Paylaş
Hasta Namazı
Question
Hasta Namazı Nedir? Hasta Olan Namazını Nasıl Kılar?
Hasta Olan Kişinin Hanefi Şafii Maliki ve Hanbeli Mezheplerine Göre Namazı Nasıl Kılmalı?
Dinimizdeki bütün yükümlülükler insanların güç yetirebilecekleri ölçüde konmuştur. Allah Teala, kullarını takatlarının üstünde bir şeyle mükellef kılmamıştır. Bu durum muamelatla ilgili konularda olduğu gibi, ibadetle İlgili konularda da geçerlidir. Mükellefiyet açısından sıhhatli bir kimse ile hasta bir kimse aynı değildir. Hasta olana hastalığının durumuna göre birtakım kolaylıklar sağlanmıştır. Bunlar, ya dinen yükümlü olunan görevin edasının kolaylaştırılması veya hastalığının durumuna göre, ser’i mükellefiyetinin edasının tehir edilişi, ya da bazı durumlarda iyileşinceye kadar yükümlülüğün tamamen kaldırılması şeklindedir. Yine, korkulu zamanlar güvenlik içinde bulunan zamanlar aynı kabul edilmemiş ve korkulu zamanlar için ibadetlerin edasında bir kısım kolaylıklar sağlanmıştır.
Hasta olan kimselerin namazlarını nasıl kılacağı bizzat Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır. Sahabeden İmran b. Husayn (r.a.)( basur hastalığına mübtela olduğu için namazı nasıl kılacağını Peygamberimize (s.a.) sorduğunda o, şu cevabı vermiştir: “Ayakta kıl; gücün yetmezse oturarak, ona da gücün yetmezse yan yatarak kıl” (et-Tirmizî, Sa!ât, 157; Ebû Dâvud, Salât, 175). Bu hadi-sin bazı rivayetlerinde, İmran b. Husayn, sadece basurdan söz etmeyip bir çok hastalığa mübtela bir kimse olduğunu söylemiş ve mezkur cevabı almıştır (Ahmed Naim, Tecrid, III, 398 Ahmed b. Hanbel, Müsned’den naklen).
Sahabeden İbn Mes’ud, Cabir ve İbn Ömer (r.a.) başta olmak üzere müfessirler-den bir kısmı, “… Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerinde yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar...” (Âl-i İmrân 3/191) mealindeki âyetin namaz hakkında nazil olduğunu, dolayısıyla bu âyeti, namazı ayakta kılamayanın oturarak, oturarak kılamaya-nın uzanarak kılabileceği hükmünü içerdiğini söylemişlerdir.
Peygamberimizin (s.a.) bu konudaki açıklamasını esas alan müçtehitler, hasta olan birisinin ayakta duramayacak durumda olması halinde oturarak, oturamayacak durumda ise uzanarak namaz kılabileceği hususunda fikirbirliği etmişlerdir. Aynı şekilde, rükû ve secdeleri yapamayacak durumda hasta olan kimsenin bu rükünleri otururken, oturamıyorsa uzanmış olduğu halde başıyla işaret etmek suretiyle (ima ile) de yerine getirebileceği konusunda da müttefiktirler.
İma ile de namaz kılamayan kimseden ise, namaz mükellefiyetleri iyileşinceye kadar düşer ve bir görüşe göre, eğer bir günlük (beş vakit) ise kazaya kalır, daha fazla İse sakıt olup, (uzun süreli baygınlık geçiren kimse gibi) kazasıyla da yükümlü olmaz; diğer bir görüşe göre ise, az da olsa çok da olsa kazaya kalır, daha sonra sıhhatına kavuştuğunda bunları kaza etmesi gerekir. Hanefî mezhebinde bu görüşlerden her ikisine göre de fetva verilmiştir. Fakat birinci görüş sonraki Hanefî alimle-rince tercihe şayan görülmüştür.
Hanefî mezhebi kaynaklarındaki açıklamalara göre, ima ile de olsa namaz kılamayan kimsenin bu sürede geçirdiği namazları kaza edip etmeyeceği konusundaki ihtilâf, esasen hastanın o esnada aklî melekelerinin yerinde olup olması ile ilgilidir. Buna göre, eğer hasta aklî melekeleri yerinde olmaksızın beş vakitten (bir günlükten) fazla bir süre ima ile namazdan aciz kalmış ise, bu kimseden belirtilen süre içinde kılamadığı namazları kaza etme yükümlülüğünün düşeceği konusunda Hanefîler müttefiktirler. Yine, hastanın aklî melekeleri yerinde olduğu halde acizlik durumu altı vakitten az sürerse, bu kimsenin o namazları kaza etmesinin gerekeceği konusunda da müttefiktirler. Esas ihtilâf edilen konu, acizliğin hastanın aklî melekeleri yerinde olduğu halde altı vakit ve daha fazla sürmesi durumu ile acizlik altı vakitten az sürdüğü halde hastanın aklî melekelerinin yerinde olmaması durumudur. Yukarıda belirtildiği üzere Hanefîler’den bir kısmına göre bu durumlarda da kaza gerekirken, bir kısmına göre kaza gerekmez.
İmâm Mâlik uzun süre ima ile dahi namaz kılamayan kimsenin sıhhatına kavuştuğunda bu namazları kaza etmesi gerekmeyeceği görüşündedir.
Şâfiîler’den bir kısmı, Hanefîler’in bir kısmında olduğu gibi, uzun süre ima ile dahi olsa namaz kılamayan bir kimsenin sıhhatına kavuştuğunda kaza etmesi gerekeceğini söylerlerken, diğer bir kısmına -Şâfiîler’in çoğunluğuna- göre, baş hareketi ile imadan da aciz olan bir kimse hiç değilse gözleriyle ima eder, bundan da aciz ise, namaz hareketlerini diliyle icra eder, dili de tutulursa, Kur’ân kıraatini ve namazdaki zikirleri kalbinden geçirir; ve dolayısıyla, aklî melekeleri yerinde olduğu sürece namaz yükümlülüğü düşmez. Bazı Şafiî bilginlere göre ise, uzun süre ima İle dahi olsa namaz kılamayan kimsenin, sağlığına kavuştuğunda, bu namazları kaza etmesi gerekir.
Müçtehit imamlar, hastanın namazı oturarak kılarken ne şekilde oturacağı ve uzanarak kılarken de ne şekilde uzanacağı konularında, hükme esas teşkil edebilecek rivâyetlerdeki farklılıklar sebebiyle ihtilâf etmişlerdir. Bazıları bağdaş kurarak oturmaya cevaz verirken, bazıları bağdaş kurmayı mekruh görmüşlerdir. Başta, sahabeden İbn Mes’ud olmak üzere müçtehitler-den bazılarına göre, -namaz oturuşu olmadığı için- bağdaş kurarak oturmak mekruhtur. İmâm Ebû Yusuf’a göre oturarak namaz kılabilen bir hasta, namazı bağdaş kurarak kılabilir. Müçtehitlerin çoğunluğuna göre, sol ayağı üzerine (namaz oturuşunda olduğu gibi) oturarak kılar. Hanefî kaynaklarda oturuş şekli konusunda temel kural şöyle belirtilmiştir: Sağlam bulunan görüşe göre, hastanın, kendisine zarar vermemek üzere kolayına gelen şekilde oturarak kılmasında bir kerahet yoktur. Buna göre, hasta isterse diz çöker, isterse bağdaş kurar, isterse dizlerini dikip elleriyle dizlerini sararak oturur. Bu konuda hastanın durumu önemlidir, kendi durumuna en uygun ve zararsız halde oturabilir.
Aynı şekilde, namazını uzanarak kılacak hastanın nasıl uzanacağı, sırtüstü yatarak mı, yoksa sağ tarafı üzerine yatarak mı uzanması gerekeceği konusunda da müç-tehitler arasında farklı görüşler mevcuttur. Bazı müçtehitler, hastaya nasıl kolay gelirse öyle yapması gerekeceği, bu konuda bir evleviyetin bulunmadığı kanaatindedirler. Mâliki, Şafiî ve Hanbelîler’e göre evlâ olan, hastanın (eğer mümkünse) sağ yanı üzerine yatarak, değilse sırtüstü yatarak namaz kılmasıdır.
Hanefîler’e göre ise, ima ile namazını kılacak olan hasta bir yere dayanarak veya yaslanarak da olsa oturarak kılamıyorsa evlâ olan, sırtüstü yatarak kılmasıdır. Şayet bu olmazsa veya zor gelirse, sağ yanı üzerine yatarak kılmaya çalışır. O da mümkün olmaz veya zor gelirse, sol yanı üzerine yatıp ima ile namazını kılabilir. Bir yere veya bir şeye dayanarak veya yaslanarak ayakta durabilecek kimselerin oturarak kılmaları, İmameyn’e göre -ki mezhepte tercih edilen görüştür- caiz değildir. Aynı şekilde, bir yere yaslanarak da olsa oturarak kılması mümkün olanın yatarak kılması, mezhepte tercih edilen görüşe göre caiz değildir.
Hanefî mezhebi kaynaklarındaki açıklamalara göre hastanın yatarak namaz kılabilmesi için oturarak kılmaktan, oturarak kılabilmesi için ayakta kılmaktan gerçekten aciz olması veya aciz hükmünde sayılması gerekir. Ayakta durması veya oturması imkânsız olmamakla beraber, bu durumda şiddetli acı duyuyorsa veya objektif ölçülere göre hastalığının artması yahut uzamasından endişe ediliyorsa hükmen imkânsızlığın bulunduğu kabul edilir. İmâm Mâlik gibi bazı müçtehitlere göre ise, gerçekten veya hükmen acizliğin bulunması şart olmayıp, zorluk varsa oturarak veya yatarak kilınabilir.
Namazı oturarak kılabilmek için hakikaten veya hükmen acz halinin şart oluşu farz namazlar hakkındadır. Nafile namazlarda ise, müçtehitlerin çoğunluğuna göre bir mazeret bulunsun veya bulunmasın oturarak kılmak caizdir. Ancak, nafile namazları, mazereti olmadığı halde oturarak kılmanın sevabı, ayakta kılmanın sevabının yarısı kadardır.
İma ile namaz kılınırken, secdenin imasının rükûdan ayrılması için, mümkünse biraz daha eğilerek yapılmaya çalışılmalıdır. Namazını ima ile kılan bir kimse, mümkün olduğu halde bunları birbirinden ayıracak şekilde yapmazsa namazı sahih olmaz. Yattığı yerde ima ile namaz kılan kimsenin -İmayı kıbleye karşı yapabilmek için- boynunun altına mümkünse yüksekçe bir şey konur. Ancak, secde yapmaktan aciz olan hastanın üzerine secde yapması için önüne yüksekçe bir şey konmamalıdır. Bu uygulama Peygamberimiz (s.a.) tarafından tasvip edilmediğinden, mekruhtur.
Namazını oturarak veya uzanarak kılmakta olan bir hasta, bir kısmını bu şekilde kıldıktan sonra namaz esnasında sıhhatına kavuşsa ve artık ayakta durabilecek olsa, namazının geriye kalan kısmını ayakta tamamlayabilir mi, yoksa bu namazı yeni baştan mı kılması gerekir?
İmâm Şafiî, İbnu’l-Kasım, Züfer ve Taberi’nin de İçinde bulunduğu müçtehit-lerden bir çoğuna göre, böyle bir kimse namazının geriye kalan kısmını ayakta kılarak önceki üzerine bina eder. İmâm Ebû Hanîfe ve iki talebesine göre de, eğer hasta oturarak kılmakta ise sıhhata kavuşunca geriye kalanı ayakta kılarak önceki üzerine bina eder; fakat hasta ima ile namaz kılmakta iken sıhhatına kavuşmuşsa ve yeni halinde oturarak bile rükû ve secde etmeye gücü yetiyorsa, artık namazını önceki haliyle kıldığı namazın üzerine ekleyemez, bu durumda tümünü yeni baştan kılması gerekir. Yine yatarak ima ile namaz kılan kimse, oturarak ima ile namaz kılmaya gücü yeter hale geldiğinde önceki üzerine bina edemez ve namazını yeni baştan kılması lazımdır. Kaynak: İslamda inanç ibadet ve günlük yaşam
Answers ( 3 )
Hasta olan kişi ibadet görevini yapabildiği kadarından sorumludur.
hasta olan kişi ayakta duramıyor ise oturarak namaz kılar oturarak namaz kılmıyorsa uzanarak namaz kılar Allahu Teala hiç kimseye gücünün yetmeyeceği şeyi yüklemez herkes yapabileceğini yapar bundan sorumludur
Hastaların Namazı
Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah’ın her şahsa, ancak gücünün yettiği kadar dinî görevler yüklediği ve sadece onlardan sorumlu tuttuğu, dinde güçlük bulunmadığı, hastalara her konuda kolaylıkların getirildiği ve ibâdetin ayakta, oturarak ve yan yatarak yapılabileceği beyan edilmiştir.
Hz. Peygamber de bedensel hastalığı bulunan bir kişiye: “Ayakta kıl, eğer buna gücün yetmezse oturarak, ona da gücün yetmezse yan yatarak kıl” buyurmuştur. Nesaî bu hadise şu ilâvede bulunmuştur; “Buna da gücün yetmezse sırtüstü yatarak kıl. Zira, Allah kimseye gücünün üstünde bir şeyi yükİememiştir”. Bu hadisleriyle hastaların güçlerinin yeteceği şekilde namaz kılabilecekleri açıklanmıştır. Fıkıh bilginleri de, İslâm’ın kolaylık ilkesinden hareket ederek, ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması hastalığının uzamasına veya artmasına sebep olacağı anlaşılan bir hastanın, oturarak namazını kılabileceğini; … oturmaya da gücü yetmeyenin, yan veya sırt üstü yatarak namazını kılabileceğini ifade etmişlerdir.
“îmâ”, namazda rükû ve secdeye işaret olmak üzere başı öne doğru eğmektir. Bu ayakta yapılabileceği gibi, oturarak, yanı veya sırtüstü yatarak da yapılabilir.
Bir hasta, bir yere dayanarak namaz kılabildiği sürece, farz namazları oturarak edâ edemez. Yine namazı bir süre ayakta kılabilecek gücü bulunan bir hastanın, o kadar ayakta durur. Meselâ, bir miktar kıraatta bulunur, sonra oturarak namazını tamamlar. Hattâ başlama tekbirini ayakta alabilen bir hasta, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar. Oturarak namaz kılan kişi, rükû için başı ile eğilir ve secdeleri tam yapar. Ancak, böyle bir hasta, bedensel bir özrü bulunduğu veya hastalığı ağır olduğu için secdeye kapanamazsa, o takdirde rükû ve secdeleri îmâ ile yerine getirir, Oturarak namaz kılmaktan da âciz olan bir hasta, yüzü kıbleye gelecek şekilde sırtüstü veya yan yatarak îmâ ile namazını kılar.
Ebû Hanîfe’ye göre, bir hasta başı ile îmâ yapmaya gücü yetmezse, bunu gözü veya kalbi veyahut kaşları ile yapması gerekmez; namazını erteler, iyileşince kaza eder. Ebû Yûsuf’a göre, bu durumda kalbi ile îmâda bulunamazsa da, gözleri ve kaşları ile işarette bulunur. Bir grup fıkıh bilginine göre ise, îmâ ile namaz kılmaya dahi gücü yetmeyen bir hastanın aczi, bir gün ve bir geceden fazla sürerse, bu hastanın –aklı başında olsa bile- bu süreye ait namazlarının tamamen düşeceğini ileri sürmüşlerdir.
Hanefîler’e göre, bir gün ve bir geceden daha kısa süre baygın kalan kişi, bu süreye ait namazları kaza eder. Bir gün ve bir geceden daha uzun süre baygın kalan kişi ise, bu süredeki namazları düşer. Şafiîler’e ve Mâlikîler’e göre bu durum bir namaz vakti ile sınırlıdır. Hanbelîler’e göre ise, baygınlık hali uzun da sürse bu halde kılınmayan namazlar kaza edilir
Hastaların Namazı
Hastalık, bedenin tabii halini kaybedip güçsüz duruma düşme sidir. Hastaya mâriz, hastalığa da maraz denir. Mâriz’in çoğulu mer za, maraz’ın çoğulu da emraz’dır.
Hastalar da -akılları başlarında bulundukça- dinî vazifeleri ye rine getirmekle yükümlüdürler. Bununla birlikte, dinimiz onlar için birtakım kolaylıklar göstermiştir. Namaz hususunda dinimiz,
hastalar için şu kolaylıkları göstermiştir. Hasta olan kimse gücü ölçüsünde sorumludur.
Ayakta namaz kılmaya gücü yetmeyen veya ayakta namaz kıl ması halinde iyileşmesi uzayacak veya hastalığı artacak olan kim se, namazını oturarak kılar. Oturarak namaz kılmaya güç yetireme yen kimse ise -gücü ölçüsünde- ya yanüstü, ya da sırtüstü yatarak ima ile(=işaretle) kılar. İma(-işaret), rükû ve sücuda işaret maksa dıyla başı eğmektir. Ayakta bir şeye dayanarak ima yapmak müm künken, yatarak ima yapmak caiz olmaz.
Ima ile de namaz kılmaya güç yetiremeyen hastanın, 24 saat lik veya daha fazla namazları, -iyileşince kaza edilmek üzere-son raya kalır. Başka bir rivayete göre ise 24 saatten fazla olan namaz lar, bu durumdaki hastanın üzerinden -aklı başında olsa da- tama- men düşer.
S.a, ben namazlarimi oturarak kiliyordum yürüme problemlerimden dolayı, şimdi namaza başlarken farzlarda ayakta başlamaya çalışıyorum, sonra oturarak devam ediyorum, otururken ellerimden destek alıyorum, hem yere çökerken hemde secdeye giderken ellerimin pozisyonu değişebiliyor. Bunun namaza bir problemi olmaz umarım. Oturarak mi kılmalıyim sadece?
Hastalarımıza Allah şifalar versin
Hasta olan kişi namaz kılarken ellerinden destek alması gayet normaldir namaza bir zararı yoktur.
Hasta olmadığı halde ellerden destek almak caizdir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem yaşlanınca hep sağ elini yere koyarak destek almıştır