Hz. Peygamber’in hastalanması ve vefa­tı

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Peygamberimiz’in vefatı nasıl olmuştur? Vefatından önceki günlerde neler olmuştur?

peygamberimizin hastalanmasi ve vefati

Peygamber efendimizin ölümü nasıl oldu? Peygamber Efendimiz neden hastalandı

Hz. Peygamber Veda Hutbesi’nin baş­langıcında: “Ey İnsanlar! Sözlerimi dikkatle dinleyiniz! Çünkü bu seneden sonra bir daha sizinle burada tekrar buluşup bulu-şamayacağımı bilmiyorum” diyordu.
Nasr sûresinin sonunda da “Rabbini pak­lıkla an ve O’ndan mağfiret dile!” buyuruluyordu. Cenab-ı Allah’ın, yardımına karşı Peygamberi’nden, hamd ile birlikte istiğfar da istemesi Hz. Peygamber’in ölü­münün yaklaştığına işaret olarak yorum­lanmıştır. Nitekim Hz. Ayşe, Peygamberi­mizin, bu surenin indirilmesinden sonra istiğfarını her namazda artırdığını ifade etmiştir. Diğer taraftan hac esnasında İslâm’ın tamamlandığını bildiren Mâide sûresinin üçüncü âyeti de nazil olmuştu.

Hacdan döndüğünde Hz. Peygamber, Uhud şehitlerini ziyaret ederek onlar hak­kında istiğfarda bulunmuştur. Daha sonra bir gece Cennetü’l-bâkî’deki kabirleri ziya­ret ederek orada yatan müslümanlar için de mağfiret dilemiştir. Mezarlıktan döndü­ğünde ıa. yılın Safer ayının muhtemelen 19. günüydü. Başında bir ağrı hissetti. Za­man zaman ateşleniyor, ağrı şiddetleni­yordu. Her şeye rağmen o, Üsâme b. Zeyd’i komutan tayin ederek Mute savaşına se­bebiyet veren Kudüs-Şam arasındaki hıristiyan Araplar’a karşı ordu sevketmeye karar verdi. Sancağı Hz. Üsâme’ye tevdi etti.

Hastalığının İlk günleri nispeten hafif seyretti. Namaza giderken Ali b. Ebî Talip ve FazI b. Abbas iki yanından ona destek veriyorlardı. Bu günlerden birinde başı sargılı olarak evinden mescide gelip minbere çıktı ve “Allah Tealâ kulunu dünya ile kendisine kavuşmak arasında muhayyer kıldı, kutu da ona kavuşmayı tercih etti” buyurdu. Burada “kul” la kastedilenin Pey­gamberimizin kendisi olduğunu hemen anlayan Hz. Ebubekir; “Anamız babamız sana feda olsun ya Rasûlallah!” diyerek ağlamaya başladı. Peygamberimiz onu teskin etti ve kendisinden hoşnut olduğu­nu, mescide açılan bütün kapıların kapatı­lıp sadece Ebubekir’inkinin açık tutulmasını tenbih etti.
Peygamberimiz hastalığının hafif seyret­tiği bu ilk günlerde mescide gelip minbere çıkabiliyor ve bazı öğütlerde bulunuyordu. Bir gün özellikle muhacirler ve ensarla karşılıklı hal ve vecibelerine; genelde de bütün müslümanların davranışlarına ilişkin olarak şu vasiyet ve nasihatlerde bulundu:

-“Ashabım! İlk muhacirlere hürmet et­menizi vasiyet ederim. Bütün muhacirler de birbirlerine hak ve adalete göre davra­nıp iyilikle muamele etsinler. Her İş Allahın İzniyle cereyan eder. Allah’ın iznine, iradesine üstün gelmeye çalışanlar en so­nunda yenilgiye uğrarlar. Allah’ı aldatmak isteyenler ergeç aldanırlar. Ey İnsanlar! Peygamberinizin öleceğini düşünüp de telaşa kapıldığınızı duydum. Hangi pey­gamber gönderildiği ümmet arasında ebe­dî kalmıştır ki, ben de kalayım! Biliniz ki, ben Rabbime kavuşacağım ve aranızda buna en lâyık benim. Yine biliniz ki, siz de bana kavuşacaksınız. Buluşacağımız yer de Kevser havuzunun kenarıdır. Orada benim­le buluşmak isteyenler ellerini, dillerini günahlardan çeksinler!”
-“Ey müslümanlar! Yeryüzünde işlenilen günahlar, Allah’ın verdiği nimet ve ihsanla­rın kulların elinden gitmesine sebep olur.
Eğer halk, dost ve itaat ehli olursa amirleri ve idarecileri (yöneticileri) de öyle olur. Şayet halk, günahlara dalmış-fâcir olursa onlar da o durum ve tavır üzerine olurlar.”
-“Ey muhacirler; size, ensara iyi davran­manızı vasiyet ederim. Zira onlar, size iyilik ettiler, sizi kendi ülkelerine davet ettiler, evlerinde sizi misafir ettiler, geçim sıkıntısı çektikleri halde sizleri kendilerine tercih ederek mallarına ortak yaptılar. Bu müna­sebetle aranızdan hanginiz ensar üzerine hakim olursa onları koruyup gözetsin, içlerinden kusur edenler olursa müsamaha ile davransın!”.
-“Ey müslümanlar! Her kimin arkasına vurmuş isem işte sırtım gelsin vursun, her kimin alacağı varsa gelip benden istesin!”
-“Ey insanlar! İçinizden borçlu olan varsa derhal ödesin. Hakir düşerim korkusuyla bunu yapmaktan çekinmesin! Zira ahirettekine göre dünyadakinin önemi yoktur.”
-“Ey insanlar! Peygamberlerinin kabirle­rini tapınılacak yer haline getirenleri Allah lanetledi. Benden sonra kabrimi tapınıla­cak put haline getirmeyin!”

Bu vasiyet ve nasihatlerini yaptığı gün, namazdan sonra, Rasûl-i Ekrem’in hastalığı ağırlaştı. Hastalandığı ilk günden sonra yaklaşık beş gün geçmişti. Odaları sıra ile dolaşamayacağını ifade edip diğer eşlerin­den izin istedi ve Hz. Ayşe’nin odasında istirahate çekildi. Hz. Peygamber bir süre daha namaz kıldıktan sonra ölümüne üç gün kala iyice güçsüz düştü ve namazı Hz. Ebubekir’in kıldırmasını istedi. Ona başka bazı isimlerden söz edilmekle birlikte kara­rından dönmedi.
Öte yandan, Mute taraflarına gitmek üzer Üsâme b. Zeyd komutasında toplan­mış olan İslâm ordusu Hz. Peygamber’in hastalığı giderek ağırlaştığı için, -komutanın erteleme kararı üzerine- hare­ket etmedi.
Bir ara Hz. Peygamber, kızı Fatma’yı ça­ğırdı. Kulağına bir şey söyledi, Fatma ağla­dı; sonra başka bir şey söyledi, bu sefer güldü. Hz. Ayşe tarafından bunun sebebi sorulduğunda Hz. Fatma şöyle cevap verdi: “Ağlayışımın sebebi babamın yakında öleceğini söylemiş olmasıdır. Tebessüm etmemim sebebi ise yanına ehl-i beytinden ilk gelecek olanın benim olduğumu haber vermesidir.”
Kaynaklarda Hz. Peygamber’in vefatına yakın günlerde yaptığı bazı vasiyetlere yer verilir. Bunlardan İslâm’ın sorumluluk anla­yışını veciz biçimde ifade eden bir vasiyeti şöyledir:
-“Ey Allah Rasûlu’nun kızı Fatma! Ve ey Allah Rasûlu’nun halası Safiye! Allah katın­da değer taşıyan güzel işler yapınız. Yoksa helâl ve haram konularında Allah’ın sualin­den ben sizi kurtaramam!”
Peygamberimizin vefatından önceki va­siyetlerinden biri de müslümanların eli altında çalıştırdıkları kimselere yumuşak davranmaları, yediklerinden yedirip, giy­diklerinden giydirmeleri hakkında olmuş­tur. Abdulmenafoğullan’na ve Abbas b. Abdulmuttalip’e de ahiret hesabına İyi hazırlanmalarını bilhassa tenbih etmiştir. Yine Arap Yarımadası’nın yahudi ve hıristiyanlardan temizlenmesini ve yabancı heyetlere-elçilere iyi davranılıp hediyeler verilmesini de vasiyet etmiştir. Hususi bir vasiyet için kalem ve kâtip istemişse de, dışarıda, içeriye birinin gönderilip gönderilmemesi konusunda tartışma çıkınca bundan vazgeçmiştir.
Hz. Peygamber, bir gün kendisinde bir hafiflik hissederek namaz vakti mescidde görünmüş, Hz. Ebubekir mihraptan geri çekilmek isterken o kalmasını işaret bu­yurmuş ve giderek yanına oturmuştu.
12 Rebiülevvel pazartesi sabahı ise ölümden önceki son hafifliği hissetti ve evinin kapısından ashabını seyretti. Herke­sin disiplinli bir şekilde saf saf olmaları onu çok sevindirdi.
Hz. Ayşe’nin nakline göre Peygamberi­miz ölümünden önceki saatlerde Nisa sû­resinin 69. âyetini okumuştu. Âyetin meali şöyledir: “Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, salihlerle {iyi insan­larla) beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaş­tır!”
Hayatı boyunca bütün davranışlarına zerafet ve inceliğin hakim olduğu görülen Rasûl-i Ekrem’in, ruhunu teslim etmeden önce yaptığı işlerden biri, Rabbinin huzu­runa temiz dişlerle çıkmayı arzulayıp, Hz. Ayşe’nin yardımıyla dişlerini misvaklamak (fırçalamak) olmuştur.
Kaynakların belirttiğine göre Peygambe­rimiz Yüce Allah’a ruhunu teslim ederken mübarek dilinden şu cümleler çıkıyordu:
-“Allahümme Fi’r-Refîkı’l-A’lâ!
Allahümmağfir Lî ve’r-hamnî ve elhıknî bi’r-refîk! Lâ ilahe illallah inne li’l-mevti sekerâtin! Üdnü minnî Yâ Cibril! Allahümme Fi’r-Refîkı’l-A’lâ! Belir’r-Refîkı’l-A’lâ mine’l-Cen-neti: Allahım ! Beni Kefık-i A’lâ zümresine kat! Allahım, günah bağışla. Bana merhamet et ve beni Refîk-i A’lâ’ya eriştir! Lâ ilahe illallah! Ölü­mün de şiddetli sıkıntıları var! Yaklaş ey Cebrail! Ya Rabbi, beni Refîk-i A’lâ camia­sında kıl! Allah’ım! Cennetinden Refık-i A’lâ’ya beni kavuştur!” (Tecrîd, X, 9-10,22).

Hz. Ayşe, Peygamberimizin son anını şöyle naklediyor: “Misvakı yumuşatıp ver­dim. Ağzında yürütüp fırçaladı. Bir de Rasûlullah’m yanında, sahtiyandan ufak bir su kabı, içinde su ile beraber dururdu. Arasıra iki elini bu kaba batırıyor ve ıslanan elleriyle yüzünü sıvıyor ve “Lâ ilahe illellâh; ölümün de şiddetleri, sadmeleri var!” di­yordu. Sonra elini kaldırdı (Mübarek başı benim çenemle göğsüm arasında idi). Ruhu alınıncaya kadar; Allah’ım! Beni Refîk-i A’lâ camiasında kıl! duasına devam etti ve bu dua ile Hâtemü’l-Enbiyâ’nın {mucizeler izhar eden mübarek) eli düştü” (Tecrîd, xı, 22) {12 Rebiülevvel 11 /8 Haziran 632 Pazartesi güneşin zevalinden sonra, gruptan önce).
Hz. Peygamber’in ölümü müslümanlan derinden sarsmıştı. Hz. Ömer bile teessü­rünün büyüklüğünden ve çektiği acının derinliğinden ötürü Rasûlullah’m ölmediği­ni, tekrar aralarına döneceğini söylüyordu. Onun bu sözlerinin siyasi amaçlı olduğunu, yani müslümanlar arasında panik çıkmasını ve münafıkların haberi hemen yaymasıyla dışarıdan gelebilecek saldırıları önlemek gibi maksatlarla söylediğini ileri sürenler de vardır.
Bu esnada Hz. Ebubekir, Rasûlullah’m bulunduğu odaya girdi.

Peygamberimizin yüzündeki örtüyü kal­dırarak iki gözü arasından öptü ve “anam babam sana feda olsun Ya Rasûlallah! Senin dirin de güzel ölün de…” dedi. Sonra mescide geçti, minbere çıkarak “Hz. Peygamber’in vefat ettiğini, Yüce Allah’ın ise ebedi bir hayatla diri olduğunu, Kur’ân-ı Kerîm’e tutunmak ve Rasûl-i Ekrem’in yolundan yürümek gerektiğini…” belirtmiş ve şu âyeti okumuştu: “Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan evvel nice Pey­gamberler gelip geçmiştir. Muhammed ölür veya öldürülürse siz geriye mi döne­ceksiniz? Her kim geri dönerse, Allah’a hiçbir zarar vermiş olmaz. Allah şükreden-leri mükafatlandıracaktır”(Âl-i İmrân 3/144).
Peygamberimizin yıkanması işini Hz. Ali yaptı. Abbas b. Abdülmuttalip, FazI b. Abbas, Kuşem b. Abbas, Üsâme b. Zeyd, Abdurrahman b. Avf ve ensardan Evs b. Havlî su dökme, bedenin iki yana çevrilme­si işlemlerinde yardımcı oldular. Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer Hücre-i Saâdet’in kapısında duruyorlar, halkın izdihamını önlüyorlardı. Hz. Ali, yıkarken: “Hayatında da temizsin ölümünde de” diyordu. Kabir Hz. Ayşe’nin odasında, Peygamberimizin vefat ettiği sedirin altına, ensardan Ebû Ta Iha tarafından kazıldı. Definden önce Peygamberimizin cenazesi sedir üstünde dururken önce erkekler, sonra kadınlar, sonra çocuklar olmak üzere sıra ile tek tek namaz kıldılar. Namaz gece yarısına kadar devam etti. Namazda hiç kimse imam olmadı. Namaz tamamlandıktan sonra çarşamba gecesi defnolundu. Defindeki bu gecikme, araya halife seçiminin girmesi, başlangıçta kabrin yerini belirlemede te­reddüt doğması, kabri kimin kazacağı ko­nusundaki görüşmelerin uzaması, odanın dar olup namazın tek tek (imamsız olarak) kılınması gibi sebeplerle izah edilmiştir.
Hz. Peygamber “Biz peygamberler miras bırakmayız. Her ne bırakırsak sadakadır” (Tecrîd, vııı, 235) buyurmuştur. Bir başka hadisinde de şöyle buyurmaktadır: “{Öldüğüm­de) vârislerim ne bir dinar, ne bir dirhem paylaşır. Bıraktıklarımın (hurmalıkların) kadınlarımın nafakası, işçi ücreti verildikten sonra kalanı vakıftır” (Tecrîd, vııl, 235).

Hz. Peygamber henüz sağken evinde bu­lunan cüzî miktardaki paranın yoksullara dağıtılmasını sağlamıştı. Ondan geriye eşya olarak kalanlar ise, izar, rida, yay, kılıç, zırh, sarık, bürde (hırka), miğfer, ya­tak, yorgan, ibrik, leğen, divan (sedir), su bardağı, el değirmeni, ok çantası, râye (bayrak), liva (sancak), elbise gibi şeylerdi. Bir de binek olarak kullandığı birkaç hay­van kalmıştır. Öte yandan eşyalar hatıra olarak korunmuş ve bazıları kutsal emanet­ler adı altında günümüze kadar gelmiştir.

Hz. Peygamber’in bıraktığı asıl miras ise, kıyamete kadar gelecek bütün müslümanlara ışık tutacak olan İslâm öğre­tileridir. Nitekim Allah’ın kitabına ve Rasûlu’nun sünnetine bağlı kalanların asla sapıklığa düşmeyecekleri, Hz. Peygamber tarafından Veda Hutbesi’nde belirtilmiştir.
Hz. Peygamber’in hayatını özel inceleme konusu yapan bilim dalına ve bu konudaki eserlere “siyer” adı verilir. Ayrı­ca, onun bedenî özellikleri ve ahlâkî nitelik­leri hakkındaki bilgiler “hilye” ve “şemail” adı verilen eserlerde toplanmıştır.

Benzer Konular:

Peygamberimizin hayatını oku

Hz Muhammedin hayatı hakkında uzun araştırma

Answers ( 2 )

    3
    2021-02-25T08:40:27+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Rasulullah (sav) veda haccı dönüşünde Uhud şehitlerini ziyaret etmiş, onlara istiğfar etmiştir. Yine cennetül bakide bulunan kabirleri ziyaret etmişti. Dönüş yolunda başında bir ağrı hissetmişti. Ve ağrı bazen şiddet kazanmakta idi. Aynı zamanda ateşlenmede meydana geliyordu. Hastalığın ilk günleri hafif seyrediyordu. Rasululullah (sav) namaza giderken özellikle Hz. Ali (ra) ona destek veriyordu. Hastalığın hafif seyretmiş olduğu günlerde Rasulullah (sav) mescide geliyor ve ashaba nasihat ve öğütlerde bulunuyordu. Bir gün yine mescide gelerek özelde ashaba genel de ise tüm müslümanlara uzunca bir nasihatte bulundu. Bu nasihat ve öğütlerden sonra Rasulullah (sav)’in hastalığı ağırlaştı. Eşlerini tek tek yanlarına gidemeyeceğini söyleyip izin isteyip Hz. Ayşe (ra)’nin yanında kaldı. Mescide namaza gidemeyecek duruma gelmişti. Namazı Ebubekir (ra)’ın kaldırmasını istedi. Rasulullah (sav) 11 Rebiülevvel 632 yılında ruhunu teslim etmiştir. Rasulullah (sav) vefat etmeden önce dünyalık olarak miras bırakmamıştır. Sadece tek tük ev eşyaları, cüzi bir miktar para, binek olarak kullanmış olduğu birkaç hayvan vardı. Rasulullah (sav)”in asıl bıraklmış olduğu miras İslam öğretileridir.

    En iyi cevap
  1. Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hastalanması ve Vefatı

    Hz. Muhammed (s.a.v.), Hicretin 11. yılında hastalandı. Hastalığı on üç gün sürdü ve Rebîulevvel ayının on ikinci günü Pazartesi günü vefat etti. Hz. Muhammed (s.a.v.) vefat ettiğinde 63 yaşındaydı.

    Hastalığı:

    Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hastalığının kesin sebebi bilinmemektedir. Bazı tarihçiler, hastalığının Medine’de vefat eden bir Yahudi’den aldığı zehirden kaynaklandığını savunurken, bazı tarihçiler ise hastalığının doğal bir sebepten olduğunu savunmaktadır.

    Vefatı:

    Hz. Muhammed (s.a.v.), vefat ettiği gün Hz. Âişe’nin odasında yatıyordu. Vefat etmeden önce Hz. Ebu Bekir’e namaz kıldırmasını ve Hz. Ömer’in de cenaze işlerini yönetmesini vasiyet etti. Hz. Muhammed (s.a.v.), vefat ettiğinde Hz. Âişe’nin başının üzerindeydi.

    Cenaze Töreni:

    Hz. Muhammed’in (s.a.v.) cenaze töreni Hz. Ebu Bekir tarafından yönetildi. Cenaze törenine Medine’deki birçok kişi katıldı. Hz. Muhammed (s.a.v.), Baki Mezarlığı’na defnedildi.

    Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Vefatının Sonuçları:

    Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatı, Müslümanlar için büyük bir üzüntü kaynağı oldu. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatından sonra Hz. Ebu Bekir, ilk halife olarak seçildi. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatı, İslam’ın yayılmasını engellemedi. Aksine, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatından sonra İslam daha da hızlı yayılmaya başladı.

Cevapla