Paylaş
İbn Teymîyye Ve Kur’an Tefsiri
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
İbn Teymîyye Ve Kur’an Tefsiri
SORU: Usûl-i tefsir hakkında İbn Teymiyye’ye ait bir risale var. Bunun mahiyeti nedir? İbn Teymiyye bu risaleyi niçin yazmıştır?
CEVAP: Yakın arkadaşlarından birisi İbn Teymiyye’den kendisi için Kur’an’ı anlamasına, tefsirini ve manalarını tanımasına yardımcı olacak bir mukaddime yazmasını istemiştir. Çünkü tefsir konusunda yazılmış kitaplar hem sağlam, hem zayıf rivayetlerle, hem apaçık hak, hem de apaçık batıllarla doluydu. İbn Teymiyye kendi ifadesiyle Allah Teâlâ’nın kalbine verdiği bir ilhamla onun istediği mukaddimeyi kolayca yazdı. Hz. Peygamber’in ashabından rivayet edildiğine göre onlar, Rasûlullah’tan (s.a) on âyet öğrendikleri zaman onunla ilgili ilim ve ameli tam olarak öğrenmedikçe başka âyete geçmezlerdi. Hatta Enes (r.a) şöyle demiştir:
Bir adam Bakara ve Al-i İmran sûrelerini okuduğu zaman bizim gözümüzde değeri büyürdü.
Söylenilen sözlerin mücerret lafızları değil de manalarının öğrenilmesi ve anlaşılması esas maksat olduğuna göre Kur’an buna daha layıktır.
İbn Teymiye’nin görüşüne göre selef arasında tefsir konusundaki ihtilaf çok azdır. Onlann ahkam konusundaki ihtilafları tefsir konusundaki ihtilaflarından daha fazladır. Onların ihtilaflarının çoğu da zıtlık ihtilafı değil, nevi ihtilafıdır. Bu da iki kısımdır.
Birincisi herbirinin kastedilen manayı diğerinden farklı bir ibareyle ifade etmesidir. Yani, verdikleri mana aynı olduğu halde bunu farklı ibarelerle ifade etmişlerdir.
İkincisi, onlardan herbirinin genel olan bir şeyin içerisinden bazı bölümleri Örnek olarak zikretmesidir.
Nüzul sebebini bilmek, âyeti anlamaya yardım eder, Çünkü sebebi bilmek, sonucu bilmeye götürür. “Bu âyet şu nedenle nazil olmuştur” sözüyle bazen nüzul sebebi kastedilir, bazen de o meselenin ayetin hükmüne ve kapsamına dahil olduğu belirtilmek istenir. Nitekim “bu âyet şunun hakkında nazil olmuştur” sözü yerine, “bu âyetle şu kastedilmiştir” denir.
Tefsirdeki nevi ihtilafların bazen isim ve sıfatlardaki farklılık, bazen de aynı müsemmanın farklı ibarelerle manalandırılması şeklinde tezahür eden bu kısımlarına selefin tefsirinde sıkça rastlanır ve bunlar bir ihtilaf olmadığı halde ihtilafmış zannedilir.
Tefsirdeki ihtilaf ilci nevidir: Birinin dayanağı sadece nakildir, diğeri naklin dışında bir şey ile bilinir. İlim ise ya tasdik edilmiş/doğrulanmış bir nakildir veya tahkik edilmiş bir istidlaldir. Nakil ise ya masum bir zattan gelir veya masum olmayandan.
Tefsiri en iyi bilen insanlar Mekkelilerdir. Çünkü onlar İbn Ab-bas’ın talebeleridir. Mücâhid, Ata ibn Ebî Rabah ve İkrime bunların başında gelir. Ayrıca Tavus, Ebu’ş-Şa’sa, Said ibn Cübeyr ve benzerleri de bu gruptandırlar. Sonra İbn Mes’ud’un talebeleri olan Kufeliler gelir. Medine ulemasından tefsirde meşhur olan Zeyd ibn Eşlem gibi kişiler vardır. İmam Mâlik tefsirle ilgili bilgileri Zeyd ibn Eslem’den almıştır. Ondan da oğlu Abdurrahman, Abdurrahman’dan da Abdullah ibn Vehb almıştır.
İbn Teymiyye mevzu (uydurma) rivayetlerin tefsir kitaplarında önemli bir yer işgal ettiği görüşündedir.
Mesela Kur’an sûrelerinin faziletleri konusunda Sa’lebi, Vahidi ve Zemahşeri’nin rivayet ettikleri hadisler, ilim ehlinin ittifakıyla mevzudur. Sa’lebi aslında kendisi iyi ve dindar bir insandır, fakat çok dikkatsizdir, sahih, zayıf ve mevzu, tefsir kitaplarında ne bulduysa nakleder. Vahidi onun arkadaşıdır. Arabça’yı ondan daha iyi bilir, fakat emniyetten ve selefin yolundan gidenlerden uzaktır. Bağavi’nin tefsiri Sa’lebi’nin bir özetidir, fakat o, tefsirini mevzu rivayetlerden ve bidat görüşlerden korumuştur.
İbn Atıyye ve benzerleri sünnete ve cemaata en iyi uyanlardandır, Zemahşeri’nin tefsirindeki bidatlardan uzaktır. Rivayet tefsirleri içerisinde selefin sözlerini en güzel şekilde nakleden ve ifade eden odur. Rivayetlerinin çoğunu İbn Cerir et-Taberi’den yapar. İbn Ce-rir et-Taberî’nin Tefsiri tefsirlerin en kıymetlisi ve hacimce en büyüğüdür. Sonra İbn Atiyye, İbn Cerir’in kesin ifadelerle nakletmediği şeyleri almaz, terkeder. Muhakkiklerin sözü olduğunu zannettiği şeyleri zikreder. Muhakkiklerle kastetdiği de, Mutezile’nin metoduna benzer bir metodu benimsedikleri halde sünnete yakınlıkları Mutezile’den daha fazla olan kelamcılardır. Fakat her hak sahibine hakkını vermek gerekir. Bu, yani kelamcılarm yaptığı, mezhebi tefsirdir. Çünkü, sahabe, tabiin ve imamların bir âyetin tefsirinde kendilerine ait bir görüşleri olduğuna göre, bunlar da o âyeti bağlı oldukları mezheb sebebiyle başka bir görüşle tefsir ettiklerine ve bu mezhep, sahabe ve tabiilerin mezheplerinden farklı bir mezhep olduğuna göre bu noktada Mutezile ve diğer bidat ehli ile müşterek bir hale gelmişlerdir, demektir.
Sahabe ve tabiilerin mezheplerinden (yani onların görüşlerinden) aynlıp tefsirde onlara muhalif bir görüş ortaya koyan bir kimse hatası bağışlanmış bir müçtehid bile olsa hata etmiştir. Hatta bidat çıkarmıştır.
Maksat, ilmin yollarını ve doğruya ulaştıracak delilleri açıklamaktır. Biz biliyoruz ki, sahabiler ve tabiiler, Kur’an’ı onun manasını ve tefsirini en iyi bilen kimseler olarak okuyorlardı. Yine onlar Allah Teâlâ’nın, peygamberi Hz. Muhammed (s.a) ile gönderdiği hakkı da en iyi şekilde biliyorlardı. O halde kim onların tefsirine aykırı bir şekilde tefsir ederse hem delilde hem de yorumda yanılmış demektir.
Maksat, tefsirdeki ihtilafın sebeplerine dikkat çekmektir. Sebeble-rin en büyüklerinden birisi de batıl bidatlardır. Bu bidatçılar kelimelerin anlamlarını çarpıtmışlar, Allah ve Rasûlünün sözlerini maksatlarının dışında tefsir etmişlerdir.
‘En güzel tefsir metodu nedir?’ diye sorulsa cevabı şudur: En sağlam ve en sağlıklı tefsir Kur’an’ın Kur’an’la tefsiridir. Kur’an, bir yerde kısa ve öz olarak zikrettiği bir şeyi başka bir yerde tefsir eder ve ayrıntılı olarak anlatır.
Kur’an’ı Kur’an’la tefsir etme imkanını bulamazsan sünnete mü-racat etmelisin. Çünkü sünnet Kur’an’ın açıklayıcısıdır. Bu sebeb-le İmam Şafii şöyle demiştir:
Rasûlullah’m (s.a) hükmettiği her şey, onun Kur’an’dan anladığı şeydir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab’ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma! (Nisa/105)
Kur’an’ın tefsirini önce Kur’an’ın kendisinde aramalısın, onda bulamazsan sünnete müracat etmelisin. Nitekim Rasûlullah (s.a) Ye-men’e gönderirken Muaz b. Cebel’e: “Ne ile hükmedeceksin?” diye sorduğunda, Muaz: “Allah’ın kitabıyla” dedi. Hz. Peygamber: “Onda bulamazsan?” deyince, “Rasûlünün sünnetiyle” dedi. Hz. Peygamber: “Ya onda da bulamazsan?” diye sorunca, Muaz: “Kendi görüşümle içtihad ederim” diye cevap verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) Muaz’ın göğsüne vurarak şöyle dedi: “Rasû-lullah’ın elçisini Rasûlullah’m razı olduğu şeye muvaffak kılan Allah’a hamdolsun.”
Eğer Kur’an’da ve sünnette bir âyetin tefsirini bulamazsan sahabenin sözlerine müracat edersin. Çünkü onlar Kur’an’ın nüzulüne ve o esnadaki durumlara şahit oldukları için Kur’an’ı en iyi onlar bilir. Sahabeden sonra tabiilerin ve tebe-i tabiilerin sözlerine müracat ederiz.
Sadece rey ile Kur’an’ı tefsir etmek haramdır. Hz. Peygamber (s.a) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
Kim Kur’an hakkında rey ile bir şey söylerse cehennemdeki yerini hazırlasın.
Ebubekir (r.a) şöyle diyordu:
Allah’ın kitab’ı hakkında bilgim olmadan bir şey söylediğim zaman hangi arz beni taşır ve hangi gök beni gölgelendirir.
İbn Teymiyye, sözlerine İbn Abbas’ın şu sözüne katıldığım ifade ederek son verir:
Tefsir dört kısımdır: Arab’ın kendi lisanı sebebiyle anladığı tefsir, hiç kimsenin bilmemezlik edemeyeceği tefsir, âlimlerin bildiği tefsir ve sadece Allah’ın bildiği tefsir.
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
İbn Teymiyye ve Kur’an tefsiri hakkında açıklamalar yukarıda bulunmaktadır. İbn Teymiye’nin görüşüne göre selef arasında tefsir konusundaki ihtilaf çok azdır. Onlann ahkam konusundaki ihtilafları tefsir konusundaki ihtilaflarından daha fazladır. Onların ihtilaflarının çoğu da zıtlık ihtilafı değil, nevi ihtilafıdır. Nüzul sebebini bilmek, âyeti anlamaya yardım eder, Çünkü sebebi bilmek, sonucu bilmeye götürür. “Bu âyet şu nedenle nazil olmuştur” sözüyle bazen nüzul sebebi kastedilir, bazen de o meselenin ayetin hükmüne ve kapsamına dahil olduğu belirtilmek istenir. Nitekim “bu âyet şunun hakkında nazil olmuştur” sözü yerine, “bu âyetle şu kastedilmiştir” denir.