Paylaş
İçtihat nedir? Müctehid kime denir
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
İÇTİHAT NE DEMEK? MÜÇTEHİT KİMDİR?
Müctehid’in sıfatları nelerdir?
Mütehid, Kitap ve sünnetten hüküm çıkaracak kadar bilgiye sahip olan kişiye denir.
Her müslüman içtihat etmelidir fakat her müslümanın bu dereceye ulaşması mümkün değildir.
Bilen içtihad eder imam azam ve imam şafii gibi, bilmeyen bilen birine uyar ki bu kişiye mukallid denir.
Ayet ve hadislerden hüküm çıkarmak ve ictihad gerektiren konuları çözebilmek için bir takım şartlara ihtiyaç vardır.
Bu esaslar ilk defa Müctehid imamlar devrinde tesbit edilmiştir.
Bir müçtehidde bulunması gereken özellikleri:
a) Arapçayı bilmek.
Ayetlerden hüküm çıkaracak kimse, Kur’ân’ın belâgat, fesahat ve sırlarını bilmelidir ki, bu sayede onun içine aldığı hükümleri kavrayabilecek duruma gelmiş olsun.
b) Kur’ân İlmine sahip olmak
Kur’ân, İslâm’ın direği, şer’î hükümlerin temelidir, Hüküm ayetlerini bilmeyen içtihat edemez.
Müctehid için Kur’ân’da hüküm ifade eden beş yüz kadar âyetin inceliklerini, özelliklerini bilmek gerekir demişlerdir. Bu ayetlerin âmm-has*, mutlak* mukayyed*, nâsih-mensuh, Sünnetle ilgili durumlarını bilmek gerekir. Diğer yandan Kur’ân’ın geri kalan bütün âyetlerini de topluca (icmâlî olarak) bilmek gerekir. Çünkü Kur’ân bir bütün olup parçaları birbirinden ayrılmaz. Kur’ân’ın hüküm bildiren ayetlerini diğerlerinden ayırdetmek, şüphesiz bütün Kur’ân’ı bilmekle mümkün olabilir.
c) Sünneti bilmek.
Bir müctehidin teklifî hükümleri içine alan bütün hadisleri okuması, onların amaçlarını kavraması, onlarla ilgili özellikleri bilmesi gerekir. Yine onun, sünnetin nasih ve mensuhunu, âmm ve hass’ını, mutlak ve mukayyedini bilmesi gerektiği gibi; hüküm hadislerinin rivayet yollarını, senedlerini, hadis rivayetlerinin kuvvet derecelerini de bilmesi gerekir.
Hadis rivayet edenlerin hal tercemeleri ile adâlet ve zabt bakımından durumları hakkında bir çok eserler yazılmıştır. Kütüb-i Sitte gibi sahih hadis mecmuaları meydana getirilmiş ve bunlar üzerine bir çok âlimler tarafından şerhler yazılmak suretiyle hadisler senetleri bakımından tasnif edilmiş ve İslâm hukukçularının bazı hadisler üzerindeki görüş ayrılıkları ortaya konulmuştur. Bu hadis çalışmaları müctehidin bunlara başvurarak hüküm çıkarmasını kolaylaştırmaktadır. Hükümlerle ilgili bütün hadislerin ezbere bilinmesi şart değildir. Ancak gerektiğinde yerlerinin, başvurma metodlarının ve hadis rivâyetlerinin bilinmesi yeterlidir (Ebû Zehra, Usulü’l-Fıkh, s., 382 vd).
d) Üzerinde icma ve ihtilaf edilen konuları bilmek.
Üzerinde icma (ittifak) meydana gelen konuları bilmek yanında Sahabe, Tabiî ve onlardan sonra gelen müctehidlerin ihtilâfa düştükleri konuları bilmek gerekir. Ancak bütün icmâ yerlerini ezberlemek şart değildir.
e) Kıyas bilmek
İctihad, bütün şekil ve metodlarıyla kıyası bilmeyi gerektirir. Hattâ imam Şâfiî’ye göre ictihad kıyastan ibarettir. Kıyasın metodunu bilmek; naslardan hüküm çıkarma esaslarını öğrenme ve ictihad yapılacak konuya en yakın olan nassı seçme imkânını sağlar. Kıyası bilmek şu üç şeyi bilmeyi gerektirir:
1- Kıyasın dayanacağı asıl hükmü bilmek. Bu dayanağın ayet, hadis veya icma olması, bunlarla ilgili gerekli bilgilere sahip olunması da gereklidir.
2- Kıyas kaide ve prensiplerini bilmek. Meselâ belirli ve özel bir durumu ifade ettiği sabit olan bir nas üzerine kıyas yapılamaz. Kendisine dayanılan asıl hükmün illetini tesbit ettikten sonra hükme bağlanacak yeni meselede (fer’î) de aynı illetin gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmak gerekir.
3- Önceki müctehidlerin kıyas metodlarını bilmek. el-İsnevî (ö. 772/1370) “Kıyas bilmek bir ictihad kaidesi ve sayısız hükümlerin açıklanmasına götüren bir yoldur” der (el-İsnevî, Şerhu Minhâci’l-Usûl, III, 310 (İbn Emîr’in Takrîri kenarında) Mısır 1316; Şafii, a.g.e., s., 477).
f) Hükümlerin amaçlarını bilmek
İslâmî hükümlerin amaçları, belli bir nas’dan değil, bütün nasların toplamından anlaşılabilir. Bu hükümlerin asıl amacı insanlar için rahmet olmaktır. Ayette; “Biz, seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” (el-Enbiyâ, 21/107) buyurulur. İslâm’da güçlük ve sıkıntının kaldırılması, zorluğun değil kolaylığın tercih edilmesi bu rahmetin bir sonucudur. Emredilen bazı güçlükler büyük zararları gidermek amacına yöneliktir. Cihadın farz kılınışı böyledir. Nitekim âyette şöyle buyurulur: “Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi. Şüphesiz Allah, kendisine yardım edenlere yardım eder. Gerçekten Allah, güçlü ve yücedir” (el-Hacc, 22/40).
Maslahata göre fetva vermede, gerçek maslahatlarla (toplum yararı) nefsî ve şehevî arzulardan gelen bir vehimden ibaret olan maslahatları birbirinden ayırdetmek gerekir. Böylece mazarratı defetme, maslahatı celbetme, bütün insanlara faydalı olan şeyleri tercih etme, başka bir deyimle toplum yararını kişisel yararın üstünde tutma melekesi gelişir.
g) Doğru bir anlayış ve iyi bir takdir gücüne sahip olmak.
Müctehidin gerçek fikirleri yanlış olanlardan ayırdetme melekesine sahip olması gerekir. Bu da doğru bir anlayış ve keskin bir görüşe sahip olmakla gerçekleşebilir.
h) İyi niyet ve sağlam bir itikad sahibi olmak.
İslâm dinî, ancak kalbi iman ve ihlasla aydınlanmış olanların idrak edeceği bir dindir. İtikadı bozuk kimse bid’at ve nefsî arzularının peşine düşer; tarafsız bir gönülle naslara yönelemez. Kötü niyet düşünceyi de kötüleştirir. Bu yüzden büyük müctehidler fıkıhla şöhret yapmadan önce ihlâs ve takvâlarıyla meşhur olmuşlardır. İhlaslı kimse gerçeği nerede bulursa bulsun kabul eder, taassub göstermez. Büyük imamların hepsi; “Bizim görüşümüz doğrudur, yanlış da olabilir. Başkalarının görüşü yanlıştır, fakat doğru da olabilir” demişlerdir (Ebû Zehrâ, a.g.e., s. 388, 389; İslâm’da Fıkhî Mezhepler Tarihi, Trc. Abdulkadir Şener, Ankara 1968, 1969, s. 125, 126).
İslam ansiklopedisinden yararlanılmıştır
Müçtehit kime denir?
Konumuza girerken müçtehit ve içtihat kelimelerinin de anlaşılmasında yarar var; dini konular la ilgili hükmü, dini meselelerden çıkarmak için ilmi gayret harcama işine içtihat, bunu yapan alime de müçtehit denir. Müçtehit olmak çok kolay değildir ve herkes de olamaz. Müçtehit olmanın 9 temel şartı vardır. Mesela, burada bir kaçından bahsedelim: Arap dilini iyi bilmek, Kur’an’da genele ve özele bakan ayetleri nüzul sebepleriyle beraber bilmek. Hadis ilmi hakkında geniş bilgi sahibi olmak, bir sözün Peygamberimize ait olup olmadığını anlayabilecek kabiliyeti kazanmak. Bunun yanında hadis metinleriyle beraber o hadisleri rivayet eden ravi silsilesini bilmek. Kısaca, müçtehidin hüküm vereceği konu hakkında bütün ayet ve hadislerin yanında o zamana kadar o konu üzerinde yapılan bütün kıyas ve icmaları da bilmesi gerekir, ancak bundan sonra, bunlardan yola çıkıp özüne sadık kalmak kayıt ve şartıyla hüküm verilebilir. Aksi halde ortaya çıkacak yanlış sonuçlardan hüküm veren sorumlu olur. Bir Müçtehit kesinlikle hakkında muhkem ayet ve mutevatir hadis bulunan konularda içtihat yapamaz. Onları olduğu gibi orjinalitesi bozulmadan kabul edilmesi gerekir.
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
İçtihat Nedir? Müçtehit Kime Denir?
İctihâd’ın ma’nâsı şudur: Bir insânın, ahkâmı şer’iy yeyi, yâni dînî bir hükmü Kur’ân ve hadîsten çıkarmak için olanca gücünü sarf etmesine “ictihâd” denir. Müctehid ise bu gayreti gösteren zâta verilen isimdir.
Müctehid olmak öyle kolay bir iş değildir. Müctehid şu ilimleri mükemmel bir şekilde bilecektir:
1. Sarf, 2. Nahv, 3. Mantık, 4. Münâzara, 5. Bedi’, 6. Beyân, 7. Belâğat, 8. Usûlü’d dîn, 9. Usûl-i Fikih… Ayrıca Kurân-ı Azîmüşşândaki bütün nâsih ve mensûh âyetleri, bütün mensûh hadîsleri bilecektir.
Müctehid olmak için sırf “ilim sâhibi” olmak da yetmez. O ilimleri mükemmelen yaşaması lâzımdır. O da yetmez, Cenâb-ı Hak tarafından seçilmesi ve husûsî bir lutf-1 Ilâhiyyeye mazhar olması lâzımdır.
Müctehidlerin tamâmı hem ilim sahasında deryâ, hem yaşayışta bütün ümmete ve insânlığa örnek olmuş kimseler di. Meselâ İmâm-ı A’zam Hazretleri 40 sene yatsı abdesti ile sabah namazını kılmıştır. İmâm-ı Şâfiî Hazretleri her gün Kur’ân’ı hatmetmeden yatmamıştır.
İşte bu şekilde olan seçilmiş zâtlar, Cenâb-ı Hakk’ın lütfuna mazhar olur, ilimde tekâmül eder. Yemede, içmede iktisad üzere hareket eder, günahlardan kendini muhafaza eder; bu şekilde günâhlardan mahfuz kala kala o kişi birden. bire rûhen terakkí eder. Cenâb-ı Hak da ona ilhámen, Kur’ân ve hadîsteki “murâd-ı İlâhînin” ne olduğunu bildi rir. Müctehid de ictihâdını ortaya koyar; yâni Kur’ân ve ha dîsteki hükmü söyler.
Müctehid, “Bana göre şöyle” diyemez. “Bu, şer’î ilimlerin ölçüsüne göre, Kur’an’a ve hadise göre böyledir” diyebilir. Temel dini bilgiler burhan bozgeyik
Müctehid Kur’ân ve hadîsteki hükmü söylerken, İcmâ-1 Ümmete ve sahabelerin hükümlerine muhalefet etmez. Bütün Şer’i fetvâlara muvâfik olarak murâd-ı İlâhîyi ve Mu râd-i Nebevîyeyi söyler. Yoksa, “Ben bunu böyle anlıyorum” demez. Kur’ân’da ve Hadîste olmayan bir hükmü kafasına göre söylemez.
Kur’ân’da ve hadîste olmayan bir hükmü “İlâhî hüküm budur” diye ifade etmek, neûzübillâh, halkı Allah nâmina kendi fikrine itâat ettirmektir ki, bu küfürdür, peygamber lik da’vâ etmektir. Hiçbir müctehid hâşâ böyle yapmamıştır.