Paylaş
Huneyn savaşı kısaca bilgi
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Huneyn Savaşı
Huneyn Gazvesi kısaca özeti
Huneyn, Mekke ile Tâif arasında Mekke’ye on mil mesafede bir vadidir. Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber şehrin idarî işlerini düzenlerken, Hevazin kabilesinin, aynı zamanda heyecanlı bir şair olan genç reisi Malik b. Avf’ın kabilesinin de onlara katıldığı duyulmuştu. Hevazinler, Kureyş putlarının kırılmasından sonra kendi putlarının da kırılacağı ve kabile bağımsızlığını kaybedecekleri korkusuna kapılmışlardı. Bir yandan da, müslümanları yenilgiye uğratacak Kureyş’in yapamadığına erişme ve iftihar edilecek bir sonuca ulaşma hırsı içindeydiler.
Hz. Peygamber yeni müslüman olmuş iki bin kişiyi de alarak onikibin kişilik ordusu ile Huneyn’e doğru yola koyuldu. Bazı müslümanlar güçlerine güvenerek “Artık, bizi kimse yenemez!” diye böbürlenmişler-di. Böylece bir an için “Allah’ın yardımı ile zafere kavuştukları yönündeki inanç ve anlayışları sarsılmış oluyordu. Nitekim Huneyn geçidine girdiklerinde yamaçlara kümelenmiş ok atmakta mahir bedevîlerin ok yağmuruna hedef olunca her biri kendi canını koruyacak bir siper aramak üzere dağıldılar. Baştaki iki bin kişi bozguna uğrayıp firar etti ve soluğu Mekke’de aldı. Çevrede müslümanların kesin yenilgiye uğradıkları söylentileri yayılıyor, hatta henüz imanı içlerine sindirmemiş bazı Mekke ileri gelenleri bu sonuca sevindiklerini gizleyemiyorlardı. Hz. Peygamber’in yüz kadar sahabesi sebat göstererek onun çevresinden ayrılmamıştı. Kendisi de binmiş olduğu katırını yamaçlara doğru sürüp “Ben hak Peygamberim, Allah’ın Rasûluyüm!” diye sesleniyor ve herkesi düşmana hücuma çağırıyor; Abbas ise ona bir zarar gelmesini Önlemek üzere katırın yularını tutmaya çalışıyordu. Gerek Hz. Peygamber’in, gerekse Hz. Abbas, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in çağrılan etkisini gösterdi. Yüce Allah’ın kalplere sebat ve cesaret vermesiyle müslümanlar yeniden savaş düzenine girdiler ve tepelerdeki okçuları yuvalarından söküp attılar. Böylece ikinci aşamada düşmanda bir panik görüldü. Düşman askerleri, ölümüne dirimine bir savaş yapmak üzere toplayıp getirdikleri paralarını, hayvanlarını, kadınlarını da terkederek kaçıyorlardı. Esirler ve ganimetler Ci’râne’de toplandı. Ancak savaş, kaçanları takip tarzında olmak üzere Evtâs’da, daha sonra Tâif’de devam etti. Hz. Peygamber, Evtâs’a Ebû Âmir el-Eş’ari ve Ebû Musa el-Eş’arî komutasında bir bölük asker gönderirken Tâif kuşatmasına kendisi komuta etti.
Tâif şehri dışında her yer müslümanların hakimiyetine geçmişti. Tâifliler sadece kuvvetli surların ardında saklanabilme İmkânına sahip olup, bölgede siyasî bir üstünlük kurabilme şansları yoktu. Bu münasebetle Hz. Peygamber’in akdettiği istişâri toplantıda kuşatmayı daha fazla sürdürmeye gerek olmadığı kararına varıldı. Tâif’i terkederken Hz. Peygamber’in: “Ya Rabbi! Tâifliler’i ıslah et, onları bizim cemiyetimize ulaştır” diye dua ettiği rivayet olunur.
Ganimet ve esirlerin toplu halde korunduğu Ci’râne’de Hz. Peygamber, süt kardeşi Şeymâ’yı gördü, ona yakın ilgi gösterdi, kendisiyle gelmek veya ülkesine gitmek konusunda serbest bıraktı. O, kendi beldesine gitmeyi tercih etti. Pek çok hediye ile ve güvenliği sağlanarak uğurlandı.
Hz. Peygamber, Hevazinliler’in İslâm’a gireceği ve esirleri geri isteyeceği beklentisiyle ganimet dağıtımını bir süre geciktirmiş, daha sonra beşte birini hazineye ayırmış, geri kalanını ise savaşanlar arasında taksim etmiştir.
Ganimet taksimi sırasında Hurkus b. Züheyr adlı bir kendini bilmezin Hz. Peygamber’i adaletsizlikle itham ettiği görüldü.
Ganimet dağıtımından sonra ilginç bazı gelişmeler oldu. Bunlardan biri şu idi: Hevazin esirleri Hz. Peygamber’e gelerek kendi beldelerinden olan Benî Sâ’d yurdunda küçükken dört yıl kaldığını, Hali-me’den süt emdiğini, şu andaki esirler arasında süt halaları, süt teyzeleri, süt amca ve dayılarının bulunduğunu hatırlatıp bağışlanma isteğinde bulundular. Onların bu ricası Hz. Peygamber’in çok hoşuna gitti ve derhal, Abdülmuttaliboğulları’nın kendi paylarına düşen esirleri âzât etmelerini istedi. Daha sonra Hz. Peygamber’in süt yakınlarının esir ve cariye statüsünde kalmalarını doğru bulmayan diğer müslümanlar da kendi hisselerine düşenleri serbest bıraktılar. Hiçbir fidye ödemeksizin serbest kalan bu insanlar duygulanarak topluca müslüman oldular.
Bir başka gelişme de kalpleri müslümanlığa ısındırılmak istenen bazı kişilere ganimetten çokça hisse verilmesi üzerine ortaya çıktı.
Şöyle ki: Ensarın bazı gençleri bunlara ganimetten fazla hisse ayrılmasındaki amacı tam anlamamış olduklarından, Hz. Peygamber’in, hemşehrilerine yönelişi gibi yanlış bir yoruma kapıldılar. Peygamberimiz bunu duyar duymaz ensarı topladı, Mekke’nin bütünüyle İslâm’a kazanılmasının ve eşraftan olan bu kişilerin kalplerinin İslâm’a [sındırılmasının önemini anlattıktan sonra, ensara olan sevgisinde en küçük bir eksilme olmadığını ve ensar ile Medine’ye döneceğini ifade etti. Ensarın desteğini şükranla yâdetti. Bunun üzerine ensar, göz yaşları dökerek özür dilediler.
Bu safhada Muhallim b. Cessame’nin yargılanması da ilginç bir olaydır. Bu kişi daha evvel katıldığı bir seriyyede Âmir b. Azbatü’l-Eşca’î’yi kendisinden İslâm’a girişine delâlet edebilecek bazı sözler sadır olduğu halde, onun bu ifadelerini ölüm endişesiyle söylenmiş sözler olarak kabul edip eski bir husumetten ötürü öldürmüştü.
Hevazin seferinden sonra ailesinin başvurusu üzerine Muhallim yargılandı; komutan da tanıklık etti. Hz. Peygamber’in ısrarı ile maktulün ailesi diyete razı oldu, karşı taraf yüz deve ödemeye mahkum edildi. Ne var ki, Muhallim özür dileyeceği halde eski yorumunda ısrar etti. Kaynaklar, Hz. Peygamber’in, bu kişiye istiğfarda bulunmadığını söylerler. Nakillere göre Muhal-lim, kısa bir süre sonra ölmüş ve toprak onu iki kere dışarı atmış, Hz. Peygamber, defnolunduktan sonra üstünü ağır kayalarla bastırmalarını söylemiş, toprağın nice mücrimleri barındırdığını, ancak ibret için bu kişinin başına bunun geldiğini hatırlatmıştı (ibn Hişam, es-Sîre, IV, 276).
Hz. Peygamber savaş sonrasında yapılması gerekli işlerini tamamladı. Ci’râne’de ihrama girerek umre yaptı. Attab b. Esîd’i valilikte bıraktı. Muaz b. Cebel, dinî irşad faaliyetlerini sürdürmekle görevlendirildi. Ebû Mahzûre adlı bir genç de Mescidü’l-haram’a müezzin tayin edildi. Bu şekilde idarî ve dinî işler de düzene koyulduktan sonra Hz. Peygamber İslâm ordusu ile birlikte (8 Zilkade ayı 630 Şubat ayı) sonlarında Medine’ye döndü.
PEYGAMBERİMİZİN HAYATINI OKU
BENZER KONULAR:
Answers ( 2 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Huneyn, Mekke ile Tâif arasında bir yerdir. Hevazin kabilesi Kabe’de ki putların yıkılmasından korkmuş aynı zamanda yine kendi putlarının yıkılacağından da korkmuşlardı. Aynı zamanda müslümanları yenilgiye uğratarak Kureyş’şn yapamadığını yapma övüncünü almak istiyorlardı. Rasulullah (sav) on iki bin kişilik bir ordu ile yola çıkmıştır. Bu on iki bin kişilik ordunun iki bin kişisi yeni Müslüman olmuştu. Müslümanlar bir anda kendi güçlerine güvenerek “bizi artık kimse yenemez” edası ile böbürlenmişlerdi. Hal böyle iken daha Huneyn geçidine yeni girdikleri bir vakitte iken ok atmakta usta olan bedevilerin ok yağmuruna tutulup her bir Müslüman kendi derdine düşmüştü.Ve bu olaydan sonra iki bin kişi bozguna uğradı ve adeta soluğu Mekke’de almıştı. Olaylar Müslümanların lehine gidiyordu. Sahabeden 100 kişi Rasulullah (sav)’in yanından ayrılmamıştı. Rasulullah (sav)’de kaçan kişilere hak peygamber olduğunu söyleyip geri dönmelerini söylüyordu. Allah’ın sebatı ile işler tersine döndü Müslümanlar durumu toparlamaya başlamıştı. Bu sefer düşman askerleri bütün her şeyini biriktirip savaşa geldikleri bütün servetlerini bırakıp kaçıyorlardı. Esirler ve ganimetler Cirane bölgesinde toplanmıştı. Savaş sadece çarpışmadan ibaret değildi aynı zamanda kaçan düşmanı da takip etmek gerekiyordu. Taif şehri dışında bütün her yer Müslümanların kontrolü altında idi. Taiflilerde sağlam surların ardından olup biteni izlemekle yetiniyorlardı. Rasulullah (sav)’de kuşatmanın daha fazla sürmesini istememişti.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Huneyn Savaşı, Hicretin sekizinci yılında, Miladi 630 yılı, Mekke’nin fethinden hemen sonra Huneyn Vadisi’nde meydana gelmiştir. Savaş İslam Peygamberi Muhammed’in komutasındaki İslam ordusu ile Taif bölgesinde bulunan Hevazin ve Sakif kabileleri arasında gerçekleşmiştir.
Huneyn Savaşı’nın nedeni, Havazin ve Sakif kabilesi eşraflarının İslam Peygamberi Muhammed’in Mekke’yi fethinden sonra artık sıranın kendilerine geldiğini düşündüklerinden, o sırada topluca Mekke’de bulunan Müslümanlara saldırı yapılmasına karar vermelerinden kaynaklandığı rivayet edilmiştir.
Savaş, Müslümanların zaferiyle sonuçlanmıştır. Ancak, savaşın başında Müslümanların paniğe kapılması ve bozguna uğraması, İslam tarihinde önemli bir olay olarak kabul edilir.
Huneyn Savaşı’nın sonuçları şunlardır:
Huneyn Savaşı, İslam tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bu savaş, Müslümanların güçlerini artırmış ve İslam’ın yayılmasını hızlandırmıştır.