Hayvancılıkta Cinsiyet Tercihli Sperma Kullanmanın hükmü nedir

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Hayvancılıkta Cinsiyet Tercihli Sperma Kullanmanın hükmü nedir

Hayvancilikta Cinsiyet Tercihli Sperma Kullanmanin hukmu nedir

Hayvancılıkta Cinsiyet Tercihli Sperma Kullanmanın hükmü nedir? %100 olmasa da %90-95 arası doğacak yavrunun cinsiyetini seçebiliyorsunuz. Yani ihtiyaca ya da beslediğiniz ırka göre erkek ya da dişi sperma temin edebiliyorsunuz. Bu uygulama iyice yaygınlaşmaya başladı. Üretici için de ciddi mana da bir kolaylık. Ama aklımızda soru işaretleri var. Yardımcı olursanız sevinirim. Hayırlı Günler


Allah Teala neyi verirse iyi olan odur. Bunu unutmayın

Hayvan genleri ile ilgili diyanet fetvası

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ HAYVANLARIN ÜRETİM TEKNOLOJİSİ

Gen teknolojisi yaklaşık 40 yıllık süreç içerisinde tıp ve tarım başta olmak üzere ormancılıktan çevre mühendisliğine, enerji sektöründen kozmetik endüstrisine kadar yaşamın hemen her alanında etkisini göstermektedir. Özellikle işlevsel genlerin hayvan ve bitkilere aktarılabilmesi, karmaşık biyolojik işlemlerin ve sistemlerin ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak sağlamaktadır.

Kendi genomunda başka bir organizmaya ait rekombinant bir geni taşıyan hayvanlara transgenik veya genetiği değiştirilmiş hayvanlar denir (1). Bu hayvanlar, geleneksel genetik seleksiyon ve hayvan yetiştiriciliğinin yerine laboratuvarda rekombinant DNA teknolojisinin kullanılmasıyla üretilirler. Benjamin Brackett spermatozoitlere gen transferi çalışmalarını 1970 yılında dünyada ilk defa yapmıştır
(Brackett 1970). İlk transgenik fare ise viral transfeksiyon yöntemi kullanılarak elde edilmiştir (Jaenisch 1974/1975). Fakat aktarılan gen bir sonraki generasyona geçmediğinden bu teknolojinin kullanımı kısa zamanda terk edilmiştir. Fakat 1980
yıllarda pronüklear DNA mikroenjeksiyon yöntemi ile Gordon ve ark. Tarafından transgenik fareler elde edilmiştir (Gordon 1980, Brinster 1985). Daha sonra 1985 yılında ilk transgenik tavşan, koyun, domuz ve inekler elde edilmiştir (Hammer 1985).

Yapılan ilk deneysel transgenik çalışma, 1980’li yıllarda fare metallotiyonin promotorü altında sıçan büyüme hormonu geni kullanılarak gerçekleştirilmiştir (Brinster 1985). Daha sonraki yıllarda deneysel çalışmalardan elde edilen olumlu sonuçlarla çok sayıda büyüme hormonu geni ekonomik önemi olan çiftlik hayvanlarda tekrarlanmıştır.

Ülkemizde ise ilk doktora tezi düzeyinde çalışma Bağış (1994) tarafından farelerde gerçekleştirilerek transgenik fareler elde edilmiştir. Elde edilen transgenik fareler insan büyüme hormonu geni taşımaktadırlar. Daha sonraki yıllarda insan hepatit B virus genomunu (Bağış 2006a), balık antifriz protein (AFP) ve insan gamma interferon genlerini taşıyan ve bu genleri değişik dokularında
ifade eden transgenik fareler elde edilmiştir. (Bağış 2006b ve 2008a ve 2008b).

Transgenik hayvan kendi genomunda “transgen” olarak adlandırılan yabancı DNA parçası taşıyan hayvan olarak isimlendirilir.

215 Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik AD. Transgenik hayvanların üretim tekniklerinin gelişimi biyoloji, tıp ve veteriner hekimlik alanındaki araştırmalar için çok sayıda yeni fırsatlar sağlamaktadır. Bu teknoloji aynı zamanda tarım, hayvan ve insan sağlığını içeren diğer alanlarda da yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu hayvanlar, geleneksel üretim metotlarının
yerine laboratuvarda rekombinant DNA teknolojisinin kullanılmasıyla üretilir.

Bunun için bir transgen (aktarılan gen), bir genin kontrol elementlerini (enhancer element ve promotor) ve buna ilaveten diğer bir genin protein kodlayan DNA baz dizisini (cDNA veya genomik DNA) içerebilir. Transgenin kontrol elementi transgenin ekspresyonunu kontrol eder. Bazı kontrol elementleri transgenin dışarıdan uyarılabilir ekspresyonunu sağlar; örneğin, metallothionin promotorlu bir transgenin ekspresyonu içme suyuna Çinko ve Kadmiyum’un ilave edilmesiyle uyarılabilir.

Transgenik hayvanların üretiminde en yaygın olarak kullanılan yöntem pronükler DNA mikroenjeksiyondur (Hogan 1994). Gen transferi, bir hücreli dönemdeki döllenmiş yumurtaların (zigotların) pronukleuslarına DNA mikroenjeksiyonu tekniği ile yapılır ve transfer edilen gen (transgen) embriyonun genomu içerisinde rastgele bir yere yerleşir. Bu rastgele gerçekleşen integrasyonun moleküler mekanizması henüz tam olarak bilinmemektedir (Brinster 1985). Bu teknoloji sayesinde, doğal yetiştirme yöntemlerinden farklı olarak, pronükler DNA
mikroenjeksiyon yöntemi ile türler arasında (türden türe) da gen transferi olayı gerçekleştirilebilmektedir. Örneğin; insan genleri, ekspresyon davranışlarının çalışılabilmesi amacıyla hayvan modellerinin üretilebilmesi için fare genomu içerisine entegre edilebilmektedir (Janeisch 1988 ve Hogan 1994).

Transgenik çalışmaların çoğu laboratuvar fareleri ile yapılmaktadır. Farelerin transgenik çalışmalarda yaygın bir şekilde kullanılmalarının sebebi diğer türlerle karşılaştırıldığında maliyetlerinin az olması, biyolojilerinin yoğun biçimde bilinmesi, yavru sayısının çok olması (10-15 ad.), doğum (19-21 gün) ve östrus siklusunun (4 gün) kısa olması ve fare embriyonal yapısının (pronukleuslarının belirgin ve büyük olması) mikroenjeksiyona uygun olmasıdır. Ek olarak, transgenik fareler, genlerin fonksiyonlarının ve gen regülâsyonlarının canlı hayvanda çalışılmasına olanak sağlamaları bakımından diğer sistemlere göre daha üstün avantajlar sunmaktadırlar (Hogan 1994). Mikroenjeksiyon tekniği ile üretilen ilk transgenik fare 1980 yılında elde edilmiştir (Gordon 1980). O zamandan günümüze kadar yüzlerce transgenik fare hattı geliştirilmiştir. Transgenik fareler hastalık modeli olarak kanser, AIDS, kistik fibrozis, kronik hipertansiyon, Alzheimer, Hepatit B,
Werner sendromu vs gibi alanlarda, yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesinde, fonksiyonu bilinmeyen genlerin araştırılmasında kullanılmaktadırlar (Grubb 1999, Glasser 1994, Didion 2000). Bunlardan başka, transgenik hayvanlar organ naklinde (xenotransplantasyon), gen tedavisinde kullanılması düşünülen bazı vektörlerin araştırılmasında ve tıbbi öneme sahip bazı rekombinant proteinlerin süt, idrar ve kan gibi çeşitli dokularda üretilmesinde de kullanılmaktadır (Langford 1994, Bühler 1991, Behringer 1989). Transgenik koyun, keçi ve sığırlar pronükleer DNA mikroenjeksiyon yöntemi kullanılarak elde edilmiştir (Wright 1991, Ebert
1991). Ancak, gen transferi yapıldıktan sonra aktarılan geninin kromozomlara intergrasyon oranı yaklaşık %1 oranındadır (Rexroad 1992). Buna bağlı olarak da expression %50’nin altında olmaktadır. Özellikle transgenik çiftlik hayvanlarında tıbbi önemi olan rekombinant proteinler üretilir. Çeşitli rekombinant proteinlerin sözü edilen dokularda sentezlenmesi amacıyla üretilen transgenik hayvanlara
“biyoreaktörler (Bacasız İlaç fabrikaları)” adı verilmektedir. Bu güne kadar 50-55 rekombinant proteinin transgenik fare, sıçan, tavşan, keçi, koyun, domuz ve ineklerin sütünde ekspresyonları sağlanmıştır (Stinnakre 1992, Halter 1993).

Transgenik hayvan teknolojisi ile koyunların yapağı kalitesini artırmaya yönelik birçok çalışma yapılmıştır (Roger, 1990). Mikroinjeksiyon tekniği ile elde edilen transgenik koyunlarda, yapağı veriminde önemli oranda artış sağlandığı bildirilmiştir. Koyunlarda yapağı kalitesinin artırılması için sistein biyosentezi değiştirilmiş ve sistein üretiminin artırılması sonucu yapağı üretim hızının
artırıldığı bildirilmiştir (Murray 1999).

Transgenik fare üretiminin başarısı diğer türlere oranla çok daha yüksektir.
Kullanılan yabancı gene bağlı olarak, m.e. yapılmış fare embriyolarının % 3’ü taşıyıcı annelere transfer edildikten sonra tg olarak dünyaya gelirler. Buna çiftlik hayvanlarında eş gelen değer %1 veya daha düşüktür. Ayrıca, Wall ve ark (1992) tek bir transgenik domuzun 25.000 $ ve sığırın ise 500.000 $ olacağını tahmin etmişlerdir.

Sonuç olarak, transgenik hastalık modeli fareler gün geçtikçe yaygın bir şekilde kullanılmaya devam etmektedir. Transgenik iyoreaktörlerde salgılanan farmasötik proteinler genellikle proteolitik yıkımlanmaya karşı dayanıklıdırlar ve çok miktarda elde edilebilirler. Transgenik çiftlik hayvanlarının üretimi sonucunda yılda 500 kg ile 1 tona yakın tedavi edici rekombinant protein bu biyoreaktörlerin sütünden izole edilebilir. Tıbbi öneme sahip terapötik poteinlerin kullanımının sağlanması ile milyonlarca insan bunlardan çok daha kolay faydalanacak ve
herhangi bir kontaminasyon riski ile karşı karşıya kalmayacaktır. Ancak, dünya’da transgenik sığır, koyun ve keçi etlerinin insanlar tarafından gıda tüketiminde kullanılması yasaktır. Fakat, klon çiftlik hayvanlarının kullanımında hemen hemen böyle bir kısıtlama yoktur.


Hocam cevabınız için teşekkürler. Ama anladığım kadarıyla söyleyeyim burda bir yanlış anlaşılma var. Burda bir gen transferi yok. Yani suni tohumlama zaten yıllardır yapılıyor. Hem diyanet hem de diğer fetva kurumları buna fetva veriyor. Diğer bir ırktan buraya bir gen aktarımı da yok. Yani bir ineğe başka bir hayvanın tohumu atılmıyor. Yine bir diğer inek cinsinin tohumu atılıyor. İkisi de sığır cinsi(Büyükbaş Hayvan). Yani başka bir hayvanın genini aktarmıyoruz. Suni tohumlamadaki temel amaç yurtdışındaki üst kalitedeki hayvanları getirmek çok zor ve masraflı olduğu için spermasını çok küçük rakamlarla (100-500₺) satın alabiliyorsunuz. Bu şekilde de elinizdeki hayvanların et ve süt verimlerini de arttırabiliyorsunuz. Burda yapılan gen transferi değil bir nevi melezleme. Yani şöyle anlatayım;

Elimizdeki yerli cins bir sığıra süt verimini arttırmak için Holstein cinsi sperma atıyoruz. Ya da et verimini arttırmak için et cinsi bir sığırın spermasını atıyoruz. Zaten hayvan doğaya (meraya) çıktığı zamanda başka cins ineklerle çiftleşebiliyor. Yani burdaki gen transferi değil melezleme.

Burda sadece son yıllarda farklı bir uygulama var. Atılan spermanın cinsiyetini seçebiliyorsunuz. Yurtdışında belki de 40-50 yıldır böyle bir uygulama var. Anne karnındaki cenine bir müdahale yapılmıyor. Spermaya ne işlem uygulanıyor bilmiyorum. Zaten bunun içinde sizlere fetvasını soruyorum. %90-95 arası bir oranda cinsiyet seçilebiliyor. Çıkan yavru yine bir sığır cinsi. Genetiğine bir müdahale yok.

Belki başınızı ağrıtıyorum ama kusura bakmayın. Bu doğrudur diye bir iddiam yok. Sadece uygulama doğru mu değil mi bilmek istiyorum.

BENZER KONULAR:

Cevapla