Paylaş
Haset ve Rekabetin Sebepleri
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Haset ve Rekabetin Sebepleri
Haset ve Kıskançlığın sebepleri
Ebu Hâmid el-Gazzalî ‘İhyâ-i Ulûmiddîn’ adlı kıymetli eserinde şöyle der: Rekabete gelince, bunun sebebi, rekabet duygusuna yönelik sevgi ve istektir. Eğer rekabet edilen konu dinî ise, sebebi Allah sevgisi ve O’na daha iyi itaat etme arzusu olacaktır.
Eğer dünyevî bir konuda ise, bunun da sebebi, mübah dünyalıklar ve bunları tatma arzusu olacaktır. Burada bizi ilgilendiren husus, dinen yerilmiş olan hasettir. Hasedin bir çok kapısı olmakla birlikte yedi noktada sıralamak mümkündür: Düşmanlık, kibir, hayret ve hayranlık, istenen şeyleri kaçırma korkusu, liderlik sevdası, nefsin çirkinliği ve cimriliği.
Başka birinin sahip olduğu bir nimetten hoşlanmamanın bir çok sebebi olabilir. Ya o kimsenin düşmanıdır ve onun iyiliğini istemez. Bu, emsal kimselere özgü bir durum olmayıp hasis birinin mülk sahibine veya krala haset etmesidir. Buna göre hasetçi onun sahip olduğu nimetin zeval bulmasını ister. Çünkü ya kendisine veya sevdiği birine ettiği kötülük yüzünden ona kin beslemektedir.
Hasedin sebebi, haset edilen kişinin sahip olduğu nimeti kullanarak kendine büyüklük taslayacağını bilmek de olabilir. Onun büyüklük taslamasına katlanamayan ve sahip olduğu nimetle karşısında övünmesine tahammül edemeyen kimse de hasetlik edebilir ki bunun sebebi, hasetçinin sahip olduğu aşırı izzet-i nefs duygusudur.
Bir diğer sebebi, nimetin başkasına ait olması yüzünden kendi maksatlarına ulaşamama korkusudur. Haset edilen kişi, sahip olduğu nimetleri kullanarak hasetçinin maksatlarına ulaşması önünde engel oluşturabilir.
Yahut haset edilene karşı tabiatından gelen bir büyüklenme isteği vardır. Bu yapısından dolayı söz konusu nimetin ona verilmesine gönlü elvermez ve kibirlik taslar. Bu da kibirden kaynaklanan hasettir.
Başkasına ait olan nimet aşırı büyük veya sahip olduğu makam çok yüksek olup kendi emsalinin böyle bir üstünlüğe sahip olmasına hayret eder.
Haset, yukarıda sıraladığımız sebepler dışında hasetçinin nefsindeki çirkinlik ve cimrilikten de kaynaklanabilir. Bu tür mizaca sahip olan kimse, başkalarının hayır sahibi olmalarına rıza göstermez.
Sebeplerin Açıklaması:
Birinci Sebep:
Düşmanlık ve kin olarak belirttiğimiz birinci sebep hasedin en kötü sebeplerinden biridir. Şu veya bu nedenle kişiye bir rahatsızlık verildiğinde veya şu ya da bu biçimde gayesine ulaşmasına engel olunduğunda buna yol açan kimseye karşı bir kin ve düşmanlık besler. Bu duygu onun benliğinde derinleşerek kök salar ve nefrete dönüşür. Tabiî bu nefret duygusunu tatmin etmek ve intikam almak ister. Eğer bu duyguyu tatmin etme hususunda başarılı olamazsa bunu zamana bırakır. Belki de kendine duyduğu saygıyla Allah Teâlâ’ya havale eder. Ancak nefret ettiği kişinin başına gelen her musibetten sevinç duyar ve bunun Allah katından kendine bir ödül olduğunu sanır. O bela, kendi nefretinden dolayı verildiğini düşünür. Ona gelen nimetlerden ise rahatsız olur. Hatta kendi düşmanından intikamını almadığı için Yüce Allah nezdinde yeri ve önemi olmadığını zannedebilir. Öyle ya inandığı Rabbi nefret ettiği kimseye eziyet vermek bir yana onu nimete boğmaktadır.
Özetle ifade etmek gerekirse haset, düşmanlık ve nefretten ayrılmaz bir duygudur. Takva sahibinin gayesi aşırıya gitmemek ve nefsinin bu tür bir duyguya kapılmasını hoş görmemektir. Bir insana buğz etmesi halinde onun mutluluk ve kederine aynı gözle bakması imkansız dır. Yüce Allah düşmanlık ve nefret duygularını kâfirlerin sıfatları arasında anarak şöyle buyurmuştur: “Siz, bütün kitaplara inanırsınız, onlar ise, sizinle karşılaştıklarında “İnandık” derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir.
Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.”
Yine bu anlamda şöyle buyurmuştur: “Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızla rından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.
Öfke ve nefretle beslenen haset, çatışma ve vuruş maya yol açabilir. Hasetçi, haset ettiği kişinin nimet sahi bi olmaması için ömrünü harcayıp türlü hile ve tuzaklara başvurur. Bu uğurda birçok mahremi de çiğner.
İkinci Sebep:
Kibir ve izzet-i nefs duygusunun etkisiyle hasette bulunmaya gelince, kişi, başka birinin kendinin üstüne çıkmasından rahatsız olur. Emsalinden biri belli bir ma kam, ilim veya servete sahip olduğunda kendine üstünlük taslamasından korkar. Onun üstünlük taslamasına ta hammül edemeyeceği için nefsi, onun övüncüne sabir göstermesine izin vermez. Burada hasetçinin gayesi üs tünlük taslamak değil, başkasının üstünlük taslamasına engel olmaktır. Onunla aynı seviyede olmaya razıdır. An cak üstüne çıkmasına rıza göstermez.
Üçüncü Sebep:
Haset eden kişinin tabiatında başkalarına üstünlük taslama, küçük görme, kullanma ve onların kendisine tâ bi olarak isteklerini yerine getirmelerini bekleme duygu sunun hakim olmasıdır. Onlardan birinin her hangi bir nimete sahip olması halinde büyüklenmesine tahammül edememesinden ve emirlerini yerine getirmemesinden, hatta kendisiyle aynı seviyeye yükselmesinden veya üstü ne çıkmasından endişe eder. Böylece bir zamanlar ona üstünlük taslarken o kendisine üstünlük taslayabilecektir.
Mekke kâfirlerinin çoğunluğunun Allah Resulü’ne inanmayışlarının nedeni de bu tür bir büyüklük ve kibir duygusu içinde olmala dı. Daha dün yetim olan bir adam, nasıl olur da onların üstüne çıkabilirdi? O’nun önünde başlarını nasıl eğebilirlerdi? Bu yüzden de şöyle demişlerdi: “Ve dediler ki: Bu Kur’an iki şehirden bir bü yük adama indirilse olmaz mıydı?” (368) Yani bizim gibi eşraftan güçlü ve büyük biri olursa O’nun önünde eğilmek bize zor gelmez.
Allah Teâlâ Kureyşliler’in sözlerini, alaycı ve onları aşağılayıcı bir tarzda şöyle nitelemiştir: “Aramızdan Allah’ın kendilerine lütuf ve ihsanda bulunduğu kimseler de bunlar mi!” demeleri için onların bir kısmını diğerleri ile işte böyle imtihan ettik.”
Dördüncü Sebep:
Hayret etme sebebiyle de haset edilebilir. Nitekim Yüce Allah geçmiş ümmetlerden haber verirken şöyle buyurmuştur: “Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi bi rer insansınız.”
“Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kölelik ederken, bizim gibi olan bu iki adama inanır mıyız?” “Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, her halde ziyan edersiniz.”
Onlar, kendileri gibi beşer olan kimselerin risâlet, vahiy ve Allah’a yakınlık gibi ulvî derecelere ermelerine hayret etmiş, bu yüzden de onlara haset etmişlerdi. Yara tılış bakımından kendileri gibi olan bir insanın, üstlerine çıkmasını istemedikleri için risâletinin zeval bulmasını iste mişlerdir. Ama bu haset, liderlik sevdası, önceden varolan bir düşmanlık veya başka bir nedenden kaynaklanmamaktadır.
Beşinci Sebep:
İsteklere ulaşamama endişesiyle de hasette bulunu labilir. Genelle aynı isteğin peşinde birden fazla kimsenin koşması halinde yaşanır. Eğer bir kimse, sahip olduğu ve hedefine tek başına ulaşmasını sağlayacak her nimette arkadaşına hasetlik ederse bu tür bir hasette bulunmuş olur. Evlilik ilişkisinin talepleri noktasında kumalar arasın da görülen hasetleşme de bu türün kapsamına girer.
Ayni şekilde çocukların anne babalarının kalplerini kazanma sürecinde de bu tür hasetleşme olabilir. Öğren cilerin hocalarının kalbinde üstün bir yere sahip olmak is teyen öğrenciler de birbirlerine haset edebilirler. Kralın danışmanları ve yakın çevresi de onun gözüne girme ya rışında birbirlerine haset ederler. Aynı şekilde birden faz la vaizin bulunduğu bir beldede, vaizler de eğer servet ve halkın teveccühünü kazanmak isterlerse birbirlerine haset edebilirler. Belli bir öğrenci grubuna ders veren alimler arasında da, öğrencilerin hepsine hakim olma gayesiyle hasetleşme olabilir. Alimlerden her biri, onların kalplerini tek başına kazanarak bir takım gayelerine ulaşmak iste yebilir.
Altıncı Sebep:
Liderlik sevdası, şöhret ve şan sahibi olma arzusu da önemli haset sebeplerindendir. Övülme arzusu çok güçlü olan bir kişi, her hangi bir meslek veya sanat dalın da emsalsiz biri olmak isteyebilir. Çağında eşsiz olduğu, eşi benzerinin bulunmadığı gibi ifadelerle anılmak böyle birinin çok hoşuna gider. Dünyanın öbür ucunda dahi kendisine denk birinin bulunduğunu işitmek onu rahatsız eder. Onun ölmesini veya kendisiyle aynı şöhrete sahip
olmasını sağlayan nimetin zeval bulmasını gönülden ister. O kimsenin sahip olduğu nimet; cesaret, zanaat, güzellik, züht, servet veya başka bir şey olabilir. Kişi, anılan nimet konusunda tek ve eşsiz olmaktan hoşlanır.
Bu düşüncenin ardında her hangi bir düşmanlık, iz zeti nefsine düşkünlük, haset edilene büyüklük taslama veya arzu edilen bir şeyin yitirilmesi, ya da liderlik ve şan şöhret tutkusu olmayabilir. Bu bağlamda örnek olarak Yahudi bilginlerinin tavırlarını gösterebiliriz. Onlar, Allah Resulü’nü (sav) tanıdıklarını inkar ediyor ve O’na inanmi yorlardı. Çünkü liderliklerinin ellerinden gitmesinden kor kuyor ve şeriatlarının nesh edilmiş olmasına karşın insan lar tarafından taklit edilmek istiyorlardı.
Yedinci Sebep:
Nefsin çirkinliği ve Allah’ın kullarına verilen nimet ler konusundaki cimrilik de hasede neden olabilir. İnsan lar arasında öyleleri vardır ki liderlik, şan şöhret, kibir ve ya birinin iyilikle anılması sebebiyle kimseye haset etmez ler. Ancak başkalarına lütfedilen nimet ve hayırlar onlara ağır gelir. Ya da birilerini işlerinin bozulduğu, maksatlan na ulaşamadıkları, geçimlerinin bozulduğu söylenince sevinirler. Onlar herkesin geri gitmesini ister, Allah’ın ni metini kullarından kıskanırlar. Böylesi durumlarda sanki verilen nimet kendi malından çıkıyor veya hazinesi eksili yormuş gibi rahatsız olurlar.
Denir ki: Cimri kendi malı hakkında cimrilik eden kimsedir. Kıskanç ise başkasının malı hakkında cimrilik edendir. Böyle biri, başkalarına verilen ilahî nimetleri bile kıskanır. Halbuki aralarında ne bir dostluk, ne de düşman lık yoktur. Bu yaptığının, nefsindeki çirkinlik ve tabiatındaki çirkeflikten başka hiçbir nedeni mevcut değildir. Bu hu yun düzeltilmesi de neredeyse imkansızdır. Çünkü yaratılış tan gelen bir sıfattır.
Buraya kadar anlattıklarımız hasedin ana sebepleri idi. Bunlar insanlarda kısmen ve tamamen bulunabilir. Yani bazı kimselerde sebeplerden biri veya birkaçı bulu nabilirken bazılarında tümü bulunabilir. Kişinin hasetçilik derecesi de buna göre artar veya eksilir. Haset bazen o kadar güçlü olur ki kişi bu huyunu saklamayı ve güzel davranmaya çalışarak başaramaz. Bilakis güzellik perdesi ni de yırtarak düşmanlık ve nefretini açıkça ifade eder. Hasetleşmelerin çoğunda bu sebeplerden bir kaçı birlikte bulunur. Tek bir sebebin etkili olduğu haset hali pek nâdirdir.
Ebu’l-Hasan el-Mâverdî ise bu konuda şöyle demiş tir: Bilin ki hasedin üç etkeni -yani sebebi- vardır:
Bir: Haset edilen kimseye duyulan öfke ve nefret. Hasetçi, işte bu öfke ve nefretin etkisiyle onda görülen her tür iyiliği veya övgüye değer hali kıskanır ve bunun bir an önce zeval bulmasını ister. Öfke ve nefretle besle nen haset, en zararlısı olmasına karşın genel değildir. Çünkü kişi, bütün insanlara karşı nefret içinde olamaz.
İki: Haset edilen kimsede, kendisinin yapamayacağı bir üstünlüğün bulunması. Hasetçi, onun bu konudaki üs tünlüğünden ve bu üstünlüğün ona özgü olmasından ra hatsız olup onu çekemez. Bu, haset türlerinin ortasıdır. Çünkü hasetçi kendisine denk ve aşağı olanlara değil sadece üsttekilere haset etmektedir. Hasedin bu türü, rekabet duygusuyla da karışabilir. Ama hasette çaresizlik söz konusudur. Zaten bu yüzden haset olmuştur.
Üç: Hasetçide nimet ve hayırları kıskanma ve cimrilik duygusunun bulunmasıdır. Halbuki o iyilik ve nimetler onun elinde değildir ki engelleyebilsin, yahut gücü dahilinde değildir ki vermesin. Bunların tamamı Allah’ın bağışları olup onları dilediği kullarına verir. Hasetçi, verdiği nimetlerden dolayı Allah’a buğz ederken, verilen nimetlerden dolayı da diğer insanları çekemez. Allah’ın bizzat ona olan iyilik ve ihsanının bol olması da bu sonucu değiştirmez.
Hasedin bu türü en yaygın ve en çirkin olanıdır. Çünkü bu tür bir haset duygusuna sahip olan kimse ke sinlikle rahat olamadığı gibi hiçbir şeye rıza göstermez. Başına bir kötülük veya felaket geldiğinde hemen diğer insanlardan intikam almaya yeltenir. Elinden bir şey gel mediğinde ise kaygıya kapılarak hasta olur.
Haset hakkında geniş araştırma:
BENZER KONULAR:
- Hasedin zararları ve tedavisi
- Haset nedir zararları nelerdir
- Haset ne demektir
- Haset nedir? Kısaca
- İslamda Haset nedir zararları nelerdir
- Tümünü görüntüle.
- Kıskançlıktan kurtulma yolları
- Sosyal ilişkilerde haset duygusuyla hareket etmenin sizce zararları nelerdir?
- Hasetten kurtulmanın yolları nelerdir
- Haset ne demek? Haset duygusundan nasıl kurtulunur
- Tümünü görüntüle.
Answers ( 2 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Haset insanı yeyip bitiren sonundada elinde hiçbirşey bırakmayan çok ciddi bir hastalıktır. Peygamber efendimiz(sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Hasetten sakının Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de iyi amelleri yakar, bitirir.” İnsanda adeta zehirli hastalık gibi yayılan bu duygunun bir belirtisi, Müslüman kardeşinin başına bir felaket geldiğinde sevinmektir.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Haset ve rekabetin sebepleri yukarıda detaylıca bir şekilde anlatılmıştır. Buna göre haset ve rekabetin sebeplerini özetle anlatmak gerekirse; haset edilen kişinin sahip olduğu nimeti kullanarak kendine büyüklük taslayacağını bilmek de olabilir. Onun büyüklük taslamasına katlanamayan ve sahip olduğu nimetle karşısında övünmesine tahammül edemeyen kimse de hasetlik edebilir ki bunun sebebi, hasetçinin sahip olduğu aşırı izzet-i nefs duygusudur.