Paylaş
Hz İbrahim Peygamberin kısaca hayatı
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Hz İbrahim kimdir Hz İbrahim’in kıssası
Hz İbrahimin soyu
İbrahim Bin Azer/Tarıh bin Saru bin Ra’ bin Faliğ bin Hud /Abir bin Şalih bin Erghaşez bin Nuh.
Hz İbrahim Aleyhisselam ırak ın eski şehirlerinden babil’de dünyaya geldi. Babasının ismi Kur’ân’da Âzer diye geçer, diger bazı kaynaklar ise Tarih veya Terah olarak verir. Muhtemeldir ki, Âzer onun lakabı, Târıh ise ismidir.
Hz. İbrahim’in kavmi, Nemrud denilen bir kral tarafindan yönetilmekteydi, gök cisimleri ile çok ilgiliydiler ve zamanlarına göre bu konuda ileri derecede bilgiye sahiptiler. Elde ettikleri gök bilimi bilgisi ile kendilerinden sonra gelen felsefecilere büyük ölçüde tesir etmişlerdi.
Nitekim Yunan felsefesinde alemin ayaltı ve ayüstü şeklinde iki kategoriye ayrılması ile cismani olan ayaltı alem oluş-bozuluş kanununa tabi, ruhani kabul edilen ayüstü alem ezelt ve ebedi tanrısal varlıklar alanı olarak görülmesi düşüncesi bu etkinin bir sonucu olsa gerektir.
Hz. İbrahim’in kavmi gök cisimlerine dair gözlemlerinden elde ettikleri bilgiyi yanlış yorumlayarak güneş, ay ve yıldız gibi varlıkları tanrı veya tanrısal varlıklar kabul ediyorlardı. Diğer bir deyişle gökteki yıldız ve gezegenlerin dünyaya fiziki etkilerinin ötesinde tanrısal bir etkilerinin bulunduğuna inanıyorlardı. Onlar ayrıca göklerin tanrılar için bir mekan, orada bulunan varlıkların da tanrılar olduğuna inanıyorlardı. İnançlarına göre gökyüzünde bir tanrı krallığı vardı. Güneş, kral tanrı; diğerleri ise, ona bağlı vezir tanrılardı. Güneşi, yıldızları ve ayı bu şekilde tanrı kabul eden Hz. İbrahim’in (as) kavmi, bu yıldız ve gezegenleri gördüklerinde onlara ibadet ediyorlar, kaybolduklarında ise onları temsilen yaptıkları putlara tapıyorlardı. Böylece kendi zanlarına göre tanrılan ile sürekli irtibat halinde bulunuyorlardı.
Onların inancına göre dünyadaki her gelişme gökteki güneş, ay ve yıldızların hareketine bağlıydı Bu gök cisimlerinin hareketlerini takip ve tespit edebilmek için büyük kuleler yapmışlardı. Başka bir ifade ile dünyadaki bütün varlıkların ve özellikle insanın kaderi yıldızların hareketlerine bağlıydı. Onların inancına göre söz konusu yıldızların hareketleri tespit ve takip edilebildiği ölçüde iyi bir hayat tarzı oluşturmak veya gelecek hakkında bilgi sahibi olmak mümkün olabilirdi. Hz. İbrahim (as) olgunluk çağına (rüşd) eriştiği zaman Cebrail (as) aracılığı ile peygamber olduğu kendisine bildirildi, göklerin ve yerin hakikati öğretildi. Buna göre kavminin yanlış inancının aksine gökler ve yer, Allah’ın yaratmasıyla meydana gelmiş ve orada bulunan güneş, ay ve yıldızların her biri Allah’ın hükmü ve kontrolü altındaydı. Allah’tan başka ilah yoktu ve o hiç kimseye tanrılık özelliği vermediği gibi hükümranlığını da kimse ile paylaşmazdı. Allah, gökte ve yerde bulunan bütün varlıkların yegane tanrısıydı ve onların hiçbirine ihtiyaç duymadığı gibi, varlıklarının kendisine bir katkı sağlaması, yokluklarının da kendisinde bir eksiklik meydana getirmesi söz konusu değildi. O, hep diri, kendisine inanlara rahmet ve bereketiyle, inkarcılara ise adaleti doğrultusunda azap ve öfkesiyle muamele edendi. Halbuki gökteki yıldız ve gezegenlerin veya yeryüzünde onları temsilen dikilen putların ne bir faydası ne de bir zararı söz konusuydu. Çünkü onlar cansız varlıklar.
Güneşin, ayın ve gezegenlerin insanlara sadece fiziki faydaları vardı ve bu da ancak Allah’ın dilemesi ve yaratmasıyla idi. Bunların ikinci dereceden tanrı kabul edilmesi yani yaratmayan, ama idare eden vekil tanrılar olması da söz konusu değildi. Çünkü hem yaratma hem yaratmayı sürdürme ve yarattıklarına hükmetme irade ve kudreti sadece Yüce Allah’a aitti. Aslında yerlerin ve göklerin mahiyet ve idaresinin bu şekilde Hz. İbrahim’e (as) bildirilmesi Sünnetullah gereği idi. Çünkü Sünnetullah gereği her peygamber, görevlendirildiği kavmin ihtiyaçlarına, inançlarına ve sorunlarına göre, bilgi ve yöntem bakımından bir donanıma sahip kılınarak görevlendirilir. Bu sebepten Hz. İbrahim (as) de gönderildiği kavmin bilgi ve kültürü doğrultusunda bir donanıma kavuşturulmuştu. O da kendisine sağlanan bu donanımla kavmine karşı akıl yürütme yani cedel/diyalektik yöntemine dayanan bir tevhit mücadelesi yürütmüştür. Ona verilen mucizeler de, bu mücadelesinde kullandığı yöntemi destekleyici mahiyetteydi.
Çünkü meramını anlatabilmek için bazen soyut olarak akla hitap etmek yetmemekte, göze ve kulağa hitap eden hissi (görsel) mucizelere ihtiyaç duyulmaktaydı. Söz gelimi yeniden yaratılışı inkar eden kavmin karşı Hz. İbrahim dört kuş almış onları kesip parçaladıktan sonra her bir parçayı dört ayrı tepeye götürüp bırakmış ardından bu dört kuşu yeniden diriltmesi için Yüce Allah’a dua etmiş, dört ayrı tepedeki kuşların parçaları ilahi kudretin tesiriyle bir araya gelerek dirilmişlerdi.
Bu şekilde peygamberlik görevini yürüten Hz. İbrahim (as), Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sas) verilen “Öncelikle en yakın akrabalarını uyar” emrinde olduğu gibi önce babası Azer’e ve yakınlarına tebliğde bulunmuş, ardından tebliğini kavminin tamamını içine alacak şekilde genişletmişti. Karısı Sare ile kardeşinin oğlu Lut (as) ona ilk inananlardı. Babası ve kavmi ise, davetine şiddetle karşı çıkmış hatta ilk zamanlar gözünü korkutmak amacıyla recm etmek yani taşlayarak öldürmekle onu tehdit etmişlerdi. Ama Hz. İbrahim (as) davasından asla vazgeçmemiş, yılmamış, ümitle ve ısrarla tebliğini sürdürmüstür. Hz. İbrahim (as) davasının hak olduğunu ispat etmek ve kavminin taptığı güneş, ay ve yıldızların tanrı olamayacağını bizzat göstererek ispatlamak için onlara her bir gök cisminin ortaya çıktıktan sonra kaybolduğuna dikkat çekip “böyle bir görünen bir kaybolan tanrı olmaz” diye istidlalde bulunmuş ve bizzat onlara dönerek “Ey kavmimi Ben sizin Allah’a şirk koştuklannadan uzaıjımionlan tanımıyorum, ben yüzümü bir muvahhit olarak yeri ve gökleri yaratan Yüce Allah’a yönelttim ve ben asla müşriklerden olmam” diyerek onlara gökteki bu taptıklan güneş, ay ve yıldızın Allah’ın yarattığı varlıklar olduğunu, tanrısal hiçbir güçlerinin bulunmadığını anlatmıştır. Onların kendisiyle tartışması üzerine “Beni hidayete erdiren Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz” diyerek kesin tavrını ve hak yoldaki kararlılığını ortaya koymuştur.
Hz. İbrahim’in (as) gökteki tanrılarının, söz gelimi güneşin gece, ay ve yıldızların gündüz, bazen görü
nüp bazen kaybolmasını delil getirmesine karşılık kavmi, onları temsilen yaptıkları putları göstermişler ve böylece her zaman tannlan ile irtibat içinde olduklarını iddia etmişlerdi. Bunun üzerine Hz. İbrahim (as), putlarmın da hiçbir hükmünün olmadığını, onları bizzat kendi elleriyle yontup yaptıklarım belirttikten sonra putlarından korkmadığını ve isterse onları kırabileceğini ilan etmişti. Bu niyetini gerçekleştirmek için bir plan dahi yapmıştı. Onun putları kırmak istemedeki amacı kendisine karşı geliştirdikleri bu delilin geçersiz olduğunu bizzat uygulamalı bir şekilde göstermekti. Çünkü o biliyordu ki, Allah’ın ilmi ve kudreti her şeyi kuşatmıştır ve O’nun dilemesi dışında bir gelişme olamazdı.
Benzer Konular:
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Hz İbrahim, Kur’an’ın 14. suresi onun adını taşımaktadır. Büyük peygamberlerden biridir. Kurban kesmeyi bize o öğretmiştir. Babil hükümdarı tarafından ateşe atılmış, Allah ateşe onu yakmamasını emretmiş ve ateş kendisini yakmamıştır. Allah’ın dostu manasına gelen Halilullah unvanı ile de anılır.