti şu olsa gerek Tavaf, bir çeşit namaz gibidir. Nitekim hadiste: “Beyt’i tavaf etmek amaz kılmak gibidir. Şu kadar ki tavaf ederken söz söylersiniz. Her kim tavaf ederken bir şey söylerse, ancak hayırlı şeyler söylesin” buyurulmuştur.
Hac yolculuğu ne güzel yolculuk, hac ziyafeti ne kerem dolu bir ziyafet, haccın nimeti ne muazzam bir nimet, hac sonunda kavuşulan (ebedî) kurtuluş ne değerli bir kurtuluştur.
Sıdk ve ihlas üzere olan müslüman hac görevini yapmak üzere yola çıkar. Cenab-ı Hak onu bu görevi en mükemmel şekliyle edâ etmeye muvaffak edince bir çok amaç ve maksada ulaşmış olur:
Her şeyden evvel gücü yettiğince en geniş şekilde din kardeşleriyle, birlik oluşturmaya katılmış olmaktadır.
Ayrıca güzelim kutsal yerleri ziyaret eder. O yerler şerefli dinî hatıralar ve pekçok ilâhî armağanlarla doludur. Bu hatıralar ve ilahî ar-naganlar hacı için bir nur ve ziya, manevî bir gıda ve şifa olmaktadır. §uzel yerlerin ziyareti insanı düşüncelere sevketmekte, bu düşün-er bir Çeşit dirilme ve uyanma sağlamaktadır. Bu hatırlayışlar nu’mi fayda getirmektedir.
hac görevini ifa ettiği her bir yeri görünce Allah’ın dinine ve rabbine yönelmesi artmaktadır. Hacı bu ziyaretiyle çölün hidâyete erdiren İslâm dininin nasıl çıktığını gözlemin hgOrmektedir- Bu aziz dinin çıktığı yer Beytullah’ın bulunduğu bir duzlük iken, insanlara hayırlar ve bereketler verip on-‘an guallildte donatm1Ştlr.
O İslâm dini, çölden ve çadırdan öyle insanlar çıkarmış ki bunlar gündüzleri at üstünde Allah uğrunda vuruşmuş, geceleri Allah’a ibadet etmişlerdir. Bu insanlar en güzel önderlik nasıl olurmuş, Allah’a kulluk nasıl yapılırmış; hak, hayır, adalet ve kardeşlik uğrunda cehd ü gayret nasıl olurmuş dünyaya öğretmişlerdir.
Hac, ihlas ve sıdkla edâ edildiği zaman her şeyden önce arzu edildiği üzere canlı ve gayretli bir sosyal kişilik kazandırır.
Bu kişilik evvelâ tevbe ile günah ve zulümden temizlenmeyi getirir. İnanılan dava ve prensipler uğrunda yorulmayı ve uzun yolculuklara katlanmayı öğretir. Ayrıca yıllık büyük kongrede din kardeşlen ile nasıl bir uyum içerisinde olacağını öğretir. Elini bolluğa ve iyilik yapmaya, fedakarlık ve cömertliğe alıştırır.
Milyonlarca müslüman bu hac farizasını bu şekilde anlasa ne hoş olurdu? Böylece her yıl hac görevinin yerine getirilmesinden doğacak güzellikler katlanarak artmış olurdu.
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Hac ibadetinin sosyal felsefesini şu şekilde açıklayabiliriz;
Rabbimiz (cc) bu günleri Müslümanların bir araya gelmesi için bir vesile kılmıştır. Bu bayram günlerinde gönüller birbirine kaynar, birlik ve beraberlik ruhu yaygınlaşır, davranışlarda, ümitlerde ve üzüntülerde aynı gaye etrafında olma bilinci kökleşir. Allah Teâlâ’nın kulları ve dostları için murad ettiği bir ümmet olma yönünde yücelme sürekli olarak gerçekleşmiş olur.