Paylaş
Hz. Mariye Peygamberimizin eşi
Question
Hz. Mariye
Hz Mariye peygamberimizin kaçıncı eşidir
Hz. Mâriye bint Şem’ûn el-Kibtiyye’nin anne-babası hakkında yeterli malumat olmayıp sadece Mısır’ın Ensâ veya Ensinâ bölgesindeki Hafn Köyü’nden olduklarına dair bir rivayet bulunmaktadır.
Hz. Peygamber 7/628 tarihinde komşu ülkelerin hükümdar larını İslâmiyet’e davet etmeye başlayınca Bizans’ın İskende riye valisi ve Mısır Mukavkısı olan Cüreyc b. Minâ’ya da Hâtib b. Ebû Beltea ile bir mektup gönderdi. Hz. Peygamber’in mektubunu alan Mukavkıs Müslüman olmamış, fakat gelen elçiye büyük tazimde bulunarak Hz. Peygamber’e teslim edil mesi için bazı hediyeler sunmuştur. Bu hediyeler arasında Hz. Mâriye ve kardeşi Sîrîn de bulunmaktaydı. Hz. Mâriye ve Sîrîn Medine’ye dönüş yolunda Hâtıb b. Ebû Beltea’nın telkinleri sonucu Müslüman olmuşlardı.
Hz. Peygamber Hz. Mâriye’yi kendisi için ayırmış, Hz. Mâriye’nin kardeşi Sîrîn’i ise Hassân b. Sâbit’e hediye etmişti. 376 Hz. Peygamber, Hz. Mâriye’yi ilk olarak Nu’mân b. Hârise’nin evlerinden birine yerleştirmiş, fakat diğer hanımlarının itiraz larının bir hayli artması sebebiyle Medine’nin Âliye mevki ine yerleştirilmesine karar vermişti.
Hz. Mâriye güzelliği sebebiyle Rasûlullah’ın bütün eş- leri tarafından çok kıskanılıyordu. Birçok rivayette de belirtil diği üzere Hz. Peygamber, Hz. Mâriye ile çok ilgileniyordu. 378 Bu sebeple Hz. Peygamber’in eşleri arasında Hz. Mâriye hak kında genel bir hoşnutsuzluk bulunmaktaydı.
Hz. Aişe bu yaşananları şöyle özetlemiştir: “Máriye’yi kıskandığım kadar başka bir kadını kıskanmadım. Bu da onun güzel bir kadın ve kıvırcık saçlarının olmasından kaynaklani yordu. Rasûlullah onu çok beğenmişti. Geldiği ilk günde onu Hârise b. Nu’mân’a ait bir eve yerleştirdi, bu ev bizim evle rimize çok yakındı. Rasûlullah gece gündüz onun yanına gi derdi. Öyle oldu ki biz Mâriye’den dolayı korkmaya başladık. Bu durumdan, Mâriye de korktu. Rasûlullah da onu Âliye mev kiine yerleştirdi. Rasûlullah oraya ara sıra gidiyordu. Bu bize daha ağır gelmeye başladı. Derken Allah ona bir çocuk nasip etti. Biz ise çocuk sahibi olmaktan mahrum kaldık.”
İbrahim’in doğumundan sonra Hz. Mâriye’ye karşı kis kançlık daha da artmıştı. Bir rivayete göre Hz. Peygamber İbrahim’i kucağına alıp Hz. Âişe’ye götürmüş: “Şuna bir bak! Nasil bana benziyor mu?” diye sormuştu. Hz. Âişe: “Ben, bir benzerlik göremiyorum.” demişti. Hz. Peygamber: “Beyazlı- ğında ve semizliğinde de mi benzerlik göremiyorsun?” diye sorunca Hz. Âişe: “Kim deve sütüyle beslense, beyaz ve se miz olur.” demişti.
Hz. Aişe’nin Hz. Mâriye’yi güzelliğinden ve kendisine bahşedilen çocuk nimetinden dolayı kıskanması doğal bir du rumdur. Fakat Şiî kaynaklarında bu kıskançlığın iftira boyu tuna taşındığı şeklinde rivayetler bulunmaktadır. Ehl-i sünnet kaynaklarında bulunmayan bu ve benzer rivayetlerin doğrulu ğunu kabul etmek mümkün değildir. Şii tefsirlerinde geçen bir rivayete göre Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim öldüğü zaman Rasûlullah çok üzülmüştü. Hz. Âişe ise Hz. Peygamber’e: “Niçin üzülüyorsun? O Cüreyc’in oğludur.” diyerek Hz. Mâriye’ye iftira etmiş, bunun akabinde Nûr sûresinin iftira hükümlerini zikreden âyetleri indirilmiştir. 381 Şiî kaynaklarında geçen bu rivayetin gerçekle uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığını tekrar zikredelim. Maalesef Şiilerin sahâbe düşmanlıkları ken dilerini sahâbeye bu tarz iftiraları atmaya itmektedir.
“Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?…” âyetinin nüzûl sebebinin de Hz. Mâriye’ye karşı olan bu kis kançlık olduğu rivayet edilmektedir. Rasûlullah’ın kendisiyle çok ilgilenmesi üzerine Hz. Âişe ve Hz. Hafsa Rasûlullah onu kendisine haram kılıncaya kadar rahat bırakmadılar. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu.
Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim, Zilhicce 8/Nisan 630 ta rihinde Hz. Mâriye’den doğmuştu. Hz. Mâriye bir cariyeydi. Oğlu İbrahim’i dünyaya getirdiği zaman Hz. Peygamber: “Oğlu onu azat etmiştir.” demişti. Fakat İbrahim fazla yaşamamış he nüz on sekiz aylıkken vefat etmiştir. Rasûlullah onun cenaze namazını kılmamıştı.
Hz. Peygamber oğlu İbrahim’in rahatsızlandığını işittiği zaman ashâbından bir grupla onu ziyarete gitmişti. Yanına gir diklerinde İbrahim’in can çekiştiğini gördüler, Hz. Peygamber bir baba olarak bu duruma dayanamadı ve gözlerinden yaş lar süzülmeye başladı. Bu hal karşısında Abdurrahman b. Avf: “Ey Allah’ın Rasûlü! Sende mi ağlıyorsun?” deyince Hz. Pey gamber: “Göz ağlar, kalp hüzünlenir, ancak Rabbimiz’in razı olmayacağı bir şeyi söylemeyiz. Ey İbrahim! Muhakkak se nin ayrılığın bizi üzüyor.” buyurmuştu. 385
Oğlu İbrahim dünyaya geldiği zaman Hz. Peygamber an nesi Hz. Mâriye ve teyzesi Sîrîn’in sevinçten çığlık atmalarına ses çıkarmamıştı. Ancak İbrahim ölünce Hz. Peygamber onlan çığlık atarak ağlamaktan men etmişti. İbrahim’i Fazl b. Abbâs yıkamıştı, Hz. Peygamber ise kabrin başında bekliyordu. İbra him yıkanıp kefenlendikten sonra Fazl b. Abbâs ve Üsâme b. Zeyd tarafından kabre indirildi. İbrahim’in öldüğü gün Güneş tutulması meydana gelmişti. İnsanlar İbrahim’in ölümü sebe biyle Güneş’in tutulduğunu söylemeye başlamışlardı. Bu söy lentiler Hz. Peygamber’in kulağına da gelince o: “Güneş ve Ay asla bir kimsenin doğumu veya ölümü sebebiyle tutulmaz lar. Bunlar ancak Allah’ın âyetlerinden iki âyettir. Güneş’in ve Ay’ın tutulduğunu görürseniz, namaz kılın.” buyurdu. Hz. Peygamber İbrahim’in mezarında göze hoş gelmeyen bir eğ- rilik görüp, bunun düzeltilmesini istemişti. Orada bulunanlar da bunda bir sakınca olmadığını söylediklerinde Hz. Peygam ber: “Böyle bir durum ölüye herhangi bir zarar veya fayda sağlamaz, ancak hayatta olanlar güzel, intizamlı şeyler görmek ister. Kullar bir işi yaptığında, Allah kulunun o işi güzel yap masından hoşlanır.” buyurmuştu. Daha sonra Hz. Peygamber bir taş alarak İbrahim’in kabri üzerine koydu, ayrıca eliyle bir miktar su alıp onu kabrin üzerine serpti.
Hz. Peygamber ile Hz. Mâriye’nin bu evlilikleri bir ya kınlaşmaya da vesile olmuştu. Rasûlullah: “Kubtiler/Mısırli lar konusunda dikkatli olunuz, çünkü onlar için bir zimmet ve yakınlık vardır. Yakınlığa gelince İbrahim’in oğlu İsmail ve Rasûlullah’ın oğlu İbrahim onlardandır.” buyurmuştur. Hz. Ömer döneminde Mısır fethedildiği zaman Müslümanlar bu nebevî uyarıyı dikkate almış olmalıdırlar. Nitekim Müslümanların oldukça az sayıda askerle Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındaki Mısır’ı çok süratli bir şekilde fethetmelerinde Mısır’ın yerli halkı olan Kıbtilerin Müslümanlara yardım etmesinin büyük payı vardır.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Mâriye’nin iaşe ihtiyaçları sırasıyla halifeler Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer tarafından karşılanmıştı. Hz. Mâriye Muharrem 16/Şubat 637 ta rihinde Medine’de vefat etti. Cenaze namazını Hz. Ömer kıldırdı ve Bakî’ Kabristanı’na defnedildi.
Cevapla