Hicretten sonra Medine dönemi kısaca

Question

Hicretten sonra medine’de yapılan işler nelerdir?

hicretten sonra medinede yapilan isler nelerdir

Medine’de İlk Durumlar

(Mescid-i Nebi’nin yapılması, Kardeşlik Kurulması, Ezan, İlk Nüfus Sayımı ve Medi­ne Şehir Devletinin Kuruluşu)

Hicretten sonra Ebû Eyyub el-Ensarî’nin evi bir okul gibi vazife görmüştür. Hem ensar, hem de muhacirler onu sık sık ziya­ret ederek İslâmî bilgilerini derinleştirme imkânını buluyorlardı. Hz. Peygamber, başta Benî Neccar olmak üzere kabileler­den ve ailelerden gelen hediye ve yiyecek­leri muhacirlere aktarıyordu. Henüz on yaşlarında bir çocuk olan Enes b. Mâlik de bu günlerde Rasûiullah’a hizmet etsin diye annesi Ümmü Süleym tarafından ona tak­dim edilmişti. Belirtmek gerekir ki, ensar kadınları arasında dinî bağlılığı ve zekâsı ile tanınan fakat yoksul olan bu hanım, yiye­cek ikram edememesinden duyduğu bu­rukluk sebebiyle, çocuğunu Hz. Peygam-ber’in hizmetine vermiştir. Bu da ensarın Rasûiullah’a ilgi, sevgi ve destek konusun­da nasıl yarıştıklarının açık bir göstergesi­dir.

Hicretten sonraki ilk yıi içinde Hz. Pey-gamber’in birliği, beraberliği, dayanışmayı artırıcı ve muhacirlerin şehre intibakını sağlayıcı girişimlere ağırlık verdiği görül­mektedir. Nitekim Peygamberimizin Me­dine’ye yerleştikten sonraki ilk hadislerin­den biri şudur:
“Ey insanlar! Selâmı yayınız! Rastgeldiğinizde açıkça selâm veriniz, muhtaçlara yemek yediriniz, akrabanıza yardım ediniz ve onları ziyaret ediniz, her­kesin uykuda olduğu bir sırada (geceleyin) namaz kılınız! (Böyle yaparsanız) selâmetle cennete girersiniz.”

Hatta bu sözü işitenlerden Abdullah b. Selâm adlı biryahudi bilgini bile “Bu kişinin yüzü yalancı yüzüne benzemiyor” diyerek Hz. Ebû Eyyub’un evine gelmiş, Hz. Pey­gamber’e bazı sorular sormuş ve tatmin edici cevaplar aldıktan sonra İslâm’a gir­mişti.

Müslümanların mahallelere dağılımına göre merkezî bir yerde Ulu Cami yapma geleneği de Hz. Peygamber tarafından başlatılmış ve hicri birinci yılın (622-623) i’k yarısında Mescid-i Nebî inşa edilmiştir. Küba’dan Medine’ye gelirken Hz. Peygam­berin devesinin çöktüğü yerde geniş bir arsa vardı. İki yetime ait bu arsa hurma kurutma yeri olarak kullanılıyordu. Bedeli Hz. Ebubekir tarafından ödenmek üzere 10 dinara satın alındı. Arsa üzerinde gerekli tesviye çalışması yapılarak cami yapımına elverişli hale getirildi. İnşaat başladı. Mu­hacirler ve ensar büyük bir gayretle çalışı­yorlardı. Hz. Peygamberde Küba’da görüldüğü üzere Mescid-i Nebî’nin inşasında da bir işçi Ashabın coşku içinde çalışmasından duygulanarak “Allahım, nerçek ecir ahiret ecridir. Muhacirleri ve ensarı mağfiretine eriştir” diyerek dua buyurdu. Mescidin temeli taştan, duvarları kerpiçten örüldü. Direkleri hurma ağacın-dandı. Çatı, hurma dallan ve yaprakları ile örtüldü, zemin ise çakıl ve kum idi. Caminin bir yanına (doğu duvarına) bitişik olarak I_IZ_ Peygamber’e ait odalar yapıldı. Bu odalardan her biri İslâm tarihi eserlerinde “Hücre-i Saadet” (Kutlu ev) olarak anılır. Peygamberimiz kendisi için yapılan eve taşındığında Zeyd b. Harise ile Ebû Râfi’i Mekke’ye gönderdi. Kendi ailesini ve Hz. Ebubekir’in ailesini getirtti. Ayrıca mescide Suffe denilen genişçe bir oda eklendi. Bu­rası bekâr ve kimsesiz muhacirlerin gecele­ri yatakhane, gündüzleri ise ders çalışma ve dinlenme yeri olarak kullandıkları bir alan idi. Suffe okulu diye bilinen bu meka­nın İslâm tarihinin ilk yatılı okulu olduğu söylenebilir.
Mescidin zemini ilk yıllarda çakıl ve kum iken, daha sonraları hasırı andıran bir sergi kullanılmıştır. Sabah, akşam ve yatsı na­mazlarında, ilk yıllarda kurumuş hurma dalları yakılmak suretiyle aydınlanma sağ­lanıyordu. Ashabtan Temîmü’d-Dârî 9. (630) yılında ticarî seyahatlerinde Şam ve diğer bazı merkezlerde hıristiyanların kandille aydınlandıklarını görmüş ve yakıtlarıyla birlikte birkaç tane alıp gelmişti. Bir yatsı namazında mescidin kandillerle iyice ay-dınlandığmı gören Hz. Peygamber bunu sağlayan sahabiye: “Sen bizim mescidimizi aydınlattın. Allah da seni nurlandırsın!” demiş ve onun kandilleri yakan hizmetçisi-ne de “Sirac” adını vermiştir.
Başlangıçta, kıbleyi bildirmek ve imamın namaz kıldırırken duracağı yer görevi yap­mak üzere, duvar içinde oyuk bir kısım (mihrap) yoktu. Peygamberimiz hutbeyi de bir hurma kütüğüne dayanarak okuyordu. 9 (629) yılında üç basamaklı bir minber ya­pıldı.

Hz. Peygamber, bir yandan da muhacir­lerin sağlık durumlarını dikkatle izlemekte idi.
Burada hastalanan Hz. Ebubekir ve Bilâl-i Habeşî sıla hasretini terennüm eden şiirler söylüyorlardı. Doğup büyüdükleri öz yurt­larını hatırlamaları bir yana Medine, Mek­ke’ye göre nemli sayılırdı. Muhacirler bu yeni yurdun iklimine bir türlü uyum sağla­yamamışlar, sık sık sıtma vb. ateşli hasta­lıklara yakalanıyorlardı. Peygamberimiz, hastalığa yakalanan muhacirlerle karşılaş­tıkça “Ya Rab! Mekke’yi bize sevdirdiğin gibi, Medine’yi de sevdir, erzakımıza feyz ve bereket ihsan eyle! Ya Rab! Medine’nin havasını bizim için güzelleştir ve hastalık­lardan arındır! diye dua ederdi.
Hz. Ayşe’nin ifadesine göre Rasûlullah’ın duasının kabulüyle Medine’nin suyu ve havası, muhacirlerin sıhhatini bozmayacak Şekle dönüşmüş, sıtma ve veba gibi Medi­ne’de çok rastlanan hastalıkların eseri ke­silmişti.
Hicri birinci yılda (622-623) muhacirlerin Medine’ye intibaklarını ve ensarla kaynaş­malarını sağlayıcı en göze çarpan gelişme “muâhât” (kardeşlik) anlaşmasının gerçek­leştirilmesidir. Buna göre kardeşler, ortak­laşa çalışacaklar, elde ettikleri kârı bölüşe­ceklerdi. Üstelik aralarında miras da geçerli olacaktı. Bu formül herkese duyuruldu, bütün halkın rıza gösterdiği anlaşılınca Hz. Peygamber vakit geçirmeden muhacirler­den yaklaşık 90 aileyi aynı sayıda Medineli müslümanın yanına yerleştirdi.

Ensarın fedakârlığı ve muhacirlerin ka­naatkârlığı ile İlgili pek çok örnek davranışa sahne olan bu uygulama, İslâm kardeşliği­nin nasıl algılanması gerektiğini belirleye­bilmek için ibretle incelenmelidir.
Hicri 1 (623) yılı gelişmelerinden biri de müslümanlann, namaza, ezan ile davet olunmaya başlanmasıdır. Namaz vaktinin girdiğini anlayamayan müslümanlar nama­za geç kalabiliyorlar veya çok erken geldik­leri oluyordu. Bunun ötesinde, müslümanların sayısı giderek artıyordu. İslâm toplumunun istiklâlini gösterecek sembollere ihtiyaç vardı. Yapılan istişarî toplantıda boru öttürülmesin çan çalınması, ateş yakılması, bayrak dikilmesi gibi görüş­ler tasvip görmedi. O gece ensardan Ab­dullah b. Zeyd’e rüyasında ezan öğretildi. Abdullah henüz sabah olmadan gidip Hz. Peygamber’e rüyasını haber verdi. Hz. Peygamber de “İnşaallah hak rüyadır, öğ­rendiğini Bilâl’e öğret de ezan okusun!” buyurdu. Böylece Bilâl ilk ezanı okudu. Naklolunduğuna göre aynı rüyayı Hz. Ömer ile başka bazı sahabiler de görmüş­lerdi.[3][166]
Hz. Peygamber’in daha ilk yıl içinde yap­tığı birçok dinî, sosyal ve iktisadî düzenle­me ve yönlendirmeler arasında, İslâmî öğretilerin uygulamaya konabileceği ve yahudi egemenliği altında olmayan bir müslüman pazarı kurmuş olmasını, yine değişik açılardan önem taşıyan bir nüfus sayımı yaptırmış olmasını özellikle zikret­mek gerekir. Rivayete göre, yapılan sayım sonunda, genel nüfusu 10.000 civarında olan Medine’de müslümanların sayısının yaklaşık 1500 kişi (400 aile) olduğu anlaşıl­mış bulunuyordu,

Medine’de müslümanların sayısı çoğal­makla beraber onları tehdit eden unsurlar da az değildi. Müşriklerden her an gelebi­lecek saldırı ihtimali, özellikle münafıkların işbirliği ile müslümanlar aleyhine sonuçlar doğurabilirdi. Gerçekten, Medine’de nüfu­sun büyük kısmını oluşturan yahudilerden başka bir de Abdullah b. Übey b. Selûl çevresinde kümelenen münafıklar vardı. Bu kişi Hz. Peygamber’in Medine’ye ulaştı­ğı günlerde reis (kral) sıfatıyla halkın başına geçecekti. Hatta kuyumculara, altından bir taç yapımı için sipariş bile verilmişti. Ancak Hz. Peygamber’in çevresinde Evs-Hazrec toplulukları İslâm düşüncesinde birleşmeye doğru gidince İbn Übey’in krallığı suya düştü. Bundan dolayı bu kişi Medine dev­rinde daima fesad, ihanet, bozgunculuk gibi kötü işlerin yürütücüsü ve nifak ehlinin de lideri oldu. ibn Ubey’in başkanlığındaki nifak hareketinin yer yer Mekkeli müşrik­lerle, yahudilerle ve hatta Ebû Âmir-i Fâsık kanalıyla hıristiyanlarla irtibatları ve dış düşmanı cesaretlendirici girişimleri olabili­yordu.

Hz. Peygamber aldığı tedbirlerle bir yan­dan müslümanlar arasında ağız ve gönül birliği sağlamaya çalışıyor, diğer yandan düşmanlardan gelebilecek hile ve saldırıla­ra karşı onları bilinçlendirmek İstiyordu. Bu yolda atılmış en önemli adımlardan biri de siyasî ve idarî organizasyonun oluşturul­masıdır. Hz. Peygamber ahlâkî ve manevî kıymetleri ayakta tutabilmek için birtakım dünyevî yaptırımlara ihtiyaç bulunduğunu çok iyi biliyordu. Gerek müslümanların birbirlerine karşt sorumluluklarını İslâmî kurallar içinde yerine getirmelerinin sağ­lanması, gerekse yahudi sakinlerin dış düşmana karşı şehrin savunmasında üstle­necekleri sorumlulukları takibi siyasî bir otoriteyi ve idarî bir organizasyonu gerek­tiriyordu. Bu münasebetle Hz. Peygamber, ashab ile olduğu kadar Gayr-i müslim Me-dineliler’le de meseleyi istişare etti. Hz. Enes’in evinde toplandılar ve bir şehir dev­leti yapısı ortaya çıkarma hususunda anlaş­tılar. Bu anlaşmayı tescil eden vesika (“kitab”, “sahife”), bazı araştırmacılar tara­fından bir anayasa Özelliğinde görülmek­tedir ki, bu bakışa göre, Hz. Peygamber’in kaleme aldırdığı bu belgeyi dünya tarihinin ilkyazılı anayasası saymak gerekir.
Hz. Peygamber, ayrıca yahudilerle, ek maddeler şeklinde olmak üzere şehrin ortak savunmasına yönelik anlaşmalar da imzalamıştır.
Böylece Hz. Peygamber evvelce sahip olduğu dinî iktidar (Allah’ın elçisi olması) yanında, dünyevî iktidarı (Medine-Şehir devletinin başkanlığı) da kendi şahsında toplanmış oluyordu.

Peygamberimizin Hayatı OKU

Hz Muhammedin hayatı hakkında uzun araştırma

Muhacir ne demek? Kısaca

Ensar ne demek? Kısaca

BENZER KONULAR:

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answers ( 2 )

    2
    2021-02-19T23:23:34+03:00

    Hicretten sonra Ebu Eyyub el-Ensari’nin evi bir okul gibi vazife görmüştür. Henüz on yaşlarında bir çocuk olan Enes b. Malik de bu günlerde Rasulullah (sav)’e annesi tarafından takdim edilmişti. Müslümanların mahallelere dağılımına göre merkezî bir yerde mescid ve kütüphane yapma geleneği de Rasulullah (sav) tarafından başlatılmış ve hemen Mescid-i Nebevi inşa edilmiştir. Küba’dan Medine’ye gelirken Hz. Peygam­berin devesinin çöktüğü yerde geniş bir arsa vardı. İki yetime ait bu arsa hurma kurutma yeri olarak kullanılıyordu. Bedeli Hz. Ebubekir tarafından ödenmek üzere 10 dinara satın alındı. Rasulullah (sav) r yandan da hastalıklarla uğraşıyordu. Medine Mekke’ye göre daha nemli bir yerdir. Ve havasına alışana kadar biraz zaman geçmiştir. Hatta Rasulullah (sav)’in; Ya Rabbi! Bize Mekke’yi sevdirdiğin gibi bu beldeyi de sevdir sözünün bu olayda söylendiği rivayet edilmiştir.  Rasulullah (sav) vakit geçirmeden muhacirler­den yaklaşık 90 aileyi aynı sayıda Medineli müslümanın yanına yerleştirdi. Bir fedakarlık örneğidir bu aynı zamanda. Bu dönemdeki en önemli gelişmelerden biri de namaz için ezan davetinin olmasıdır. Bir gece ensardan Ab­dullah b. Zeyd’e rüyasında ezan öğretildi. Abdullah henüz sabah olmadan gidip Rasulullah (sav)’e rüyasını haber verdi. Hz. Peygamber de “İnşaallah hak rüyadır, öğ­rendiğini Bilâl’e öğret de ezan okusun!” buyurdu. Böylece Bilâl (ra) ilk ezanı okumuş oldu.

    En iyi cevap
    1
    2024-01-29T16:56:23+03:00

    Hicretten Sonra Medine Dönemi (622-632)

    Siyasi ve Sosyal Gelişmeler:

    • Medine Vesikası: Medine’de yaşayan Müslümanlar, Yahudiler ve diğer kabileler arasında bir anayasa niteliğinde olan Medine Vesikası hazırlandı. Bu vesika ile birlikte Medine’de bir şehir devleti kurulmuş oldu.
    • Kardeşlik İlişkisi: Muhacir ve Ensar arasında kardeşlik ilişkisi kurularak, sosyal ve ekonomik dayanışma sağlandı.
    • Mescid-i Nebevi: Hem ibadet yeri hem de eğitim merkezi olarak kullanılan Mescid-i Nebevi inşa edildi.
    • Gazalar: Mekkeli müşriklere karşı Bedir, Uhud, Hendek gibi gazalar yapıldı.
    • Yahudi Kabileleriyle İlişkiler: Medine’deki bazı Yahudi kabileleri, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ve Müslümanlara karşı ihanet ettiler. Bu durum, Medine Vesikası’nın iptal edilmesine ve Yahudi kabilelerinin Medine’den sürülmesine yol açtı.

    Dini Gelişmeler:

    • Namazın Farz Kılınması: Namaz, Hicretten sonra Medine’de farz kılındı.
    • Kur’an-ı Kerim’in İnişi: Kur’an-ı Kerim’in vahyinin büyük bir kısmı Medine döneminde indi.
    • Ramazan Ayının Farz Kılınması: Ramazan ayı, oruç ibadetinin farz kılındığı ay olarak belirlendi.
    • Zekatın Farz Kılınması: Zekat, fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için farz kılındı.

    Medine Döneminin Önemi:

    • Medine döneminde İslam dini bir şehir devleti kurarak güçlendi.
    • Kur’an-ı Kerim’in büyük bir kısmı bu dönemde indi.
    • Namaz, oruç, zekat gibi temel ibadetler farz kılındı.
    • İslam’ın temel ilkeleri ve kuralları bu dönemde belirlendi.

Cevapla