Paylaş
Hayırla Şer Arasındaki Çatışma
Question
Hayırla Şer Arasındaki Denge
Allah (c.c) nebisi Hz. Muhammed’i peygamberlikle görevlendirince insanları hak yola davet etmek için emir verdi. Bu dava bir çok insanın yanında çok garip görüldü. Çünkü bu insanlar mezalime ve günaha alışmışlardı. Onlar ahlâki çözülmeye ve nefsani donukluğa duçar olmuşlardı. Yine onların kuvvetlileri zayıfları eziyor, zenginleri fakirleri sömürüyordu. İslâm bütün bunları yıkmak, mezalimi ve günahı ortadan kaldırmak için gelmişti. Tabiatıyla Hz. Muhammed’e işin başında ancak bir kaç zayıf insan tabi oldu. Onlar da o çözülmüş, zalim toplumdan zulüm görenler idi. Başlangıçtan itibaren İslâm’a inananla, ona inanmayanlar arasında zorlu bir çatışma başladı. Böylelikle onlar İslâm’ın yolunu kesmek istediler.
Cevap:
Hayır ile Şer Arasındaki Çatışma başlığı, insanlık tarihi boyunca devam eden hak-batıl mücadelesini, İslâm’ın zuhur ettiği dönemdeki toplumsal yapı ve bu yapıdaki değişim gerekliliği üzerinden özetlemektedir. İslâm’ın, insanları şer’den hayra, zulümden adalete ve ahlâki yozlaşmadan hakikate yönlendirmek üzere gönderildiği bu tarihsel arka plan, Kur’ân ve hadisler ile desteklenen önemli bir süreçtir. Konuyu daha derinlemesine ele almak gerekirse:
1. İslâm’ın Geliş Amacı
Kur’ân-ı Kerîm’de, İslâm’ın geliş amacı şu şekilde açıklanmıştır:
Adalet ve Hakkaniyetin Tesisi: Allah (c.c), İslâm’ı insanları zulümden kurtarıp adaleti egemen kılmak için göndermiştir. Nitekim Kur’ân’da bu husus şöyle belirtilir:
“Andolsun ki biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve onlarla beraber Kitab’ı ve mizanı (adalet ölçüsünü) indirdik ki insanlar adaleti ayakta tutsunlar…” (Hadid Suresi, 57/25).
Ahlâkî Çöküşe Karşı Duruş: Hz. Peygamber (s.a.v), İslâm’ın ahlâki bir ıslah projesi olduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir:
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 8).
Zalim ve Mazlum Mücadelesi: İslâm’ın doğduğu dönemde zayıf kesimler, köleler, kadınlar ve yetimler toplumun ezilen kesimleriydi. İslâm, onların haklarını savunan bir sistem getirdi:
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun.” (Nisa Suresi, 4/135).
2. İslâm’a İlk Tabi Olanlar ve Çatışma
İslâm’a ilk inananların genel özellikleri, toplumun zayıf ve mazlum kesimlerinden olmalarıydı. Bunlar arasında Hz. Bilal (r.a), Ammar bin Yasir (r.a) ve ailesi gibi kişiler bulunmaktaydı. Toplumun güçlü kesimleri ise bu daveti, kendi menfaatlerine ve statülerine tehdit olarak görmüş, bu yüzden şiddetle karşı çıkmışlardır.
- Zalimlerin İsyanı: Mekke’nin zengin ve nüfuz sahibi insanları, İslâm’ı bir tehdit olarak algılayıp ona savaş açtılar. Kur’an bu durumu şöyle anlatır:
“Hayır! İnsan azgınlaşır; kendini müstağni (muhtaç değil) gördüğü için.” (Alak Suresi, 96/6-7).
- Mazlumların Direnişi: Zayıf ve mazlum kesimler ise İslâm’ın adalet mesajıyla huzur bulmuş ve bu davaya sahip çıkmıştır. Ancak bu sahip çıkış, işkence ve zulmü de beraberinde getirmiştir. Örneğin, Yasir ailesi İslâm uğrunda şehit edilen ilk aile olmuştur.
3. Hayır ile Şer Mücadelesinin Doğası
Tarihte hak-batıl mücadelesi hiçbir zaman sona ermemiştir. İslâm, şer güçlerinin baskılarına karşı hayrı temsil eden bir sistem olarak bu mücadelede her zaman adaletin tarafında olmuştur. Bu mücadele Kur’ân’da şu şekilde ifade edilir:
“Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl yok olmaya mahkûmdur.” (İsra Suresi, 17/81).
4. Günümüz Perspektifi
Hayır ile şer arasındaki çatışma sadece İslâm’ın ilk yıllarına özgü bir durum değildir. Günümüzde de adaletin tesisi ve zulmün bertaraf edilmesi için İslâm ahlakının ve hukuki ilkelerinin rehber edinilmesi gerekmektedir. Şer güçleri ve onların ahlâksız dayatmaları, her dönemde insanlığın huzurunu tehdit etmiştir. Müminler, Hz. Peygamber’in (s.a.v) mücadelesinden ders alarak bu mücadelede sabırlı, hikmetli ve kararlı olmalıdır.
Bu nedenle hayır ile şer arasındaki çatışma, sadece bir tarihî vakıa değil; insanlığın yaratılışından bu yana süregelen bir imtihan sahasıdır. Allah (c.c), bu konuda müminlere şu müjdeyi vermektedir:
“Allah, sizden iman edip salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri yeryüzünde nasıl halife kıldıysa, onları da yeryüzünde halife kılacağını vadetmiştir…” (Nur Suresi, 24/55).
Sonuç
Hayır ile şer arasındaki çatışma, İslâm’ın getirdiği mesajın özünde bulunan hak ve adaletin mücadelesidir. Bu mücadelede Hz. Peygamber (s.a.v) ve sahabelerinin duruşu, bugün de müminler için rehber olmaya devam etmektedir. Sabır, hikmet ve kararlılık, bu çatışmanın anahtarıdır. Allah’ın yardımı ise hak yolda olanlarla beraberdir.
Benzeri konular:
Answer ( 1 )
Hayırla Şer Arasındaki Çatışma genellikle dinî ve felsefî bir anlam taşır ve iyilik (hayır) ile kötülük (şer) arasındaki mücadeleyi ifade eder. Bu çatışma, insanlık tarihinin en eski tartışmalarından biri olup, birçok dini ve felsefi düşünce sisteminde yer bulmuştur.
İslam’da Hayır ve Şer: İslam anlayışında, hayır ve şer Allah’ın iradesiyle belirlenir. Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve dünyada meydana gelen her şeyin bir amacı vardır. Ancak hayır ve şer arasındaki çatışma, insanın özgür iradesiyle ilişkilidir. İnsanlar iyi ya da kötü seçimler yaparak hayır veya şer olan bir davranışta bulunabilirler. İslam’da hayır, Allah’a yakın olma, onun emirlerine ve öğretilerine uygun yaşama anlamına gelirken, şer ise bu emirlerin tersine bir yaşam biçimini ifade eder.
Allah, kötü eylemleri yasaklasa da insanlar, şeytanın vesveseleri ve nefsin etkisiyle kötülüğü seçebilirler. Fakat son tahlilde, Allah her şeyin üzerinde egemendir ve şer bile, hayır için bir sınav ya da ders olabilir. Bu nedenle, her kötülükte bir hikmet aramak, bu çatışmanın çözümüne dair önemli bir perspektif sunar.
Felsefede Hayır ve Şer: Felsefi anlamda, hayır ve şer arasındaki çatışma, özellikle etik ve ahlaki teorilerde yer alır. İyilik ve kötülük, insanların doğru ve yanlış arasındaki tercihleriyle bağlantılıdır. Platon, Aristoteles gibi filozoflar, “iyi” ve “kötü” kavramlarını, insan doğası, toplum düzeni ve bireylerin erdemli ya da kötü olma halleri üzerinden tartışmışlardır. Aristoteles, “orta yol” anlayışıyla, aşırılıklardan kaçınmayı öğütlerken, kötülüğün aşırı bir davranışın sonucu olduğunu savunmuştur.
Bunun yanı sıra, Manicheizm gibi bazı inanç sistemlerinde, hayır ve şer arasındaki çatışma, evrenin temel yapısını oluşturur. Manikeizmde, ışık ve karanlık, iyi ve kötü arasında sürekli bir savaş vardır.
Hristiyanlıkta Hayır ve Şer: Hristiyanlıkta da benzer bir ikilik bulunur. İyi, Tanrı’nın iradesine uygun olan her şeydir, kötülük ise Tanrı’ya karşı gelen bir direnişi temsil eder. Hristiyanlıkta, şeytanın Tanrı’ya isyan etmesi ve insanları günah işlemeye teşvik etmesi, hayır ile şer arasındaki çatışmanın temelini oluşturur. Bu çatışma, insanın özgür iradesiyle kötülükten uzaklaşarak Tanrı’nın yolunu seçmesinin bir sınavıdır.
Sonuç olarak, hayırla şer arasındaki çatışma, farklı dini ve felsefi perspektiflere göre değişik şekillerde ele alınır. Ancak genellikle, insanın içsel mücadeleleri, seçimleri ve Tanrı’yla olan ilişkisi üzerinden şekillenir.