Paylaş
İhsan Ayeti
Question
SORU: Şu âyet-i kerimenin tefsirini rica ediyorum:
Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya vermeyi emreder, hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar. Tutasınız diye size öğüt verir. (Nahl/90)
CEVAP: Çocukluktan kurtulup caminin yolunu öğrendiğimizden beri her cuma günü hatibin ikinci hutbeyi bu âyeti okuyarak bitirdiğini işitiriz. Her cuma dinlediğimiz bu âyet-i kerime, üstün ahlâkın ilkelerini bir araya toplar ve düzgün bir davranışın düsturunu öğretir. Duyduğumuza veya kitaplardan okuduğumuza göre Peygamberimizin amcası Ebu Tâlib bu âyeti işittiği zaman şöyle der:
Ey Kureyş topluluğu! Kardeşimin oğluna tâbi olun; doğru yolu bulacaksınız. O ister yalancı olsun ister doğru olsun, size güzel ahlâktan başka bir şey emretmiyor.
Osman ibn Mazûn, imanın kendi kalbinde ancak bu âyeti işittikten sonra yerleştiğini söyler.
İbn Mes’ud “Kur’an’da iyilik ve kötülüğü kendisinde en fazla toplayan âyet budur” der. Katade de şöyle der:
Câhiliye dönemindeki her güzel ahlâkı Allah Teâlâ bu âyette emretmiş ve her kötü ahlâkı da yine bu âyette yasaklamıştır.
Makrun ibn Amr, Rasûlullah’a “Ey Kureyş’in kardeşi! Sen bu insanları neye çağırıyorsun?” diye sorduğunda, Rasûlullah (s.a) ona bu âyeti okur. Makrun şöyle der: “Vallahi sen güzel ahlâka ve güzel davranışlara davet ediyorsun. Seni yalanlayan ve senin aleyhinde hareket etmek isteyenler yemin ederim ki, iftira ediyorlar.”
Bu âyet-i kerimenin önemi ve değeri bu şekilde ortaya konulunca insan, Taberi, Kurtubi ve Râzi gibi büyük müfessirlerin tefsirlerine başvurduğu zaman, bu âyetin esrarı ve manalarının oralarda geniş bir şekilde açıklandığını görmek ister. Fakat biz bu tefsirlerin genellikle bu âyeti, kelime kelime tefsir etme yolunu tercih ettiklerini görürüz. Onlar âyetin kelimelerinden birini alırlar ve o kelimeye bir mana verirler. Verdikleri bu mana onun genel anlamının sadece bir parçasıdır. Sonra da bu genel anlamın diğer parçalarını sıralarlar. Halbuki biz, onlardan her bir kelimenin anlamının sınırlarının belirlenmesini sonra da bu mananın şümulüne giren parçalardan veya bölümlerden örnekler vermelerini beklerdik.
Mesela âyet-i kerimede geçen adalet kelimesini ele alalım: Tefsirlere müracat ettiğimiz zaman bu kelimenin anlamının belirlenmesinde aralarında geniş bir ihtilaf varmış gibi görünür. Bu kelimenin tefsiriy-le ilgili pek çok şey naklederler ve herbirinin de hangi şahıs tarafından söylendiğini zikrederler. Mesela tefsirlerdeki bu rivayetlere göre adalet, hakkı gözetmektir, veya Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmektir veya putlardan uzak durmaktır veya tevhidtir veya davranışlarda ölçülü olmaktır vs…
Bütün bunları sanki geniş çaplı bir ihtilafmış gibi zikrederler. Halbuki adaletin herhangi bir yöne sapmaksızın doğru yolda dümdüz gitmek olduğunu söyleyebiliriz. Bu doğruluğun ve istikametin kapsamına itikatlar, davranışlar, sözler ve niyetlerin hepsi dahildir. Müfessirlerin zikrettikleri ve zikretmedikleri bütün bölümler bu genel anlamın altında yerlerini alırlar. Böylece adaletin çerçevesini çok genişletebiliriz. İtikatta adalet, hiç bir şeye benzemeyen, her şeyi gören ve her şeyi işiten tek bir tanrıya inanmaktır. Nefse karşı adaletli olmak, onun için gerekli olan şeyleri vermek ve ona layık olmayan şeylere engel olmaktır. Hanımına karşı adaletli olmak, eğer bir tane ise güzel muamelede bulunmak, birden fazla ise aralarında haksızlık yapmamak, yemede, içmede, meskende, barındırmada ve adaletin mümkün olduğu her konuda onlara eşit davranmaktır:
Eğer haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz cariyeler ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır. (Nisa/3)
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurur:
İki tane hanımı olup da bunlardan sadece birisine meyleden kimse kıyamet gününde bir tarafı sarkmış bir halde gelecektir.
Evlatlar arasındaki adalete gelince, Hz. Peygamber (s.a) bu konuda şöyle buyurur:
Allah’tan korkun ve evlatlarınız arasında adaletli olun.
Bir adam Rasûllullah’a (s.a) gelerek çocuklarından birisine bir hediye verdiğini söyler. Rasûllulah ona: “Bütün çocuklarına aynı hediyeden verdin mi?” diye sorar. Adam: Hayır der. Bunun üzerine Rasûlullah: “O halde bu hediyeden vazgeç!” der.
Başka bir rivayette: “O halde bu bağışına beni şahit tutma! Doğrusu ben senin haksızlık yaptığına şahitlik ederim!” buyurduğu ifade edilir.
Bir de söz söylemede adaletli olmak vardır:
Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız bile olsa adaletli olunuz! (En’am/152)
Kâtiplikte de adaletli olmak vardır:
Birbirinize borçlandığınız zaman bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın! (Bakara/282)
Ayrıca Allah Teâla hasımların arasının adaletle düzeltilmesini emreder:
Aralarını adaletle düzeltin. (Hucurat/9)
Hüküm verirken adaletle hükmetmek hakkında da şöyle buyurur:
Allah size, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman mutlaka adaletle hükmetmenizi emreder! (Nisa/58)
Düşmanlara karşı adalet konusunda da şöyle buyurur:
Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-ba-banız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa/135)
Üzerinde durduğumuz âyette geçen ihsan kelimesinin tefsiri hakkında da pek çok görüş vardır: ihsan, farzların edasıdır veya ihlastır. Veya ihsan sözlerde olur. Veya fazladan (nafile) ibadet yapmaktır. Veya ihsan Allah’ı görüyor gibi ibadet etmektir. Veya kendin için istediğin şeyi insanlar için de istemendir. Bir kişi mü’min ise onun imanının artmasını istemen, kâfir ise müslüman olup onunla din kardeşi olmayı arzu etmen de ihsandır…vs.
îhsan’ı, samimiyet içerisinde olup Allah’ın kendisini görüp gözettiğini daima hatırında tutarak sözlerinde ve hareketlerinde fazilet mertebesinde bulunmasıdır diye tarif edebiliriz, ihsan kelimesinin Kur’an-ı Kerim’de şu üç manadan birisi için kullanıldığını görmekteyiz: Birinci manası, bir şeyin tam, sağlam, en iyi ve eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesidir. Belki şu âyet-i kerimede bu manayadır:
O (Allah), yarattığı her şeyi güzel yapmıştır. (Secde/7)
Bu anlam bize şu âyeti de hatırlatır:
Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır.
Şu âyet-i kerime de buna yakın bir anlam taşır:
Biz güzel işler yapanların ecrini zayi etmeyiz. (Kehf/30)
ihsan kelimesi Kur’an-ı Kerim’de ikinci olarak, farzların ve va-cıblerin üzerine yapılan ilave ve fazlalık anlamında kullanılmıştır:
Onlar öfkelerini yutar ve insanları affederler. Allah da güzel davbulunanları sever. (Âl-i İmran/134)
Bu âyet-i kerimedeki ihsan (yani güzel davranışta bulunmak), kendisine kötülük yapan kimseye iyilik yapmak suretiyle affetmenin de ötesinde bir davranıştır. O halde güzel davranışta bulunan bir kimse sadece af ile yetinmez, af ile beraber, affettiği kimseye iyilik yapar.
îhsan’m Kur’an’daki üçüncü anlamı, amelde ihlas ve Allah rızasını gözetmektir. Mesela şu âyet-i kerimede bu anlama gelir:
Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananları (ihsan sahiplerini) sever. (Ankebut/69)
Burada cihad, her alandaki her türlü mücadeleyi, Allah rızası için yapılan çalışmaları, istikamet üzere olan davranışları kapsar. Şu hadis-i şerifte bu anlamda kullanılmıştır:
İhsan, senin Allah’ı sanki görüyorumuş gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmüyorsan da O seni mutlaka görmektedir.
Konumuz olan âyette geçen “itai’z-zekat” tabirinin anlamı, yakınlara hakettikleri, layık oldukları şeyleri gerektiği şekilde vermek demektir. Fakat buradaki vermek anlamına gelen itâ kelimesi, bu vermenin lüzumlu bir şey olduğunu ve hak sahibine hakkını vermenin gerekliliğini ifade eder.
Kendi kendimize şöyle sorabiliriz: Burada kastedilen yakınlar, sadece neseb ve soy yönünden yakınlar ve akrabalar mıdır, yoksa bu yakınlar kelimesinin komşuluk, iman kardeşliği ve insanlık yönlerinden yakın olanları da kapsamına alma ihtimali var mıdır? Nitekim şu âyet-i kerimede insanlar arasındaki bir yakınlıktan söz edilir:
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan rabbi-nizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir. (Nisa/l)
Âyet-i kerime daha sonra yasaklanan şeyleri zikreder. Bunlardan birisi fahşa kelimesidir. Fahşa’nm tefsiri konusunda müfessirler çok şeyler söylemişlerdir: Fahşa, zinadır veya cimriliktir demişlerdir veya ister büyük ister küçük, ister söz, ister fiil olsun her türlü günahtır, demişlerdir. Ben fahşa kelimesinden hemen hemen şöyle bir şey anlıyorum: Fahşa, kişinin, başkaları bildiği takdirde utanç duyacağı günahlar ve çirkin şeylerin tümüdür. Kişi yaptığı hayasızlığın başkaları tarafından duyulmasını ve görülmesini istemez. Çünkü bu günahı işlerken akıl, din, ahlâk ve adalet yolundan ayrıldığım bilir. Bu sebeble çok çirkin sözlere ve fiillere fahişe denilmiştir.
Cevapla